Kürdistan'ın serbest güreş dünya şampiyonu: Ali Baba

  • Serbest güreş dünya şampiyonluğu bulunan Ali Baba sürekli olarak gazetelere Kürdistan’dan olduğunu söyler. Zaten çıktığı kimi maçlarda skor tabelasının ülke hanesine Kürdistan yazılır. Oldukça ilginç bir karektere sahip olan Ali Baba’nın etnik kimliği, yaşam öyküsü hakkında çelişkili bilgiler olsa da Kürdistan’dan bu kadar sık söz etmesi oldukça dikkat çekici bir konudur.

İBRAHİM BULAK

 

Ali Baba, 1930’lu yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde hem görünüşü itibariyle ilgi çekmiş hem de başarılarıyla medyatik olmuş bir güreşçi. ABD’ye sonradan göçen ve kariyerini serbest güreş dünya şampiyonu olarak taçlandıran Ali Baba aynı zamanda Hollywood filmlerinde de birkaç küçük rol almış. 'Korkunç Türk’ lakabıyla da nam yapan Ali Baba’nın şöhreti ve kim olduğu zamanında hem ABD basınının hem de Türk basının oldukça ilgisini çekmiş ki birçok gazetede hakkında çok sayıda haber ve röportaj çıkmış. Ali Baba’yı bizim için ayrıca sıra dışı kılan özelliği ise Amerikalı gazetelere konuşurken Kürt olduğunu ve Kürdistan’dan olduğunu sürekli olarak söylemesi. Çıktığı kimi maçlarda skor tabelasının ülke hanesine kendisinin verdiği bilgiden yola çıkılarak Kürdistan yazılmış veya kendisi böyle yazılmasını istemiş. Ali Baba’nın etnik kimliği şimdilerde Ermeni olarak biliniyor olsa da o, ilginç bir biçimde gazetelere konuştuğunda ısrarla Kürt olduğunu söyler. Türk basını da onu Türkiye’den ABD’ye göç öyküsü ile yakın markaja almış, kim olduğu ve hikayesiyle ilgilenmiş. Hatta basında onun bir zamanlar İstanbul’da hamalbaşı olduğu ve İstanbul’da da Ali Baba adıyla tanındığı söylentileri çıkmış. Türk basını sonradan Ermeni olduğuna karar kılmış ve onu sürekli Ermeni olarak tanıtmış. Biz Kürdistan adına ringe çıkan bu güreşçinin gerçekte kim olduğunu araştırmaya kalkınca da karşımıza çok farklı hikayeler çıkıverdi. 

Ali Baba, onun güreşçi ve medyatik personasının tezahürü. Gerçek ismi bazı kaynaklarda Arteen Ekizian, bazı kaynaklarda ise Harry Ekizian olarak geçer. Ali Baba, Samsun doğumlu bir Ermeni olarak bilinse de kendisi farklı tarihlerde gazetelere birkaç kere verdiği mülakatlarda Harputlu (Xarpet, Karput) ve Kürt olduğunu söyler. Ali Baba’nın Kürt olduğuna dair ifadeler ve bilgilerin kaynağı duyum veya ikinci elden kaynaklar değil bizzat kendisinin söyledikleridir. 

 

ABD basınında Ali Baba 

Kürdistan adına ringlere çıkan Ali Baba’yı yakından tanımak için önce ABD basınında onun hakkında çıkan haberler ve onunla yapılmış röportajlara göz atalım. Ali Baba’nın ABD’deki ünü ve esrarengiz hayat hikayesi hep ilgi konusu olmuş ve kendisiyle ilgili birçok haber yapılmasının yanı sıra bir çok röportajı da vardır. Kendisini Kürdistan’ın Harput’undan bir Kürt olarak tanıtan ve ABD basınında Kürt ve Kürdistan’dan olduğunu sıkça tekrarlayan Ali Baba’nın bu röportajlarda Kürtlere dair söylediği bazı ifadelerden yola çıkarak onun Kürt olduğunu ya da en azından Kürtleri biraz tanıdığını söylemek mümkün olabilir. 

