Ateşten barikatlar oluşturmak
Gönül KAYA yazdı —
- Kadının ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin eşi görülmemiş bir direniş olduğunu, bunun dışında durmak isteyenin kurtların avı olacağını bilmek gerekir. Bu mücadelenin yaşamı savunmak olduğunu bilmek, anlamak gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük ve en kirli özel savaş konseptini, AKP-MHP-Ergenekon üçlüsü üzerinden yürütmektedir. Kadın ve toplumsal özgürlük arayışçıları olarak bu rejimin, özellikle Kürdistan üzerinde çok özel yöntemlerle geliştirdiği özel savaş politikasını bilince çıkararak doğru mücadele yöntemlerini geliştirmemiz büyük önem taşımaktadır. 21. yüzyıla kadın ve halklar devrimi damgasını vurma iddiasında olanlar açısından, sömürgeci ve iktidarcı sistem güçlerinin her söz ve davranışının ‘normal’ düzeyde ele alınmaması gerektiği açıktır.
AKP-MHP-Ergenekon ittifakı, salt iktidarda kalma amacını taşımamaktadır. Bu ittifak, kirli rejimi de yaşatmak için halkı ve toplumu insanlıktan çıkarma, çıkaramadığını da bir şekilde katletme, boğma yönetimidir. Bu anlamda Kürdistan coğrafyasında yaşanan sömürgecilik de bildiğimiz klasik sömürü ölçülerini çoktan aşmıştır. Kürdistan’da günlük, anlık olarak üretilen bir özel savaş konsepti vardır. Türk ordu mensuplarının çektirdikleri fotoğraflara baktığımızda elleriyle kurt işareti yaparak bu savaşın karakterini herkese ilan ediyorlar: ‘Bu topraklardaki herkes, herşey bizim için avdır ve bir kurdun avına yaptıklarını yapacağız’ demektedirler. İşte Gülistan ve İpek bu kurtlar için av olarak görüldüler...
Kürdistan’da uygulanan özel savaş politikaları ile sömürgeciliğin son sınırlarına dayanılmaktadır. Bu topraklarda devlet ve devletin yarattığın ‘resmi toplum üyesi’ bireylerinin (memur, asker, polis vd görevlileri ve onların çevreleri) özel savaş politika uygulayıcıları olduğunu unutmamak gerekiyor. Çünkü Türk devleti genelde tüm topluma, özelde ise kadına ve Kürt halkına savaş açtığını unutmamak gerekiyor. Bu devlet, geçmişte kadına ve Kürtlere yönelik sömürgeci politikalarında ‘kadın ve Kürtler özgürlük mücadelesine katılmasınlar, bana faydaları olsun, bana hizmet etsinler’ yaklaşımı temelinde hep kendine bağlamayı esas alıyordu. Ama şimdi öyle değil... ‘Ne ruhu, ne iradesi, ne duygusu, ne düşüncesi olsun... Ama fiziği de ayakta kalmasın...’ diyor...
Topyekün savaşla herşeyi bitirme rejiminin ve özel savaşın en barbar aşaması yaşanmaktadır. Bu anlamda ‘emek sömürüsü var. Kürdistan sömürülüyor, toplum ve kadın sömürülüyor, baskı yaşanıyor’ demekten çok daha öte bir durum yaşanmaktadır. Kadın sömürüsü, emek sömürüsünden de öteye, ‘bitirme politikaları, soykırım’ uygulanıyor. Böyle bir rejim gerçekliğinde kim normal yaşayabilir, normal sevebilir, normal olabilir? Düşünce ve duyguların, iradelerin soykırıma uğratıldığı bir yerde kim kendini, ailesini, sevdiklerini koruyabilir ki? Kimler çocuklarını bu vahşi faşist saldırı karşısında koruyabilmektedir?
Kendini, sevdiklerini korumanın yolları var. Kadınlar olarak faşizmin saldırısı karşısında örgütlülüğümüzün düzeyini yükseltmemizin gerektiği açıktır. Kurt işaretleri ile kendini avcı motivasyonunda tutmaya çalışarak saldıran faşizme karşı en büyük tedbirlerin başında örgütlü duruş ve direniş gelir. Kendini bu sistem karşısında savunmak gelir. En başta her toplum üyesi, bu sistemle olan bağlarını gözden geçirmelidir, faşizmin elemanları ile arasına mesafe koymalıdır, var olan mesafeyi de büyütmelidir. Türkiye ve Kürdistan’da devletin resmi toplum üyeleri ve onların çevreleri ile olan ilişkilerden kopmak gerekiyor. Devlet bu üyeleri aracılığıyla çok fazla toplumun içine girebilmiştir.
Biliyoruz ki, devlet ve iktidar güçleri, sadece resmi üniformalar ile tankla topla toprakları işgal etmez. Öncelikle toplumdaki ruhları, iradeleri ve düşünceleri, kendi sivil görünümlü elemanlarıyla işgal ederler. Ve bu elemanlar aracılığıyla işgal etmek istedikleri toprakların insanlarının dünyalarına yavaş yavaş sızarlar... Önce ruhları satın almak isterler...
Kurt, topluluğundan kopmuş, tek ve yalnız kalmış olandan korkmaz. Avını tek yakalamaya çalışır. Avını bitirmeden de onun peşini bırakmaz. Onun kanunu budur. O zaman onun kanunu tersten uygulamak lazım. Onun peşini, onu bitirmeden bırakmamak lazım. Kurt, ateşten korkar. Aydınlıktan korkar. Karşısında topluluk olarak örgütlü durandan; birliğini sağlamış ve bilinçli bir şekilde korkuyu yenmiş olandan korkar.
İşte kadının ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin eşi görülmemiş bir direniş olduğunu, bunun dışında durmak isteyenin kurtların avı olacağını bilmek gerekir. Bu mücadelenin yaşamı savunmak olduğunu bilmek, anlamak gerekiyor. Ruhları, düşünceleri bu şekilde azad eylemek gerekiyor. Bu sistemden nefret etmek, tiksinmek gerekiyor. Bu sisteme muhtaç olmadığımızı bilmek, anlamak ve gereğini yapmak gerekir.
40 yıllık Kürt ve kadın özgürlük mücadelesi bunu başarmıştır. Bu halkın en güzel üyeleri kendilerini ateşten çember yaparak, herkesi bu ateşin etrafına çağırmaktadırlar. Bu mücadele, vahşi ve insanlık düşmanı bu rejimine karşı insan kalma direnişini yaratmıştır. Bu ateşin ve direnişin dışında kalanları çok acı örnekleriyle görmekteyiz ki, faşizm, yani vahşi kurtlar kapmaktadır.