Sıcak sonbahar yaklaşırken
Sezai TEMELLİ yazdı —
- Çürümüş, çökmüş bir iktidarın yıkılması adına neler yapılması gerektiği tüm çıplaklığıyla ortadayken, hakikate sırtını çevirmeye devam eden muhalefet bu sıcak sonbaharda eriyip gidebilir.
Mayıs seçimlerinin artçı sarsıntıları muhalefet üzerinde beklenenden çok daha fazla tahribat yaratmaya devam ediyor. Seçim başarısızlığının sonuçları tek başına buna neden olmuyor, uzun yıllar birikmiş olan muhalefet içi yapısal sorunların bu süreçte açığa çıkma hali de yaşanıyor. Türkiye muhalefet geleneğine, kültürüne, siyasal birikimine gerçek anlamda sahip olamamış bir ülkedir aslında! Ülkenin siyasi tarihi bunu tüm çıplaklığıyla sergiliyor. Muhalefet görev değişimi bekleyen bürokratik akılla sınırlanmış, tabuları kuvvetli ama inisiyatifi zayıf, toplumsal ve siyasal gerçeklikten kopuk, değişime kapalı, genel anlamda muhafazakâr, ırkçı sözleşmeyle bağlı bir profile sahip. Bu profilin dışında kalan muhalefet yok mu, tabi ki var ama orada da sorun bu kahrolası resmi muhalefetin yarattığı çekim alanının dışına çıkamama halinin sürüp gitmesi…
Türkiye’nin en temel iki meselesi, ki bu meseleler bileşik bir karakter sergiliyor, Kürt meselesi ve yoksulluktur. Bu iki meselenin çözümsüzlüğü kurulmuş olan rejimin kurucu kodlarıyla doğrudan alakalıdır. Kapitalist ulus devletin bu coğrafyadaki formu Kürt meselesinin çözümsüzlüğüne ve sömürü/sömürge ilişkilerinin de bu eksende düzenlenmesine neden olmuştur, sistem hala da aynı güzergâhta ilerlemeyi birincil amaç olarak tanımlamaktadır. Muhalefet bu kodların dışına çıkamadığı gibi, iktidar olabilmenin, sıranın kendisine gelmesinin yegâne yolunun bu kodların yeniden üretilmesinden geçtiğine inanmaktadır.
AKP’nin 2002 seçimlerine giderken AB üyeliğinden demokratikleşmeye, Kürt sorununun çözümünden 3Y söylemine kadar kullanılan tüm propaganda malzemelerinin bu kurgusal siyasette yeri olmadığını başta liberal tayfa olmak üzere herkes öğrendi. Çözüm sürecinin nasıl manipüle edildiğini de hatırlarsak rejim ile iktidar ilişkisinin hangi dinamikler üzerinde biçimlendiği daha net anlaşılmaktadır. Bu gerçekliği göremeyen, görmek istemeyen muhalefetin neden seçenek olamadığı da bu ilişkiler yumağı içinde anlam kazanıyor.
Muhalefetin sıcak sonbaharı yaklaşıyor. Çürümüş, çökmüş bir iktidarın yıkılması adına neler yapılması gerektiği tüm çıplaklığıyla ortadayken, hakikate sırtını çevirmeye devam eden muhalefet bu sıcak sonbaharda eriyip gidebilir. Yeni bir muhalefet anlayışı için belki de bu sonbahar önemli bir tarihsel dönemeci yaratabilir. Bunun için artık Türkiye’nin demokratikleşmesi mevzusunu doğru bir çerçevede ele alıp tartışmak, muhalefetin yapılanmasını hem toplumsal hem de siyasal anlamda doğru yönetmek, iktidara karşı verilen mücadelenin aslında bir sistem değişimi olduğu gerçekliğini gören bir yerden sürece müdahale etmek bu dönemin en önemli görevidir. Muhalefete de muhalefet etme zamanıdır. Bu sıcaklığın hepimizi eritip yok etmesine karşı politik sorumluluğun gereklerini yapma zamanı gelmiştir…
Bakın Lozan’ın yüzüncü yılı üzerine Lozan’ı bayram yapmaktan öte konuyu tartışmayan, tartışamayan bir toplum ve siyaset ülkenin ve bölgenin gerçekliğini anlamaktan uzaktır, uzak kalmak istemektedir. Kürt meselesini yok sayan, yok saymak uğruna devleti teşkilatlandıran, savaş ve şiddet mekanizmasıyla ayakta duran ve ülkenin kıt kaynaklarını heba eden bu düzen Lozan’ın yıldönümünde bir satırla bile tartışılmadı.
Hukuk devleti olmadan, insan hakları konusunda evrensel ölçütlere uygun bir toplum inşa etmeden hiçbir meselenin çözülemeyeceği bilinirken, demokratikleşme ile ekonominin bire bir ilişkisi bu denli açıkken, meclisi olağanüstü toplantıya çağıranların İmralı’daki tecridi görmezden gelmesi siyasi şovdan öteye anlam taşımaz. Halkın sırtından yaratılan ekonomik kaynaklar başta savaşa gidiyor, tecrid düzeninin finansmanına gidiyor. Kısaca bu köhne düzenin bekası uğruna halkın sömürülmesi sürüyor.
Bu ilişkileri görmezden gelenlerle görüp de sesini çıkarmayanların muhalefet olarak tanımlandığı bir ülkede iktidarın günü kurtarma operasyonları gündemi kaplıyor. Arap sermayesi ile Batıya yönelik İsveç ve mülteci pazarlıkları günü kurtarmaya ve yerel seçimler planına hizmet ediyor. Bu oyunu bozmak gerek. Böyle gitmez, Mayıs seçimlerinden gerekli dersleri çıkarıp radikal bir müdahale ile toplumsal örgütlülüğü esas alan Üçüncü Yol’un muhalefetini yaratma zamanı gelmiştir. Vakit kaybına halklarımızın, emekçilerin ve kadınların artık tahammülü kalmamıştır. Tren sallayarak ileriye gidilmez. Sistem içi muhalefetin ve ona öykünenlerin sıcak sonbaharı yazın uzaması sanması büyük yanılgıdır. Büyük dönüşüm için ezberleri bozup, her yerde statükoyu yıkıp harekete geçme zamanı gelmiştir.