Osmanlı’dan TC’ye: Garzan’ı Türkleştirme planı
Dosya Haberleri —
- Kürdistan’da kültürel ve coğrafik olarak önemli bir yere sahip Garzan’ın demografik yapısını zamanla Türkleştirmek, Osmanlı’dan İnönü’ye, Özal’dan Erdoğan’a kadar birçok Türk devlet adamının hayalini süsleyen bir plandı. Yüzyıllardır devam eden bu planın bir parçası olarak 2016 ve 2017 yıllarında Ukrayna'dan getirilen Ahıska Türkleri özel olarak Bitlis’in Ahlat ilçesine yerleştirildi.
EMRULLAH BOZTAŞ
Kuzey Kürdistan'ın dağ silsilesi üzerinden Botan ve Serhat’ı Amed'e bağlayan en önemli coğrafi alan Garzan’dır. Kürdistan'ın tüm bölgelerinden gelen ticaret, kara ve demir yolunun geçiş ve buluşma alanı Bitlis ve Garzan havzasıdır. Aslında Garzan hattı uzun süreli demografik hareketlerin soluklanma noktası olarak tarihte karşımıza çıkıyor.
Garzan, köklü bir Kürt yerleşim bölgesi olsa da günümüzde birçok etnik yapının da yerleştirilmeye/konumlandırılmaya çalışıldığı bir merkez konumundadır.
Selçuklu ve Moğol istilalarından önceki dönemlerde Garzan’a yerleşen Arapların olduğunu biliyoruz. Özelikle Sason ve Ahlat çevresinde Ermeni Soykırımı öncesi Arap, Türkmen ve Ermeni halkı hakim etnik yapı olan Kürtler ile uyumlu bir yaşam sürdürmüştür.
İlk demografik müdahaleye Abdülhamit dönemine rastlıyoruz. O güne kadar özerk kalan Kürt idaresi, merkezi hükümete biat etmeye zorlanmış, sonrasında da bölgenin idari amirleri bir bütün olarak Türklerden oluşturulmuştur.
İlk müdahale Ermenilere
Sason çevresinde yaşayan Ermeni nüfus, Rus işgali ile Kürt bölgelerinde etkin vaziyete geldi. Osmanlı ordusunun bölgeye gelip Silvan ovasından başlattığı cılız saldırı sonuç alamayınca başta Mutki çevresindeki Kürt aşiretlerin savaşa dahil olması kaçınılmaz oldu. Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ermeni nüfus, büyük oranda bu çevreyi terk etmek zorunda kaldı. Geriye yerli halk olan Kürtlerin yanı sıra Araplar ve az sayıda Türk nüfus kalmıştır. Dönemin nüfus kayıtları savaş esnasında ve sonrasında büyük insan kaybını gösteriyor.
O döneme kadar Bitlis gibi bir vilayetinin olduğunu hatırlamayan Osmanlı, Jön-Türk akımının iktidarda olmasa da etkisine girerek bölgeyi süreklileşecek bir Türk üssü yapma girişimlerine başladı.
Garzan’a yerleşen Çerkezler
İttihatçı kadroların girişimleri ile başlayan Osmanlı-Rus Savaşı büyük bir hezimetle sonuçlanınca, Kafkasya'da yaşayan Müslüman kavimler göç etmeye başladı. 1877 yılında başlayan bu göç tüm Osmanlı topraklarına Çerkezlerin iskanı ile sonuçlandı. Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ile birlikte hareket eden Müslüman topluluklar Rus Çarlığı’nın izni ile Osmanlıya iltica etti.
Bu kitlesel göçten Kürdistan'ın birçok bölgesi de payına düşeni aldı. Kürdistan'ın Garzan Eyaleti’ne yerleşen ilk Çerkezler, 1905 Mayıs ayında Rus devletinin izni ile gelen 260 Kabartaydır. Haziran-Ağustos 1905'de İstanbul'a kaçak yollardan gelen 1.517 kişiden oluşan 81 ailedir.
1906 yılında Kafkasya'dan 200 aile de Bitlis Sason'a iskân edildi. Bu rakamlara Muş ovasından getirilen Çerkezler dahil değildir. Çerkezler ve Çeçenler yerli halkların bulunduğu kentlerin yakınlarına konumlandırıldı. Özel olarak ordu ve emniyet gücü içinde yer edinmeleri için zorlanan bu halk zaman içerisinde kitleler halinde Türkleşme eğilimi gösterdi.
