Bajêr hepimizin hikayesi
Kadın Haberleri —
- Bajêr’i hayata geçirmekteki en büyük amacım benim gibi çıkmazlarda kalan kız çocuklarına, kadınlara bir fırsat sunabilmek. Bir umut olabilmek. Bajêr bu nedenle hepimizin hikayesi. Ben hepimiz içinde eline kaderini değiştirme fırsatını söke söke alan biriydim, ya diğerleri? İşte benim yatırımcı ve girişimci hikayem tam olarak bu kolektif fedakârlıkla başladı.
- Dinlediğim bir tek ses var, o da kendi sesim. Bankacısından avukatına, tasarımcısından üreticisine, operatörüne kadar cinsiyetçi yaklaşımlarla karşılaştım. Erkeklerin kendilerini bu sektörde tanrı olarak görüp beni de güzel bir obje gibi görme eğilimleri; yapılan anlaşmalar, pazarlıklar ve görüşmeler sonunda değişti.
ROJDA OĞUZ
Kürt motiflerinin yer aldığı ve adı Kürtçe ‘şehir’ anlamına gelen saat markası Bajêr, erkeklerin hâkim olduğu bir sektörde Kürt bir kadının yaratıcılığı ve girişimiyle 2019 yılında ortaya çıktı. Covid-19 pandemisi nedeniyle üretim ve satış planları iki sene ertelenmek zorunda kalınan Bajêr, 21 Mart 2022’de online satışa başladı ve başarıyla yoluna devam ediyor. Bajêr’in sahibi ise Suruçlu Leyla Turanalp Uysal.
2012’den bu yana ABD’de yaşayan ve burada hem eğitimine devam eden hem de iş hayatına kendi halkının renk ve motifleriyle atılan Uysal, "Zorluklar beni güçlendirdi ve Amerika'da edindiğim bilgi birikimi, kendi markamı yaratmam için bana cesaret verdi. Şimdi, bu cesareti genç Kürt kadınlarla paylaşmak, kendi potansiyellerini keşfetmelerine rehberlik etmek istiyorum" diyor. Uysal’ın Bajêr serüvenini ondan dinleyelim.
Urfa'nın Suruç ilçesinde doğman ve büyümen, zorlu yaşam şartlarına karşı gösterdiğin direnç ve doğaya olan sevgin gerçekten etkileyici. Çevre ve doğa konusundaki hassasiyetin, yaşadığın zorluklara karşı direncini artırmış gibi görünüyor. Bunlar senin hakkında bildiğim şeyler. Senin ağzından seni tanıyalım mı?
Ben Urfa’da doğmuş, 20 yaşıma kadar da orada yaşamış bir Kürt kadınıyım. Ortalama her Kürt kadınının, çocuğunun yaşadığı sorunları yaşadım elbette. Nefret edemiyordum. Gördüklerim yüzünden nefret duygusunu bir türlü edinemiyordum. Bunu doğaya olan sevgiye dönüştürüp orada kendime güvenli bir köşe kurdum. Liseyi bitirene kadar karşılaştığım zorluklardan bahsetmek istemiyorum. Tek söyleyeceğim, sınıfımın tek kızı olarak mezun oldum, ve mezun olana kadar gerçekten gerek akrabalarım, gerekse ilçedeki güvenlik güçleri tarafından birçok fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldım.
2008-2012 yılları arasında okuduğum Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden mezun olduktan sonra, Amerika’ya gitme kararı aldım ve aynı sene içinde Cambridge'de dil okuluna başladım. Bir yıl sonra evlenip aile kurma sürecine girdim. 6 ve 8 yaşında iki çocuğum var.
Çocuklar okula başladıktan sonra, ben de okula dönmeye karar verdim. 2022’de yaptığım ilk ve tek tercihim olan Harvard Üniversitesi Tasarım Fakültesi’nde tasarım, iklim, ekoloji ve ekolojik çevre onarımı alanlarında mastera başladım. Bu sene mezun oluyorum. Bu arada geçtiğimiz Aralık ayında yine ilk ve tek tercihim olan Massachusetts Institute of Technology (MIT)’de Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde, Çevre Politikaları ve Çevre Planlama Programı’na 5 yıl tam burslu doktora kabulü aldım. Yine aynı okul tarafından prestijli MIT Presidential Fellowship Ödülü'ne layık görüldüm
Yatırımcısın ve buna nasıl başladın?
