Sanat bizi gerçekliğin çirkin hallerinden kurtarıyor
Kültür/Sanat Haberleri —
- Serpil Odabaşı: "İzleyicisi de üreticisi de olsak sanat bizi gerçekliğin çirkin, bazen katlanılması zor hallerinden kurtarıyor. Okuduğumuz kitap, izlediğimiz film, dinlediğimiz müzik de katlanılır kılıyor. Benim açımdan yaratma süreci çoğunlukla bir kaçıştır."
MIHEME PORGEBOL
Yaşadığımız coğrafyanın yetiştirdiği en güçlü kadın ressamlardan biri Serpil Odabaşı. Yaşıyor fakat kendi ülkesinde, coğrafyasında değil. Hepimizin içinde büyük yaralar açan olayları, mücadeleleri, travmaları onun eserleriyle belleğimize kaydettik: Roboski, Ceylan Önkol, Ekin Wan, Cumartesi Anneleri, Uğur Kaymaz ve daha nice katliamın, nice tanıklığın hatlarını hafızalarımıza kazıdı. Yaşantının altını eşeledi, iç yüzünü görünür kıldı. Eserleri yalnızca eser değil, tarihe tanıklığın da belgeleri.
Serpil Odabaşı'yla bu çerçevede sanatı ve yaşantıya yaklaşımını konuştuk.
Sevgili Serpil seni ve işlerini tanıtmaktan ziyade genel olarak sanata ve işlerine yaklaşımını konuşmak istiyorum. Türlü zorluklar yaşamana rağmen sanat yapma motivasyonun nasıl her gün diri kalabiliyor?
Sanıyorum türlü zorluklar yaşadığım için bir nefes alma alanı olarak sanat yapmaya çalışıyorum. Bu bir nefes alma biçimi. Motivasyonum buradan geliyor. Kaldı ki kızım Lorîn doğduktan sonra istediğim gibi çalışamadım da. Şu an her şey kafamın içinde olup bitiyor ama dediğim gibi; hep duracağım ve nefes alacağım yer orası bu yüzden motivasyonum bitmez.
"İstediğim gibi çalışamıyorum" dedin ya, "istediğin gibi çalışmak" nasıl bir şey? Bir işin oluşma süreci nasıl seyrediyor sende?
İstediğim gibi çalışmaktan sıkıştırılmış zaman dilimleri içinde sürekli saate bakmak zorunda kalmadan çalışabilmeyi kasttettim. Lorîn çok hareketli bir çocuk ve onun ihtiyaçlarını gidermeye çalışırken gün içinde pek zamanım kalmıyor. Önceden çalışırken sabahlardım. Bunlar mümkün olmuyor bir süredir.
Kendini nasıl tanımladığını öğrenmek istiyorum. Serpil Odabaşı kendini nasıl tanımlıyor, sanatını nasıl tanımlıyor?
Ben aslında uzun zamandır kendimi tanımlamıyorum. Sanatımı da tanımlamıyorum. Bir direnme biçimi olarak sanat Adorno’nun dediği gibi, “Sanatın işi, seçeneklere ışık tutmak değil, insanın kafasına durmaksızın silah dayayan dünyanın gidişine salt kendi formuyla direnmektir.”
"Bir direnme biçimi olarak sanat"tan söz ediyorsun. Peki neye karşı direniyor sanat?
Sanatçıya göre değişir bu bence. Birinin gündemindeki kaçma isteği yaratan başka bir gerçeklikken, diğerinin başka olabilir. Ben kendi adıma kapitalizmden üzerimize yağdırılan bu çürümeden, onun yarattığı insan tipinden, tüm sonuçlarından kaçma isteği duyuyorum.
İzleyicisi de üreticisi de olsak sanat bizi gerçekliğin çirkin, bazen katlanılması zor hallerinden kurtarıyor. Okuduğumuz kitap, izlediğimiz film, dinlediğimiz müzik de katlanılır kılıyor. Benim açımdan yaratma süreci çoğunlukla bir kaçıştır.
Sanatçının pespayelikten kaçma isteği gereği bir direniş biçimi olan sanat üretiyorsun. Çok ince bir çizgi var sanırım burada. Bu "kaçış isteği" ile sanatın direnişçi yanı arasında nasıl bir ilişki var?
