Kürt gözüyle Nazım Hikmet

Kültür/Sanat Haberleri —

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet

  • Biri belgelere dayanan biri rivayetelerden oluşan iki Nazım Hikmet karşımıza çıkar Kürt kaynaklarında. Bu yazıda İbrahim Bulak, Nazım Hikmet’e dair belgeler ve rivayetlerin izlerini sürüyor.

İBRAHİM BULAK

Söz konusu Kürtlerle ilişkisi olduğunda iki Nazım Hikmet vardır. Birincisi şair Nazım Hikmet’tir. Şair Nazım’ın şiirlerinde Kürtler yoktur. Biraz da onun gibi büyük bir şairin konu Kürtler olunca sessizliğe bürünmesinin yarattığı hayal kırıklığından olsa gerek Kürtlerden yana Nazım’a karşı yıldan yıla tonu artan bir tepki var. Bu tepki Nazım’ı 'sosyal şoven’ gibi ithamlarla suçlayamaya gidecek kadar sertleşebiliyor. Diğer yandan insan ve siyasi bir kişilik olarak Nazım Hikmet ise Kürtlere oldukça yakındır. Kürt bir annenin sütünü içecek kadar yakın, Kürtler söz konusu olduğunda görüşlerini dile getirmekte çekinmeyecek kadar açık sözlü biridir. Bu yazıda da belgeler ve rivayetler ışığında Kürt gözüyle Nazım Hikmet anlatılmaya çalışılacak.

 

Cegerxwîn

 

'Nazım’ın çığlığı'

Cegerxwîn’in 'Peymana Tirk û Pakistan' şiirinde Nazım Hikmet’in de adı geçer. Bu şiirle 1954'te Amerika'nın desteğiyle Türkiye ile Pakistan arasında imzalanan ve daha sonra Bağdat Antlaşması'na giden sürece ön ayak olan antlaşmayı eleştirir. Adı geçen şiir, 1954’te basılan ve aynı zamanda Cegerxwîn’in ilk şiir kitabı olan Sewra Azadî kitabında yer alır. Şiirde Cegerxwîn, antlaşmanın Sovyetler Birliği’ne karşı yapılmış olmasına atfen dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a seslenerek 'Em tu car nabin dijminê Sovit' (Sovyetlere hiçbir vakit düşman olmayacağız) der ve birkaç dize sonra ise 'Qêrîna Nazim qet nabihizî?' (Nazım’ın çığlığını hiç duymuyor musun?) diye sorar. (1) Cegerxwîn, 'Nazım’ın çığlığı’ sözüyle o yıllarda Dünya Barış Konseyi’nin yöneticisi de olan Nazım Hikmet’in dünya barışının sağlanması için verdiği çabalar ve yaptığı çağrılara gönderme yapar.  

 

Qedrîcan

 

Qedrîcan’ın şiirinde Nazım Hikmet

Şiirinde Nazım Hikmet’ten bahseden bir diğer Kürt şair ise Qedrî Can’dır. Şiirin yazılmasına vesile olan olay 1957 yılında düzenlenen ve 130 ülkeden 34 bin insanın katıldığı 6. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’dir. Qedrî Can da Suriye adına bu festivale katılmış, yolculuğunu ve Moskova’da yaşadıklarını 'Ez diçim Mosko' şiirinde anlatmıştır.(2) Şiirden anlaşıldığı kadarıyla içinde farklı halklardan 500 kişinin bulunduğu bir gemiyle Moskova’ya gitmiştir. Gemi, İstanbul’dan geçince Qedrî Can, Nazım Hikmet’i hatırlar. İstanbul’u 'Nazım Hikmet’in yurdu ve kenti’ olarak tarif eder. Nazim Hikmet’ten 'Büyük Nazım Hikmet' diye söz eder, mücadelesine, fedakarlarına ve ülkesine olan vefasına övgüler düzer. Qedrî Can’ın oğlu Mizgîn Can da babasının bu Moskova gezisinden bahseder ve orda Nazım Hikmet’le buluştuğunu söyler fakat bu buluşmanın içeriğini birebir babasından dinlememiştir sadece babasının Nazım Hikmet’le Kürtlerin mücadelesine dair konuştuğunu bir yerlerden duymuştur. Ayrıca kendisinin de Nazım Hikmet’le üniversite okurken tanıştığını ve onunla sohbet ettiğini anlatır. Sohbetinde Nazım Hikmet’e babasından söz edince onun Qedrî Can’ı hatırladığını belirtir. Ayrıca babasının Nazım Hikmet’in şiirlerini Arapçaya çevirdiğini ve bu çevirilerin Arap gazetelerinde yayımlandığı bilgisini de verir.(3)

 

Hejar Mukriyani

 