1936 yılında “Ali Baba ‘Hepsiyle Güreşmeye Hazır!”adlı röportajda Kürt olduğu bilgisini şu ifadelerle açıklar:  ''Korkunç Türk olarak anılan Ali Baba kırık İngilizcesiyle Türk veya Ermeni olduğu izlenimini düzeltti. Uzun siyah bıyığını sol eliyle avuçlarken ‘Bu doğru değil!’ diye bağırdı. ‘Ben Kürt’üm. Kürdistan'dan. Hiçbiriniz Kürdistan’ı duymadınız mı? Ha! Hıh! Ben oyum, küçük çocukluktan itibaren güreşen, paşanın oğlu. Ve buradayım – hepsiyle güreşmeye hazırım!’

Packs [Ali Baba’yla ilişkisi olan röportaj esnasında orda bulunan bir kişi, İ.B.], konuşmasını, bazen Arteen K. Ekezian olarak da anılan Ali Baba’nın bu isme itiraz ettiğini çünkü kendisinin değil annesinin ismi olduğunu açıklayacak kadar uzun süre böldü.’’

 

Amerikada’da onun için The Terrible Turk (Korkunç Türk), The Kurdish Killer (Katil Kürt), The Bone-crushing Kurd (Kemikkıran Kürt) gibi sıfatlar kullanılırken Ali Baba gazetelerdeki fotoğraflarında ilginç mimikler ve hareketlerle poz verir. 

 

“Ali Baba ‘Hepsiyle Güreşmeye Hazır” başlıklı bu röportajda ayrıca onun hakkında şunlar yazılır:  ''Güreşçi daha sonra, 1920’de bu ülkeye geldikten sonra öğrenmek zorunda olduğu ilk şeyin “İngilizce konuşmak” olduğunu anlattı.

“Çalışmalıydım; çatı kapladım ve başka pek çok ağır iş yaptım.” diye devam etti. “Sonra güreş yapmaya başladım – tıpkı yurtta Pashagashtough’da yaptığım gibi – haydi!”

“Neresi?” diye sorduk. “Nasıl telaffuz ediyorsun?”

“Nasıl telaffuzunu bilmiyorum, sadece söylüyorum.” diye yanıtladı.

1923’te donanmaya katıldı, U.S.S. Utah’ta savaş gemisinde denizci oldu. Kısa zaman sonra donanmanın güreş şampiyonu oldu. Önce orta sıklet, sonra hafif sıklet ve sonunda ağır sıklet alanlarında.

“İyi İngilizceyi bu şekilde öğrendim” diye ekledi alçakgönüllülükle.

Hayatının erken dönemlerine dair birkaç soru sorduk, Ali Baba nerede ve ne zaman doğduğunu hatırlamadığını itiraf etti. 

“Kürdistan’da,” çatık kaşlı güreşçi açıkladı, “Takvimimiz yok. Okuyamıyoruz, yazamıyoruz. Tarihimiz yok. Ve gördüğünüz gibi bazı şeyleri, biz devam ederken hatırlamak zorundayız. Babam -paşa- bana dedi ki: ‘Oğlum, yağmurlu bir günde doğdun. Çok uzun zaman önceydi.’ Yani kaç yaşında olduğumu tahmin ediyoruz. Ben 32 diyorum. Belki de 42. Belki daha fazla. Kim bilir?”

Ali Baba sonra “yaklaşık 7 yaşındayken” adını telaffuz edemeyeceği bir okula gönderildiğini anlattı. Türkçe okuma ve yazmayı öğrendi ama aşiretindeki çoğu kişi gibi “çok fazla öğrenemedi.”

