Sûr’un yoksulluğu da derin

Amed Sûr ilçesi

Amed Sûr ilçesi

  • Sûr’da derin yoksulluk, bayramdan bayrama et yiyen; 6 çocuğunun birine dahi oyuncak alamayan; aylardan sonra et yedikten sonra zehirlenen; iki koltuk bir yataktan ibaret rutubetli evinde iki sara hastası torunuyla yaşayan insanların anlatımından ve didinmesinden bir nebze de olsa anlaşılabilir.

En yoksul kentlerin başında Kürt illeri geliyor. Kürt sorununun çözümsüzlüğüyle birlikte 1990’lı yıllarda köy boşaltmaları sonrası zorunlu göç, OHAL, savaş ve çatışmaların gölgesinde yaşamını sürdüren halk, 2000’lerden sonra topraklarına tekrar dönüş sağladı, ancak baskı mekanizmaları değişmediği gibi tüm bunlara ek olarak yoksulluk bölgeyi tanımlayan temel göstergelerden biri oldu. Yoksulluğun derinden hissedildiği Kürt kentlerinin başında ise Amed geliyor. Kentte yoksulluğun en fazla hissedildiği ilçe ise Sûr. İlçede 2015'te ilan edilen öz yönetim sonrası başlayan ve yaklaşık üç ay süren çatışmalı süreçte onlarca kişi katledildi; binlerce ev, tarihi yapı, mekân ve ibadethane tahrip edildi. İnsan hakları kurumlarının raporlarına göre, söz konusu süreçte 20 binden fazla insan göç etmek zorunda kaldı. 

Acele kamulaştırma kararı 

Çatışmalar sonrası Sûr’un 15 mahallesinde 368 adadaki 6 bin 300 parsel, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırma kararıyla kamulaştırıldı. Kamulaştırmadan sonra çatışmalarda hasar gören evlerin büyük bölümü yıkıldı. Bu karar sonrası birçok yurttaş evsiz kaldı. Barınma krizinin yanı sıra birçok sorunu aynı anda yaşayan yurttaşlar, yaşamını sürdürebilecek temel ihtiyaçlar dışında hiçbir ihtiyacını karşılayamaz hale geldi.  

 

 

Amed’i ortadan bölen iki çizgi 

Amed’de 75. Cadde (Mahabad Bulvarı), Diclekent, Otogar gibi sosyo ekonomik olarak orta ve üst sınıfın oturduğu semtler giderek büyüyor. Sûr’a bağlı Fiskaya, Alipaşa, Ben u Sen, Mardinkapı, Aziziye, Bağlar, İskenderpaşa, Ziya Gökalp, Melikahmet ve Balıkçılarbaşı gibi mahallelerde oturan halk ise yoksulluğu derinden yaşıyor. Kentte sınıfsal ayrım net bir şekilde göze çarpıyor. 

Sûr’da halkın nasıl yaşadığını, yoksulluğun kendilerini nasıl etkilediğini ve Amed’in değişip dönüşen yüzünün mahallelere nasıl yansıdığını anlamak için Alipaşa ve Ziya Gökalp mahallelerine gidiyoruz. Italo Calvino bir kenti kent yapan olgunun, “Kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişki” olduğundan bahseder. Sûr’un da dar sokakları, renkli duvar ve kapıları bugünden geçmişe götüren bir zaman tüneli havası veriyor. Aynı zamanda, geçmişten bugüne ve yarına önemli bir kolektif hafıza oluşturuyor.

Dayanışma sürdürülüyor

Sûr’da ilk durağımız Ziya Gökalp Mahallesi oluyor. Yıkım ve hasarın izleri hala göze çarpıyor. Mahallede kira ücretleri 3 bin ila 7 bin 500 lira arasında değişiyor. Mahalleliler genelde “günlük” diye tabir edilen sürekli olmayan işlerde çalışıyor. Mahallede "beyaz yakalı" yok, işçiler de en fazla asgari ücret alıyor. Genç nüfusun yanı sıra emekli ve yaşı ilerlemiş yurttaşların sayısı da fazla. Mahallede yaşayan yurttaşların genelinin sosyal güvencesi yok. Yoksulluk mahallenin geneli için geçerli, ancak durumu biraz daha iyi olan diğerine yardım ediyor. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşma kültürü sürdürülüyor.  

 

 

Kiracıyım, yaşlıyım, fakirim…

Yoksulluğu tek başına yaşayanlar da var. 65 yaşındaki Halime Aktaş bunlardan biri. Bodrum katında, tek başına yaşayan Halime’nin, çatışmalı süreç sonrası Sûr’daki evi yıkılmış, sonrasında ev de verilmemiş. Eşi 40 yıl önce vefat eden Halime, o günden beri yalnız yaşıyor. “Bir kiracıyım, iki kiramı ödeyemiyorum, yaşlıyım ve de fakirim” diyerek sözlerine başlıyor. Kimsesi olmayan ve tek başına yaşamını idame ettiren Halime, komşulardan gelen yardımlarla ay sonunu getiriyor.