Hejar’ın anılarında Nazım Hikmet

Nazım Hikmet’le tanışan ve onun hakkında yazan başka bir Kürt şairi de Hejar Mukriyani’dir. Hejar, Kürt edebiyatının önemli isimlerindendir ve onun Nazım’la ilgili anıları hayatını anlattığı Çeştê Micêwir kitabında geçer.(4) Kürt gözüyle belki de Nazım Hikmet’e dair birinci ağızdan en net bilgileri sunan kaynaktır. Nazım Hikmet’le ilgili iki anektoda kitabında yer verir. İlk anektoda göre Suriye’de üç kişi Rusya’da yapılacak toplantıya gitmesi için seçilmiştir. Bunlardan biri de Hejar’dır. Suriye Komünist Partisi’nin konuyla ilgili yetkilisi, Sînemxan ve Hejar’ın toplantıda komünizmden ziyade ulusal meseleye dair konuşacakları kaygısıyla, gidişlerini bir şekilde engeller. Böylece ikili Çekoslovakya’da kalır ve Rusya’ya gidemezler. Moskova’daki toplantıya ise Iraklı gençlerin temsilcisi olarak da Celal Talabani katılmıştır. Ancak konuşma sırası geldiğinde Celal Talabani de ortalıkta görünmez. Kürt gençleri kendi aralarında tartışır ve Nazım Hikmet’in Kürt gençleri adına konuşması kararını verirler. Hejar’a göre, Nazım Hikmet de yaptığı konuşmada Kürdistan özgürleşmeyene kadar Türkiye’nin devlet olamayacağını ve özgürlükten bir şey anlamadığını söylemiştir. İkinci anektoda göre ise Hejar, Rusya’ya gittiğinde bizzat Nazım Hikmet’le tanışmıştır. Hejar, Nazım Hikmet’le görüşmesinde ona hastalığını kastederek “Kürtlerin olduğu köşe kalbine acı veriyor” demiştir, Nazım’ın yanıtı ise şöyle olmuştur: “Bunlar şiirsel sözler yahu! Kürtler bir köşesinde değil, kalbimin tam ortasındadır. Çocukluğum Bedirxanîler’in evinde geçti ve ben Kürtlerin sütünü emdim. Ben kendimi Kürt bilirim.” Hejar’ın anlattığına göre Irak ve Suriyeli komünistler ondan Kürtler hakkındaki sözleri nedeniyle rahatsızdır. Ayrıca Nazım Hikmet, Hejar’a ''Duyduğuma göre Suriyeli komünistler bir makalemi çevirirken içinden Kürt ve Kürdistan sözcüklerini atmışlar'' diye sormuştur. Hejar’ın anlatımlarında 'üstad’ diye hitap etttiği Nazım Hikmet’in Kürtlere bakışına dair en ufak olumsuz bir yorum yoktur tam tersi onu insan olarak da sempatik (xwînşîrîn) bulur.

 

Kamiran Bedirxan

 

Nazım’ın mektupları

Nazım Hikmet’in Hejar’ın anlatımlarında da geçen 'Çocukluğum Bedirxanî’lerin evinde geçti’ cümlesiyle, Emin Ali Bedirhan ailesiyle kendi ailesi arasındaki dostluğa atıfta bulunur. Zira Nazım, Emin Ali Bedirhan’ın çocuklarından Celadet ve Kamiran Bedirxan’la arkadaştır ve bu iki ismin Türkiye’de kalan kızkardeşi ve Çınar soyadını alan Meziyet’le süt kardeşidir. Paris Kürt Enstitüsü’nün 1983 yılında çıkardığı Hêvi dergisi, ilk sayısında Nazım Hikmet’in Kamiran Bedirxan’a gönderdiği mektuba yer verir.(5) 1961 yılında kaleme alınan bu mektupta, Nazım Hikmet’in Kürtler hakkındaki fikirlerini de net olarak ortaya koyar. Onun şiirlerinde Kürtlerin acılarına sessiz kaldığı yönünde Kürt kamuoyununda yaygın bir eleştiri vardır ve bu eleştiriler yeni değildir. Nazım’ın Kamiran Bedirxan’a yazdığı bahsi geçen mektubu Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan, Hêvî dergisinde takdim ederken onun dünyanın dört bir yanındaki halklar ve ülkeler için şiirler yazdığını fakat ne 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’deki Kürtler için ne de sonraki yıllarda Irak ve İran’daki komşusu Kürtler için hiçbir şey yazmadığına dikkat çeker. Fakat bu yıllarda Türklerden yana hiç kimsenin ses çıkarmadığı notunu da düşer ve bu yüzden 'Nazım bile' der. Aynı yazıda Kamiran Bedirxan’ın kendisine Nazım’la ölümüne kadar sürekli mektuplaştıklarını söylediğini de yazar. (6)

