Türkiye bu savaşı kazanamaz

Yeşil Sol Parti milletvekili Sezai Temelli

Yeşil Sol Parti milletvekili Sezai Temelli

  •  Yeşil Sol Parti milletvekili Sezai Temelli, Türk devletinin, Kürtlere dayattığı savaşı kazanamayacağını belirterek, “İki düşmanın karşı karşıya geldiği bir cephe savaşından bahsetmiyoruz. Türk iktidarı tarafından üretilen, yaratılan ve kurucu kodlara sadakatten kaynaklanan bir savaş” dedi.
  •  İktidarın 24 yılda 720 milyar dolar olarak ifade ettiği savaş harcamasının, Sipri’nin hesaplamasına göre ise 25 yılda 1.5 trilyon dolar olduğuna dikkat çeken Sezai Temelli, ölçülemeyen, dolaylı, örtülü, saklanan ve henüz yansımayan rakamlar olduğunu da söyledi. 

Türkiye’nin bir savaş ekonomisinin içinde olduğunu, savaşı da Ukrayna savaşı gibi düşünmemek gerektiğini kaydeden Sezai Temelli, “Bu savaş o kadar boyutlu bir savaş ki, günlük hayatımızın içine sirayet ediyor. Ekmeğin fiyatını etkiliyor. Kürt sorununun çözümsüz kalmasına bağlı olarak, bütün toplumsal ayrışmalara neden olan, toplumu tam da orta yerinden kesen ve toplumu bir gerilimin içinde tutan bir savaş” dedi. 

Kürtlere karşı savaşı dayatarak çözümsüzlükte ısrar eden Türk devleti, savaş bütçesi yüzünden ekonomik krizde debeleniyor. Tüm imkan ve kaynakları Kürtlere karşı seferber eden Türk iktidarları, Türk toplumunun büyük çoğunluğunu da açlık ve yoksulluk içinde dinci ve ırkçı politikalarla avutmaya çalışıyor. Kürt sorununda çözümsüzlük ile ekonomik kriz arasındaki ilişkiyi değerlendiren iktisat doçenti yazarımız Yeşil Sol Parti Mûş Milletvekili Sezai Temelli, dünkü köşesinde savaş ve kirli para ilişkisine dikkat çekti. Temelli, MA’dan Selman Güzelyüz’e de savaş bütçesinin boyutunu ve yansımalarını anlattı. 

Çözümsüzlük krizler girdabıdır

Cumhuriyet öncesi son dönemden itibaren Kürt meselesinin belirleyiciliğini hatırlatarak, PKK’nin de bir sonuç olduğunu belirten Temelli, çözümsüzlüğünün silahlı mücadelenin nedeni olduğunu vurguladı. Temelli, “Kürt tarihinin isyanlar tarihi olması, bundan kaynaklı. Bu mesele sosyolojik ve tarihseldir. Çözememek, diğer meseleler açısından da belli bir yere sürüklüyor. Kriz girdaplarına sürüklenip debelenen bir devlet oluyor” dedi. 

Hiçbir sorun çözülmüyor

Türkiye’deki iktisadi ve siyasi krizlerin merkezinde Kürt sorununun olduğunu tekrarlayan Temelli, Uluslararası Komplo’nun 25 yılına bakıldığında, Türkiye’de hiçbir sorunun çözülmediğini ve krizleri daha da tetiklediğini ifade etti. Temelli, “Hem Tansu Çiller dönemi yaşanan kriz hem 2001 krizi hem de Erdoğan döneminde yaşanan krizlere bakın; tüm bu krizlere neden olan şeylerin hepsi aynı” diye konuştu. 

Savaş ekonomisinin içinde

Sürekli savaş içinde olan Türk devletinin, daha fazla silahlanmaya kaynak ayırdığını, sosyal hayatı bu zihniyetle daha fazla düzenlediğini belirten Temelli, şöyle devam etti: “Türkiye bir savaş ekonomisinin içinde. Savaş deyince, insanlar Ukrayna savaşı gibi düşünüyor. Hayır, bu savaş o kadar boyutlu bir savaş ki, günlük hayatımızın içine sirayet ediyor. Ekmeğin fiyatını etkiliyor. O yüzden Erdoğan çıkıp ‘bir mermi kaç para’ diye sormuştu. ‘Bu topyekun savaşta başarılı olmamız için savaşın maliyetine katlanın’ diyor ama bu savaş öyle kazanılacak bir savaş değildir. Burada en temel sorun olan Kürt sorununun çözümsüz kalmasına bağlı olarak, bütün toplumsal ayrışmalara neden olan, toplumu tam da orta yerinden kesen ve toplumu bir gerilimin içinde tutan bir savaş. İki düşmanın karşı karşıya geldiği bir cephe savaşından bahsetmiyoruz. İktidar tarafından üretilen, yaratılan ve kurucu kodlara sadakatten kaynaklanan bir savaş.”

