Güçlü bir muhalefete ihtiyaç var
- Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının "işkence" olduğunu vurgulayan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Abdullah Öcalan’ın "umut hakkı" kararının uygulanması için güçlü bir bir muhalefete ihtiyaç olduğunu söyledi.
MA'ya konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, tecridin, bir işkence olduğunu belirterek, uluslararası hukukta da işkencenin kesin bir dille yasaklandığını vurguladı. Devletin İmralı tecridine son vermesi gerektiğinin kaydeden Yoleri, tecrit politikalarının Türkiye'deki tüm cezaevlerine yansıdığını belirterek, “Binlerce tutsak şu anda bu mağduriyeti yaşıyor. İmralı tecridi, kişiye özel uygulamalarıyla bütün cezaevlerinden ayrılıyor; diğer cezvelerinden çok daha ağır. Diğer hapishanelerde hiç değilse 15 günde bir aileleriyle telefon ve diğer kapalı görüş yöntemleriyle bir şekilde haber alma durumu varken İmralı'dan 43 aydır hiçbir haber alınmıyor. Uluslararası güçler ve kurumlar da görmezden geliyor” dedi.
Demokratik baskı kurulmalı
Hak örgütlerinin devletlerden bağımsız çalışması gerektiğini anımsatan Yoleri, şöyle devam etti: “CPT, Birleşmiş Milletler ve işkence karşıtı mekanizmalar bağımsız değil. AİHM de bunlardan bir tanesi. Uluslararası insan hakları mekanizması diye özellikle altını çizdiğimiz kurumlar, bağlı oldukları sözleşmeleri ihla ediyor. Devletlerin kendi aralarındaki çıkar dengeleri üzerinden kararlarını verme ya da raporlarını açıklama eğiliminde olurlar. Bu nedenle de tam bir bağımsız tutum beklemek zor. Bu mekanizmaların daha hukuka uygun çalıştırılması için hak örgütlerinin ya da demokratik kurumların baskısı gerekiyor. Nasıl ulusal anlamda mekanizmalar toplumsal baskı olunca daha adaletli, daha doğru kararlar çıkarabiliyorlarsa uluslararası mekanizmalar da aynı şekilde işliyor. Ne kadar baskı varsa oradaki mekanizmalar da bundan etkileniyor.”
Ölmeden çıkma ihtimali yok
AİHM’in Abdullah Öcalan ile ilgili ihlal kararını anımsatan Yoleri, şunları söyledi: “Türkiye'nin kendi iç hukukuna göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişilerin, ölünceye kadar hapishaneden tutulması öngörülüyor. Yani Türkiye'de hiçbir koşulda ölmeden hapishaneden çıkma ihtimaliniz yok. AİHM, Türkiye’deki bu durumu ‘umut hakkı'na aykırı buldu. Bu kararın 2014'te bildirilmesinden itibaren Türkiye'nin önlem alması gerekiyordu ama almadı.”
Türkiye, tam tersini yaptı
Türkiye'nin infaz rejiminde değişiklik yapması; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının mevzuattan kaldırılması; tecrit uygulamalarının tamamen kaldırılması ve umut hakkına yönelik yeni düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Yoleri, “Buna dair 2021'de bir değerlendirme yapıldığını görüyoruz. Bakanlar Komitesi, Türkiye'ye bu konuda nasıl bir politika izleyeceğini, ne yapacağının programını, yani bir yol haritası istedi. Türkiye ise tam tersini yaptı; 2021'den beri hem yeni tip tecrit hapishaneleri yaparak tecridi daha yaygınlaştırdı hem de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen kişi sayısını arttırdı" şeklinde konuştu.
Yaptırım uygulanması lazımdı
Komite’nin son kararda Türkiye'nin adım atmasını ve sonuçlandırılmasını istediğini; 2014'ten beri koymadığı kesin süreyi nihayet belirleyip Türkiye’ye bir yıllık kesin süre verdiğini hatırlatan Yoleri, "2014, 2021 ve 2024 yılları arasında 10 yıllık bir süre geçmiş ama 10 yıldır bu karar uygulanmamış olmasına rağmen hala Türkiye'ye bir yaptırım uygulanmaması, kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Zorlayıcı olmalıyız
Türkiye'nin sorumluluklarını yerine getirmesi bakımından güçlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu vurgulayan Yoleri, şunları ekledi: “Uluslararası kurumları zorlayacak güçlü bir muhalefete ihtiyaç var. Hem uluslararası kurumları hem de Türkiye’yi hukuka uymaya mecbur bırakacak adımlar atılması lazım. Bu toplumsal hareketi ve dinamizmi nasıl örgütleyebiliriz, sorusunun daha güçlü tartışılması gerekiyor. Hem bir işkence yöntemi olduğu için hem de ağırlaştırılmış müebbet tecrit içerdiği için buna karşı durmalıyız.” İSTANBUL