“Bu Türkler bizi zeki yapmak istiyor” diye devam etti. “Kürtler zeki olmak istemiyor. 6 veya daha fazla yıldan sonra okulu bıraktım ve Türk liderler için güreşmeye başladım. Abdülkadir Bey’in düğünündeki turnuvada güreştim ve kazandım. Taze gelinden bir öpücük aldım -ama çok değil- yoksa Abdülkadir Bey kafamı böyle keserdi (Burada, bir Türk bıçağıyla kafası gövdesinden ayrılan üzgün Kürt jestleri yapıyor.) 125 okkalık bir arkadaş vardı ve ben onu yere çaldım -parçaladım- ve kazandım!”

“Güreşin yanında ne tarz işler yapıyorsunuz?” diye soruldu.

“İş, pıff!” diye bağırdı. “Babam -bir paşaydı- zengin bir adam. Çalışmak zorunda değiliz.”

Ali Baba 1930’da Amerika’ya geldiğini ve donanmada güreşçi olarak iyi iş çıkardıktan sonra, Kayıp Ruhlar Adası, Anthony ve Kleopatra, Sports Parade filmlerindeki ufak rollerle filmlerde iş bulduğu Pasifik kıyılarını keşfettiğini anlattı.’’ (1)

 

Ali Baba’nın ABD’deki ünü ve esrarengiz hayat hikayesine olan merak kendini  bir gazetenin okurları için hazırladığı soru cevap köşesinde de gösterir ve o köşede yer alan sorulardan biri şudur: “Ali Baba’nın gerçek ismi nedir?” Gazetenin daha doğrusu köşeyi hazırlayan Frederic J. Haskin’in cevabı ise “Dünya güreş şampiyonluğunu elinde tutan kişi, adı Arteen Ekizian. O bir Türk.  (2)

 

Onun hayatının anlatıldığı başka bir yazıda ise bu kez şu hikaye karşımıza çıkıyor:  ''Ali Baba’nın hayat hikâyesi, Binbir Gece Masalları’ndan bir öykü okur gibi. Yusuf gibi türban giyenlerin aksine. Hasan Ömer, Halil Adalı, Yusuf Mahmut ve Yusuf Hüseyin; kendi yerel topraklarında çok iyi bir geçmişleri olmadan güreş dünyasında başarılı olmuş kişiler. Ali Baba, 14 yaşında kolları sıvamaya başladığını iddia ediyor. Karagaşlar olarak bilinen bir Türk aşiretinin lideri Abdülkadir Bey’in düğünü için düzenlenen güreş turnuvasında yarışmacıydı. Etkinliğe binlerce davetli katıldı. 40 gün 40 gece sürdü.

Karput kasabasını (mevkiini) temsil eden Ali Baba turnuvayı kazandı ve bir koyun sürüsü, biraz mobilya ve develer kazandı. Bunları nakde çevirdi, ve bu para İngilizceyi öğrendiği Amerika’ya yolculuğunu karşılamaya yardımcı oldu. Amerikan donanmasına kaydını yaptırdı ve organizasyonun hem hafif sıklet hem de ağır sıklet güreşlerine katıldı. Sonra renkli profesyonel hayatını yaşadı ve bugün ülke genelinde talep edilen bir güreşçi olarak iyi bir hayat kurduğunu görüyoruz.’’ (3)

 

“Nasıl Ünlü Bir Güreşçi Olunur?” adlı bir yazıda Ali Baba’dan da bahsedilir. Bu yazıda Ali Baba personasını yaratmadan önce Harry Ezekian [Ekezian] adıyla da güreştiği fakat bu vakitlerde pek tanınmadığı için saçını kazıtıp başına fes geçirerek yeniden ortaya çıktığı yazılır:  Kürdistan’dan 162 cm bir Kürt, gerçek adı Harry Ezekian. “Yaklaşık 10 yıl önceydi,” diyor Sam [Bu kişinin tam adı Sam Muchnick. Güreş camiasını iyi tanımasının sebebi kendisinin yerel bir güreş sponsoru olması. İ.B ]. “Harry donanmadaydı ve oradan ayrılıp güreşe başladı. Uzun bir zaman sadece bir başka güreşçiydi ve sonra Ali Baba olma fikri aklına geldi.” Harry saçlarını kazıttı, sakal uzattı ve kırmızı bir fes giydi. Kendini Ali Baba olarak ilan etti ve onları paketlemeye başladı. O zamandan beri de paketliyor. “Sadece Harry Ezekian iken kimse ona ilgi göstermedi.” diye dikkat çekiyor Sam. “Ama Ali Baba olarak başındaki o fesle onu hatırlıyorlar.’’ (4)

