Lanetin tasması

Dosya Haberleri —

Dersim Katliamı

Dersim Katliamı

  • Özellikle iki önemli atasözü var ki, tarihsel anlamda Kürtlerin yaşadığı trajedileri çok iyi ifade etmiştir. İlki iç ihaneti anlatan; "Ağacın kurdu ağaçtandır." diğeri ise, düşmanına yaranmanın beyhude olduğunu ifade eden; "Babanın, dedenin düşmanından oğula dost olmaz"dır.
  • “Osmanlıda oyun bitmez” tabiri yine devreye sokulmuştu. Şahan’ı yenmek için en yakınındakilere vaatlerde bulunarak Şahan’a içeriden bir darbe yapmayı planladılar. Bunu da Şahan’ın en yakındakinin eliyle yaptılar: Kardeşinin eliyle!
  • Dersim’de de Hıdır şahsında yaşanan iç ihanetin de sonuçları tıpkı Harpages’te olduğu gibi Kürt halkı için travmatik olmuştur. Lanetin tasmasını bu sefer Hıdır takmıştır. Kişilerin isimleri değişmiş ama senaryo değişmemiştir.

XEBAT DEMİR

“Yaşamımız, önem verdiğimiz olaylara karşı sessiz kaldığımız gün son bulmaya başlar”

(Martin Luther King)

“Toqa naletê di husta de ye!” ifadesi Kürtler arasında çok kullanılır. “Lanetin tasması boynundadır” anlamına gelmektedir. Genellikle tüm kötülüklerin kaynağı ve uzak durulması gereken “şey” için kullanılır. İlahi bir tanıma kavuşturulduğunda “Şeytan” karşımıza çıkacaktır.* Sosyolojik açıdan ele alındığında ise; toplum içinde en çok ayıplanan ve ahlaksızlık olarak tanımlanan edimler için dile getirilir. Bu edimlerin başında ise “ihanet” gelmektedir. Bu konuda en çok muzdarip haklardan bir tanesi Kürtler olduğu için deyim ve atasözlerinde ihanete çok yer verirler. Özellikle iki önemli atasözü var ki, tarihsel anlamda Kürtlerin yaşadığı trajedileri çok iyi ifade etmiştir ve bu yüzden Kürtlerin dilinden düşmez. İlki iç ihaneti anlatan; “Kurmê darê ji darê ye!” [Ağacın kurdu ağaçtandır] atasözü. Öbürü ise, düşmanına yaranmanın beyhude olduğunu ifade eden; “Dijminê bav û kâlâ nabe dostê lawa!” [Babanın, dedenin düşmanından oğula dost olmaz] atasözüdür. Kürtler tarih sahnesine bir etnisite olarak yerini aldığı günden bu yana atasözlerinde bahsedildiği gibi birçok iç ve dış ihanete maruz kalmış bir halktır. Yaşadığı bu ihanetler sonucunda birçok defa soykırımdan geçmiş ve yok olmanın eşiğine kadar gelmiştir. Toplumsal travmaların en yoğun hali şüphesiz iç ihanetler sonucunda gerçekleşmiştir. Savaşlar, kıyımlar ve sürgünler bir yana kendi içinde filizlenen iç ihanet onu daha çok darbelemiştir. Bu durumun toplumda yarattığı psikolojik tahribat fiziki soykırıma oranla daha derindir.

Toplumların sosyolojik yapıları birbirinden farklıdır. Bu yüzden de olay ve olgulara karşı verdikleri reaksiyonlar birbirinden farklı olabilmektedir. Kürtlerin bir ihanete karşı gösterdikleri tepki daha keskindir. İhanet karşısında gösterdikleri bu reaksiyon ancak toplumun hayali göstergeleriyle izah edilebilir. Nedeni ise bu durumun toplumsal açıdan sonuçları çok olumsuz olduğu içindir. Bunu daha anlaşılır kılmak için tarihe uzanıp iki yaşanmış hikayeden örnek vermek yeterli olacaktır.

