Sessiz çığlıklar

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Türkiye’de Kürtlere, Alevilere yönelik gerçekleştirilen sayısız katliam ve provokasyonların 6-7 Eylül Rumlara ve Ermenilere karşı gerçekleştirilen pogromdan farkı yoktur. Yazılan senaryolar, uydurulan yalanlar, katliam yapan akıl ve eller hep aynıdır.
  • Türk faşizminin eli kanlıdır. Sözü yalandır. Gazeteleri, radyo, TV öğretilmiş ezber okumalarıyla doludur. Camilerinde verilen vaazlar kin ve düşmanlık doludur. Türk ve Müslüman olmayan halklara karşı kin ve nefretin öğretildiği mekanlardır. 

İttihat Terraki’den bu yana halklar ve inançlar hapishanesi olan Türkiye aynı zamanda bir mezarsız halklar mezarlığıdır. Ermeni-Rum-Süryani halkları tarih boyunca yarattıkları zenginliklerin binbir emek ve ustalıkla kazandıkları değerlerin üzerine çökme ülkesidir Türkiye. Kadın ve çocuk çığlıklarının gökyüzünü rahatsız etmekten bir an olsun vazgeçmediği bir zulüm ülkesidir.

6-7 Eylül, adına “Cumhuriye Türki” denilen devlet eliyle gerçekleştirilen ve unutulmayan trajedilerle dolu bir utancın Rum ve Ermeni halkına bir kez daha yaşatıldığı tarihtir. Büyük Ermeni kompozitörü Gomidas’tan sonra Rumlara ait piyanoların kırılıp sokaklara saçıldığı, Rumca şarkıların susturulduğu, hüzün ve acı dolu bakışların geride bıraktırıldığı tarihtir.

6-7 Eylül, sözde demokrat olan parti döneminde Özel Harp Dairesi (Seferberlik Tetkik Kurulu) tarafından ustaca planlanmış, ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış, titizlikle örgütlenmiş, provokasyon dolu bir linç dalgasıdır. Zulmün örgütlendiği kara bir gündür. Kürtlere, Alevilere yönelik gerçekleştirilen tüm katliamlar da olduğu gibi, 6 Eylül 1955’te “Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı” yalan haberi üzerine harekete geçirilen başıbozuk çeteler, Rum ve Ermeni halkına yönelik linç saldırıları gerçekleştirir. Hristiyan halkın ellerinde kalan son mülklerin hastahane, okul, kilise, mezarlık, dükkân ve evler tahrip edilir ve zorla gasp edilir. Mal ve mülkleri utanmazca yağma edilir. Faşizm kokulu ölüm rüzgarları sokak ve evlere dek taşınır. Can ve onur ayaklar altına alınır, çiğnenir. Papazlar kör bıçakla zorla sünnet edilir. Savunmasız kadınlara tecavüz edilir. Geride ise sokaklara dökülen kan izleri ve ayaklar altına alınıp kirletilmiş kumaş artıkları kalır.

Türk faşizminin eli kanlıdır. Sözü yalandır. Gazeteleri, radyo, TV öğretilmiş ezber okumalarıyla doludur. Camilerinde verilen vaazlar kin ve düşmanlık doludur. Türk ve Müslüman olmayan halklara karşı kin ve nefretin öğretildiği mekanlardır. Katliam ve linç zalimlerin fıtratında vardır. Sadece askeri, polisi, özel kuvvetleri katliama linçe hazır bekletilmez. Aynı zamanda başıbozuk çeteler, beyni ve ruhu satılmış adına “komşu” denilen güruhlar da suç ve hırsızlık için eğitilerek, bekletilir ve “zamanı geldiğinde” harekete geçirilir.

Türkiye’de Kürtlere, Alevilere yönelik gerçekleştirilen sayısız katliam ve provokasyonların 6-7 Eylül Rumlara ve Ermenilere karşı gerçekleştirilen pogromdan farkı yoktur. Yazılan senaryolar, uydurulan yalanlar, katliam yapan akıl ve eller hep aynıdır. Türkiye’de gerçekleştirilen tüm katliamların arkasında Türk devleti vardır. Maraş, Çorum, Sivas’ta Alevilere yönelik benzer katliam yapılmadı mı? Ararat-Zilan-Dersim de Kürtlere yönelik benzer katliamlar yapılmadı mı? Medya Savunma Alanları’nda, Rojava’da benzer katliamlar yapılmıyor mu?

Birçok yönüyle değerlendirilmesi ve dersler çıkarılması gereken 6-7 Eylül Pogromu sadece Hristiyan halkların servetine yönelik bir saldırı dalgası değildir. Aynı zamanda Müslüman olmayan inançlara yönelik bağnazca kin ve intikam dolu kör saldırıdır. Kiliselere ve haçlı mezarlıklara yönelik saldırganlık mezar taşlarının sökülmesi, kırılmadık mermer parçasının bırakılmaması nasıl açıklanabilir? Kör bıçakla sünnet edilen papazın göğe yükselen haykırışları nasıl izah edilebilir?

Olaylardan günler önce cami ve kışlalarda verilen vaazlarla halk Rumlara karşı kışkırtılır. Haftalar öncesi Rumların ev ve dükkanları tespit edilir. Tek tipte binlerce balta kazma, kürek ve sopalar hazırlanır. Ve bu yıkıcı aletler başı bozuk çetelere dağıtılır. Saldırıya uğramayan ev, kilise, hastane, okul ve işyeri kalmaz. Yağma ve tahrip her semte yayılır. Ardından bir bavuldan başka taşınmasına izin verilmeyen kitlesel bir göç dalgası başlar. Geride kırılıp, parçalanan yağma edilen ev, okul, hastane, kilise ve manastırlar kalır. Rumlara ait mülkler vakıflara verilir. Bir kısmı ise haraç mezat satılır. Türk devleti azınlıklar sorununu böyle “hal eder”.

Resmi Türk tarihi Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Kürtlere, Êzidîlere, Alevilere yönelik acımasızca işlenen suçlar tarihidir. Sadece halklara düşman bir tarih yazılmıyor. Türk olmayan kültür ve dillere, Müslüman olmayan inançlara, kadınlara ve cinsel eğilimleri farklı olanlara karşı da büyük suçlar işlenmekte silinmez kin ve nefret örgütlenmektedir. Diktatörlükle yönetilen tüm ülke yönetimleri gibi Türk yöneticileri işledikleri suçlarını kabul etmez! Hesabını vermez! Yalan ve çarpıtmayla suçların üzerini örter! Kayıplarını tazmin etmez. Ve çok acıdır ki asıl sorun devletin işlediği suçlara Türk halkının da hatırı sayılı bir kesiminin katılmasıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.