Maç öncesi veya sonrasında Ali Baba’nın temsil ettiği ülke kısmına Kürdistan yazılır

Ali Baba 1940 yılında serbest güreş kariyerini bitirse de 1946 yılında ringelere geri döner ve 1950 yılında ise nihai olarak güreşe son verir.1950 yılında onunla görüşüldüğünde hala kendisinin Kürt ve Kürdistanlı olduğunu anlatır. “Güreşçi Ali, İnsanların Komik de Olduğunu İddia Ediyor” başlıklı haberde şunlar yazılır: ''Ali Baba, Binbir Gece Masalları’ndaki Ali Baba ile alakası olmayan, kendi ismi olan bir karakter. İnsan Kanguru olarak bilinen Tony Roccaile karşılaşacak, Kürdistan’ın kısa ve sağlam yapılı (Ali için yeni bir isim bulunmalı) yerlisi Stadyum’da cuma gecesi ana müsabakaya çıkacak. Büyük büyükbabası 1891’de 110 yaşında ölmüş. Ali onun eski fesini takıyor ve Arap olduğu düşünülmüş ve coplanmış. (…) Ali’nin amcası Koca Yusuf, burada ve çevrede iyi bilinen, 2 metre uzunluğunda ve 125 kiloluk bir güreşçiydi. Ali diyor ki: “O cahil ama iyi bir adamdı. Birisi onu dolandırdıktan sonra hiç çek kabul etmedi, sadece nakit aldı. 1898’de, Para kemerinde 25.000 dolarlık altında boğuldu.” (…) Ali Baba’nın babası Cemal Baba, bir şekilde bir Kürdistan aşiretinin şeyhi olan ve aynı zamanda Amerika vatandaşı olan, hatırlanmaya değer bir adam. Ali, “Baba çok nazik biriydi” diyor. “Masum insanları öldürmeye inanmadı. 1915’teki Ermeni soykırımını biliyor musunuz? Babam pek çok Ermeni kurtardı ve Türkler bundan hoşlanmadı. Böylece babamı öldürdüler. İstanbul’daki bir konferansta onu yakaladılar. Ağzına kaşığını koyamadan onu vurdular. Minyon biriydi, belki 61 kilo. Ona bakınca tükürsem yere düşer derdiniz. Ama silahına davranırken çok hızlıydı. Kendisi vurulduktan sonra masadaki bütün adamları öldürdü. Ama bu pek işe yaramadı. Babamı öldürdüler.” (…) “Ali Amerika’ya 1921’de geldi ve 1923’te donanmaya katıldı. Dediğine göre sekiz yıl boyunca üç sıklette donanma güreş şampiyonuydu. 1934’te profesyonelleşti. Şimdi tamamen kel (kazınmış) kafası, otantik kepçe kulakları ve gür, jöleli bıyığı ile 44 yaşındaki 168 cm Ali; omuzlarının çevresi çok geniş, 90 kilo ve bir panter gibi hareket ediyor. İstikrarlı şekilde güreşiyor -yılda yaklaşık 100 maç- çiftçilik yaptığı savaş yılları hariç.’’ (5)

Ali Baba’nın Harput’la olan ilişkisi akademisyen Ali Sipahi’nin de ilgisini çeker ve Harput’un tarihsel etnografyası üzerine doktora çalışmasının girişinde Ali Baba’nın basında Harput üzerine söylediklerine dikkat çeker. Ali Sipahi Ermeni olarak bilinen Ali Baba’nın Kürt olduğuna dair açıklamalarına ihtiyatla yaklaşır ve bunun Harput’un etnisite geçişkenliğine dair bir işaret olabileceğini yazar. (6)

 