TKP tutanaklarında Nazım’ın Kürt sorununa bakışı

Nazım’ın Kürt sorununda görüşlerini yansıtan ve günümüze ulaşan belgelerden biri de 1962 TKP Konferansı’nın tutanaklarıdır. Konferansın son gününde Kürt sorunu üzerine tartışmalar yürütülür. Konferansta Kürtlerin milli kurtuluş savaşının desteklenip desteklenmemesi konusunda iki farklı görüş ortaya çıkar. Tutanaklara göre Nazım Hikmet ''Mesela Fransız halkı kurtulmadı diye Cezayir halkı kurtulmasın mı? Türk halkı kurtulmadan da Kürt halkı kendi kurtuluşu için savaşabilir?’’ görüşünü dile getirmiştir. (7)

Rivayetlerde Nazım Hikmet

Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde dünyaya gelen Kürt yazar Tosinê Reşîd’in anlattığına göre Nazım Hikmet ile Qanatê Kurdo Moskova’da karşılaşmış ve Qanatê Kurdo, Nazım Hikmet’e ''Kürtler hakkında ne düşünüyorsun'' diye sormuştur. Bunun üzerine Nazım Hikmet’in benzi atmış ve elini masaya vurarak, ''Ermenilerin toprağını Ermenilere, Yunanların toprağını Yunanlara Kürtlerin toprağını Kürtlere verirsek Türklere ne kalacak'' demiştir. (8) Daha sonrasında Tosinê Reşîd, Nazım Hikmet’i ezilenlerin üzerine şiirler yazdığını fakat Kürtler üzerine yazmadığı için eleştirir. Qanatê Kurdo’ya ait olduğu söylenen bu diyalogun anlatılan rivayet dışında hiçbir belgesi yoktur ki zaten Qanatê Kurdo’nun bu sözleri nerde ve ne zaman söylediğine dair de Tosinê Reşîd hiçbir şey söylemez. 

Buna benzer başka bir rivayeti de Ahmet Aras dile getirir. Bu kez Nazım Hikmet’in 'maskesini düşüren' kişi Kürt şairi Qedrî Can'dır! (9) Bu iddia da Qedrî Can’ın yukarda bahsettiğimiz 'Ez diçim Mosko' şiirine ilham kaynağı olan Moskova’daki gezisi üzerinedir. Ahmet Aras yazısında Qedrî Can’ın festival amacıyla gittiği Moskova’da yapılan bir toplantıda Nazım Hikmet’e bir soru sormak istediğini yazar. Ahmet Aras’a göre Qedrî Can şunu sormuştur: ''Ben Türkiye Kürdüyüm, senin gibi devletin zulmünden kaçtım ve Suriye’ye gittim. Hem seni seviyorum hem de senin tarzınla şiirler yazıyorum. Fakat bir şey dikkatimi çekti sen Afrika’daki siyahlar üzerine, Latin Amerika’da haksızlığa uğrayan yoksullar üzerine, Çin ve Maçi’ndekiler üzerine şiir yazdın. Fakat perişan Kürtler üzerine bir şey yazmadın. Üstelik gözünün önünde vuku buldu bu zulm. Bu nasıl oluyor?’’. Bu soruya karşılık Nazım Hikmet de ona ''Bekle bekle, toplantıdan sonra yüz yüze konuşalım'' demiştir. Toplantı bittikten sonra Nazım Hikmet salonda onu aramış ve ''Kimdi o şamata yapan gelsin'' demiştir. Qedrî Can ile görüşmüştür ve Nazım Hikmet’in söyledikleri Qedrî Can’ın aklına yatmamış ve hayal kırıklığı yaşayarak ordan ayrılmıştır. Ahmet Aras yazısında Qedrî Can’ın tüm bunları 1971 yılında kendisine anlattığını yazar. Oysa yukarıda da belirtildiği üzere aynı Qedrî Can şiirinde Nazım Hikmet’i güzel duygularla anar. Diyelim ki Qedrî Can 'Ez diçim Mosko' şiirini yazıp bitirdiği günün ertesinde Nazım’la buluşmuştur ve Ahmet Aras’ın söz etiği hayal kırıklığını yaşamıştır. Bu durumda şiiri yazdığı sayfayı yırtıp atabilirdi, hiç yayımlamayabilirdi her nedense bunu yapmamış!

Qedrî Can ve Qanatê Kurdo’ya ait olduğu söylenen bu rivayetler tek kalemden çıkmış gibidir ve benzer rivayetlerin ileriki zamanlarda çoğalması da işten bile değildir. Çünkü olay örgüsü çok basittir; artık yaşamayan ve tanınmış bir Kürt, Nazım Hikmet’e o kadar halk ve ülke üzerine yazdın neden Kürtler üzerine yazmadın diye sorar, Nazım Hikmet de Kürt ve Kürdistan laflarını duyunca küplere biner, elini masaya vurur, öfkelenir!

