Dengê Min Tê Te?
Kültür/Sanat Haberleri —
- Almanya’da Berlin Edebiyat Evi, Kürt Edebiyat Festivali düzenleniyor. Festivalin organizatörlerinden Dawid Yeşîlmen, Kürt edebiyatını dünya edebiyatı ile buluşturma motivasyonu ile hareket ettiklerini söyledi:
- “Kürtlerin sesinin duyulmadığını, Kürtlerin görülmediklerini, özellikle de Almanya’da Kürtlerin entelektüel mirasının üzerinin kapatıldığını gördüğümüzden dolayı buna bir müdahale olarak da görülebilir bu festival.”
MIHEME PORGEBOL
Almanya’da Berlin Edebiyat Evi tarafından Kürt Edebiyat Festivali düzenleniyor. Berlin’de “Dengê Min Tê Te?” (Sesim sana geliyor mu?) konseptinde hazırlanan festival, Kürt edebiyat ve sanatının daha önce duyulmamış seslerine bir sahne sunuyor. “Sürgün edebiyatı” kavramına eleştirel bir bakışla buluşma ve tartışmaların da gerçekleşeceği festival kapsamında Kürt edebiyatının dünyayla buluşmasının önündeki engeller tartışılıp bu engelleri aşmanın yol ve yöntemleri üzerine de durulacak. Ayrıca çocuklara dönük çeşitli workshop ve etkinliğin yanında müzik ve sinema üzerine de birçok etkinliğe yer verilecek.
29 Mayıs’ta başlayan festivalin yürütücülerinden Dawid Yeşîlmen’le festivali ve diasporadaki Kürt sanatını konuştuk.
Festival neleri kapsıyor ve festival düzenleyicileri hangi sanatsal, siyasal ve sosyal motivasyonla hareket ediyor?
Festivalimiz diasporadaki Kürt edebiyat ve sanat alanına küçük bir dokunuş gibi görülebilir. Yani ağırlıklı olarak Kürtçe edebiyatı kapsıyor. Ama Kürtlerin diasporada yaşadıkları bazı sosyal dönüşümlere de el atıyor. Ana dilinde eğitim sorunundan kadın sorununa, Êzîdî soykırımına, çeviri çalışmalarına kadar birçok konu tartışılacak. Ayrıca Almanca ve İngilizce yazan yazarların metinleri de okunup tartışılacak. Çok fazla olmasa da moderatör olarak Kürt olmayan isimleri seçtik ki burada bir tanışma ve farklı perspektiflerin ortaya çıkmasını amaçladığımız içindir. Bildiğim kadarıyla bu festival bu kadar geniş katılımlı ilk Kürt Edebiyat Festivali. O yüzden çerçeveyi biraz geniş tutmak istedik. Birçok konuyu tartışmaya açmak, bazı önemli alanları sorunsallaştırmak, Kürt edebiyatına yeni perspektifler kazandırmak gibi hedeflerimiz vardı. Ne kadar başarılı olduk, bunu dinleyici ve izleyicilerin yorumuna bırakacağım festivalin sonunda. Sorunuzun ikinci kısmına cevap verecek olursam da Kürt edebiyatını dünya edebiyatı ile buluşturma motivasyonu ile hareket ettik. Kürtlerin sesinin duyulmadığını, Kürtlerin görülmediklerini, özellikle de Almanya’da Kürtlerin entelektüel mirasının üzerinin kapatıldığını gördüğümüzden dolayı buna bir müdahale olarak da görülebilir bu festival.
Festival sürgün, diaspora ve ulus ötesi kavramları etrafında şekillenecek. Anlıyoruz ki [hareketli] Kürt gerçekliği, bu festivalin başat konusu. Peki neden merkeze bu kavramlar alındı?
Sizin de belirttiğiniz gibi Kürtler hareketli bir topluluk. Son yıllarda özellikle Almanya'ya yoğun bir Kürt göçü oldu. Gerek Rojava’dan, gerek Şengal’den gerekse de Bakur’dan kitleler halinde Kürt göçü meydana geldi ve bu göçün en yoğun olduğu ülke Almanya idi. Bu göç, toplumu bir dönüşüme de zorluyor haliyle. Bu dönüşüm edebiyat ve sanat alanında da meyvelerini vermeye başladı Almanya’da. Sinema ve müzik çok ön planda iken, edebiyat biraz daha sakin ve sessizce oluşmaya başladı. Bu hareketliliğe sürgün demek ne kadar doğru bilmiyorum. Çünkü ben sürgünlüğü hep bireysel ve içsel bir durum olarak okumak istediğim için, şu sürgündür bu sürgün değildir gibi kararlar vermek benim yapabileceğim bir şey değil.