Kürdistan'da bulundukları dönemlerde Çerkezlerin çoğu orduda subay ve jandarma (zaptiye) olmuşlardır. Kürdistan'da Türkçe konuşanların hepsine birden Türk demek doğru değildir, ancak Türk ulusçuluğuna Çerkez örneğinde görüldüğü gibi zoraki ya da diğer örneklerdeki gibi gönüllü bir katkıları olmuştur.
Bir dönem Kürdistan'ın bu bölgesinde yaşayan Çerkezler zaman içerisinde Çerkez nüfusun yoğun olduğu Türkiye'nin batı illerine göçmüşlerdir.
Hala Bitlis'te Adilcevaz'da Koxiş (Yolçatı) köyünde Shapsugh Çerkezleri ve Kürtler bir arada yaşamaktadırlar; köy koruculuğu geçim kaynakları arasındadır. Bitlis'in Xelat ilçesine bağlı köylerin bir kısmında da Çerkezler bulunmaktadır. Axçewêran (Akçaören) ve Hulik (Otluyazı) köyünde Asetin, Hanik (Çukurtarla) Shapsugh Çerkezleri ile Kürt nüfus yaşamaktadır. Verilerin de gösterdiği gibi, bu bölgede Türkleşme yaşanmasa da asimilasyon ve baskı faaliyetinin başlangıcı olabilecek koruculuk yaygındır.
Kuresünni Azerileri
Bitlis'e Türk soylu ithali, Kuresünni Azerilerinin getirilmesi ile farklı bir boyuta taşınmıştır. Bitlis ili için bugün de sıklıkla dile getirilen çarpık tarih tezine zemin hazırlamak için Ahlat ve Adilcevaz ilçe merkezlerine ve Adilcevaz'ın asıl ismi Koçeri olan Kürt köyü (Erikbağı) boşaltılarak Küresünniler yerleştirildiler. Zaman içerisinde Kürt köylüleri tekrar topraklarına parçalı olarak dönseler de mülksüz insanlar olarak hayata başlamak zorunda kalmışlardır.
‘Bitlis Türkçesi’
24 Eylül 1925 Şark Islahat Planı Kararnamesi’yle Bitlis'e yerleştirilen ve her dönem, devletin maddi ve manevi desteğini gören bu kesimin kullandığı Azeri lehçesi hala Türk devletinin resmi söyleminde ‘Bitlis Türkçesi’ olarak ifade ediliyor.
Göç bölgesi Bitlis'in en verimli ova bölgeleri olan Süpan Dağı’nın alüvyonlu, verimli toprakları Türklere peşkeş çekilmiş göçertilen Kürt nüfus ise topraksız hale getirilerek bu kesimlere muhtaç edilmiştir. Son 40 yıllık süreçte vekil, memurluk bu bölgelerde Türk dilinin kullanımı ile doğrudan bağlantılıdır. Kendilerine “yerli” adı veren bu grup, yabancı oldukları bu bölgede, devlet ile karşılıklı taahhütler sonucu bulunmakta ve Kürtlerle kaynaşmamakta ısrarcıdırlar. Ayrıksı duruşları koruculuk ve devlet memuriyetleri ile idari olarak sürekli beslenmektedir.
Devlet, Van gölü havzasında 31 Mayıs 1926 İskân Kanunu ile Türkçe'nin kesin hakimiyetini kurmaya çalışmıştır. Türkler devlet eli ile güçlendirilirken Kürt halkı topraksız köylülere dönüştürülmüş yurtlarından sürülmüşlerdir. Türk göçmenler devlet eliyle gerçekleştirilen ırkçı yapılanmanın silahlı unsurlarına dönüşmüşlerdir.
Tatvan’da Sürmeneliler
Şeyh Said Kıyamı ve ardından Türk devlet güçleri ve ona bağlı kesimler özelikle Bitlis ve Van Gölü’nün kuzey batı bölümünde Bosna'ya rahmet okutturacak düzeyde etnik temizlik yaptılar. Sulak ve verimli bu arazilerde alabildiğine Kürt katledildi. Katledilemeyenleri bir bölümü ise İç Anadolu'nun çorak bölgelerine sürgün edildi. Yerlerine ise Trabzon Sürmene'den Türkler getirilip yerleştirildi.
İttihatçı Osmanlı'nın kadrolarından Kürt inkarı ve asimilasyon bayrağını alan Kemalist seküler cumhuriyet kurucuları işi açıkça Kürt katliamı ve tehcirine kadar vardırdı.