İlk hikayemiz Med'lerde yaşanan bir iç ihanet!

Tarih M.Ö 555-550 yılları. Med kralı Astiyang [Astiya, Actiya olarak da bilinir], Perslerin kendilerine karşı olası bir ayaklanmasını önlemek için kızını bir Persle evlendirmek ister. Bu konuyu kendi erkanıyla paylaşır ve divandakilere kararını açıklar. Astiyang’in bu kararına karşı birçok kişi karşı çıkar. Ortaya çıkan onca itirazlara rağmen Astiyang kızı Mandone’yî bir Pers olan Kambize’ye verir. Kambize ve Mandone, Med sarayında yaşamaya başlar.

Astiyang, Med imparatorluğunu koruma adına böylesi bir evliliğe razı omuştur. Yalnız bu evlilik onun korkularını giderememiştir. Gördüğü rüyaya bir rüya ve o rüyaya getirdiği yorum onu daha da endişelendirmiştir. Rivayet odur ki; rüyasında bir torun sahibi olduğunu görür ve o torunu büyüdüğünde onu tahtan indirip öldürecektir. Gel zaman git zaman kızı hamile kalır ve dünyaya bir erkek çocuk getirir. Gördüğü rüyanın etkisinden çıkamayan Astiyang rüyasının ilk alameti gerçekleşince yeni doğan torununu öldürmeyi kafasına koyar. Yalnız bunu kendi eliyle yapmak istemez. Güvendiği komutanı Harpages'e [Harpagos vaya Hirbeos olarak da bilinir] yaptırır. Harpages’e çocuğu uzak bir yerde öldürmesini emreder. Harpages, Astiyang’ın yaşadığı korkuyu bilir. Bu yüzden çocuğu öldürmek istemez lakin emri yerine getirmemesinin kendisi için kötü sonuçlara yol açacağını bildiğinden buna razı gelir ancak yine de çocuğu öldürmesi için Mitradat adında bir çobana verir. Harpages'in kendi eliyle çocuğu öldürmemesinin iki nedeni vardır. Birincisi yine Astiyang'tan duyduğu korkuydu. Yarın öbür gün Astiyang pişman olur da kendisini ölümün sorumlusu göstermesinden duyduğu korku. Bir diğer neden ise Perslerden duyduğu korku. Pers kanından birini öldürmesi kendisi açısından olumsuz sonuçlar doğurabilirdi.

 

 

Çocuk ölü doğar

Çoban Mitradat elinde Astiyang'ın torunuyla çaresizce evine gider. O sırada Mitradat’ın karısı da doğum yapmış, çocuğu dünyaya ölü gelmiştir. Çobanın karısı Kino, Astiyang'in torununu ölü çocuğuyla değiştirir. Kocasına kendi ölü çocuğunu Astiyang'ın torunu diye öldürdüğünü Harpages’e belirtmesini söyler. Çoban Mitradat kendi çocuğunun cesedini Harpages’e Astiyang’ın torunu diye gösterir ve gömer. Çobanın karısı Astiyang'ın torununa kendi adından yola çıkarak Kiros adını koyar ve onu kendi çocuğu gibi büyütür.

Kiros [Kuro veya Kuras olarak da bilinir] büyüdükçe asiliği dışa vurur. Oyunlarda çocuklara komutanlık yapar, yanlış yapanları cezalandırırdı. Bir gün bir oyunda Harpages'in oğluna ceza verir ve onu döver. Harpages oğlunun bir çobanın oğlu tarafından dövüldüğünü duyunca şaşırır ve buna inanmak istemez. “Böyle bir şeye bir çobanın oğlu cesaret edemez. Yapsa yapsa asil biri bunu yapar” deyip şüpheye kapılır ve Kiros'u uzaktan takip eder. Böylelikle çobanın, Astiyang’in torununu öldürmediğini anlar. Bu durumun duyulmaması için çok çabalar ama başaramaz. Eninde sonunda Astiyang da duyar Kiros’un yaşadığını. Verdiği emri yerine getirmeyip kendisini kandırdığı için Harpages'e çok öfkelenir. Onu bir akşam yemeğine çağırır ve masasına oturtur. Önüne bir tabak dolusu pişmiş et koyar ve “Ye!” der. Harpages önüne konan eti yemeye başlar.