Diaspora ise daha çok toplumsal bir birlikteliği çağrıştırıyor bana. Ulus ötesi de diğer toplumlarla ilişki ağlarını anlamamıza yardımcı oluyor. Aslında bir şekilde üç kavram da birbiri ile paslaşan bir Kürt gerçekliğinin farklı yönlerini ifade ediyorlar. Ama aynı zamanda iç içe geçmiş hallerini de ifade ediyorlar. Dinsel, dilsel ve kültürel olarak heterojen olan Kürtler, yüz yıllık bir parçalanmışlıktan dolayı farklı tarih okumalarına da sahipler. Bu Kürtlerin trajik bir hikayesi olarak burada dursun, diasporada buluşmaları sürgün ve trans-nasyonalizme zengin ve farklı bir okuma imkânı da verebilir. Bunu Almanya’da yaşayan ve belki de burada doğan genç bir jenerasyonun romanlarında görmek mümkün. Almanya’da üretilen Kürtçe metinlerde de bunu yavaş yavaş görmek mümkün. Sadece çeviri imkânının azlığından dolayı dünya edebiyatı ile buluşma sıkıntısı yaşanıyor. Bunun kırılması ile eminim ki Kürtler seslerini dünyaya daha rahat bir şekilde ulaştırma imkânını elde edebilecekler.
Diğerleri bir kenara ama sürgün kavramı Kürtler arasında oldukça yaygın bir kavram? Diasporadan bağımsız, “Kürtler ve sürgün” üzerine kısa bir değerlendirme yapar mısınız?
Modern anlamda ilk sürgünlüğü ben Kürdistan gazetesi yazarı Miqdat Midhat Bedirxan’la başlatıyorum. O gün bugündür sürekli bir sürgünlükten bahsediyoruz. Ama halen de sürgünlüğü bir toplumsal durum olarak okuyoruz. Bu biraz kolektif kimliğimizden ve direnişçi felsefemizden geliyor olabilir. Bir türlü birey olamıyoruz. Ama sürgün olmak aslında dünya edebiyatında neredeyse birey olma ile ilgili bir kavramdır. Bireyin yaşadığı duygusal kopukluk, kökünden, aidiyet hissi duyduğu toplumsal yapıdan uzaklaşma olarak okunuyor. Ama bu tartışma maalesef Kürtlerde çok yeni. Henüz yazılmış akademik bir çalışma bile bilmiyorum.
Festivalin tanıtım broşüründe “Kürt sanatı, sürgün/diasporanın bu acı verici yönlerinin ötesine geçer” ifadesi dikkat çekiyor. Festival komitesinden biri olarak Kürt sanatının sürgünün acı yönlerinin ötesine geçtiğini neye dayanarak söylüyorsunuz?
Çok yakın bir zamanda Kürt yazar Burhan Sönmez bir roman yazdı. Biliyorsunuz, ilk romanları Türkçe idi. Ama bu sefer Kürtçe yazdı. Türkçe yazdığı romanlarında Kürtleri daha çok anlattığını biliyorum. Bu Kürtçe romanda sadece bir kere Kürt kelimesi geçiyor. O da ana karakterin kız arkadaşının babasının Kürt olduğunu söylediği bir kısımda hızlıca geçiyor. Roman Franz Kafka ve arkadaşı Max Brood’un ilişkisini merkeze alan bir roman. Kürtleri mağdur ve homojen gösteren romanlara o kadar alışmışız ki, neredeyse bu roman Kürtçe değil de Almanca yazılmış hissine kapılıyor okur ilk okuyuşta. Çünkü romanın önemli bir kısmı Berlin’de geçiyor.
Sürekli kendimizi anlatma, ispat etme, tarih yazma dertlerimiz baskın geldiği için bu roman eminim birçok kişiye tuhaf gelmiştir. Ama bu Kürtleri anlatmama durumunu bir kenara bırakırsak bu roman bana dünya edebiyatının önemli bir metni olarak okunması gerektiği, kültürlerarası önemli bir metin gibi geldi ve buna benzer birçok sanatsal ürünü de görüyoruz. Muhtemelen daha fazla da göreceğiz. Sürgün bir yazar olarak gördüğüm Burhan Sönmez’in bu romanla sürgünlüğü veya Kürtlüğü geri plana attığını ima etmiyorum. Sadece bu kavramların sınırlarını Kürtler için olabildiğince genişlettiğini düşünüyorum. Çünkü Kürtlerin de artık bilgi üretmesi ve bu üretimlerin dünya edebiyatı ile buluşması gerektiğini düşünüyorum. Ve haliyle Kürtlerin de Kafka üzerine pekâlâ konuşup yazmaları gerektiğini savunuyorum.
Burada Kürtlerin sürgünün acı yönlerinin ötesine geçmelerinden kastımı da Kürtler artık acılarını anlatmasın veya acıları yok gibi anlamak tabii ki yanlış. Ama bu acıyı estetize etmeleri, daha da kavramsallaştırmaları ve dünya ile buluşturmaları gerektiğini ima etmeye çalışıyorum.
Festival broşüründe “Kürtler vatansızdır” ifadesini görmüşken rahatsız olduğum ve eleştirdiğim bir hususa değinmek istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda bir de Kürt sanatçıların düzenlediği geniş ve uzun soluklu bir sergi yapıldı: “Bêwelat”. “Vatan” derken ne kastediliyor? Çünkü orada bir Kurdistan var ve hâlâ direnenleri, savaşçıları var ve her gün binlerce bebek doğuyor. “Bêwelat”ı kendinde kabul etmek bütün bunları terk etmek, onlara arkanı dönmek anlamına da gelmez mi?