Savaş ekonomik adaletsizliktir

Savaşın sosyolojik gerçekliği kabul etmeyen tekçi ve yayılmacı karakterine dikkat çeken Temelli, savaşın bittiği bir yerde adaletin, hakça paylaşımın ve bölüşümün yollarının açılacağını, dolayısıyla bu iktidarların da yaşam alanı bulamayacağını söyledi. Temelli, “Türkiye’de bu savaş koşulları olduğu için, ekonominin belki de gerçek fotoğrafı adaletsizliktir. Bu denli ciddi boyutta adaletsizlik neden yaşanıyor? Neden kötü gelir dağılımına sahip 10 ülke arasında, dünyadaki en kötü servet dağılımına sahip? Servet belli bir kitlenin elinde toplanıyor ve gelir dağılımından dolayı insanların çok büyük kısmı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Böyle bir tablo, ancak savaş kodlarının geçerli olduğu bir toplumda söz konusu olur. İşte bu yüzden Sayın Öcalan mutlak iletişim koşullarında tutuluyor” şeklinde konuştu.

Sendikalar grev bile yapamıyor

Temelli, Türkiye’de iç içe girmiş ikili savaşın olduğunun altını çizerek, şöyle izah etti: “Biri sınır savaşı, bir diğeri de Kürt ulusuna karşı yürütülen yayılmacı emperyalist savaş. Bu iki savaşın dinamikleri birlikte hareket ediyor. Savaşın yoğun olduğu Türkiye gibi ülkelerde, açıklar fazla olur. Sermaye saldırgan bir üslubu ve toplumu bastıran, şiddet girdabında tutan bir yöntemi tercih ediyor. Sendikalar grev yapamaz durumda. İşsizlik bu kadar yaygınken işsizlerin, prekarya dediğimiz kesimlerin bile bir mücadelesini göremiyoruz, çünkü sürekli bir baskı altındalar. Bu faşizmdir.

Sömürgeci siyasetin hakimiyetinden

İkinci savaş ayağının da Kürt ulusuna yönelik sürdürülen açık ve örtülü savaştır fakat bu iki dinamik birlikte hareket ediyor. Dolayısıyla bugün Türkiye’de bu denli sömürü varsa sömürgeci bir siyasetin hakim olmasındandır. Ekonomide bu adaletsizliği gidermek için yılda en az 30 milyar doların savaşa harcanmasına son verilmeli. Bunun için komploya bağlı olarak gelişmiş bu tecrit sistemini sonlandırmanız gerekir. Bunun için Türkiye’nin içeride ve dışarıda barış eksenli bir siyaseti sürdürmesi gerekir. Kaynaklarını ancak bu yönde harcamaya karar verirse iktisadi sorunlar ortadan kalkar.”

Savaşın ortak dinamikleri

İmralı’dan topluma yayılan tecrit sisteminin ortadan kaldırılmasıyla iktisadi, sosyal ve siyasi kriz çözümünün mümkün olabileceğini vurgulayan Temelli, “Sınıf savaşı ile diğer savaşın ortak dinamikleri var. Bir iktidar seçeneği yaratmalıyız. Yoksa bunu sermayenin ve iktidarın eline bıraktığınızda, kaynakların nereye gideceği çok belli. Dolayısıyla bu ikisi arasındaki ilişki çok güçlüdür. Emeğin sömürüsü ile savaş arasındaki ilişki çok net, belirgin bir şekilde kendisini yaşamın her alanında ortaya koyuyor. Bunu görmezden gelmek, sermaye bilimi çerçevesinde konuşmaktır. Bugün sermayeye karşı konuşamayan, sadece Kürtlere karşı konuşuyor. Bizim mücadelemize karşı konuşuyor ki bunun da ne kadar anlamsız olduğu hem bilimsel hem tarihsel olarak ortada” dedi.