Türk basınında Ali Baba

Ali Baba’nın kim olduğu Türk basınında da oldukça merak edilir ve bu konuda birçok haber vardır. Örneğin “Ali Baba buradan gitmemiş” başlıklı bir haberde onun hakkında şunlar yazılır: ''Amerika serbest güreş âleminde Türk isminin ve Türk pehlivanlığının hâlâ büyük bir yer tuttuğu her fırsatta görülüyor. Nitekim orada şöhret temin etmiş olan Ermeni, Rum pehlivanlarının hepsi kendilerinin Türk olduğunu iddia etmektedirler. Geçen Cenubî Afrikada Yunanlı Cim Londosa mağlûp olan ve Ali Bey namile anılan pehlivanın bir rum olduğunu söylediler. Bir de Amerikada büyük bir şöhret temin etmiş bulunan Ali baba namında bir pehlivan olduğu malûmdur.

Ali baba Sirkeciden mi gitmiş?

Ali babanın kim olduğunu merak ediyor ve bir yandan tahkikat yapıyorduk. Geçen gün Türk başpehlivanlığı müsabakalar yapmak üzere İstanbula toplanan yağlı güreş pehlivanlarından da Ali babayı tanıyıp tanımadıklarını sorduk. Tekirdağlı Hüseyin pehlivan Ali babanın Sirkecide bir tamirhanede çalıştığını ve iki sene evvel Amerikaya gittiğini söyledi, asıl isminin Arşak olduğunu da ilâve etti. Spor muharririmizin Ali baba denilen pehlivanın eskiden çalıştığı otomobil tamirhanesinde yaptığı tahkikattan çıkan netice şudur:

Sirkecide otobüs tamircilerinden Mesut usta nâmında bir güreş meraklısı vardır. Miço isminde iri yarı bir genç Mesut ustanın yanında 10 seneden fazla çalışmıştır. Bir oturuşta bi buçuk kilo ekmekle 50 köfteyi yiyen bu genç 300 kilo ağırlığındaki otobüs motörlerini yardım görmeden söküp takmaktadır. 2 sene evvel onun bu acı kovvetinin gören bir müteşebbis kendisini Fransaya götürmüş ve Pariste serbest güreş çalıştırarak müteaddit müsabakalar yaptırmıştır.

Bir türlü serbest güreş tekniğine alışamayan Miço Pariste ikinci plânda kalmaya mahkûm iken organizatürlerin dalaveresile birkaç güreş kazandırılmış ve Amerikaya götürülmüştür. 

İsminin biraz şatafatlı olması için de eski meşhur pehlivanlardan Aliçonun ismini vermişlerdir. 

Mesut usta yanında Arşak isminde bir kimse çalışmadığını, yalnız Miçoyu tanıdığını ve halihazırda Amerikada Aliço namı altında güreşler yapmakta olan bu pehlivandan mektuplar aldığını söylemiştir.

Bu vaziyet karşısında Tekirdağlı Hüseyin pehlivanın Ali baba diye tavsif ettiği Arşakın kim olduğunu öğrenmek kabil olamamıştır.’’ (7)

 

Burda Miço adındaki Rum pehlivan Miço Sarandos’tur ve Ali Baba ile güreşmiştir. Hatta Boston’daki Garden stadında yapılan bir maçta Ali Baba’yı mağlup etmiştir. (8)

 

“Güzel dişli kel Ali baba hasımlarını nasıl mağlup eder” başlıklı bir haberde ise onun hakkında farklı bir efsane uydurulur:  ''İstanbulun eski hamalbaşısı Ali baba, güzel dişleri, saçsız kafası ile bir Anadolu evsafına maliktir. Ali baba ilk bakışta insana pehlivanmış hissi vermez.

Mindere çıktığı zaman boyu ve iri göğdesi ile tam bir pehlivandır. En garibi de onun bütün kıymeti ham kuvvetine güvenmektir ve sporun icap ettirdiği teknikten bihaberdir. Bir devi andıran bu Ermeni hasmını bir kere yakaladı mı, onu ipnotize eder, kuvveten düşürür ve nihayet mağlûp eder. 