Astiyang kesik bir kafayı göstererek şöyle der Harpages'e; “Sana verdiğim emri yerine getirmedin. Bana ihanet ettin. Bunu bedelini de sana yedirdim.” der. Harpages tabaktaki etin ne olduğunu anlar. Sesini edemez, oradan ayrılır. İntikamının peşine düşer. Bir şekilde Kiros'u Perslerin yanına götürür. Onlarla anlaşıp kendi halkı Med’lere karşı savaş hazırlıkları yapmaya başlar. Bu savaşta Perslerin yanında yer alacağının garantisini verir.

Persler, M.Ö 550 yılında Medlere karşı ayaklanarak savaş başlatırlar. Savaş, Harpages’in iç ihaneti sonucunda Persler tarafından kazanılır. Binlerce Med genci bu ihanet sonucunda öldürülür ve Med halkı kıyımdan geçirilir. Bu iç ihanet sonucunda Kürtlerin ataları olarak da bilinen Med'lerde toplumsal bir çöküntü yaşanmaya başlar. Rivayet odur ki Astiyang’in Harpages’e son sözü şu olmuştur; “Bree alçak madem beni devirecektin, yönetimi niye Perslere verdin. Kendin geçseydin ya yerime.”

 

 

Osmanlı'da oyun bitmez

İkinci yaşanmış hikayemiz Dersim’de geçiyor. Takvimler bu kez yakın dönemi, 1937-38 yıllarını göstermektedir. Hikayenin baş kahramanı Dersim isyanında yer alan ve tarih sayfalarında adına pek rastlanmayan bir aşiretin lideri, Şahan! Babası Yusuf öldükten sonra Bahtıran aşiretinin başına geçer. Amcası Alişer ve Haydar’dan aldığı icazetle aşiretine liderlik yapar. Dersim isyanı sırasında bölgedeki aşiretleri örgütleyip mücadeleye hazırlamayı bir görev olarak görür. Şahan genç ve gözü pek bir delikanlıydı. Eğitimli ve kültürüne sadık bir savaşçıydı. Yiğitliği kendi aşiretinin sınırlarını aşmıştı. Yiğitliğiyle diğer aşiretlerin de saygınlığını kazanmıştı. Bundandır ki serhildan zamanında birçok aşiret Şahan'ın yanında cenk meydanında yerini alır. Savaştaki yiğitliği ve cesareti düşmanına korku salmıştır. Kimse Şahan’ın karşısına çıkma cesaretini kendinde göremiyordu. Askerler Şahan’ın üzerine birlikler halinde her gittiklerinde hüsrana uğruyor, büyük kayıplar veriyorlardı. Şahan ve adamları gece gündüz demeden savaşıyor ve üzerlerine gelen her birliği geri püskürtüyorlardı. Kadın ve çocuklar da geceleri ölen askerlerin cephanelerini topluyor, Şahan’ın gücüne güç katıyorlardı. Şahan’ın düşmanları onu er meydanında yiğitçe alt edemeyeceklerini anlamışlardı. Anladıkları bir şey daha vardı. O da Şahan düşmeden bu dağların düşmeyeceğiydi!

“Osmanlıda oyun bitmez” tabiri yine devreye sokulmuştu. Şahan’ı yenmek için en yakınındakilere vaatlerde bulunarak Şahan’a içeriden bir darbe yapmayı planladılar. Bunu da Şahan’ın en yakındakinin eliyle yaptılar: Kardeşinin eliyle!

