Akdeniz'den İç Anadolu'ya kadar vurabiliriz
Karayılan: Önder Apo’nun çözüm çerçevesine karşın özel savaş taktikleriyle savaşta ısrar ederseniz kaybedersiniz
- PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk iktidarını Kürtlere, Önderliğine ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik tehdit ve hakaretler, algı operasyonları, kamuoyunu yalanlarla manipüle etme çabaları konusunda uyardı:
- Ortada bir yenilme veya yenme durumu yoktur ama sanki karşılarında yenilmiş bir örgüt var da dolayısıyla örgüt gelip teslim olmak zorundaymış gibi yansıtma ve buna dayalı yaklaşım çok tehlikeli, vahim sonuçlara yol açacak bir yaklaşımdır.
- Şu anda biz Kuzey Kürdistan’ın tümünü, hatta Akdeniz ile İç Anadolu’nun kimi kesimlerini de kapsayacak biçimde Türk devletinin ilgili bölgedeki tüm hedeflerini teknolojik olarak vuracak güce sahibiz. Yapmamışsak bunun nedenleri vardır ama gerekirse yaparız.
- Çok çeşitli rafinerilerden tutalım, geniş bir yelpazedeki ekonomik ve askeri hedefleri vuracak düzeye sahibiz. Onun teknik imkanları elimizde mevcuttur. Dolayısıyla hiçbir biçimde bir zayıflama durumundan söz edilemeyeceği çok açıktır. Kuru propaganda yapmıyoruz.
Kürt Halk Önderi'nin bölgenin yeniden dizayn arifesinde herkese büyük bir seçenek sunduğunu; ancak şu ana kadar devlet ve iktidar katında yeni bir sürecin sinyallerinin gözükmediğini, tersine her gün tehdit ve imha etmekten bahsedildiğini hatırlatan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, "Bu önemli çabaların karşılık bulması lazım. Olumlu karşılık vermek bir yana, ciddi kaygılara yol açan davranış ve sözler vardır” dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, ANF’nin sorularını yanıtladı. Uzun ve kapsamlı şöylenin bazı bölümleri özetle şöyle:
Tek taraflı yaklaşım olmaz
Hareket olarak Önder Apo’nun geliştireceği sürecin arkasında olacağımızı resmen açıkladık. Hareketimiz ve yapımız, Önder Apo’ya sonuna kadar bağlıdır ve kendisine sonsuz güven duymaktadır. Bu konuda herhangi bir sorun söz konusu değildir. Konunun önemi, tarihsel ve toplumsal özelliği göz önüne alındığında, tek taraflı yaklaşımlarla çözülmeyeceği açıktır. Bu konuda şu ana kadar devlet ve iktidar katında yeni bir sürecin sinyalleri gözükmemektedir. Tersine her gün tehdit ve imha etmekten bahsediyorlar. Bu, bir çelişkidir. Yaşananlardan İmralı’da devlet yetkililerinin Önder Apo ile bazı görüşmeleri yaptığını anlıyoruz ama resmen iktidarın buna sahip çıkma durumu henüz açığa çıkmış değildir. Bilinmeli ki, tarihin bu önemli aşamasında Önder Apo’nun Türk-Kürt kardeşliği ekseninde geliştirdiği çabalar sıradan değil, tarihidir. Bu, tüm Türkiye toplumunun çıkarı ve geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu önemli çabaların karşılık bulması lazım. Şimdiye kadar resmi ağızlarda herhangi bir karşılık görülmüyor. Olumlu karşılık vermek bir yana, ciddi kaygılara yol açan davranış ve sözler vardır.
Düşmanlık tahrik ediliyor
Özellikle de AKP ekseninde yayın yapan medyanın dili sadece zehirli bir dil değil, aynı zamanda provokatif bir dildir. Adeta çözüm çabalarını anlamsızlaştıran, hiçleştiren, çözümü değil savaşı isteyen bir eğilim ve tutum gibi yansıyor. Bu çokça sözü edildiği gibi; Kürt kardeşliği ve iç barışı değil, düşmanlığı tahrik eden şiddet dolu bir dildir. Hala Önderliğimiz için kullandıkları ‘terörist başı, bebek katili’ gibi kavramlar sadece bir tahrik dili değildir; aslında halkımızın iradesine karşı bir saygısızlık sergileniyor. Kürt halkının iradesini hiçe saymak, hakaret etmektir.
