Birleşmeliyiz, örgütlenmeliyiz, savaşmalıyız
Kadın Haberleri —
Berlin’de Kadın Barış Konferansı’nda bir araya gelen kadınlar, savaş ve çatışmalara, Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne dair deneyimlerini anlattı:
- Sudan, Tigray, Kongo, Kürdistan, Filistin, Belucistanlı kadınlar, Kadın Barış Konferansı’nda savaşlarda örgütlenme ve mücadele yolları konuştu. Mapuche Hareketi üyesi Llanquiray Painemal, “Birçok kadın ve genç, devlet güçleri tarafından öldürülüyor ve adil yargılamalar yapılmıyor. Eski örgütlenme biçimlerimizi yeniden anlamamız gerekiyor” diye belirtti.
- Kürt Sosyolog Dîlar Derik, “Birleşmeliyiz. Mücadelemiz toplumsal bir mücadeledir; yaşam ve değerler için savaşmalıyız. İdeolojik olarak silahlanmalıyız” derken, Sudanlı aktivist Mai Ali Shatta ise, “Barış, güvenliktir. Dinlemek ve evimize geri dönmek yerine strateji geliştirmeliyiz. Sesimize ihtiyaç var; savaş devam ediyor ve sınır tanımıyor” şeklinde konuştu.
DAVUT ARAPOĞLU/HAKANTÜRKMEN
Dünyanın dört bir yanından kadınlar, mücadelelerini paylaşmak ve dayanışmalarını güçlendirmek için Berlin’de "3. Dünya savaşında kadınların öz örgütlenmesi ve öz savunması şiarı" gerçekleşen Kadın Barış Konferansı’nda bir araya geldi. Cenî Kürt Kadın Barış Bürosu, Feministische Organisierung Gemeinsam Kämpfen, Women Defend Rojava, KJAR ve Jugendkommune'nin ortaklığıyla düzenlenen konferansta Sudan, Tigray, Kongo, Kürdistan, Filistin, Belucistan gibi ülkelerde yaşanan savaş ve çatışma masaya yatırılırken Kürt kadın hareketinin etkisi, örgütlenme biçimi ve patriyarkaya karşı verilen mücadele tartışıldı.
Militarizasyonun ve ataerkil şiddetin toplumlar üzerindeki yıkıcı etkilerinin de ele alındığı konferansta Savaş Endüstrisi, Genç Kadın Toplulukları ve Kürt Kadınlarının Özel Savaşı, Barış Hareketi, Ekolojik Kıyım ve Direnç başlıklı atölyeler gerçekleştirildi. Ayrıca, kadınların direniş ve barış süreçlerinde nasıl bir rol oynadığı ve ataerkil tanımlardan kurtulup örgütlü bir şekilde kendilerini nasıl savunabileceklerine odaklanıldı.
Kadınlar ayrımcılığa uğruyor
Konferansın ilk konuşmacısı, “Women in Exile” (Sürgündeki Kadınlar) girişiminin kurucularından Bethi Ngari oldu. Ngari, “Korku ve stresle dolu, zor zamanlardan geçiyoruz. Günümüzdeki savaşlar, kapitalist ideolojiler tarafından yönlendiriliyor; bu da toplulukların zorla yerlerinden edilmesine yol açıyor. Ciddi ekonomik zorluklar yaşanıyor” sözleriyle savaş ve göçün kadınlar üzerindeki etkisine dikkat çekti.
Mülteci kamplarına sığınan kadınların cinsel ve fiziksel şiddetin yanı sıra buna bağlı travmalar yaşadıklarının altını çizen Ngari, “Kadınlar, tıbbi erişime sınırlı imkanlara sahip ya da hiç erişemiyorlar. Aynı zamanda geçimlerini sağlamakta da büyük zorluklar yaşıyorlar. Almanya’da mülteci kadınlar, yalnızca ırkçı ve ayrımcı mülteci yasaları nedeniyle değil kadın kimliği nedeniyle de ayrımcılığa uğruyor” dedi.
Sömürgeciliğe karşı mücadele
Latin Amerika'da yaşamını sürdüren ve Mapuche hareketinin aktif üyelerinden Llanquiray Painemal, Mapuche kadınlarının yaşadıklarına işaret ederek, “Sizlere okullarda öğretilmeyen bir hikaye anlatacağım; sömürgeciliğe karşı verilen mücadeleyi. Sömürgecilik, bizde daha önce var olmayan dinleri beraberinde getirdi. Kalan topraklarımız askeri güçler tarafından işgal altında. Birçok kadın ve genç, devlet güçleri tarafından öldürülüyor ve adil yargılamalar yapılmıyor. Mapuche kadınları, doğanın tahribatına, sömürgeciliğe, cezaevlerine, barajlara ve ormanların yok edilmesine karşı direniyor. Bugünün toplumu, şehirler olmadan yaşamayı hayal edemez ancak eskiden insanlar çok farklı şekilde örgütlenmişti. Eski örgütlenme biçimlerimizi yeniden anlamamız gerekiyor” diye belirtti.