Amerika’da 20 Mart 2019'da Bajêr’i kurdum. Covid-19 pandemisi nedeniyle üretim ve satış planlarımı yaklaşık iki sene ertelenmek zorunda kaldı. Sonunda Bajêr’i 21 Mart 2022’de online satışa açıp, ilk ürünlerimizi Ekim 2022’de kargolamaya başladım.
Bajêr benim üçüncü çocuğum gibi. Kendimle, köklerimle, kimliğimle aramdaki bağı kurup bütünleştirdiğim bir marka girişimi. Dünyanın 40’a yakın ülkesinde backpack yapıp [otostop yapmak], sonunda Cambridge’e yerleşme kararım da, bu şehrin doğayla bütünleşik güzelliği temel rol oynadı. En azından ilk başlarda öyle zannediyordum.
Nasıl yani?
Ben buraya 2012’nin sonbaharında taşındım ve ertesi yaz Türkiye’deki Gezi olayları başladı. İstanbul’da dört yıl, aşık olduğu bölümü okuyan bir şehir plancısı olarak kent merkezindeki parkın yıkım girişimi beni gerçekten çok etkilemişti. Doğaya olan aşkım ve insanların kentte doğal alanlara erişiminin insan sağlığı ve psikolojisi açısından önemini hem mesleki olarak hem de kişisel olarak çok önemli buluyorum. Bu Gezi olayları esnasında, Cambridge’de de çeşitli girişimler oldu. Ve ben bu eylemlerin birçoğuna bütün yüreğimle katılıyordum. Ülkemizdeki her şeyde olduğu gibi, bu yeşil alan mücadelesi bir süre sonra bir politik silaha dönüştü ve ben de bir Kürt olarak burada bedel ödeyenlerden biriyim. Bütün barışçıl, sevgi dolu yaklaşımlarım sadece ulusumun neden olduğu bir ayrıma, dışlama ve nefrete malzeme oldu, uzun bir süre.
Duygularımı dile getirebilen, benim yerime her şeyi anlatabilecek bir şey. Gidip eskiz defterimi getirdim ve bir saat çizdim. Gerisi mucize. Her geçen gün ayrı bir detayını keşfettiğim kültürümde kadınlarımız evde kilim dokurmuş. Bütün derdini, bütün hikayesini kilime dokurmuş. Van ve Hakkari’de hala devam eden bu gelenek başka bir hikayede can bulmalıydı. Ve bu şekilde Bajêr doğdu.
Tasarımlarında motifler var. Nedir bunlar?
Bajêr’de yer alan motifleri Kürt kadınını temsil edecek şekilde seçtim. Akrep motifi; koruyucu olma özelliği, koçboynuzu; direnme ve kavga, ve son olarak kurtagzi dürüstlük ve samimiyet simgesi olarak saatlerin kordonlarına işlendi. Bunlara ek olarak, Bajêr'in her bir koleksiyonu tarihte bir Kürt bölgesini simgeliyor. Sophene mesela Diyarbakır’ı, Corduene Siirt, Bitlis ve Şırnak’ı, Artemita Van’ı ve son olarak Basenia Bazîd’ı simgeliyor. Bajêr’in deri renkleri yine Kürt bölgesini simgeleyen, zeytin ağaçlarından, Diyarbakır'ın kara taşından, Urfa'nın kireç taşından, fıstık ağaçlarından ve şarap bağlarından alıyor.
Bajêr’i hayata geçirmekteki en büyük amacım benim gibi çıkmazlarda kalan kız çocuklarına, kadınlara bir fırsat sunabilmek. Bir umut olabilmek. Bajêr bu nedenle hepimizin hikayesi. Ben hepimiz içinde eline kaderini değiştirme fırsatını söke söke alan biriydim, ya diğerleri? İşte benim yatırımcı ve girişimci hikayem tam olarak bu kolektif fedakârlıkla başladı.
Genelde 'yatırımcı' tanımı kadınlar için kullanılmıyor. Bunda da bir cinsiyet ayrımı var elbette. Sen ne düşünüyorsun?
Kesinlikle cinsiyet ayrımı var. Ben Bajêr’i duyurmadan önce, herkesten gizlemek zorunda kaldım. Altı çocuklu bir ailenin ilk çocuğu ve hatta kız çocuğu olarak sindirilmiş, hizmet etmeye alıştırılmış, bir yapıya sahiptim. Yani en azından istenen buydu ama ben sürekli olarak bir kavga halindeydim. Kendi annem üniversiteye hazırlanırken bana defalarca öğretmenliğe başvurmam gerektiğini, gerekçeleri arasında öğretmenlerin günlerinin yarısını ve bütün yazları evde geçirdiğini, böylece çocuklarına ve eşlerine daha iyi bakabileceklerini söyler dururdu. İtaatkar bir kadın yetiştirdiğini zanneden annem, üniversiteye gittiğimi hep kendisinin kontrolünden çıktığını ve bu yüzden her şeyin bozulduğunu söyleyerek geçirir.