Önder Apo'nun ayağına gittiler
Bir taraftan yürütülen mücadele, geliştirilen direniş ve 3. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’da yarattığı gelişmeler temelinde Önder Apo’nun kapısını çalmaya mecbur kalmışlar, deyim yerinde ise ayağına gitme zorunluğunu görmüşler ama diğer taraftan da hakaret dolu bir dil kullanıyorlar. Bu dil ve bu yaklaşımla herhangi bir sürecin gelişmesi söz konusu olamaz. Dolayısıyla bu üslubu, savaş dilini ve tutumunu değiştirmeleri gerekir. Savaşla ve tehditle barışın sağlandığı nerede görülmüş ki!
Devlete güven sorunu var
Türk devlet yetkilileri şunu bilmeli; Kürt halkının Türk devletine karşı bir güven sorunu var. Önce güven arttırıcı tedbirlere ihtiyaç olduğu açık. Devletin, hem davranış ve dilde bu güveni vermesi gerekiyor hem de pratik adımlar atması lazım. Hala Önder Apo üzerinde tecrit kaldırılmış değil, askeri alanda saldırılar, hava saldırıları günlük olarak, halkımıza baskı, tutuklama devam ediyor. Rojava’da tam bir savaş hali var ve bu tutum ısrarla sürdürülüyor. İmha politikasında en ufak bir değişim söz konusu değildir.
Erdoğan ve AKP kanadı
Savaş ve şiddet dilini terk etmeyen, savaşın pratik uygulamasını sürdüren Tayyip Erdoğan ve AKP’dir. Hala gerçekleri değil, özel savaş taktikleri, psikolojik savaşın algı üslubu kullanılıyor. Eğer bir çözüm durumu gelişecekse gerçeğe dönmek gerekiyor. Doğru olmayan, gerçekçi olmayan söylemlerle süreci yönlendirme çabaları var. Mesela, “Türkiye’nin iç Kürt sorunu kalmamıştır ama Türkiye’yi parçalamayı hedefleyen dış Kürt sorununu çözmek gerekiyor” demekteler. Bu, toplumda kendi politikaları doğrultusunda algı yaratma amaçlı bir üsluptur. “Kürt sorunu vardı, biz çözdük” diyorlar. Neresini çözdünüz? Şimdi 10 bine yakın Kürt siyasetçi cezaevlerinde. Her gün bombardıman var, her gün uçaklar çalışıyor, her gün savaş var. Bu nasıl çözümdür? Katliamla, şiddetle, öldürmeyle bir toplumsal sorun çözülebilir mi? Çözülemeyeceği açıktır.
Başarıya en yakın dönem
Hareket olarak zayıfladığımızı, artık askeri açıdan gücümüzün neredeyse tükenmek üzere olduğunu öne sürüyorlar. Oysa gerçek, bunun tam tersidir. Mücadele tarihimizde en fazla başarıya ve sonuç almaya yakın olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Hala Merkez Komite üyelerimizin yanı sıra Komuta Konseyi üyelerimiz Türkiye’nin resmi sınırları içerisindeki alanlarda bulunuyor ve bu kadar gerilla gücümüz tüm ülke sınırlarında mevzilenmiş ise bitirdiğinizi söyleyemezsiniz. Kuzey Kürdistan’da, yani Türkiye sınırları içerisinde bir savaş durumu vardır. Yıllık sayısı 10 binleri aşan askeri operasyon yapıyorlar.
Zap Vadisi'ne inemediler
Bizi iki üç ayda bitirmek, Medya Savunma Alanları’nı ortadan kaldırma planları vardı ama dört yıldır hala Zap Vadisi’ne girebilmiş değiller. Hiçbir Türk devlet gücü, Zap Suyu’nun üzerine gelememiş, eli ayağı Zap Suyu’na değmemiştir. Esas kamplarımızın bulunduğu Parlamento Şikefti ve civarında yine Zap Vadisi’ne tamamen hakim olan Cûdî Tepesi gerillanın hakimiyetindedir. Doğru; Zap Suyu’nun doğu yakasında bazı yüksek tepeleri Türk ordusu tutmuş ama vadi bizim elimizdedir ve güçlerimiz bu bölgenin içerisindedir. Dört yıldır Türk ordusu buralarda güçlerimizi sökemedi ve vadiye giremedi. Mevcut durumda Türk devletinin koca Zap Suyu’yla sadece iki yerde teması vardır. Biri Kuzey’de sınır hattında, Çelê’nin (Çukurca) alt tarafındadır; diğeri ise KDP’nin yardımıyla Dêralok’un arkasındaki o barajın yanına kurdukları üs sayesinde suyla temas edebilmeleri durumudur. Bizim esas olarak Zap Vadisi dediğimiz merkezi alanda herhangi bir denetimleri yoktur. Oraya kimse ulaşamamıştır. Oralar gerillanın denetimi altındadır. Şu anda Metîna, Zap, Avaşîn ve Xakurkê’de de savaş sürüyor. Sözüm ona NATO’nun ikinci büyük ordusudur; çağın en modern tekniğini kullanmaktadırlar ama dört yıldır buradan PKK gerillasını sökemediler. Durum buyken PKK’nin askeri olarak zayıflatıldığı nasıl iddia edilebilir. Gerçek şu: Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın ulaştığı yüksek kararlılık, fedailik, geliştirdiği taktik açılım ve sergilediği askeri performans ile sürprizler yaratan, az bir güçle ve az bir kayıpla NATO’nun ikinci ordusunu dört yıldır durduran mucizevi bir zafer durumu vardır. Gerilla böyle bir süreci yaşarken ‘PKK zayıftır’ demek, akıl tutulmasıdır. Savaşın sonuçları ortadadır.
