Güncel

Dağların anahtarı

Forum Haberleri —

Dersim dağları

Dersim dağları

  • Özgürlüğe kapanan kapının açılması ve kurtuluşa varmanın en anlamlı nedeni anahtar oluyor. Yani direniş ve tüm öfkesiyle silahlanıp düşmana karşı isyanı kuşanmak, tek gerekçe olarak anlamlı duruyor.

RUŞEN TUTKU

Dersim isyanı tertele sonucu sonlanmış, dağlar, vadi ve mağaralar ölümlerin en gaddar haliyle karşılaşmıştı. 1938'de Kürt ve Kürdistan tarihinin isyan sayfasına yeni bir katliam yazılmıştı. İsyan lideri Seyit Rıza ve arkadaşları darağacına çekilmiş, başkaldırıya kilit vurulmuştu. Türk faşizminin kanlı yüzü zulme başkaldıran halka karşı kimyasal maddeler dahil tüm yokedici silahlarla saldırmış, ölümün soğuk yüzü dağlara sinmişti. Sonrası sürgün, kayıp kızlar, asimilasyon ve kültürel soykırımın en ağırı ile Dersim suskunluğa boğulmuştu.  

Tarihsel olarak Kürt’ün varlık gerekçesi olan isyan günleri, her kalkış sömürgeci güçlerce katliamlarla bastırılmıştı. Her başkaldırı Kürt halkında umutsuzluğu geliştirmiş, yaralarının kanaması durmadan devam etmiştir. Bastırılan isyan, dayatılan yokluk adete bir kader halini almıştı. Dağlara sığınmak kurtuluş için tek çareydi ve hayata tutunmanın en anlamlı mekanıydı. Bundan olmalı ki, Dersim isyanı bastırıldığında bir aşiret lideri "dağların anahtarını kaybettik" demiştir. Özgürlüğe kapanan kapının açılması ve kurtuluşa varmanın en anlamlı nedeni anahtar oluyor. Yani direniş ve tüm öfkesiyle silahlanıp düşmana karşı isyanı kuşanmak, tek gerekçe olarak anlamlı duruyor.

Dağlarda tutunma ve kurtuluşa varmanın iradesi silahla bütünleşince düşmanın ilk hedef aldığı irade ve silah oluyor. Sömürge halklar için tek çare silaha sarılma olunca sömürgeciler karşılarında namluların öldürücü dilini buluyor. Silaha silahla cevap verme sömürgecilerin hesaplarını bozuyor. Dersim'de kaybedilen anahtar, isyanın kendisini savunma haliydi. Direnme gücü yok olduğunda gerisi artık kolay oluyor. Her acımasız yöntemin dayatılması bundandı. Çünkü savunmasız bir halk öncüsüz kalınca yönelim kolaylaşır. Mağaralara sığınan insanları fare zehiriyle öldürmeleri böylece başlamıştı. Ölümün en acımasız hali dağların bağrına tüm yankısıyla ve boğuculuğuyla oturması böylece hafızalara oturmuştu.

TC. günümüzde de hedef aldığı irade sahibi olan Kürt ve ellerindeki silah oluyor. PKK'nin isyanıyla toplumsallaşan mücadelesine aynı dayatmada bulunması anlaşılıyor. Silahlı mücadelenin başlangıcı olan 15 Ağustos 1984‘ten bu yana isyanı bastırmak için her yol ve yönteme başvurmasına rağmen bir sonuç almamıştır. İsyanı bilen Kürt’ün elinde silahın olması adeta onlar için bir kabusa dönmüş. Hele hele bu Apocu paradigmayla tepeden tırnağa bilinçli örgütlenmeye geçme haliyse uykularını kaçırıyor, faşizan hayallerini tuzla buz ediyor.