Neden bu rivayetler son zamanlarda ortaya çıkıyor?

Peki bu tür rivayetler neden söz gelimi 80 ve 90’larda değil de son yıllarda ortaya çıktı? 80’lerin sonu 90'lı yılların başında önce Doğu Avrupa'da sosyalist rejimlerin yıkılması ardından Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Kürtler arasında sol-sosyalist fikirler birden itibar kaybetmedi. Söz gelimi 90’lı yıllarda Türkiyeli Kürtler arasında hala adında sosyalist geçen örgütler kuruluyor, sosyalizm hayali şiirlerde, şarkılarda kendine yer buluyordu. Hakeza siyasetin literatüründe de varlığı mevcuttu. Fakat 2000’ler sonrası durum hızla değişmeye başladı. Nitekim bu sadece Kürtlere özgü bir durum değildi ve dünya çapında sosyalizm karşıtlığı ve anti Sovyet söylem hızlı bir biçimde moda haline gelmeye başlamıştı. Nazım Hikmet’e dair bu rivayetler de aslında 2000 sonrası gelişen sosyalizm ve Sovyet karşıtı rüzgarı arkasına alır. Milli duyguları okşadığı için de kendine çok çabuk alıcı bulur. Üstelik anlatılan rivayetin yanına 'Nazım Kürtler üzerine şiir yazmadı' gibi bir gerçeği de ekleyince rivayetin kendisi bir bakıma sorgulanmaz hale geliyor. Bunun yanı sıra bu rivayetlerde Kürt tarafı, aslında kendi döneminin diliyle değil daha çok bugünün söylemi ve düşünce yapısıyla konuşur daha doğrusu konuşturulur. Nazım Hikmet ise haliyle ona atfedilen olumsuz sıfatları karşılayacak keskin cevaplar verir. 

Sonuç niyetine

Belgeler ışığında bakıldığında Nazım Hikmet’in çağdaşı Kürt aydınları arasında saygın bir yeri vardır. Bu kişilerin bir Kürt olarak şair Nazım Hikmet’ten beklentileri olmuşsa bile bu durum onun saygınlığına gölge düşürmemiştir. Fakat rivayetlerde ise ısrarla 'Kürt düşmanı bir Nazım' imajı çizilmeye çalışılır. Oysa bu rivayetler yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı üzere aslında bir dönemin rüzgarını arkasına alan ve çok dar bir çevre dışında kimse tarafından ciddiye alınmayan oldukça kuşkulu rivayetlerdir.

 

1-  Cegerxwîn, Ronahî li Pey Tarî ye (1. Cilt), Lîs Yayınevi, 2018, s. 387

2-  Belkî yayınlarından çıkan Qedrî Can-Hemû Berhemên Wî, (2009, s.124-127) kitabında bu şiirin altında Mosko 26.7.1955 notu vardır. Yıl 1955 değil 1957 olmalıydı. Gün ve ayı doğru kabul edersek demek oluyor ki Qedrîcan 28 Temmuz 1957’de açılışı yapılan festivalin iki gün öncesinde şiire son noktayı koymuş.

3-  Qedrîcan’ın oğlu Mizgîn Can’la yapılan görüşme için bk. Mizgîn Can behsa Qedrîcan dike, Luqman Guldivê, Yeni Özgür Politika gazetesi, 04.07.2022, s. 7

4-  Hejar’ın anlatımlarının geçtiği yazı için bk. Kurdbûna Nazim Hîkmet li gor bîranînên Hejar Mukriyanî, Mihemed Ronahî, Dilop dergisi Sayı: 15, s. 13-14

5- Belge-Destnivîsareke Nazim Hikmet li ser Kurdan, Hêvî dergisi. s. 29-37

6- Hêvî dergisi, s. 29

7- TKP MK Dış Bürosu 1962 Konferansı kitabından aktaran Türkiye Komünist Partisi Yayınlarında Kürtler, derleyen ve Yorumlayan: Fevzi Karadeniz, Belge Yayınları 2018

8- Tosinê Reşîd, Nihad Gültekin’le yaptığı söyleşide bunu anlatır. Söyleşi için bk. Tosinê Reşîd: Bêtirî gotarên min li ser pirsên çand û wêjeya Kurdî ne, Nûbihar dergisi Sayı: 138, s.s. 78-79

9- Ahmet Aras’ın yazısı için bk. Mele Mistefa û Rewşenbîrên Kurda û Qedrîcan, Ahmet Aras, Nûbihar dergisi Sayı: 151, s. 6-12

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.