Kürt halkının asimilasyon ve göçertilmesine yönelik en önemli devlet araçlarından biri de Türk Cumhuriyeti’nin kanun adı altında çıkardığı faşizan talimnameler ve bunların uygulanması için oluşturulan kurumlardı. Bu kurumlardan Birinci Umumi Müfettişlik Elazığ, Urfa, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Van, Mardin ve Diyarbakır'da 25 Haziran 1927 tarihinde 1164 sayılı Umumî müfettişlik teşkiline dair kararla kabul edildi.
Bu kanun, 1927'den 1952 yılına kadar Kürt halkı üzerinde Türk ırkçı rejiminin asimilasyon politikalarının uygulama gücü oldu. İlk etapta 1921-29 yılları arası Bitlis'e 3 bin 630 kişi iskan edilmişti. Giresun ve Sürmene çevresinden birçok Laz Tatvan'a yerleştirildi. İç göçertme dalgasında gelenlerin büyük çoğunluğu yine yıllar içerisinde sürgünlerinin dolması ile tüm devlet imkanlarına rağmen geri dönmüşlerdir.
İsmet İnönü'nün Temmuz 1935 yılında Bitlis, Ahlât, Adilcevaz ve Tatvan ziyaretinde gördüğü ise göçertilen Lazların yaşamlarından memnun olmayışlarıydı. İnönü şöyle der: "Tatvan'da Sürmene'den getirilen muhacirleri ve onların evlerini gördüm… Karadeniz'in bu nüfusunu geçindirmeyen kalabalık mıntıkasına bir nefes ve geçim yeri olarak düşündüğümüz Van Gölü kenarından ilk yerleştirdiğimiz Sürmeneliler memnun olamazlarsa bütün düşünce akamete uğrayacaktır.”
Yıllar içerisinde iskan akınına hız verildi. Kürt toplumu ile kaynaşan bir kesim hala Kürdistan'da yaşamaktadır. Sonradan getirilenlerin aksine iç göçertme politikası ile gelen halkların bir çoğu Kürdistanlı özelliği kazanmıştır.
İnönü’nün ’Türk merkezi’
Türk devlet lideri İsmet İnönü, asimilasyon politikası ve etnik temizlik bölgelerini teftiş için gittiği Bitlis için; "Devlet kuvveti ile vücuda getirilmiş bir Türk şehri ve merkezi" tanımlaması yapıyor.
İnönü kendi raporundaki sözleri ile Kürdistan'ın bu bölümünün asimilasyonunun önemi şöyle ifade eder: "Bitlis, Hizan ve Mutki arasında suni olarak daima devlet kuvveti ile vücuda getirilmiş bir Türk şehri ve merkezidir. Yine ancak devlet tedbiri ile bir Türk merkezi olarak durabilir. Bırakılırsa az zamanda bir Kürt köyü haline gelmesi ve bu suretle Mutki, Hizan, Şirvan, Garzan mıntıkasının Türkçe işitecekleri bir yer olmaksızın kütle olmaları muhtemeldir."
Cumhuriyetin Kürt halkına bakışını özetleyen bu sözler Türkleri millet, Kürtleri ise kütle (yığın) görmektedir.
Mülki idare tümden Türklere
İnönü, Bitlis'in "kuvvetli bir Türk yuvası ve kalesi" olduğunu, olmasa da onu yaratmak gerektiğini ifade ediyordu: "Bitlis olmasaydı bizim onu yaratmamız icap edecekti. Bu mülahazanın neticesi şudur: Bitlis'i kuvvetli bir merkez olarak bir Türk yuvası ve kalesi halinde tutmalıyız. Bitlis halkı etrafındaki Kürt mıntıkayı hulul etmeye (geçmeye) alışkındır. Onların hassası Türk kültürü için bize bulunmaz bir yardımcıdır. Etrafındaki bir iki kaza ile Bitlis vilayetini süratle iade etmeliyiz. Merkezin imarı evkafın çarşıyı imar etmesi, orta mektebin kuvvetli tutulması, Ağırceza Mahkemesi, Halkevi'ne yardım gibi ufak tedbirlerle şehir canlı tutulabilir. Şimendiferin (tren) Bitlis'ten geçmesini tercih etmeliyiz. Gerek şimendifer işçileri (demiryolu işçileri) ve işyerleri, gerekse Kürt ve Arap mıntıkalarında ufak yerli memurluklar Bitlislilere hasredilebilir."
Bu durum günümüze kadar harfiyen uygulanmıştır. Nitekim, Kürtlerin Garzan bölgesinden ekonomik, idari olarak veya açık askeri yöntemlerle göçertilmesine hız verilerek nüfusları azaltılmaya çalışıldı.