Söylendiğine göre, Ali baba güreşe başlamadan evvel Karadenizde korsanlık edermiş, hakikaten görünüşü bir deniz kurdunu andırır. Bugün 52 yaşından olan bu adamın sergüzeşt dolu hayatı hakkında Amerika gazetecileri şu malûmatı vermektedirler:

Ali baba, son defa bulunduğu Odesa şehrinde de büyük şöhret kazandıktan sonra, Nevyorka giden bir ticaret gemisine binerek, Amerikaya geçmiştir.’’ (9)

 

Türk basınında daha çok şu ifadelerle tanıtılır:

- kendisine Türk süsü veren ''Ali Baba'' (10)

- ''Ali Baba'' namı ile anılan ermeni pehlivan (11)

- garip yüzü, uzun bıyıkları ve acayip hareketleriyle şöhret kazanan Ermeni güreşçi Ali baba’ (12)

- Ermeni Ali Baba (13)

 

Fakat onun kim olduğu hakkındaki bilgiler belirsizdir. Hakkındaki ağırlıklı görüş İstanbul’dan gitme bir Ermeni olduğudur. Başka bir haberde de bu görüş doğru kabul edilmiş:  ''Son senelerde Ali baba namile Avrupada bir takım danışıklı güreşler yapan Ali babanın, arana arana bizce meçhul hüviyeti meydana çıktı. 

İstanbuldan gitme bir ermeni olan Ali baba bu nam altında Avrupada bir hayli para kazandıktan sonra, bugün Amerikada bulunmaktadır.’’ (14)

 

Ali Baba’nın Londra’daki maçını izleme fırsatı bulan ve 'Atlet' mahlasıyla yazan Türk gazeteci onunla ringteki maçı dışında da epey ilgilenir. Onu hakkında şimdiye kadar bilinen şeylerin doğru olmadığını ve bunları anlatacağını söyler: ''İstanbulda iken dedikodusunu ve marifetlerile kulağımı dolduran bu Amerikalı pehlivanı merak eder dururdum. Hiç unutmam bir seferinde:

-Müthiş adam, vücudunun kılları fırça gibi sert. Rakibini bir iki tartakladıktan sonra şöyle bir göğsüne bastıdı mı zavallının işi bitti. Kan içinde kalıyor.

Demişlerdi. Hakkında dönen dedikodulara gelince, malûm: Umumiyetle İstanbullu bir Ermeni oldığu söylenir ve fevkalâde olduğu iddia edilirdi. Bunlardan birincisi yanlış, ikincisi ise kuyruklu yalan. 

Bu noktalar hakkında bütün tafsilâtı ihitiva eden Ali Baba ile yaptığım uzun mülâkatımı ayrıca göndereceğim için müsabakaya geçiyorum.’’ 

