Susê ve Makbule
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Susê ve Makbule… Her ikisi de artık 90 yaşında. 50 yıldır Almanya’da yaşıyorlar. Yazar ve sanatçı Hasan Sağlam, Dêrsim’den Almanya’ya uzanan iki kadının hikayesini “Hard û Asmen” belgeselinde anlattı.
İSMET KAYHAN
Susê ve Makbule… Dêrsim’de dünyaya geldiler. Her ikisi de artık 90 yaşında. 50 yıldır Almanya’da yaşıyorlar. Yazar ve Sanatçı Hasan Sağlam, “Hard û Asmen” isimli belgeselinde Susê ve Makbule’nin yaşamlarına odaklanıyor. Belgeselin galası 25 Ekim günü Almanya’nın Stuttgart kentinde yapılacak. Hemen ardından Heilbronn ve Bensheim da…
Hasan Sağlam üretken bir sanatçı; “Hard û Asmen” üçüncü belgeseli. Dêrsim Soykırımı üzerine de iki roman yazdı, üçüncüsü yakında geliyor. Sağlam, iki seneyi aşkın bir zamandır bu belgesel üzerinde çalışıyor. “Hard û Asmen” bir soykırım belgeseli değil. Başka bir hikâye. Peki nedir? diye sorduğumda, “Öncelikle şunu belirteyim; bu bir ‘kadın sorunu belgeseli’ değil ama bu iki çınarımızın yaşadıkları kuşkusuz coğrafya, sistem, erkek, gelenek-görenek, göç, gurbet ve diaspora ile tam bir kadın sorunudur” cevabını veriyor.
“Hard û Asmen”
“Hard û Asmen” isminin montaj-kurgu aşamasında ortaya çıktığını anlatan Sağlam, “Kadının Rea-Haq itikat inancı ve Kirmanckî dilinde ‘Maâ’ (anne) cümlenin başlangıcıdır, bu münasebetle kutsaldır ve baş üstüdür. Ana Hitê, Jelê, Buyerê gibi Jiyar û Diyarları büyük inanç ziyaretleridir. Diğer bir yanıyla anaç olma ve doğurgan özelliğiyle topraktır, yani yerdir. Neredeyse 90 yaşına varan ömürleriyle bu ismin yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. Kadınlar gökyüzü ve yeryüzüdür” diyor.
Makbule ve Susê ile nasıl tanıştıklarını soruyorum, Hasan kendi üslubuyla yanıt veriyor: “Her ikisini de yıllardır tanırım, hasbihal etmişim hatta Makbule teyzeyle rakı içmişim. Uygun zaman ve muhabbette ailesiyle bir kadeh içer.”
Susê, tertelenin içinde doğdu
Susê’nin, gerçek ismi Fatma Demirdöğen. Ovacık, Kozluca köyünden… Makbule Camkıran ise Nazimiye, Xarig köyünden. Birbirlerini tanımazlar. 25 Ekim günü belgesel galasında ilk defa bir araya gelecekler, orada tanışacaklar.
Susê, 1938 doğumlu, Tertelenin içinde doğar. Seyrıza adında pirleri taliplerini gezerken dünyaya gelmiş. Çok sevimli olmasından kaynaklı Pir adını “Süslü” koyar. Sonra köylüler “Susê” diye hitap eder, öyle kalır. Fakat kimliği kendisinden üç yaş büyük olan ve ölen ablası Fatma’nın kaydı üzerine devam eder. Bu yalnızca resmi isimdir, kimse onu Fatma olarak tanımaz. Babası, ananesinin üzerine bir kuma getirir ve çocukluğu zulüm içinde geçer.
Kesişen hikâyeler
Makbule Camkıran; 1941 doğumlu, varlıklı bir ailede doğar ve büyür. Okulda başarılıdır. İlkokul dört ve beşinci sınıfı bir defada geçer. Öğretmen, babasına kızını büyük okullara göndermesini ister. Ancak babası tek kızını gözünden uzağa yollamaya razı gelmez. O yüzden Makbule, çok nazlı büyür.
Susê ve Makbule’nin hayat akışlarının kesiştiği yer ise her ikisinin de henüz 14 yaşlarında iken istemedikleri erkekler tarafından evlenmek üzere kaçırılmış olmalarıdır. “Sonrası bir zulüm cenderesi, o kısım belgeselde kendi anlatımlarıyla var. Benim anlatmam zor” diyor Sağlam.
