Mahkeme kumpasın ortağı
- Kobanê Davası'nda konuşan Sebahat Tuncel, mahkemenin de bu kumpasın içinde olduğunu belirterek, Kürtler vardır, Kürt halkı vardır o yüzden de hakları vardır” dedi.
Kobanê Davası, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eşbaşkanı Sebahat Tuncel’in esasa dair savunmasıyla devam etti.
Kürtlere karşı cezasızlık politikasının uygulandığının altını çizen Tuncel, “Kürtler öldürülebilir, çocukları öldürülebilir. Tahir Elçi cinayeti açığa çıkarılmıyor, Deniz Poyraz cinayeti aydınlatılmıyor. Bütün davalar artık zaman aşımına uğruyor. Roboskî hala adalet arıyor. Kürtlerin cenazeleri bir kutuda gönderiliyor. Maraş Katliamı, 12 Eylül Darbesi’nin zeminini hazırlayan bir katliam ama devlet müdahale etmiyor. 78 ise Alevilere dönük kitlesel bir soykırımdır. Ama hala sorgulanıp yüzleşilmedi. Maraş’takilerin çoğu şu an yurt dışında ve hala acılarını yaşıyorlar. Bunlarla yüzleşilmeden yeni bir başlangıç yapamayız. Bu katliamların hepsinin arkasında devlet var. Bir tweet attı diye, barış istedi diye insanları yıllarca tuttunuz ama ülkedeki çeteler elini kolunu sallayarak geziyor. Türkiye, 2015 yılında ‘çözüm süreci’nden vazgeçerek parlamentoyu, Anayasa’yı askıya aldı ve mafya düzenine girildi. Devlet bu hale geldi. Kimdi 6-8 Ekim’deki paramiliter güçler? Devlet neden etkin bir soruşturma yapmadı? Öldürülen insanların sorumluluğunu bize yükleyemezsiniz. Onların birçoğu bizim arkadaşlarımızdı. Kim demokratik gösterileri, yürüyüşleri provoke ederek insanların yaşam hakkını elinden aldı? MİT ve Adalet Bakanlığı davamızdaki müştekidir. Devlet orada, Kürtler burada. Bu kabul edilemez. Mahkemeniz de bu kumpasa ortak” dedi.
Böyle bir yargılama yok
Aralıksız süren duruşma periyotlarının insanlık dışı olduğunu vurgulayan Tuncel, “Bu mahkeme bize köleliği dayatıyor. Duruşma periyodları insanlık dışı. Her gün hastayız. İki arkadaşımızın kolu kırıldı. Türkiye’de böyle bir yargılama usulü yok, her gün duruşma olur mu? Buradaki arkadaşlarımızın suçlu olmadığını siz bizden daha iyi biliyorsunuz” diye konuştu. Mevcut iktidarın İsrail’in saldırılarına karşı Filistin halkının yanındaymış gibi davrandığına işaret eden Tuncel, “Sen önce kendine bakacaksın. Senin Efrin’de ne işin var?” diye sordu.
Kürtler vardır, hakları da vardır
Devletin Kürtleri yok sayarak asimilasyon politikalarını yürüttüğünü dile getiren Tuncel, şöyle devam etti: “Asimilasyon insanlık suçudur. Kürtler vardır, Kürt halkı vardır o yüzden de hakları vardır. Bu devlet bizi yok sayıyor. Bu davanın bir ‘kumpas davası’ olduğunu bütün arkadaşlarımız anlattı. Bu dava başlamamış bir dava. Çünkü CMK ne diyor; dava başlarken kimlik tespiti yapılır ama bu davada kimlik tespiti yapılmadı. İddianame hukuksuzca okundu, yüzümüze dahi okunmadı. Reddi hakim talebinde bulunduk, ancak bir çete üyesi gitti, onunla aynı kararlara imza atan diğer üyeler duruyor. Reddettiğim bir heyete karşı konuşmamayı çok düşündüm ama halkımıza borç bildim. Bir itirafçı ‘duydum’ diyor siz onun duydum beyanını kuvvetli suç unsuru sayıyorsunuz. Mahkemenizin güvenirliği benim açımdan sorundur. Adil ve bağımsız bir yargılama yapılmıyor. Siz de bu kumpasın içindesiniz. Savcı Ahmet Altun delilleri gizlemek istemiş. Bu kadar ayyuka çıktı.