Kesintisiz savaş
Cenî Kürt Kadın Barış Ofisi adına konuşan Solin Botan ise, “Ortadoğu'da Barış” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, “Kendisi hakkında düşünmeyi ve bağımsız hareket etmeyi kaybetmek, bir toplum için en büyük felakettir” sözleriyle konuşmasına başladı. Gazze savaşının, Ortadoğu'da uzun süredir devam eden savaş ve çatışmaların bir uzantısı olduğunu vurgulayan Botan, Kürdistan ve Filistin’de son yüz yıldır kesintisiz bir savaşın sürdüğünü ifade etti.
Çözüm; Demokratik Ortadoğu
Öcalan’ın, ulus-devletin Ortadoğu kültürünü yok ettiğine ilişkin sözlerini hatırlatan Botan, Öcalan’ın önerdiği “Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu’nun” Ortadoğu’da barış ve demokratikleşmeye yönelik bir yol sunduğunu belirtti. Kadınların ‘ilk koloni’ olarak tanımlandığını ve kapitalizmin çoğunlukla kadınların sırtından yürütüldüğünü vurgulayan Botan, Rojava Devrimi'nin, bu bağlamda umut verici bir örnek teşkil ettiğini ifade etti.
Baskının temeli çıkar çatışması
Güneydoğu Asyalı pedagog ve aktivist Gabriela, Filipinler’deki denizaşırı topluluklarının çok yönlü kimliklerini, devrimci tarihini ve zengin kültürünü araştıran bir isim. Ülkesinin emperyalist güçlerin baskısı altında olduğuna dikkat çeken Gabriela, “Halk istemese de bu emperyalist gücün bir parçası olmaya zorlanıyor. EDCA adında bir askeri anlaşma var; bu anlaşma, ABD’nin Çin’e karşı Tayvan üzerinden baskı kurma stratejisinin bir parçası” dedi.
Vietnam Savaşı sırasında Filipinler’in ABD tarafından bir üs olarak kullanıldığını ve halkın da Vietnam’a karşı kullanıldığını belirten Gabriela, bugün 11 milyon Filipinlinin kendi ülkesinde yeterli fırsat bulamadıkları için göç etmek zorunda kaldığını söyledi.
Bu daha başlangıç
Belucistan özgürlük mücadelesini aktaran katılımcılardan Safia Manzoo ise bölgesindeki kadınların yaşadığı zorluklara değindi: “Binlerce kadın işkenceyle kaçırılıyor. Tutuklama, polis şiddeti ve daha birçok zorlukla karşı karşıya kalıyorlar. Ancak 2005’ten bu yana Belucistan’da kadınlar örgütlü bir şekilde mücadele ediyor. Binlerce kadın genç çocuk, 2 bin kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştirdi.”
Dijital medya üzerinden oluşturdukları baskıyla seslerini Birleşmiş Milletler’e (BM) kadar duyurmayı başardıklarını söyleyen Manzoo, “Bu sadece başlangıç” diyerek mücadelenin devam edeceğini vurguladı.
Kadınların rolü büyük
Konferansın ikinci bölümünde kadınlar, dört ana başlık altında düzenlenen atölyelere katıldılar. Yaklaşık iki saat süren atölyelerde farklı konular üzerine tartışma yürütüldü. Üçüncü bölümde ise perspektif konulu panel gerçekleşti. Panelde Filistin Feminist Arşivi Berlin'in kurucu ortağı Nora Ragab, Kürt Sosyolog Dîlar Derik, Sosyal Bilimci ve Tarihçi Dr. Gisela Notz, Sudanlı aktivist Mai Ali Shatta konuştu.
Feminist ve sömürge karşıtı bir kolektif olan Filistin Feminist Arşivi Berlin'in kurucu ortağı Nora Ragab, barışın tanımını yaparken, “Barış, yalnızca adalet ve özgürlükle mümkündür. Filistin meselesi, bir çatışma olarak değil, bir baskı olarak ele alınmalıdır. Barış, Filistin diasporasının geri dönüş hakkını da kapsar” ifadelerini kullandı.