Sonrasında yazıda güreş maçını detaylı olarak anlatır. Ali Baba bu maça fes giyerek çıkmıştır. (15) Türk basınında Ali Baba söz konusu olduğunda ABD basınında sık görülen Kürt ve Kürdistan ifadelerine hiçbir biçimde rastlanmaz. Atlet’in Ali Baba ile yaptığını söylediği mülakat birkaç gün sonra aynı gazetede yayımlanır. Ali Baba ile görüşmek için epey uğraşan ve sonunda onu yakalayıp sorularını sorabilen Atlet adındaki muhabire verdiği cevaplarda ise bambaşka bir hikaye ortaya çıkıyor bu kez. Atlet’e göre Türkiye’den olmadığı ortaya çıkacağı için menajerleri onunla görüşmesini istemezler ve alelacele Ali Baba’yı oradan uzaklaştırırlar. Fakat Atlet bir taksi ile onları takip eder ve Ali Baba’yı bulur. Ali Baba’ya sorduğu “Nerede doğmuştunuz?” sorusuna “Şark vilayetlerinde’’ cevabını alınca bu kez de ''Bu vilâyetlerde nerelerde bulundunuz?” sorusunu sorar. Ali Baba, biraz düşündükten sonra “Bilhassa İzmir ve civarında çok bulundum” der. Bunun üzerine Atlet, “İzmir’in şark vilayetleriyle alakası yok” diyerek Ali Baba’yı köşeye sıkıştırır. Atlet mülakatta “yan çizmekten vazgeçerek anlatmaya başladı” der ve Ali Baba’nın hayatına ve kim olduğuna dair verdiği cevaba yer verir. Ali Baba kendi hayat hikayesini şöyle anlatır: ''1903’de Kanadada doğdum, otuz beş yaşındayım. Babam Türkiyeden gelip Kanadada yerleşmiştir. Türkiyenin neresinden geldiğini bilmiyorum. Annem Kanadalı bir Fransızdır. Dokuz yaşındayımken babamı kaybettim. O zaman seyyar bir canbazlar kumpanyasına katılarak yedi sene bu meslekte kaldım. Ufak tefek işler görerek anneme para gönderiyordum. Ben on altı yaşıma girdiğim sırada annem tekrar evlendiği için onu terkederek kendi başıma yaşamağa başladım ve canbazhanelerde daha mühim roller buldum.

Amerikada panayır yerlerinde iddialı dövüşler vardır. Kazanan mühim bir mikdar para alır, ben bu panayırlarda birçok galebeler kazanarak kendime küçük bir şöhret yaptım. Bundan sonra bir güreş meneceri ile tanıştık ve işte sonu bu oldu.’’ 

Devamında  Türkiye’de hiç bulunduz mu?Türkçe konuşabilir misiniz?'’ sorusuna ise şu cevabı veriyor: ''Hayır, Türkiyeye gitmek şimdiye kadar hiç nasip olmadı, fakat çok istiyorum. Bilhassa meşhur Türk pehlivanlarını kendi memleketlerinde görmek en büyük arzularımdan biridir. Türkçe konuşmaya gelince eskiden bir kaç keime bilirdim. Şimdi onları da unuttum. Aklımda iken söyliyeyim. Asıl ismim Ali Badi’dir. Fakat menecerler reklâm için türlü türlü şeyler uyduruyorlar. Ben de pek sesimi çıkarmıyorum.’’ (16)

 

Ermeni gözüyle Ali Baba

Ermeni kaynaklar ise hem Türk basını hem de ABD basınının aksine bambaşka bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. ABD vatandaşı Ermeni gazeteci Liana Aghajanian’ın onun hayat hikayesini anlattığı yazısında ailesi soykırımda öldürülmüş Samsunlu bir Ermeni portresi okuyoruz. Türkçesi Agos gazetesinde de yayımlanan yazıda ondan şöyle bahsedilir: ''Harry, Amerikan Tütün Şirketi için çalışan varlıklı bir Ermeni tütün tüccarının oğlu Artin Ekizian olarak Karadeniz’deki liman kenti Samsun’da, 1901’de dünyaya gelmişti. Babası Krikor, ABD ile Türkiye arasında yolculuk ediyordu ve neticede Amerikan vatandaşlığına hak kazanmıştı. Bu elzem durum, daha sonradan Ekizian’ın güvenli bir şekilde ABD’ye geçişinin önünü açacaktı.

Osmanlı hükümeti Ermeni, Süryani ve Rum nüfusunu yok etmek için sistematik çabalarını uygulama başladığında Ekizian sadece 14 yaşındaydı. Daha sonradan öğreneceği üzere, Ermeni Soykırımı’ndaki 1 milyon ölünün arasında babası da asılmıştı. Reisinden mahrum ailesinin ölüm yürüyüşüne çıkarıldığında travma daha yeni başlıyordu. Kız kardeşi ve annesiyle yakınlardaki mağaralarda saklanmalarından önce küçük kardeşi açlıktan ölmüştü. Ortadan kaybolmalarının ardından Ekizian, Araplar tarafından esir alınarak köle olarak satılmış ve ağır iş yapmak zorunda bırakılmıştı. Onu tuttukları ahırda bir yatağı veya giyecek başka bir şeyi yokken kırıntıları yiyerek hayatta kalmıştı. En sonunda dört yıl sonra kaçmış ve İstanbul’da yaşayan ablasıyla bir araya gelmişti. Ekizian, Dorchester’da (Massachusetts) yaşayan ve Soykırım’dan hayatta kalıp kaçabilen birçok Ermeni’ye destek olmakta hayati önem taşıyan amcası Garabed’in yardımlarıyla 1920’de ABD’ye gelerek kısa süre içinde onun balık pazarında çalışmaya başlamıştı.’’ (17)