Hep karşıydım. Sadece karşı olmakla yetinmiyor, sürekli olarak tepkimi ortaya koyuyorum. Bu nedenle Bajêr’i gizlemiştim 1,5 sene boyunca. Gizlemek istememin en büyük nedeni aşırı derecede yüksek olan motivasyonumun ve heyecanımın düzenli olarak sarsılma riskini göze almak istemeyişimdi.
Bajêr’in bir de ekibi var. Biraz bahseder misin bundan?
Bajêr’i kurunca uluslararası bir ekip oluşturdum. Ekibim Brezilya’dan bir tasarımcının yönetiminde, İtalya’dan, İngiltere’den, Portekiz'den ve Amerika’dan oluşan çok kültürlü bir yapıya sahipti. Ekibimin başındaki erkek mesela her fırsatta tasarım yaklaşımımın yanlışlığını vurgulayarak, "Sen şimdi kadın olduğun için bunu bilmeyebilirsin, sen şimdi genç olduğun için bunu anlamayabilirsin" gibi söylemlerde bulundu birkaç kez. Asla dinlemedim. Ben Bajêr’de başka şeyler görüyorum ve en başından beri kesinlikle çizgimden çıkmıyorum. İnsanların beğenmedikleri veya nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri bir durumda ters psikolojide bulunup sana kendini kötü hissettirmesine o kadar alışığım ki, bu nedenle beynimde bir ses perdesi yarattığımı düşünüyorum. Çünkü bu yaklaşımlar bana ulaşmıyor. Dinlemiyorum. Dinlediğim bir tek ses var, o da kendi sesim. Bankacısından, avukatına, tasarımcısından, üreticisine, operatörüne ABD, İtalya, İsviçre ve İngiltere’de cinsiyetçi yaklaşımlarla karşılaştım. Özellikle erkek egemen saat sektöründe olduğum için, erkekler kendilerini bu sektörde tanrı olarak görüp beni de güzel bir obje gibi görmeye eğilimlerinin yapılan anlaşmalar, pazarlıklar ve görüşmeler sonunda hiç de zannettikleri gibi olmadığını anladılar. Şimdi gayet profesyonel ve saygı dolu ilişkilerimiz var bu insanların hepsiyle.
Bir kadının kendi markasına sahip olması ne demek?
Bir kadın olarak saat işinde olmak ayrıca çok daha zormuş. Saat sektörü erkeklerin playground’u (oyun alanı) gibi bir şey. En çok keyif aldıkları, çoğunun koleksiyoncusu olduğu bir sektör. Bu sektörde saatlerden pek anlamayan bir kadın olarak yer almak başlarda aşırı çelişkiliydi. Saatlerin zengin ve lüks görünüşlü erkeklerle ve yanlarında süs eşyası gibi taşıdıkları kadınları ve spor arabalarıyla etiketlendiği bir piyasa. Ben pazar araştırmamı yaparken işin en başında gayet mütevazi, sadece zaman bilgisi verecek ama bu bilgiyi verirken taşıyıcısının hikayesini anlatabilecek, kaliteli bir ürün hayal ettim. Nihayet hayal ettiğim gibi bir ürün koleksiyonuna kavuştum. Saat tasarımcılarıyla da çok zor zamanlar yaşadım çünkü trendlere uymak istiyorlardı, özellikle İsviçreli tasarımcılar için bu ciddi bir prestij meselesi, ama günün sonunda ortada buluşup hem zamansız bir estetiğe sahip hem çok kaliteli hem de sadece zamanı bildiren tasarımlarla geldik. Çok mutluyum.
Genelde kimlere hitap ediyorsun?
Bajêr’in ürünleri genelde eğitimli, şık, gösterişten uzak kültürlü ve duyarlı insanlara hitap ediyor. Malum saatler çok da uygun değil özellikle şu çok zorlandığımız ekonomik zorlukları düşününce, ancak satışlarımız gayet güzel ilerliyor. Müşterilerimizden aldığımız geri bildirimler harika, genelde sosyal medyada aktif olmayan, profesyonel, kültürlü, duyarlı bir müşteri kitlesi var. Bajêr onlar için uzun vadeli bir yatırım, prestijli bir ürün, bir kadın girişimciye destek ve bir toplumun geleceğine katkıda bulunmak demek. Onların bizlere e-maillerde ilettikleri mesajları ve saatlerini takip ettikleri fotoğraflardaki mutluluklarını gördükçe, ben şahsen bir kere daha doğru yolda ilerlediğimi görüyorum.