Kaçarken, özlediğine, düşlediğine doğru gidebileceğini umuyorsun, kaçtığın yer sorular sorduruyor. “Başka türlü bir şey benim istediğim”in tarifi gibi. Bir eşik var, kaçtığın yeri ve o eşiği tarif etmeye çalışıyorsun sürekli. Ancak teknikler benzeyebilir.
Dolayısıyla "apolitik" demezsek bile kendi politikasını tamamlayamamış sayılır mı?
Olabilir evet. Böyle bir derdi de olmayabilir. Plastiğin bin bir çeşit hali var. Muhaliftir ama plastikle boğuşuyordur, koltuk resimleri yapmak istiyordur, farklı atmosferlerle.
O halde sanatçı toplumdan ne bekliyor? Senin ne beklentin var mesela insanlardan?
Muhalif insanlarla ilgili döndürülen fısıltı linçlerini çok bel altı ve ahlaksız buluyorum. Bir yerde bir linç varsa bir tekme atmadan önce bir durmak iyidir. Kimin, neyin hesaplaşmasına su taşıyorsun hiç haberin olmayabilir. Linçin de bir adabı, usturubu mümkün mü ? Fısıltı linçi en fenası. Kim fısıldıyor, kime, neden fısıldıyor? Açıktan denerse şansı yok. Biliyor. Böcek gibi kapı aralığından tıs tıs ancak. Bana yapılan da böyle bir fısıltı. Aforozcu, ucu bucağı, konusu belli değil.
Sana dair bir şey soracağım; sürekli başka şeyler yapıyorsun. İllüstrasyon yaparken bir anda bakıyoruz kolaja başlamışsın. Geçenlerde "yeni bir teknik üzerinde çalışıyorum" gibisinden bir paylaşımını gördüm. Sürekli başka yöntemler, başka yollar deniyorsun. Niye?
Evet, güzel yakalamışsın, bunu soran ilk kişisin. Yeni teknikler beni çok heyecanlandırıyor. Kolaja başladığımda ‘tamam artık hep böyle' dedim. Ama sonra deneysel suluboya çalıştım. Bu kolajdan sıkıldığım anlamına gelmiyor. Orada kendime hep uğrayacağım bir kapı açtım. Bütün bu teknikleri bir kapı gibi düşündüm; ne zaman istersem dönerim.
Birden fazla teknik kullanan ressamlarda hep şunu merak ederim: Eserin içeriği ve anlatmak istediğiniz meselenin karakterine göre mi tekniği seçiyorsunuz? Örneğin 'Gülün Şehri' dijital bir kolajdı, sulu boya olamaz mıydı?
Evet çoğunlukla öyle. Eserin içeriğine göre teknik seçiyorum. Bazen bir kaç farklı tekniği denediğim ve birinde devam ettiğim de oluyor. 'Gülün şehri' suluboya olmazdı. Önce kafamın içinde oluşturduğum işlerden biriydi o.
Yavaş yavaş bitirmem gerekiyor ama son bir iki şey sormak istiyorum. Artan kadın düşmanı politika ve uygulamalar hepimizin malumu. Sen gerek geçmişte gerek bugün çok çekmiş bir kadın sanatçısın. Son günlerde yaşananlar nasıl hissettiriyor?
İnanamıyorum. Çok uzun yıllardır yaşadığım en belirgin duygu bu. 'Kurbanlık' gibi sürekli devlet, baba, koca, ağabey ve tüm diğerlerinin önüne bırakılışımızı elbette kahrolarak izliyorum. Öz savunma haktır. Buna inanıyorum. Kadınlar çok acil saldırı ve savunma sanatlarını öğrenmeli.
Peki bu politikalara karşı kadın sanatçıların nasıl mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorsun?
Türkiye’de özellikle feminist sanatçılar grup sergileri yapıyorlar. Çok etkili ve güçlü işler üretiyorlar. Başka da ne yapılabilir? Örgütlenilebilir. Şehir şehir kadın inisiyatifleri vb oluşturulabilir. İlk aklıma gelenler bunlar.