Vatansızlık kavramını rahat ve huzurlu bir şekilde kullanmıyorum. Ama yukarıda bahsettiğim birey ile kolektif olma arasındaki bir durum olarak görüyorum. Almanya’da bir milyondan fazla Kürt yaşıyor ve her gün farklı kimlik ve ülkelerden gelen birçok kişi ile tanışıyorlar. Herkesin bir pasaportu var. Çok iyi konuştuğu bir dili var. Konsoloslukları var. Kendi dilleri ile basılmış birçok broşürleri var. Kürtler ise, Almanya’daki en kalabalık göçmen topluluklarından biri olduğu halde Covid-19 ile ilgili broşürleri neden yok diye sorduklarında bile, “Gerek yok çünkü hepsi Türkçe, Arapça veya Farsça biliyorlar. Neden Kürtçe broşür yapalım?” gibi bir cevap alıyorlar. Halbuki yirmi bin nüfuslu topluluklar için bile çevirip basmışlardı o broşürleri. Ayrıca Kürtlerin dilsel olarak birbirini anlama problemi var ne yazık ki. Kaçımız Kürtçe okuyup yazıyoruz? Kaçımızın evinde Kürtçe kitap var? Kaçımız Almanya’da çocuğunu Kürtçe dersine gönderiyor? Kürtler bu durumların hepsini vatansızlıkla anlatabilirler. Veya vatansızlığın bir sonucu olarak. Bunu gördüğün zaman için acıyabiliyor. Dikkat ettiysen hep bireysel durumlardan bahsettim ve örnekler verdim ve diaspora örneğini verdim. Yani sürgünlükten bahsettim. Ve sürgün olma da bir anlamda vatansız olma ile yakın anlamlıdır bence. Ve diasporadaki Kürtler şunu kabul etmeli artık: Biz burada yaşayacağız, çok azımız geri döneceğiz. Geri dönenler de ülkeye adapte olamayacak ve olsalar da çocukları olamayacak. Hep bir arada kalma durumu yaşayacaklar. O yüzden ne kadar çabuk buraya alışsak, buranın dilini öğrensek ve kültürümüzün ve dilimizin üzerine inşa etsek, o kadar zengin dünyalara, düşüncelere sahip olacağız. Aslında edebiyat hep toplumsal dönüşümlerin önünden gidiyor ve bize anlatacağı çok şey var. Arada olma durumunu, yabancılaşma ve vatansızlık gibi durumları Helim Yusiv’in metinlerinde, Firat Cewerî’nin metinlerinde çok sık okuyabiliyoruz.
* * *
Festival Programı
29.05.2024
17.00 Açılış
17.15 Açılış konuşması- Zerdeşt Haco
17.30 Evin Çağrısı, Dilin Çağrısı – Burhan Sönmez
18.30 Kürt Diasporasında Sanat, Toplumsal Cinsiyet ve Göç - Özlem Belçim Galip
19.30 Sömürgecilik bağlamında edebiyat – Behrooz Boochani
21.00 Konser – Ali Tekbaş, Mustafa Demir, Aziz Yiğit
30.05.2024
18.00 Kaçış ve Varış Sesleri – Ronya Othman, Düzen Tekkal, Leyla Ferman
19.30 Dirençli Tanıklık ve Soykırım Hakkında Konuşmak – Farhad Alsilon, Jiyan Alomar
21.00 Çatısı Olmayan Ev – Film Gösterimi
31.05.2024
18.00 Evin Hatırası, Eve Özlem – Yıldız Çakar, Hesen Ildiz
19.00 Film gösterimi ve yönetmen Ayşe Polatla soru-cevap
19.30 Mayın, Sürgün, Dönüş, Vatan kimdir? Sürgün kimdir?: Fatma Savcı, Gulgeş Deryaspî
21.00 Sürgünde ve Diasporada Şiir
22.30 Konser – EBOW
01.06.2024
12.00 Rovî û Pîrê – Çocuk masal etkinliği
14.00 Almanya’da Kürtçe: Dil, Eğitim ve Toplumsal Cinsiyet Üzerine Eleştirel Diyalog: Şerif Derince, Münevver Azizoğlu-Bazan
15.30 Nesiller Arası Bir Sürgün Hikayesi: Esker Boyik’le Hayatı ve Eserleri Üzerine Söyleşi
17.00 Ulysses’i Çevirmek – Kawa Nemir
19.00 Film gösterimi ve yönetmen Ayşe Polat’la soru cevap
02.06.2024
12.00 Workshop (çocuklar için), Dayan Kodua
14.00 Kürtçe edebiyat ve çeviri sanatı üzerine - Barbara Sträuli, Husên Duzen
15.30 Sürgünde Modern Kürt Edebiyatı, Helîm Yusiv, Firat Cewerî
17.00 Yabancı Ebeveynler: Cinler ve Mezopotamya Diyalog İçinde – Fatma Aydemir, Baliban zu Stolberg