 

 

Dört kişilik aile için 6 bin

Halime’nin komşusu Bahriye Mazan ile konuşuyoruz. Bahriye 50 yaşında. 25 yıldır aynı mahallede yaşıyor. Bahriye’nin eşi 5 yıl önce vefat etmiş. Dört kişilik ailesi ile yaşayan Bahriye’nin oğlu ve gelini, kendisiyle birlikte yaşıyor. Bahriye de yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Evde kimse çalışmıyor, borçla harçla yaşamaya çalışıyoruz. İki torunum var, 6 bin lira maaşla geçinmeye çalışıyoruz. Bu para hiçbir şeye yetmiyor. Her ay, aldığım maaşla geçmiş aydaki borçları kapatıyorum. Bir de su, elektrik faturası derken para kalmıyor. Her şeyi borçla alıyoruz.”

Uyuşturucu, işsizlik, yoksulluk…

Ardından mahallenin muhtarı Muhsin Sanır ile mahalledeki genel durumu konuşuyoruz. Mahallede en büyük problemin uyuşturucu, işsizlik ve yoksulluk olduğunu söyleyen muhtar, tüm bu sorunların birbiri ile bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor. Sur sürecinden sonra mahallede göçlerin yaşandığını anımsatan muhtar, şunları söylüyor: “Muhtar olduğum ilk zamanlar 4 bine yakın seçmenimiz vardı şu an bu sayı bin civarında. 1990’larda buradan göç edenler, dönmeye başlamıştı, 2016'da tekrar göçler yaşandı. Şuan 3. göç dalgası yaşanıyor. Gidenler gelenler oluyor. Şu anda mahallemizin çoğu yoksul. Mahallede eskilerden kalan 3- 5 ev var, genelde 1990’dan sonra gelenler var. 1990’lı yıllardan önce gelen 10 ev anca vardır.”

 

 

İnsanlarla konuşmaktan utanıyorum

Alipaşa Mahallesi’ne ilerliyoruz, sokakta çocuğu ile oynayan yurttaşla sohbet ediyoruz. Geçtiğimiz aylarda kalp krizi geçiren ve bu nedenle bir operasyon geçiren yurttaş, hamallık yapıyor ancak sağlık sorunları nedeniyle bir senedir çalışamıyor. 6 çocuğu olduğunu söyleyerek, uzaklara dalıyor ve şöyle konuşuyor: “Bir evde 8 kişi yaşıyoruz. Bu mahallede büyüdüm ama artık insanlarla konuşmaktan utanıyorum. 42 yaşına geldim, 6 çocuğumun birine dahi bir oyuncak alamadım.”

Ardından kapılarının önünde oturan yaşı ilerlemiş bir çift ile sohbet ediyoruz. İki odalı 50 metrekare evde 7 kişi birlikte yaşıyorlar. Abdullah Amca ve ailesi aylar sonra et yiyebilmişler, ancak zehirlenmişler. Dün geceyi acilde geçirdiğini söyleyen Abdullah, bir yandan da birçok rahatsızlığı bulunduğunu ve her gün hastaneye gidip gelmekten yorulduğunu ifade ediyor.

 

 

İki koltuk, bir yatak 

Mahallede ilerledikçe sıvasız, eski evlerin sayısı artıyor. Saadet Türkoğlu ile karşılaşıyorum. Üç çocuğu ve iki torunu ile birlikte yaşıyor. Evine konuk oluyorum, evde sadece iki koltuk ve bir yatak var. Onları da hayırsever insanlar karşılamış. Evde yoğun rutubet var. Mutfak ise sular içinde kalmış, olan birkaç malzeme de sırılsıklam olmuş. Buzdolabını açıp gösteriyor, birkaç malzeme dışında buzdolabında hiçbir şey yok. Tuvalet ve banyo, evin geneli gibi derme çatma. Torunlarının ikisi sara (epilepsi) hastası olan Saadet, tedavilerini yaptıramadıklarını belirtiyor. “Şimdi ben ne yapayım, nasıl geçineyim?” diye soruyor Saadet, dolaptan çıkardığı ilaçları ve sağlık raporlarını göstererek... İşsizlik, yoksulluk ve hastalıkla boğuştuklarını söyleyen Saadet, insanca yaşamak istediğini belirtiyor.  

Fakirlik bizim için değişmiyor

Son olarak Hanife Toğur ile konuşuyoruz. 7 kişilik ailesi ile birlikte yaşayan Hanife de 20 yıldır aynı yoksulluğu yaşadığından söz ediyor. Hanife, “Pazara, markete zaten gidemiyoruz, bayramdan bayrama bazı şeylerin tadına bakabiliyoruz. Onun dışında 30 yıl önce de fakirdik şimdi de fakiriz. Fakirlik bizim için değişmiyor” diye konuşuyor. HABİBE EREN- JINNEWS/AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.