Şahan'ın aynı baba fakat farklı annelerden olan Hıdır adında bir kardeşi vardı. Şahan, kardeşini gözünden sakınırdı. Çok sever ve ona çok güvenirdi. Yalnız Hıdır onunla aynı duyguları paylaşmıyordu. İktidar hırsıyla yanıp tutuşuyordu. Her ne kadar bunu dile getirmese de birçok davranışında bu durum belli ediyordu kendini. Hıdır'ın iktidar hırsı, onu düşmanla işbirliği yapmaya kadar götürmüştü. Ona vaat edilen ağırlığınca altın ve ağalık, Hıdır'ın gözünü karartmıştı. Tüm bunların karşılığında kendisinden sadece bir kelle istenmişti. Şahan’ın kellesi! Hıdır ve onun gibiler için bu pek de zor bir istek değildi.

 

Şahan

 

Şahan’ın intikamı alınır

Hıdır, emeline ulaşmak için sadece bir değil iki can alması gerektiğini iyi biliyordu. Biri sahibine yaranmak için öbürü de ağalığın önündeki engeli kaldırmak içindi. İhanetin ilk adımı ağalığına engel olarak gördüğü amcası Alişer’i öldürmek oldu. Gece yarısı amcasının yanına giderek Şahan’ın hasta olduğunu ve onu hemen görmek istediğini belirterek amcasını köyden uzaklaştırır. Sinsi bir şekilde arkadan amcasına saldırır ve onu orada öldürür. İhanetinin ilk kurbanı bu şekilde Alişer olmuştur. Hıdır, amcasını öldürdükten sonra aynı gece Şahan’ın yanına gider ve aynı yalanla Şahan’ı da kandırır. Amcası Alişer’in hasta olduğunu belirtip Şahan’ı cepheden uzak bir yerde arkadan saldırarak öldürür. Mükafatını almak ve kendini kanıtlamak için ise Şahan’ın kafasını bedeninden ayırıp sahibine götürür. Bölgeye yeni gelen askeri birliklerin başında yer alan Abdullah Paşa’ya Şahan’ın kesik kafasını göstererek “İstediğini getirdim” der.

Abdullah Paşa, Hıdır’ın böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyordu. Gördüğü manzara onu biraz şaşırtmış, tabii biraz da ürkütmüştü. Her ne kadar Şahan’ın ölümü “Tunç Eli” operasyonunu ilerletmiş ve bu Abdullah Paşa’ya zafer getirmişse de Hıdır’ın iktidar ve altın uğruna kardeşinin kafasını kesmesi onu tedirgin etmişti. “Bugün kardeşine bunu yapan yarın bana neler yapmaz” kaygısıyla adamlarına emir vererek Hıdır’ı Dersim’den kovdurur. Onu tıpkı bir çöp gibi atar Dersim’den. İstediğini elde edemeyen Hıdır, uzun bir zaman ortalık durulduktan sonra orada yaşayanların kutsal kabul ettikleri topraklara lanetin tasmasını takarak geri döner. Bunu duyan Şahan’ın adamları Hıdır’ı bulup yakalarlar.

Şahan’ın çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda savaşın her anında Şahan’la birlikte direnen Memê Horê, Hıdır’ı öldürerek Şahan’ın intikamını alır. Her ne kadar Şahan’ın intikamı alınmış olsa da bu durum halkta yaşanan kırılmanın önüne geçememişti. Yaşanan bu ihanet halkın serhildan ruhunu kırmış ve bir güvensizlik ortamı oluşmasına neden olmuştu. Şahan’la birlikte baştan beri serhildanda yer alan birçok aşiret, bu büyük ihanetten sonra verdikleri sözden dönerek savaş meydanını terk etmiştiler.

Tüm bu yaşananlar karşısında yine de durulmayan Memê Horê, Dersim’in Verason dağlarında sonuna kadar savaşır. Sözlerinden dönen aşiretlere ise şöyle haykırdığı söylenir:

“Şahan ağa savaşçılarını almış

Munzur dağlarına ulaşmış

Ey Kocan aşireti

Nankörlük etmeyin

Gelin!

