Mahkemeler ve Kürtler

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Kürtler için mahkemeler birer mengene rolü görmektedir. Kadim Kürt halkına yapılanlar, hiç bir hukuk kuralına uymadığı ve dayanak yapılamayacağı gibi, hiç bir örf ve ilkel adetlere dahi tekabül etmemektedir. 

Arapça’da hükm kökünden mekân ismi olan mahkeme (çoğulu mehâkim) kelimesi sözlükte “hüküm verilen yer, yargılama yeri” anlamındadır. Fıkıh terimi olarak kadıların içinde davalara baktıkları daire ve makamı, daha teknik bir ifade ile kamu hizmeti niteliğindeki yargılama yetkisinin kullanılması için kurulmuş resmi makam ve kurumu ifade eder.

Toplumların kendi ahlaki, örf, adet ve dini metinler olarak kabul ettikleri, prensipler ve kuralların baz alındığı ve toplumda güvenilir kişi ve şahısların niza konularında, taraflar hakkında karar verdiği mekanlar mahkeme olarak bilinmekteler.

Kur‘an sünnet, ahlak, vicdan, toplumun örf ve adetlerinin tarih içerisinde oluşan değer ve verilerin ölçü alınarak sorunların ve tarafların delilleri toplanarak, adalet çerçevesinde hükümlerin verildiği mekanlar olarakta bilinmektedirler. 

Kur’an Hz. Davut ve Süleyman’ın kişiler ve topluluklar arasında nasıl hükümler verdiklerinden söz eder. Hükümler verilince, hiç bir etki altında kalmadan adaletin gerçekleşmesinin esas hedef olarak benimsenmesini emr eder. 

Örneğin Hz. Muhammed Medine’ye geldiğinde insanlar ona sorunlar getirdiğinde, prensip ve ilkeler üzerinden sorunları çözmüştür. Müslümanlara Kur’an ve kendi görüşleri ile yaklaşmış ve adalet ve sulhu esas almıştır. Yahudilere ise, Tevrat’ın hükümlerini uygulamış ve çözümler oluşturmuştur. Medineli müşriklerin ise kendi örf ve adetleri esas alınarak toplulukların sorunlarına çözümler üretilmiştir. 

"Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever." (Maide 42)

"Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır." (Maide 45)

"Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir." (Maide 48)

Irak, İran, Suriye ve Türkiye gibi ceberrut ve zalim devletler, İslam’a ve hukukun üstünlüğüne inandıklarını söyleseler de kendi günah ve suçlarını örtmek için mahkemeler kurmuşlardır/kurmaktadırlar.

Biz Kürtlere gelince; mahkemeler, hatta uluslararası mahkemeler, bizlere yapılan zulme ortak oldukları gibi, bu mezalimin sürdürücüleridirler.

Kürtler için mahkemeler birer mengene rolü görmektedir. Kadim Kürt halkına yapılanlar, hiç bir hukuk kuralına uymadığı ve dayanak yapılamayacağı gibi, hiç bir örf ve ilkel adetlere dahi tekabül etmemektedir. 

Ülkemizin sömürgecileri ve onların sahipleri olan dünya muktedirleri, kendi kurmuş oldukları hukukun bile zerresini bizlere uygulamamaktalar.

İnsan hak ve hukukundan bahs eden ve milletlerin hukukunu maddeler halinde yazan muktedirler; Kürtlere gelince kör, sağır ve birer dilsiz iblise dönmekteler.

Şeyh Said hareketi döneminde, bir Kürt genci Türkçe bilmediği için idam edilmiştir. Bu idamı gerçekleştirenler Şark İstiklal Mahkemesi’dir. Başkasının ülkesini işgal edenler, o ülkenin sahiplerinin konuştuğu dilden dolayı istiklal ve hukuk adına idam ediyor. 

İran, Irak ve Suriye devletleri ise Allah ve Şeriat adına Kürt’ün ülkesinde, Müslüman Kürt başta olmak üzere, Allah’ın kendinlerine verdikleri hakları dillendirdikleri için, Allah ve peygambere karşı çıkmakla suçluyor, kafir ilan ediyor ve dar ağacına çekiyor! 

Allah’ın emanet ettiği ülkesini, dilini, kültürünü ve dilini korumanın bir vazife ve farz olduğu bilindiği halde, neden bu vazife ve farziyetleri yerine getiren Kürtler suçlu muamelesi görüyor, terörist ve kafir olarak mahkemeler tarafından damgalanıp idam ediliyor? Ya da zindanlarda çürütülüyor? Neden başka milletler, hak ve hukukları için mücadele ederken ya da bu vazifeleri yerine getirirlerken, kahraman ve şehit olarak kutsanıyor da, Kürtler cüzzamlı muamelesi görüyor? 

Şeyh Said, Seyit Rıza, Kadı Muhammed ve on binlerce arkadaşları, dini, insani ve vicdani sorumluklarını yerine getirdikleri için idam sehpalarına çekiliyor?

Son elli yıllık ulusal hareketimizin kahraman ve cesur çocukları, terörist damgası ile zindanlarda işkenceler altında vahşete maruz kaldılar/kalıyor? Mahkemeler tarafından "terörist“ ilan edilerek ölüme terk ediliyor? 

Neden Kürt milletinin hak ve hukukunu elde etmek için çaba sarf eden, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan idama mahkum edilip, tek başına ve ağır tecrit altında tutuluyor? Neden hiçbir mahkeme ve uluslararası kurum bu zulmü görmüyor? 

Neden Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın öncülüğünde siyaset yapan şahsiyetler onlarca yıl ceza alıyor ve zindanlarda çürütülüyor? 

Hangi din, hukuk örf ve adet, sözde mahkemeler aracılığı ile, bazı milletlere verdiği hakları kahramanlık ve şehitlik olarak gösterip bir başka millete yasaklıyor? Şu bilinmelidir ki, olup bitenlerin hiçbir din, kanun ve örfle izahı mümkün değildir! Bizi mengeneden geçiren iktidarlar ve onların emirlerini yerine getiren mahkemeler, şunu unutmamalıdır: Saddam idam cezası alırken bu nasıl bir yargılama demişti? Bunlar senin kanunların ve sen kendi kanunlarınla yargılanıp cezalandırılmaktasın denmişti!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.