Ortadoğu'da dengeleri bozan üçüncü dünya savaşı kedisiyle birlikte yeni müttefikleri ortaya çıkartma potansiyelini güçlendiriyor. Bu anlamda Kürt halkı direnme ve savaşkan özelliği ile dikkatleri üstüne çekiyor. Özellikle Kürdistan'ın Rojavası’nda IŞİD barbarlığına karşı başarıyı elde eden silahlı güçlerin zamanla ordulaşarak büyümesi Türk sömürgeciliğini tedirgin etmiştir. Suriye‘deki yeni yapılanma belirsizliğini korusa da Esad Suriyesi gibi olmayacağı açık. Türkler bu boşluktan faydalanıp Rojava‘yı istikrarsızlaştırmak istiyor. Katliamları dayatarak var olan silahlı güçlerini tasfiye etmek için her yöntemi dayatıyor. Anlaşılan şimdi Ortadoğu‘da egemen güçlerin yeryüzündeki tanrısı olan İsrail harekete geçmiş ve mevcut sınırları yıkarak dengeleri bozmuştur. Bu hamlede Kürt ve Kürdistan olgusu Ortadoğu karmaşasında en örgütlü, ideolojik olarak demokratik ve Rojava' da somutlaşan yönetim anlayışı ile güvenilir olarak ortaya çıkıyor. Ortadoğu'ya açılmanın yolu ve çıkarları gereği mevcut ulus-devlet anlayışlarını parçalamaları önem kazanıyor. Var olan sınırları değiştirme, Irak örneğinde olduğu gibi devleti yıkmakla olmadı.1993‘te Irak'a müdahale bir değişikliği getirmediği gibi kaosu derinleştirdi, IŞİD gibi katliamcı güçlerin türemesine neden oldu.

Türk devleti tüm bu gelişmeleri hesaba katarak tekrardan Önder Apo ile diyaloğu geliştirme dilini kullanmaya başladı. Bir yandan barıştan bahsediyor, diğer yandan katliam provalarını her alana yayıyor. Pratikte Kürt iradesini yok sayma, öldürmeyi dayatmayı normalleştirip dünyaya kabul ettirmeye çalışıyor. Barışmak isteyenler eğer karşısındaki gücün eli kolunu bağlamayı amaçlıyorsa, orada sinsi bir dayatma olduğu tartışmasızdır. Tüm devlet gücünü en gaddar, barbarca kullanacaksın ve karşıdaki güçten silah bırakmasını isteyeceksin. Yaşadığımız çağın direnme gücünün özsavunma olduğu bilinmesine rağmen büyük Kürt halkından ‘silahtan vazgeç’ demek yalnızca ölümü dayatma anlamına gelir. Türk devleti her gün daha fazla silahlanmayı geliştirecek ama varlık yokluk savaşını veren Kürt halkı ve öncü gücünden silahları bırakmasını isteyecek. Kendini kurnaz görüp ve birilerini de saf sanmak, Ortadoğu gerçekliğini anlamamaktır.

Erdoğan’ın en üst perdeden bağırarak “silah bırakmasalar silahlarıyla birlikte gömeceğiz“ demesi yıllardır denediği yöntemdir. Yapabilseydi şimdiye kadar yapardı. Nerdeyse Kürdistan'ın tüm dağları düzenli olarak kimyasal silahlar dahil her türlü ölümcül silahlarla bombalanıyor. Önder Apo ve Kürtlerle barış ve müzakere olacaksa, belki silahlar en son konuşulacak konudur. Tek taraflı dayatma, barış diline ve karşılıklı savaşan güçlerin var olan sorununu çözme diyalektiğine aykırıdır.

Artık köleliği kabul edecek eski Kürt yok. Kendi adına, toprakları için savaşan özgür ruhlu, isyan halindeki esmer bakışlı kadınlı, erkekli delikanlılar var. Belki doğanın diyalektiğini en iyi anlayan ve ona göre mevzilenip silah kullanan fedailer ordusu var. Bu özgürlük savaşı efendi ve köle diyalektiğini de yerle bir edip parçaladı.

    Dağların anahtarı isyan bakışlı savaşçıların ellerindedir.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.