Makbule ve Susê, yaklaşık 40 yıla yakın yaşadıkları Dêrsim’den sonra Almanya’ya gelirler. Burada da uzunca süre tekrar o sancıları çekerler. Çocuklarından ayrı yaşamak onları derdest eder. Yıllar sonra hayat rayına girse de geçip gitmiştir artık birçok şey…
Soykırım sonrası
Aslında bu belgeselde anlatılan soykırım sonrası farklı bir hikâye! Genç kızların kaçırıldığı, zorla evlendirildiği ve hatta Türkleştirildiği bir süreçten bahsediyoruz. Soykırım ve sürgün ne kadar kıyıcı ve yakıcıysa dönüşte o kadar kıyıcıdır. Dêrsim Soykırımı üzerine iki roman yazan, üçüncüsü de yakında yayına verecek olan Hasan Sağlam şöyle anlatıyor: “Bunlar sürgün edilmeyen kesimler, ancak baskılardan asla kurtulmamışlar; sürekli asker ve erkek baskısı, aşiretler arası sorunlar, kültürel kıyım… Kadının söz hakkı neredeyse yoktu; özellikle çok genç, yani evleninceye kadar hatta evlendikten sonra da ‘gelin’ dönemi birinci çocuğu doğuruncaya kadar kapalı olarak devam ederdi. Tabi genel ülkeye ve bölgeye baktığında Dêrsim bir nebze daha iyiydi. Daha çok düşmanından korumaya dönük bir saklama vardı. Kaçırma meselesi kadının gönlünün olup olmamasından öteye ailenin rızası var mı yok mu, zira kadının çok söz hakkı yoktu.”
Cesur ve şaşırtıcı
Susê ve Makbule’nin isyanı ise işte tam burada başlıyor. Bütün bunlara rağmen en sonunda evli oldukları erkeklere ve kayınpederlerine rest çeker bu iki kadın. Cesur ve şaşırtıcı… İki kadının Dêrsim’de çektikleri acılar ve yaşam döngüleri Almanya’da değişti mi?
“Almanya’da uzun zaman sonra rahatlığa kavuşurlar. Susê ilk eşinden erken kurtulur. Yeni evlilikte şansı yaver gider onu çok seven biriyle evlenir. Fakat eşi bir süre sonra iş için yazılıp Almanya’ya gelince çocuklarıyla kalması, sonra eşinin onu getirip çocuklarını birkaç yıl sonra getirmesi dolayısıyla bir annenin çocuklarından uzak yaşaması ıstıraptır. Makbule’nin eşinin zulmünden kurtulması için annesi Almanya’da olan erkek çocuklarına söyler ve onlar istek yapar kız kardeşlerini getirirler. Uzun yıllar çocuklar köyde kalır, en sonunda eşini ve çocuklarını getirir. Uzun bir boşanma davası süreci 70’te başlayıp 80’de ancak biter. Uzun yorucu ve yıpratıcı olur.”
Artık 90 yaşındalar
Hem Susê hem Makbule, geleneksel tavrı ve kültürleriyle geldikleri toprağın tavrını sürdürür. Her ikisi de topraklarına, geçmişine ve diline çok bağlılar. Dêrsim’in kadim inancıyla yaşamlarını sürdürürler. Artık 90 yaşındalar. Son 4-5 yıldır yolculuk yapamadıklarından ötürü Dêrsim’e gidememenin acısını çekiyorlar.
Susê, “Kendi köyümüzde mutluyduk ama köyümüz de gitti” diyor. Susê’nin köyü Kozluca, 1994 yılına diğer köyler gibi Türk devleti tarafından boşaltılır, ardından ateşe verilir.
Doküman veya belgesel çalışmalarında dili konuşmacı belirler. Makbule ve Susê ana dillerinin yanı sıra Türkçe ve Almanca biliyor. Tabi mesele çocukluk, toprak, Dêrsim olunca doğal olarak belgeselde Kirmanckî konuştular. Sağlam, belgeselin Türkçe ve Almanca altyazıyla da izlenebileceğini söylüyor.
Üçüncü belgesel
Daha önce ülkede bazı ortak belgesel çalışmaları yapmış olan Sağlam, bu belgeselleri tamamen kendisinin yönettiği ve montajladığı bir yapım olmuş.
“Hard û Asmen” Hasan Sağlam’ın 3. belgeseli. İlk belgeseli “Mem-Sazın Tellerine Asılı Kalanlar” adlı, Dêrsim’in filozof ozanı Mehmet Çapan’ın dilsel ve müzikal yolculuğuydu. Bu belgesel, “Dayê daye, Dûzgin Baba, Mezela Seyde mi, Apo Sileman” gibi daha nice eserler yaparak kaybolmak üzere olan bu dilin sanatsal gücüne güç katmıştır.
Hasan Sağlam’ın “Xidir- Hawazgê Kilamo.” (Kilamların Sesi) ise ikinci belgeseli. Delil Xidir’ın (Hıdır Akgül) hayat yolculuğuna odaklanan Sağlam, bu belgeselde Akgül’ün anadilinde kilam söylemesinde ayrıca etkisi olduğunu belirtiyor.
Bu her iki belgesel de 38 kıyımını terteleyi, mitolojyi, inanç ritüellerini kilamları, edebiyatı ve dili muhteva etmiştir.