Birlikte Hızır’ın koçunu kesip

Etini yedik.

Gelin.”

Asimilasyon tezgahları

Ne yazık ki Hz. Hızır üzerine yemin edenler Memê Horê’yi duymaz, sözlerine sahip çıkmazlar…

Kürt ve Kurdistan tarihinde bu ve bunlara benzer birçok olaya rastlamak mümkün. Bulanık ve kirli bir nehir gibi Harpages’ten Dersim’e akıp oradan da günümüze kadar uzanan bu ihanet damarı Kürt halkının birlik ve beraberliğine telafisi imkansız zararlar vermiştir. Bir kişi şahsında yaşanan iç ihanet hiçbir zaman o kişiyle sınırlı kalmamıştır. Sonuçları toplumsal çöküntülere yol açmıştır. Harpages’in iç ihaneti Med’lerin tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Onun bireysel hırsı ve intikam arzusu kendi halkının sonu olmuştur. Savaştan sonra Med’lerin toparlanamamasının nedeni savaşın kaybedilmesinden ziyade iç ihanetin toplum içinde yarattığı ağır travmalardır. Bu travmalar yüzlerce yıl sürmüş ve zaman geçtikçe yenilerin eklenmesine neden olmuştur.

Dersim’de de Hıdır şahsında yaşanan iç ihanetin de sonuçları tıpkı Harpages’te olduğu gibi Kürt halkı için travmatik olmuştur. Lanetin tasmasını bu sefer Hıdır takmıştır. Kişilerin isimleri değişmiş ama senaryo değişmemiştir. Toplumun kendine has özelliklerinin yanında Alevi inancının itkilerini de hesaba kattığımızda dili Ali’yi, gönlü Muaviye’yi söyleyenlerin ihanetinin sonuçlarını hesaplamak pek de mümkün görünmemektedir. Bu iç ihanet bölgede büyük katliamların yaşanmasına, binlerce insanın yerini yurdunu terk etmesine ve kalanların da ağır asimilasyon tezgahlarından geçmesine neden olmuştur.

 

 

İhanet ilk domino taşıdır

Harpages ve Hıdır ardı ardına düşen domino taşları gibidirler. Belli bir düzen içerisinde dizilen domino taşlarından bir tanesinin devrilmesi nasıl ki diğer bütün taşların teker teker devrilmesine sebep oluyorsa, iç ihanet de toplum içerisinde tam olarak böyle bir etki yaratmaktadır. İhanet, toplumun düşen ilk domino taşıdır. Toplumda derin yaralar ve travmalar oluşturur. Bu travmalar beraberinde büyük bir kin ve öfke de doğurmaktadır. Bu kin ve öfke toplumda özellikle de Kürt halkında ahlaki öğelerin keskinleşmesine yol açmıştır. Bundandır ki ihaneti “Lanetin Tasması” olarak tanımlarlar. Toplum içinde ayıplanan ve en büyük ahlaksızlık olarak tanımlanan ihanet, hiçbir şekilde kabul edilmemiştir. Buna tenezzül eden kişiler ya cezalandırılmış yada toplumdan uzaklaştırılmıştır. Destan ve hikayelerde bu kişiler kötülüğün kaynağı veya sembolü olmuşlardı. Deyim ve atasözleri bu yaşanmışlıklardan yola çıkıp alınan dersler sonucunda oluşmuştur. Özellikle “Kurmê darê ji darê ye!” atasözü Harpages ve Hıdır’ı çok iyi tarif etmektedir. Yine “Dijminê bav û kala nabe dostê lawa!” atasözü buna örnektir. Bundandır ki halk arasında bu tür kişilere sürekli beddualar edilerek “Toqa naletê di husta de be!” denir.

*Şeytan’ın lanetin tasmasını boynunda taşıdığı varsayılır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.