Ölmeli cellatlar
Nubar OZANYAN yazdı —
- Ölümün gölgesinde özgürlüğü yaşatan, “Aynı evrende, yaşamamalı cellatlar ve çocuklar. Ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar” diyen cehenneme dönen ülkenin ölümsüz devrimcileri; neleri nasıl yapmamız gerektiğinin yol göstericileri olmaya devam ediyor.
12 Eylül’den bu yana aradan yarım yüz yıl geçti. Bugün tahammül edemeyeceğimiz düzeye kadar varan haksızlık ve kötülüklerin, neden ve sonuçlarını doğru değerlendirmeliyiz. Dünden daha fazla ağırlaşarak devam eden 12 Eylül iyi okunduğunda zulmü yaratanlar ve bugün sürdürenler daha iyi tanınır. 12 Eylül denince aklımıza sınırsız ve acımasız devlet terörü, sömürü, derin yoksulluk, devrimcilerin, sosyalistlerin onurlu direnişi gelir.
ABD’nin diplomatik belgelerinde 12 Eylül askeri darbesi hakkında “Askeri liderleri iyi tanıyoruz. Endişelenmek için neden yok. Terör tehdidi Türkler için azaldı. Ama ABD için sürüyor. Patronların sevinçten havaya uçtuğu, birkaç aydın dışında itiraz edenin olmadığı…” yönlü açıklamaların olması bugün yaşanan ve katlanarak devam eden ağır sömürünün, adaletsizliğin, hukuksuzluğun, ayrımcılığın, kadın-çocuk ve Kürt düşmanlığının daha iyi görülüp anlaşılması açısından oldukça öğreticidir.
Kompradorlar, katiller, hırsızlar, suç ve cinayet örgütleri daha iyi sevinsin diye yüzbinlerce mazlum emekçi gözaltılarında, zindanlarda, işkencelerden geçti. Tanımsız zulüm sürerken devrimciler darağaçlarında son nefeslerini verdi. Amed, Metris, Mamak zindanları birer zulüm merkezleri gibi çalıştı. Bu işkence merkezlerinde devrim ve sosyalizm ideallerini, Kürdistan hayallerini boğmaya çalıştılar. Kemalizm ideolojisiyle her şeyi karartmak ve kirletmek istediler.
Türk halkının en değerli evlatlarını işkencede ve hapishanelerde katlettiler. Yetmedi yaşlarını büyütüp astılar. Ermeni devrimci militan Agop Ekmekçiyan’ı asmakla kalmayıp, suskunlukla tarihe gömüp yok saydılar. Uzun bir süre 12 Eylül faşizminin idam ederek katlettiği devrimciler arasında bile sayılmadı. Kürt halkının ve özgürlüğün en değerli öncüleri olan Mazlum Doğan, M.Hayri Durmuş, Kemal Pir ve sayısız arkadaş Eylül’de Amed zindanlarında şehit düştü. Zindan karanlığının en koyu zamanında bedenlerini ölüme yatırarak devrim ve Kürdistan hayallerini yaşattılar. En değerli varlıklarını, özgürlük ideallerine ve Kürdistan davasına armağan ettiler.
Bu devrimciler biz geride kalanlara asla unutamayacağımız değerli devrimci dersler ve tecrübeler bıraktılar.
12 Eylül faşist diktatörlüğü, Kürtleri soykırıma uğratma zulmünden ve dinci gericiliğinden bir şey kaybetmeden bugün AKP-MHP faşist iktidar eliyle devam ediyor. Yaklaşık yarım asırdır süren ırkçı-dinci karanlığın içinde halklar zorla nefes almaya çalışıyor. Toplumun % 85’i yoksulluk sınırının altında % 1’de sınırı olmayan zenginlik içinde yaşıyor. Yaşamın her alanında katlanarak büyüyen devasa sınıfsal farklılık koyu bir faşizmle sürdürülmeye çalışılıyor.
AKP-MHP faşist iktidarı bir çeyrek asır içinde dinci ve milliyetçi bir toplum yetiştirmeyi esas aldı. “Kindar ve dindar” toplum yaratmak için iktidara düşünsel ve manevi olarak biat eden, komprador sermayenin kölesi olan, erkek egemen ideolojinin en geri, en ilkel, şiddet ve öfke dolu savunucusu olan nesil yetiştirmekte önemli adımlar attı. Emek, kadın-çocuk ve Kürt düşmanı olan AKP-MHP iktidarı, 12 Eylül’ün yarattığı çocuktur. 12 Eylül’ün politik devamcısıdır. Kemalizm’in aydınlanmacı kimi yanlarını eleştirerek ancak onun halk düşmanı ve emperyalizm işbirlikçisi sınıfsal özünü koruyup güncelleyerek, devleti İslamcı bir çizgide yeniden örgütledi. Kemalist-İslamcılığın yerini, İslamcı Kemalizm aldı. Osmanlılıktan ve Türkçülükten kopmadı. Evrensel değerler olan demokrasi ve özgürlük söylemlerini göstermelik bir biçimde kullandı. Ancak İslam’dan ve feodal gericilikten asla vazgeçmeyen komprador burjuvazinin siyasal temsilcisi AKP-MHP iktidarı, toplumu ekonomik-toplumsal-ahlaksal anlamda bir çöküşe ve geriye dönüşü olmayan bir çürümeye götürdü. “Kadın da çocuk da olsa gerekeni” yapan iktidar; işledikleri her türlü suçu elindeki Kuran ve Türk bayrağıyla paklayacağını düşünen, ahlaki olarak çürümüş bir toplum yarattı. Ve hatırı sayılır bir toplumsal kitle desteği kazandı.
Ömrü bir kelebekten daha kısa olan Narin çocukların katilleri mevcut siyasal iktidar, bir avuç işbirlikçi, tırşıkçı ve çürümüş feodal-dinci-gerici aile yapısıdır. Narin’in faili olarak vicdanını yitirmiş birkaç aile ferdi gösterilmeye çalışılsa da gerçek katil, çürümüş kokuşmuş burjuva-feodal gerici sistemdir, onun kurumsal aile yapısıdır.
Müslüman komprador burjuvalar ve bir avuç yandaşları Osmanlı padişahları gibi saraylarda yaşayıp son model Mercedeslere binerek lüks ve sefahat içinde yaşarken, bu memleketin çocukları ölümün bile utandığı yoksulluğa ve zulme maruz kalıyor.
Özgürlük, adalet, onurlu yaşam arayan herkesin; altında ezilmeyeceği ve korkular taşımayan çocuklar yetiştirebilmesi için, kaderlerini ellerine alıp zalimlere karşı ortak mücadele etmekten başka kurtuluş yolu bulunmamaktadır.
Karanlığın ortasında aydınlığı yaşatan, umudu büyüten özgürlük savaşçılarına doğru bakmalı ve onları iyi anlamalıyız. Ölümün gölgesinde özgürlüğü yaşatan, “Aynı evrende, yaşamamalı cellatlar ve çocuklar. Ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar” diyen cehenneme dönen ülkenin ölümsüz devrimcileri; neleri nasıl yapmamız gerektiğinin yol göstericileri olmaya devam ediyor. Artık uyanmanın ve ayağa kalkıp her zamandan daha bilinçli örgütlü ve güçlü birleşik bir mücadeleyi örgütlemenin zamanı çoktan gelmiştir. Ezilenler aklını ve kalbini devrimcileştirerek kendi geleceklerini kendi ellerine almak için elinden gelenin en iyisini ve fazlasını yapabildiğinde, Narin çocuklar birer kelebek kadar özgür yaşayacaktır. Bunun vakti çoktan gelmiştir.