Yazının devamında Ali Baba’nın hayatından kesitler, bir güreşçi olarak başarıları ve güreşten sonra hayatına nasıl devam ettiği gibi konularda bilgiler verilir. Oysa aynı Ali Baba ABD basınına farklı Türk basınına farklı bir hikaye anlatmıştı. Peki hangisi doğru?

Sonuç 

1981 yılında ABD’de hayata veda eden Ali Baba’nın hangi hikayesini doğru kabul etmemiz gerekir? Eldeki belgelerden yola çıkarsak net bir cevap vermek mümkün değil. Birbiriyle çelişkili ve birbirinin yalanlayan üç farklı yaşam öyküsü var. İşin ilginç yanı ise ikisinin direkt kendi anlatımı olması. Babasının Türk mü, Ermeni mi, Kürt mü olduğu bir türlü netleşmese de onun Kürdistan adına maçlara çıktığı kesindir. Belki de Ali Baba özellikle ABD’nin coğrafik olarak Doğu’ya uzak olması, Doğu hakkında pek bilgi sahibi olmaması ve Doğu’ya olan merakını bildiği için yarattığı Ali Baba personasını en iyi Kürdistan ile oryantalize edebilirdi. Oryantalizm söz konusu olduğunda sanki tek taraflı bir tahhayül, resmetme varmış gibi anlatılsa da söz konusu ABD olduğunda bu önerme her zaman geçerli olmayabilir. Zira Doğu’ya ve Doğu’ya ait olana yönelik merak ve heves bazılarının kendini bilerek ve isteyerek oryantalize etmesine, hatta hikayeler uydurmasına da vesile olmuştur. Ali Baba da belki de bu yüzden en az bilineni yani Kürdistan’ı tercih etmiş ve ona dair bir hikaye uydurmuş. Belki de o hikayesi doğru olanıdır ya da bir bütün yanlış olan. 

 

*Yazıdaki İngilizceden Türkçeye çeviriler Büşra Şahin’e aittir. Çeviri için kendisine teşekkür ederim. 

 

Dipnotlar

1- The St. Louis Star and Times, 17 Aralık 1936

2- Globe Gazette (Mason City, Iowa), 27 Mayıs 1936

3- The St. Louis Star and Times, 16 Aralık 1936

4- St. Louis Post, Dispatch, 17 Kasım 1948

5- Chicago Tribune, 22 Mart 1950

6- At Arm's Length: Historical Ethnography of Proximity in Harput, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Michigan Üniversitesi, 2015

7- Tan gazetesi, 28 Ekim 1936

8- Haber gazetesi, 30 Nisan 1937

9- Haber gazetesi, 12 Eylül 1936

10- Haber gazetesi, 28 Eylül 1936

11- Tan gazetesi, 13 Şubat 1937

12- Haber gazetesi, 30 Nisan 1937

13- Akşam gazetesi, 14 Ekim 1937

14- Yarım Ay dergisi, 1 Kasım 1937, No: 66

15- Akşam gazetesi, 29 Aralık 1938

16- Akşam gazetesi, 3 Ocak 1939

17- Yazının Türkçe çevirisinin tam haline şu linkten ulaşmak mümkün: https://www.agos.com.tr/tr/yazi/7283/ermeni-soykiriminda-hayatta-kalan-ali-babanin-inanilmaz-oykusu

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.