Gerekirse bunu da yaparız
PKK’nin askeri güçleri, savaş meydanında kazandığı tecrübe, yetkinlik ve başarı ile birlikte bugün Türk devletinin teknik saldırılarını dengeleyecek bir teknolojik gelişmeyi de elde etmeyi başarmıştır ve bunu daha da geliştirecektir. Şu anda biz Kuzey Kürdistan’ın tümünü, hatta Akdeniz ile İç Anadolu’nun kimi kesimlerini de kapsayacak biçimde Türk devletinin ilgili bölgedeki tüm hedeflerini teknolojik olarak vuracak güce sahibiz. Şayet şimdiye kadar bunu yapmamışsak bunun nedenleri vardır ama gerekirse bunu da yaparız. Çok çeşitli rafinerilerden tutalım, geniş bir yelpazedeki ekonomik ve askeri hedefleri vuracak düzeye sahibiz. Onun teknik imkanları elimizde mevcuttur. Dolayısıyla hiçbir biçimde bir zayıflama durumundan söz edilemeyeceği çok açıktır. Biz verilerle konuşuyoruz. Kuru propaganda yapmıyoruz. Eğer gücümüz öyle belirtildiği gibi zayıf olsaydı, zaten şimdiye kadar burada yaşamamız söz konusu olamazdı.
Yenme ve yenilme yok
Sonuç almak için Türkiye’nin jeostratejik konumunu pazarlama dahil ellerindeki askeri, diplomatik, ekonomik vb. tüm imkanları kullanmalarına rağmen başaramadılar. Ortada bir yenilme veya yenme durumu yoktur ama sanki karşılarında yenilmiş bir örgüt var da dolayısıyla örgüt gelip teslim olmak zorundaymış gibi yansıtma ve buna dayalı yaklaşım çok tehlikeli, vahim sonuçlara yol açacak bir yaklaşımdır. Tayyip Erdoğan “ya silahlarını bırakacaklar ya da silahlarıyla birlikte gömülecekler” diyor. Peki ‘madem ki silahlarıyla birlikte gömebilme gücün varsa neden şimdiye kadar yapmadın’ diye sormazlar mı? Evvela Recep Tayyip Erdoğan kendisine iletilen abartılı raporlara güvenmemeli ve şunu bilmeli ki; bizler inandığımız dava uğruna gözünü kırpmadan her türlü fedakarlığı yapabilecek şerefli ve onurlu insanlar topluluğuyuz. Biz Apocular olarak asla ve asla hiçbir tehdit karşısında boyun eğmedik ve eğmeyeceğiz ama Başkan Apo’nun tarihi değerdeki çabalarının karşılık bulması halinde, sürecin ruhuna uygun hareket etmeye de hazır olacağız.
Rüzgar Türkiye'den yana değil
Gerçek dışı bir özel savaş propaganda üslubuyla hiçbir yere varılamayacağı açıktır. İşte bazı özel savaş kalemşorları bu abartılı bilgilendirmeler temelinde “Rüzgar Türkiye’den yana esiyor” diyorlar. Halbuki bölgede yaşanan gelişmeler, gerçeğin bu belirtilenlerin tam tersi olduğunu ortaya koyuyor. İşte en son 61 yıllık BAAS rejiminin yıkılışı ile birlikte Suriye’de yeni bir süreç başladı. Aslında sadece Suriye’de yeni bir süreç başlamadı; BAAS rejiminin yıkılışı bütün bölgede yeni bir dönemi beraberinde başlattı. Önce Filistin sahası, sonra Lübnan ve en son Suriye’deki gelişmeler, bölgenin yeniden dizayn edilme sürecini bu biçimde daha fazla somutlaştırdı.