Nora, “Sıklıkla görünmez olan şey, deneyim mücadelesidir. Filistin tarihinde kadın direnişinin uzun bir geçmişi bulunuyor; bu geçmiş hem silahlı direnişi hem de çeşitli direniş biçimlerini kapsıyor. 1921’de kurulan Filistinli Kadınlar Birliği, sömürge yönetimine karşı mücadelede merkezi bir rol oynamıştır. Kadınlar, mülteci kamplarında, güvenlik alanında ve sosyal organizasyonda aktif olarak yer almıştır” dedi.
Varoluş, direniştir
“İlk sömürgeci kolonyalizm anlatısı olan ‘Bir ülke, insanların olmadığı bir yer; insanlar olmadan bir ülke’ ifadesi, sadece bir söylem değil, aynı zamanda eylemi de temsil etmektedir” diyen Nora, Nakba ile birlikte, sürgün ve öldürmenin direnişi basit bir varoluşla başlattığına dikkat çekti. Nora, “Direnç kavramı bu bağlamda büyük bir önem taşımaktadır. İlk kez mülteci haline geldiğimizde Kuzey Gazze'yi terk etme talimatı alan kimi aileler ‘Kaçmaktansa burada ölmeyi yeğlerim’ demişti. Varoluş, direniştir. Çoğumuzun hayatta kalması beklenmiyordu ama buradayız ve bu, emperyalizme ve kapitalizme karşı bir duruştur" şeklinde konuştu.
Kadın özerkliği esastır
“Kürt Kadın Hareketi: Tarih, Teori, Pratik” adlı kitabıyla devrimci Kürt kadın özgürlük mücadelesinin etnografyasını araştıran sosyolog Dîlar Derik ise Kürt kadın özgürlük hareketini anlattı. Kadınların DAİŞ’e karşı verdikleri mücadeleyi hatırlatan Derik, İsrail ve Türkiye’nin işgal saldırılarına değinerek, “Birleşmeliyiz. Baskılara ideolojik olarak karşı durmalıyız. Mücadelemiz toplumsal bir mücadeledir; yaşam ve değerler için savaşmalıyız. İdeolojik olarak silahlanmalıyız. ‘Hangi silah şirketleri neye göre fayda sağlıyor? Benim üniversitem nasıl dahil oluyor?’ diye sormalıyız. Barış ve savaş, birbirine çok yakın bir şekilde örülü. Eski sol dayanışma kültürü yok ediliyor; kendi eylemlerimizle ilgili özeleştiri yapmalıyız" dedi.
Kadınlar merkezi rol oynuyor
Sosyal bilimci ve tarihçi Dr. Gisela Notz, “Barış Hareketi” konulu bir sunum gerçekleştirerek, tarihteki başarılı anti-savaş eylemlerinden öğrenilebilecek derslere dikkat çekti. Gisela, “Savaş karşıtı direniş, uzun bir geçmişe sahiptir" dedi ve ekledi: “İlk savaş karşıtı grev, M.Ö. 411'de gerçekleşmiştir. Bertha von Suttner, 1889'da 'Silahları bırakın' demiştir. 1961'de nükleer silahlanma konusunda itirazlar olmuştur. Gösterilerle kıyaslandığında, savaş karşıtlığı da bir grev biçimidir. Kadınlar her zaman merkezi bir rol oynamıştır. Grev yapan kadınların potansiyeli, en güçlü direniş aracı olarak kabul edilir.”
Savaş sınır tanımıyor
İnsan hakları, toplumsal cinsiyet ve kadın hakları ile dijital güvenlik ve çatışma yönetimi konularında eğitimler ve atölyeler düzenleyen Sudanlı aktivist Mai Ali Shatta, savaş ve soykırıma değindi. 2017’deki diktatörlüğün, Sudan’ın tüm bölgelerinin hareketlenmesine yol açtığını belirten Shatta, kadınlarla Güney Mısır’da buluştuklarını ve güçlenmek için toplantılar yaptıklarını aktardı.
Shatta, cinsel şiddet, faşizm ve ırkçılıkla karşı karşıya kalan Sudanlı kadınların Avrupa’da görünmediğine dikkat çekti: “İki taraf savaş halindeyken kadınlar tecavüze uğruyor, işkence görüyor, en ağır yükü taşıyor. Hikayelerini anlatabilmeleri için onları desteklememiz gerekiyor. Barış, güvenliktir. Dinlemek ve evimize geri dönmek yerine, birleşmeli ve strateji geliştirmeliyiz. Sesimize ihtiyaç var; savaş devam ediyor ve sınır tanımıyor.”