İnsanlığın onur kaleleri
Gönül KAYA yazdı —
Irak Federe Kürdistan Bölgesi yönetimi ve KDP tarafından, 17 Temmuz 2019 tarihinden bu yana ambargo altında tutulan Şehit Rüstem Cudî (Mexmûr) Kampı’na 15 Haziran 2020 tarihinde bir kez daha faşist AKP-MHP rejimince saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırı oldukça kapsamlıydı ve aynı zamanda Şengal’e, Zap’tan Qandil’e, Xakurkê’ye de yapıldı. Her biri Kürt halkı ve insanlık açısından birer direniş ve varoluş kalesi olan bu alanlardaki halkımızın, direnişçilerimizin duruşları ve verdikleri mesaj çok net olmuştur: ‘Hiçbir işgalci güç, yine sömürgecilikle en rezil ilişki içinde olan işbirlikçilik karşısında teslim olunmayacak, hiçbir baş eğilmeyecek, bedeller verilerek yaratılan kutsal topraklar ve yaşam alanları terk edilmeyecek…’ Bu mesaj sadece TC’ye değil elbette… Federe Kürdistan yönetimine, kendi halkı yerine TC ile işbirliğini seçen KDP yöneticilerinedir. Zalimin sofrasından kırıntı yemek için, efendisinden bir aferin almak için takla atan zavallılaradır.
Mexmûr Şehit Rüstem Cudî Kampı’nın direnişçi halkı, yaklaşık 27 yıldır Kürt özgürlük mücadelesi tarihini ilmek ilmek örmesini; yine özgür Kürtlüğün hakikat yolunda açlığı, yokluğu yaşasa da, kendi ülkesinde mülteci olmanın ağırlığını omuzlarında hep taşısa da, bunun altında asla ezilmeden, başı hep dik yürümesini bilmiştir. 1993-1994 yıllarında sömürgeci Türk devleti tarafından köyleri yakılan, katledilen Şırnak-Hakkari’den binlerce Kürt insanı kendi topraklarında mülteci olmayı tercih ettiler, ama sömürgecilere hizmet etmeyi kabul etmediler. Türk devleti, Kürtleri topraklarından etmek, yine Kuzey ve Güney Kürdistan’ı ayıran ulus devlet sınırlarını insansızlaştırmak amacındaydı. Kürdistan’daki Kürt soykırımının br parçası olarak bunlar uygulandı. Yeter ki Kürt insanları bu topraklardan gitsin diye o dönemde Türk devleti sınırlardaki kontrolleri kaldırdı ve göç yolunu bilinçli olarak açık tuttu.
O dönem sayıları 12 bin olan Botanlı halkımız, Güney Kürdistan’a geçerken, Türk ordusu obüs ve diğer silahlarla onlara saldırmaya devam etti. Göç eden halk sırasıyla Haftanîn, Bersive, Seranîş, Bêsive, Geliyê Qiyametê, Etruş, Nînova, Navdar’dan sonra, en son Hewlêr’e 100 Km mesafede olan Mexmûr’da inşa ettikleri kampa yerleştiler. Halk her gittiği yerde örgütlülükleri temelinde hep direniş içinde oldular. Şehitler verdiler. Bu direniş sadece sömürgeci TC’ye karşı değil, köle Kürt zihniyeti sahipleri olan Güney Kürdistan’daki Kürt partilerine karşı da devam etmiştir. En büyük direniş; eski ve köle Kürtlüğe karşı verilen ‘yeni ve özgür Kürtlüğün savunulması’ temelinde olur.
Türk devleti, Mexmûr’daki halkımıza yönelik saldırılarını hep sürdürdü. Kamp hem TC’nin, hem KDP’nin hedefi oldu. Neden? Çünkü halk, Türk devletinin soykırım politikalarını ölümü göze alarak paramparça etmesini bildi. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin takipçisi olmakla kalmadılar, özgürlük mücadelesinin değerlerini yaratan, ona sahiplik eden bir duruşu da sergilediler.
Şehit Rüstem Cudî Kampı, bir mülteci kampından öteye, demokratik, eşit, özgür Kürdistan’ın inşa zemini oldu. Rêber Apo’nun demokratik topluma, kadın özgürlüğüne ve öncülüğüne, yine özgürlük ahlakına ve felsefesine dayalı Demokratik Konfederalizm sisteminin inşa mücadelesinin ve emeğinin en çok verildiği alan oldu. Rojava devrimine, Şengal’deki yeniden doğuşa can verdi. Kürt çocuklarının kendi anadilleriyle birlikte tarihlerini, kültürlerini öğrendikleri, toplumsal hakikatleriyle büyüdükleri, ‘Xwebûn’ oldukları yaşamın, üretimin ve paylaşımın alanı oldu. Halkın, kadının kendi özyönetimlerini oluşturdukları, özgücüne dayanan, özsavunmalarını sağlayan bir merkez olmayı bildiler.
İşte bu model, sadece TC için değil, Güney Kürdistan’da halkı sömüren, Kürt halkının değerlerini talan eden ve peşkeş çeken, kendi aile ve aşiret çıkarları dışında hiçbir şeye değer vermeyen, Kürt halkı için tarihi altın değerindeki kendini yönetme hakkını çarçur eden, demokratik, eşit, özgür olmayan, kadını bir nesne olarak gören, sömürgeciler karşısında el-pençe duran, kendi insanlarına ‘sen Bakurlusun, sen Rojavalısın, sen Rojhilatlısın’ diyerek yabancıymışlar gibi yaklaşan, ama Türk işgalcilerle, İranlı istihbaratçılarla sabah akşam omuz omuza olan Kürt parti yönetimleri için çok büyük bir tehlikedir. Çünkü onlar aynı sömürgeciler gibi halka bakarlar: ‘Ayaklar baş olamaz’ derler. Kendilerini üst-aristokrat sınıf olarak görürler ve onlara göre onlar hep yönetenlerdir, halk da onların dediğini yapandır. Ama Rêber Apo, onların bu sistemlerini yerle bir etti; halkı yönetilen olmaktan çıkararak, kendini yöneten halk gerçekliğini inşa etmektedir.
Şehit Rüstem Cudî Kampı, güneşin artık özgür doğduğu Şengal, Medya Savunma Alanları, Rojava, kısaca özgürlük ruhunu içine çeken her Kürt’ün bulunduğu her alanda yükselen alternatif yaşam sistemi bunlar için çok tehlikelidir tabii. Halk, hele kadınlar, hele gençler… Komünler kuruyorlar, meclislerinde kararlar alıyorlar, kendilerini savunuyorlar. Kimse Kürtlerin, kadının sahibi değildir artık. Bu duruş tüm Kürt halkı için büyük bir cesaret, moral ve irade kaynağıdır.
Şehit Rüstem Cudî Kampı, 11 aydır KDP ambargosu altında tutuluyor. TC uçaklarınca defalarca bombalandı. BM denilen örgüt kampa yönelik saldırılara karşı kör-sağır-dilsiz-sessiz… Ama örgütlü, bilinçli halk gerçekliği ‘Asla boyun eğmeyeceğiz’ diyerek insanlık onurunun kalesi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Çünkü orası sadece Kürtlüğün değil, insanlığın da onur kalesidir. Elbette bu kaynağa sahip çıkmak, onu hep güçlü tutmak da hepimizin görevi olmaktadır.