Devamında İnönü, kuzeyden ve güneyden gelebilecek kültürel ve siyasal yayılmaya karşı Bitlis'in "esaslı bir dayanak noktası" olduğunu belirtiyordu: "Eğer ufak bir endüstri merkezi yapabilirsek, iptidai maddelerin (hammaddelerin) toplanma ve pazaryeri olarak Bitlis Türk kültürü etrafa çok müessir olacaktır. Bu halde Bitlis kuzeyden veya güneyden kültürel veya siyasal yayılmaya karşı esaslı bir müdafaa nokta-i istinadı (dayanak noktası) kalır. Bitlis'in tarihi vazife için emniyet vericidir…’’
İsmet İnönü'nün Kürt düşmanlığının kökeni ve kaynağı bilinmese de bahse konu olan rapor ve sonrası gelişmeler, Garzan bölgesi özellikle de Bitlis merkez, Ahlat ve Adilcevaz'ın verimli arazileri Türk göçü için boşaltıldı. Dağlık bölgelere hapsedilen Kürtler ve bölgenin uzun yıllardır yerleşimcisi olan Arap toplumu ekonomik olarak geriletilerek göçmenlere muhtaç düzeye getirilmeye çalışıldı.
Türk devletinin asimilasyon için çıktığı yol işbirlikçilik şeklinde bir sonuca yol açmıştır. Türk kültürü karşısında daha köklü oluşları ve işgalciliğe direnç noktasında alışkın olan Garzan'ın Kürt ve Arap topluluklarında asimilasyondan çok hakim güce biat yaşanmıştır.
1929-1940 Bitlis’e Anadolu’dan Türk iskânı
1929-1940 arasında Bitlis'e sadece dört yılda toplamda altmış sekiz hanede 332 kişi iskân edilmiş ve iskân edilenlere 13.042 dekar arazi dağıtıldı. Ayrıca 1929 yılında gelen muhacir ve mülteciler Adilcevaz'a bağlı Süphan ve Koçeri köylerine iskân edilerek, muhacir ve mültecilere otuz iki ev ile 640 lira tamir bedeli para hibe edildi. 1934, 1935 ve 1936 yıllarında Tatvan merkeze iskân edilen 36 hane muhacir ve mülteci hükümet tarafından yapılan evlere yerleştirilmiştir. 1939 yılında ise Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti Yeni Tatvan'da 200 göçmen evi daha yaptırarak demografiye müdahale etmeye devam etti.
Ahıska Türklerinin Kürdistan’a göçü
Ahıska Türkleri Sovyetler döneminde adı Türk olan tek millet olarak kayıtlarda geçiyor. Yurtları günümüz Gürcistan'ının Kür nehri boyları olan bu topluluk Osmanlı-Rus Savaşı döneminde Anadolu ve Kürdistan'a göçen kesimlerdi.
Mesketin (Ahıska) Türklerinin Kürdistan'a ilk toplu gelişleri 1890’ların sonu ve Birinci Dünya Savaşı yıllarından 1925’lere kadar sürmektedir. Parçalar halinde Kürdistan'a geçenler ilk etapta Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı çevresine yerleşmişlerdir. Bu göç coğrafyamızda zorunluluktan kaynaklı devlet teşviki olmadan yaşanan bir durumdur. Bu açıdan sosyolojik olarak Kürt düşmanlığı yada Kürt halkına karşı doğrudan silahlanıp paramiliter güçlere dönüştüğünden bahsedemeyiz.
Bu düzensiz göç ardından gelişen süreçte 1944'e kadar Muş ve çevresine de Ahıskalılar iskan edilmiştir. Ahıskalılar birçok açıdan Kürdistanlı özelliği taşımaktadır.
İkinci Dünya Savaşı döneminde Kafkas halkları ile birlikte Gürcistan'ın bu bölgesindeki Kürt, Türk ve Hemşinler Stalin tarafından Orta Asya Cumhuriyetlerine sürüldüler. Bir kısmı illegal yöntemlerle Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'dan diğer Sovyet Cumhuriyetlerine ve Türkiye'ye geçse de büyük çoğunluğu o bölgede kalmışlardır.
Bitlis ve Garzan'ın Türkleştirilmesi çabasında olan devletin 1940-1980 arası politikası olan iç göç, memur ve sürgün olarak getirilen Türklerin istihdam ve iskanına son halka, Mesketin Türklerinin 1992 ve sonrası kitlesel göçüdür.