Kürtler de yer alacak
Bu yeniden dizaynda Kürtlerin de yer alması artık kaçınılmazdır. Esas gelişme bu noktada yaşanıyor. Bölgenin en kadim halklarından biri olan Kürtlerin, son yıllarda sağladığı gelişme, ulusal ve uluslararası düzeyde yarattığı ve yakaladığı düzey temelinde bölgenin yeniden dizaynında yer alacağı kesin gibi görülüyor.
Türk devleti bundan endişeli
Türk devleti bundan büyük bir endişe duyuyor. Esas korku nedeni budur ama bu konuda Önder Apo’nun, üzerinde süreci geliştirmek istediği bir eksen de vardır. Önderlik, Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve birliği ekseninde bir çözüm sürecini geliştirmek istiyor. Bu, Türkiye’deki her kesimin korkularını ve endişelerini giderecek bir projedir. Buna karşılık verileceğine kalkıp tehditlere, sabote edici yöntemlere başvurmanın ne anlama geldiğini kendileri düşünmelidir.
Seçeneklerimiz çok fazla
PKK olarak bizim şu an seçeneklerimiz çok fazladır. Önümüzde muazzam seçenekler bulunmaktadır. Bunu aslında Türk devleti de biliyor ama kamuoyundan gizliyor. Bunu bildikleri için İmralı’da dört yıldan beri sürdürdükleri kesintisiz izolasyonu bir ölçüde aşmayı gerekli gördüler.
Ya çözüm ya kerhen kabul
Önder Apo, hem Türkiye’nin hem de bölgenin sorunlarının çözümünde kilit bir konumdadır. Türkiye, ya bu çözüme gelecek ya da kendisi dışında yaşanan ve yaşanacak gelişmeleri kerhen de olsa kabul etmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla üstün akıl safsatalarını bir tarafa bırakıp "her yeri vururuz, kırarız” tehditleriyle sonuç alınamayacağını görmeleri gerekiyor.
Rojava farklı bir penceredir
Kürt sorununda Rojava daha farklı bir penceredir. Esasen 27 Kasım’da geliştirilen planlamaya göre HTŞ güçleri Halep’i alacak ve Hama’ya doğru gidecek; bu Türk devletinin örgütlediği SMO güçleri de Til Rifet, Minbic ve ardından Kobanê, Tebqa, Reqa, Dêrazor, Qamişlo; yani Kuzey ve Doğu Suriye’de bulunan Demokratik Özerk Yönetim alanlarını tasfiye etmeye yönelecekti. HTŞ gitti Şam’a kadar ulaştı ama bu SMO denilen güç de geldi Qereqozax ve Tişrîn’de takıldı. Türk devletinin projesi orada tutmadı. Kuzey ve Doğu Suriye güçleri kendini korudu. "Demir yumruğu vururuz, alırız” demenin bir anlamı da yoktur. Senin demir yumruğun orada parçalanır. Geçti o kervan. Kürtler artık siyasetten de diplomasiden de askerlik sanatından da anlıyor. Bunun bilinmesi lazım. Dolayısıyla öyle “her yeri vurup kırar geçeriz” söylemlerinin dönemi geçti.
Doğru yaklaşmazsa kaybeder
Önder Apo’nun gösterdiği çabalar ve ortaya koyduğu çözüm çerçevesi, hem Türkiye halklarının hem bölge halklarının yararına olacak en doğru çözüm tarzıdır. Buna böyle yaklaşılması gerekir. Mevcut AKP iktidarı buna doğru yaklaşmazsa her şeyden önce kendisi kaybeder. Sadece Kürt halkının değil, Türk devletinin ve Türkiye halklarının da çözüme ihtiyacı vardır. Önderi Apo, Kürt halkının tercihini ortaya koydu ama siz bunu küçümseyip sıradanlaştırır; aldatma, yanıltma özel savaş taktikleriyle savaşta ısrar ederseniz siz kaybedersiniz. Bizim bu konudaki iddiamız kesin ve nettir. Bizim askeri olarak kazanma iddiamız, bugün her zamankinden daha güçlüdür ve 40 yıllık tecrübeye dayanarak ulaştığımız taktik derinlik, askeri performans ve teknik düzey, güçlerimizdeki fedai ruh ile meşru savunma savaşını başarılı kılacak güçteyiz. Bunun strateji ve taktiğini geliştirebilecek kabiliyet vardır, ancak bölgenin yeniden dizayn arifesinde Önderliğimizin koyduğu çözüm süreci de herkese büyük bir seçenek sunuyor. Bunun değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Aksi durumda bölgede savaş yoğunlaşarak devam eder ve öyle Türk devletinin bu savaşı kazanması da söz konusu değildir. Dengeler değişmiştir. Kürt halkının ve bölgedeki devrim güçlerinin kazanma şansı ve imkanı her zamankinden daha fazla artmıştır. HABER MERKEZİ