Yas hakkımız dahi alındı
Devlet bu süreçte bizim yas hakkımızı dahi elimizden aldı. Hiçbirimiz cenazelerine gidemedik. Gittiğimizde de yol işkenceye dönüştü. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesini gömdürmediniz. Toprağın altından çıkarıp Dersim’e gönderdiniz. Taybet Ana’yı sokak ortasında bıraktınız. Bu halkın çocuklarını kurda kuşa yem ettiniz. Kürt halkının çocuklarının cenazeleri kutularda ailelerine veriliyor. Kimin yası tutulabilir, kimin tutulamaz? Bütün mesele bu. Siz ne sevincimizi ne de acılarımızı yaşamamıza izin verdiniz.
Öcalan ile müzakere edin
Türkiye’de Kürt sorunu çözülecekse bu Sayın Öcalan ile çözülecektir. Öcalan’ın, demokratik çözüm çabaları bütün Türkiye açısından çok kıymetli. Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması, Türkiye’deki toplumsal barış için çok önemli. Bir arada yaşamanın en iyi yolu Öcalan ile müzakerelerin yeniden başlatılmasıdır. Sayın Öcalan’ı ağır tecrit ve izolasyon altında tutuyorsunuz. 5275 sayılı kanundan kaynaklı hiçbir hakkını kullanamıyor. 2009'da açlık grevlerinde 6 insan yaşamını yitirdi. Şu anda cezaevindeki insanlar açlık grevinde. Artık ölümlere dur demek gerekiyor.”
Duruşma, verilen aranın ardından devam etti.
*****
Mahkeme talimatın gereğini yapıyor
Kobanê Davası’na dayanak yapılan "Zindan Konferansı’ndan HDP'ye talimat verildi" iddiası, tanıkların çelişkili beyanlarıyla boşa çıktı. Buna rağmen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi ihlal edilerek, yargılama devam ettiriliyor.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014'te gerçekleşen eylemler gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da olduğu 18'i tutsak 108 siyasetçi hakkında açılan davanın yargılaması sürüyor. Kamuoyunda "Kobanê Davası" olarak bilinen davanın iddianamesi, 3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşuyor. Yargılama ise, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda yapılıyor.
5 bin 267 sayfalık mütalaa sunan savcı, siyasetçilerin 29 ayrı suçlamayla 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680'er yıl hapsini istiyor. Dava, savcının mütalaasına karşı tutsak siyasetçi ve avukatlarının savunmalarıyla sürüyor. Davanın ilk duruşması 26 Nisan 2021'de görüldü. O günden bu yana soruşturmaya gerekçe yapılan ve Kobanê’ye yönelik saldırılara karşı HDP MYK tarafından partinin sanal medya hesabı üzerinden 6 Ekim 2014’te yapılan paylaşım gündemde. Ayrıca iddianamedeki iddialara dayanak yapılan çelişkili açık ve gizli tanık ifadeleri her duruşmada gündeme geliyor.
En son tutsak siyasetçi Meryem Adıbelli'nin avukatı Berdan Acun'un yaptığı savunmada yaşanan hukuksuzluklar bir kez daha gündeme geldi. Gizli tanık ifadelerinin hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Av. Acun, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesine de uyulmadığına işaret ederek, "Şüpheden iddia güçlenir şeklinde bir yargılama tarzı devam ediyor" diye kaydetti.
AİHM kararı ortada
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi tarafından 2020 yılında verilen kararda, iddianamenin dayanağının oluşturan paylaşımın suç olmadığına işaret edildi. Kararda, “Paylaşımın şiddet çağrısı içermediği ve yaşanan şiddet olayları ile HDP’nin paylaşımı arasında illiyet bağı olmadığı, söz konusu çağrıların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına” ifadelerine yer verildi. Ayrıca bugüne kadar açık ve gizli tanık ifadeleri arasındaki çelişkiler ortaya konularak, tek tek çürütüldü. Bu iddialardan birisi de, AİHM'in "şiddet çağrısı içermediği" yönünde karar verdiği paylaşıma dair tanık beyanları.