Bajêr Diyarbakır ve Van’da iki yerel sivil toplum kuruluşu ile ortaklık kuruyor, gelirinin bir kısmını bu ekiplerin yerelde iletişimde oldukları kız çocuklarına, kadınlara ve erkek çocuklara eğitim ve sağlık desteği olarak yatırımda bulunuyor.
Başardım diyor musun hiç?
Başarı bana göre çok göreceli bir kavram. Benim gibi, okunmasına bin bir engel konulmasına rağmen, bütün duvarları kırıp, bütün geleneksel tabulara meydan okuyan biri için, kendi eşimi seçebilmem bile bir başarı. Bunun üzerine, 5 yıl okuma savaşı verip sonunda okula gitmeye devam edip, şu an dünyanın en prestijli okullarında okuyor olmam ayrı bir başarı. Bunların ötesinde pandemide yaşadığım bütün maddi ve manevi zorluklara rağmen, Kürt toplumunu hak ettiği gibi dünyanın en prestijli yayınlarında, gazetelerinde ve dergilerinde duyuracağımı söyleyip olayı L’Officiel, Glamour, Boston Business Journal ve NY Times gibi devlere kadar taşımam bonus bir başarı. Bunları hayranlıkla başarı öyküsü diye yazan gazeteciler de var, bu hikayeleri okuyup inanılmaz bir başarı bu diye değerlendirenler de. Amacı ne olursa olsun, ona çaba sarf etmiş, gönül rahatlığıyla denedim, elimden geleni yaptım demek bana göre başarının ta kendisi.
Motton nedir? En bariz motton binlerce yıllık kültürel değerlere ve güzelliklere sahip olan atalarımın, Kürtlerin dünya sahnesinde savaşla değil, kültürel, tarihsel, sanatsal değerleriyle ve dünya güzeli insanlarıyla duyulmalarını ve görülmelerini sağlamak. Ben hiçbir çocuğun artık Kürt olduğu için dışlanmasını, ezilmesini, ötekileştirilmesini istemiyorum. Bunun için elimden ne geliyorsa yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim. Ben bir Kürt olmaktan çok büyük onur ve gurur duyuyorum.
Çocukluğundan bugüne cebinde neler taşıdın? Hangilerini hala cebinde taşıyorsun, hangilerini attın?
Çocukluğumdan bugüne taşıdığım üç önemli şey var: öfke, sevgi ve umut. Beni tanıyanlar bilir, herhangi bir haksızlık karşısında asla çenemi kapatamıyorum. Hemen olaya müdahil olup adaleti sağlamak için elimden ne geliyorsa yapıyorum. Bunun altında düzenli olarak uğradığım haksızlıklar yatıyor. 3 yaşında okuma yazmayı öğrenip, dört yaşında okula başlayan biri olarak 16 yaşında liseden mezun olmak bizim oralarda biraz tuhaf bir durumdu. Ama hiçbir zaman kadın olma engelini kolaylıkla atlatamazdım. Yani bunun için çektiğim zorlukları ve yaşadıklarımı anlatamam. Birçok insanı affettim kendi içimde bu nedenle umutlu ve sevgi dolu devam ediyorum yaşamıma, ancak öfkemi de kesemde taşıyorum. Herhangi bir kız çocuğuna ya da bir kadına yapılan bir yanlışı bana yapılmış gibi algılayıp hemen olaylara müdahil oluyorum. Bu öfke sayesinde okula dört kolla sarıldım.
Çok sevmek lazım çok nefret etmek için, bundandır belki, bilemiyorum. Ama sevgi ve umut asla cebimden çıkarmadığım iki şey, öfkem de. Öfkem benim yakıtım. Beni daha da odaklıyor yapmak istediklerime. Hatta bazen arkadaşlarımla şakalaşırken diyorum ki amcam bana katkı sağladığını bilse hayatta okula gitmeme engel olmaya çalışmazdı. Bence hala bile tam olarak anlayabilmiş değil, o da diğer akrabalarım başta olmak üzere, benim bugün buraya kadar gelmemde bana destek olan bütün nefret edenlerime canı gönülden teşekkür ediyorum. Onların zorlukları olmasa aşacak neyim olurdu bilemiyorum.