1944 öncesi göçmelerinin çoğu Ağrı ve Iğdır'ın sınır bölgelerine yerleştirilmiştir. Sovyet sonrası gelen Ahıska Türkleri Kürdistan'da Erzurum ve Iğdır'a Anadolu'da ise Bursa, Çanakkale ve İnegöl'e yerleştirildi. 1944-1980 arası dönemde ise Ağrı ve Muş'ta zorla yerlerinden edilen Kürt köylülerinin topraklarına, masrafları devlet tarafından karşılanarak iskan edildiler.
Özal’ın demografi oyunu
Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun Turgut Özal tarafından 1992'de çıkartılarak Mesketin Türkleri düzenli göç ile ilk defa getirildi.
Kürt-Türk nüfus dengesinin hassas olduğu Erzurum ve Iğdır Özal'ın özel tercihleri arasındaydı. Resmi rakamlar bu göç dalgası ile gelenlerden 150 ailenin Iğdır'a iskan edildiklerini belirtiyor. 1993 yılında 150 aileden oluşan 750 kişi (70 aile-319 kişi Kazakistan, 30 aile-163 kişi Azerbaycan, 20'şer aile-231 kişi Kırgızistan ve Rusya Federasyonu ve 10 aile-37 kişi Özbekistan) Türkiye'ye kabul edildi
Erdoğan’ın göç politikası
Bu göç dalgası 2008 sonrası yıllarda devletin resmi politikası gereği olarak hızlandırılarak sürdü. Köy boşaltmalar, faili meçhuller ile ilerleme kaydedemeyen Türk devleti, Ukrayna ve Rusya'daki Mesketin Türklerine dört elle sarıldı. Özal'ın çıkardığı yasanın yetersizliğini anlayan rejim çifte vatandaşlık mevzuatını Mesketin Türkleri için genişletti. Yapılan değişiklik ile Muş'a gitmeyi kabul edecek olan Türklere vergi muafiyetinden, toprak ve ev hibesine kadar çok sayıda ayrıcalık tanındı.
Rusya ve Ukrayna'da yaşayan Mesketin Türkleri Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan'da Sovyetlerin 1944 sürgünü ile göçertilen topluluktur. Türkiye’de serbest göçmen statüsü ile bulunan Ahıskalılar 2014 yılı ile birlikte AKP iktidarının bölge politikalarının bir aracı haline almaya başladı. Ukrayna'nın Rus nüfuslu ve tek yanlı bağımsızlık ilan eden bölgeleri olan Donetsk ve Lugansk vilayetlerinde yaşayanlar, Erdoğan'ın özel çalışması ile getirildi.
Mesketin Türkleri için başlıca yerleşim alanları yine Kürdistan illeri olmuştur. Kars, Iğdır, Bitlis ve Erzincan Üzümlü ilçesi ilk yerleşim alanı olarak belirlendi. İlk grup, 2015 yılının Aralık ayında Üzümlü'deki TOKİ konutlarına yerleştirildi. Daha sonraki gruplar ise 2016 yılının Mart ve Nisan aylarında ilçeye gelmişlerdir. Haziran 2016 da 72 aile Bitlis'in Ahlat ilçesinde TOKİ konutlarına iskan edildi. 2017 yılı itibarı ile devletin asker ve polis gücü ile boşalttığı Kürt köylerine Türklerin iskanı devam etmiştir. 3000-3500 civarında Mesketin Türkü iskan edilmiş durumdadır.
Ukrayna'dan özel olarak getirip bir süre Türkiye kentlerinde ve Üzümlü'de Türk özel savaş rejimine entegre edilen bu Mesketin Türklerinden 300'ü 2016'da ve bir çoğu da 2017 yılında Bitlis’in Ahlat ilçesine yerleştirildi.
Türk bayrakları, ırkçı müzikler eşliğinde Muş havaalanına inen Mesketinler yüksek güvenlik altında Ahlat'a geçtiler. Kürdistan'da daha önceden asker ve polis şiddeti ile boşaltılan Kürt köylerinde tüm masrafları devlet tarafından karşılanarak, toprak ve ev sahibi insanlar olarak yerleştirildiler. Irkçı politikaların bir aracına dönüşmeye başlayan göçmen Türkler koruculuk tarzı paramiliter silahlı yapılar içerisinde iş sahibi durumuna gelmişlerdir.
Türk devletinin son hamlesi, 2011-2017 yılları arasında Suriyeli göçmenler ile devam etti. Getirilenlerin bir çoğu kısa sürede vatandaş yapıldı. 2016 verileri ile il nüfusunun 0.17'i olan 566 kişi belli zaman aralıkları ile kente yerleştirilmiştir.