Tanık beyanları çelişkili
Kobanê Dosyası için özel görevlendirilen savcı Ahmet Altun’un yoğun çabalarla ulaştığı gizli tanıklar “Ulaş” ve “Mahir” ile açık tanık Kerem Gökalp’in beyanları arasında çelişkiler bulunuyor. Tanıklar "Ulaş" ve Kerem Gökalp, 2014'te Kandil’de “Zindan Konferansı” gerçekleştiğini, buradan HDP'ye talimat verildiğini ve bu talimat üzerine söz konusu paylaşımın yapıldığını iddia ediyor. Tanıklar, ayrıca kararın KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan tarafından dönemin Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Kamuran Yüksek aracılığıyla Selahattin Demirtaş'a iletildiği, Demirtaş'ın 30 Eylül 2014'te Kobanê sınırında direniş çağrısı yaptığı, parti MYK'sinin de bu kapsamda toplanarak böylesi bir paylaşımı yaptığını ileri sürüyor.
Demirtaş yanıt verdi
Bu iddiaya karşın 12 Mayıs 2022'deki duruşmada konuşan Demirtaş, “Kamuran Yüksek’in, tanık Gökalp tarafından Kobanê’de olduğu iddia edilen 14 Eylül 2014'te Mêrdîn’de bulunduğunu gösteren fotoğrafları göstererek, iddiaları çürüttü. Ayrıca Yüksek’in iddia edilen bir diğer gün olan 20 Eylül 2014'te ise Riha’da olduğunu gösteren fotoğrafları da mahkeme heyetine sunan Demirtaş, “Bu fotoğraflara göre 25 Eylül’de Yüksek’in Mürşitpınar Sınır Kapısı’nda olduğu görülüyor. Gökalp'in belirttiği tarihlere göre ise Yüksek, Kandil’deki ‘Zindan Konferansı’ndan ayrılıp Şengal’e ve Kobanê’ye gidiyor. 3 Ekim 2014’te ise fotoğraflarda görüldüğü gibi Yüksek, ben, Figen Yüksekdağ ve Emine Ayna ile Kobanê’deyiz. Bir kumpas kurarken zahmet edip Google’dan bile bakmamışlar. Kamuran Yüksek o sırada nerede? Bu kumpası bile beceremeyen insanlar, yıllardır bizi tutuklu yargılıyor” dedi.
Farklı tarihler veriliyor
Gizli tanık "Ulaş" ile açık tanık Kerem Gökalp’in konferansın düzenlendiği tarihe dair beyanları ise birbirini yalanlıyor. Mahkemedeki beyanlarında dava konusu konferansın hazırlıklarının 2014 yılı Mayıs ve Haziran ayı içerisinde tamamlandığını ve yapıldığını iddia eden "Ulaş", “Aşağı yukarı 10 gün sürüyor. Kamuran Yüksek' de bu konferansa katıldı. Yani Haziran ayı içerisinde olması yüzde 98” dedi. "Ulaş", mahkeme başkanının “10 gün mü sürdü?" sorusuna ısrarlı bir biçimde iki kez “Evet” cevabını verdi. Aynı iddia sahibi tanık Kerem Gökalp ise Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 5 Nisan 2022 tarihli 25. celsede, “2014'ün yanlış hatırlamıyorsam Ağustos-Eylül aylarıydı” dedi.
Söz konusu çelişkilere ve AİHM kararına rağmen yargılama devam ediyor. Av. Acun'un işaret ettiği "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi ihlal edilerek, siyasetçiler hakkında ağır cezalar talep ediliyor. Ayrıca tanık ifadeleri gerekçe gösterilerek, 18 siyasetçi tahliye edilmiyor.
Yargıtay da söz konusu ilke bağlamında geçmiş dönemlerde birçok kez "ihlal" kararı verdi.