Savaşın maliyeti çok büyük

Kürtlere karşı devreye konulan savaşın maliyeti üzerinde duran Temelli, şunları söyledi: “Erdoğan daha önceki yıllarda yıllık 30 milyar doların savaşa harcandığını söylemişti. Rakam belki daha da çok. Kendilerinin söylediği rakam bu. Dolayısıyla son 24 yıla baktığımızda; 720 milyar dolarlık bir kaynağın savaş ayrıldığını görürsünüz ama rakam bunun çok daha ötesinde. Bunu Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (Sipri) raporlarından biliyoruz. Sipri, Türkiye’de 40 yılı aşkın süren bu meselenin üç trilyon dolarlık bir kaynak tükettiğini söylüyor. Dolayısıyla 25 yılda bunun yarısı derseniz, 1 buçuk trilyon dolar eder. Bunlar ölçülebilir rakamlar. Dolaylı rakamlar, örtülü rakamlar ve saklanan rakamlar var. Uzun vadeli alınmış kredilerden kaynaklı ama henüz günlük bu cari hesaplarda rakamlar var. Hepsini üst üste koyduğunuzda, çok ciddi bir rakamın savaşa ayrıldığını söyleyebiliriz.”

Savaş tekrar dayatılmasaydı

Temelli, Türkiye’de savaş yerine demokratik bir çözüm olması durumunda nelerin olabileceğini ise şu şekilde açıkladı: “Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı süreci düşünelim. Bu süreç olumlu gelişseydi, toplumsallaşsaydı, Meclis inisiyatif alsaydı, o zaman ana muhalefet partisi bu sürece karşı tavır almak yerine destekleseydi ve çeşitli kesimlerin bu sürece dair provokasyonların önüne geçilseydi çok daha farklı şeyler olurdu. Erdoğan’ın rakamları ile söyleyeceğim. Erdoğan 2015’te cumhuriyetin 100. yılı hedefini ortaya koyarken, kişi başı milli gelirin 25 bin dolar olacağını söyledi. Kişi başı gelir şu an 10 bin dolar. Yani kişi başı 15 bin dolar geride kalmış. Hadi 5 bin dolar yanılsa 10 bin dolar geride kalmış. 10 bin doları siz 84 milyon ile çarparsanız 840 milyar dolar eder. En basit ölçülebilir kayıp miktarı 840 milyar dolardır. Bu rakam, bize iktisadi olarak maddi kaybın büyüklüğünü gösterir.”  ANKARA

Yeşil Sol Parti Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan

İki çocuktan biri yoksul

Yeşil Sol Parti Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan ülkede yaşanan “çocuk yoksulluğu” sorununu Meclis gündemine taşıdı.

Doğan, ekonomik kriz ve gıda fiyatlarındaki artışın “derin yoksulluğu” gündemin en hayati başlığı haline getirdiğini söyledi. “Araştırmalar, bu durumun en çok çocukların sağlıklı ve dengeli beslenmesi ile eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesini etkilediğini göstermektedir” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) bu yıl ilk defa açıkladığı “çocuk, yoksulluk ve yaşam” raporu verilerinde, Türkiye’de 9,4 milyon çocuğun yani her iki çocuktan birinin yoksulluk çektiği, nüfusun yüzde 32,6’sının yoksulluk riski altında olduğunun belirtildiğini söyleyen Doğan, “Risk altında olanların yüzde 42,7’sini, 0-17 yaş arası ‘ciddi yoksulluk çeken çocuk’ oluşturmaktadır. Uzmanlar bu durumun, sosyal dışlanma riski yaratabileceği uyarısında bulunmuştur” dedi.

Dünya Gıda Örgütü’nün 2022 verilerine göre, Kuzey Kurdistan Türkiye’de 14,8 milyon kişinin yetersiz beslendiğini, bu oranın en yüksek olduğu ilin ise yüzde 20,6 ile Şırnak’ın olduğunu söyleyen Doğan, “BM’nin 2023 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nda, Türkiye’de yetersiz beslenmenin yaygınlık oranının yüzde 2,5, 5 yaş altı çocuklardaki bodurluk oranının ise yüzde 5,5 olarak açıklanmıştır” diye konuştu.

Doğan, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti:

* Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın SED kapsamında, ailelerine ödeme yaptığı ve temel ihtiyaçları karşılanamadığı için ailesinden koparılan ya da koparılma riski taşıyan çocuk sayısı kaç?

* “Ciddi yoksullaşma” yaşayan 9,4 milyon çocuk için Bakanlık hangi çalışmaları yürütüyor?

* Bakanlığınızın, iddialarda yer verilen yoksul çocuk sayısındaki artışın kalıcı olarak çözüme kavuşturulması konusunda kapsayıcı farklı bir yaklaşımı, çalışması ya da uygulanmakta olan projesi var mı?

* Ekonomik kriz ve yoksullaşma nedeni ile kaç çocuk Bakanlığınızın korumasına bırakıldı?

* Artan yoksulluğun önlenmesi ve çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi amacıyla, Bakanlığınız hangi önlemleri alıyor?

Türkiye ekonomisi battı

Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, “Geldiğimiz noktada Türkiye ekonomisi duvara tosladı ya da battı desek yanlış olmayacak” dedi.  

Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’a konuşan Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zenginobuz, geçen yıl sadece iktidarda kalmayı sağlamaya yönelik ekonomik politikalarla ülkenin duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu belirttiğini hatırlattı. Prof. Zenginobuz, “Geldiğimiz noktada Türkiye ekonomisi duvara tosladı ya da battı desek yanlış olmayacak. Tabii ülkeler kayık değil. Suya batarak gözden kaybolmuyor. Değerli hocamız Prof. Korkut Boratav’ın son söyleşisinde belirttiği gibi; Türkiye ekonomisi batmıyor görünebilir, ama içten içe çürüyor, vatandaşların genel refahının arttırılmasını sağlayacak, sürdürülebilir, modern bir yapı olmaktan çıkıyor. Ekonomik politikaların faturalarının tamamını hemen ödemeye başlamamızı hala bir nebze geciktiren, yaklaşmakta olan yerel seçimler. Tahayyül edilen tek parti rejiminde kendi kontrolü dışında herhangi bir kurum ve kuruluşun olmasına tahammül edemeyen anlayış, halen muhalefetin yönetiminde olan büyükşehir belediyelerini mutlaka kendi kontrolüne almak peşinde. Bu nedenle bazı faturalar gecikecek, asıl fatura yansıtma seçim sonrasında olacak” dedi.

2023 yılı sonunda gerçekleşecek enflasyonla ilgili öngörüsünün resmi rakamlarla yüzde 75-80 ve ENAG rakamlarıyla da yüzde130-140 bandında olacağını kaydeden Prof. Zenginobuz, şunları söyledi: “Erdoğan yerel seçimlerde de istediği sonucu alırsa Türkiye ekonomisini enflasyon kalıcı bir şekilde kurtulacağı politikalara geçmez. Türkiye’deki otoriter rejimin iyice konsolide edildiği bir noktadan bahsediyoru. Muhalefet gerçek bir alternatif haline gelerek iktidar değişikliği gerçekleşmedikçe; hatta daha ileri giderek şu an yönetilmekte olduğumuz, en hafif deyimle tuhaf olan, başkanlık sistemi değişmedikçe Türkiye ekonomisinin gerçek anlamda yoluna girmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye’de son iki yıldır uygulanan ekonomi politikalarının tek amacı var. O da iktidarı kaybetmemek. Bedeli ne olursa olsun düzeyinde bir odaklanma var bu noktaya. Türkiye’yi kimse demokrasi olarak görmüyor. Otoriterliği neredeyse yeni bir anayasayla taçlandırılacak olan cari rejim, hala seçimler bir şekilde yapılıyor diye, rekabetçi otoriterlik olarak adlandırılıyor, olsa olsa.”

Çekirdek ailenin maliyeti ayda 44 bin 561 TL

İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) araştırmasına göre İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti aylık 44 bin 561 lira.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İPA’nın ‘İstanbul’da Yaşam Maliyeti Araştırması’ yayınlandı. Buna göre; İstanbul’da yaşamanın maliyeti Eylül’de bir önceki aya göre yüzde 4,62; bir önceki yılın Aralık ayına göreyse yüzde 61,47 oranında arttı. Eylül’de İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 44 bin 561 lira olarak hesaplandı. Böylece İstanbul’da ortalama yaşam maliyeti, Ağustos’a göre bin 968 lira artış gösterdi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.