Bin 13 haftadır soruyorlar
- Eylemleri yasaklanıp defalarca gözaltına alınan, işkence gören, haklarında sayısız dava çılan Cumartesi Anneleri’nin, çocuklarına ve torunlarına miras bıraktığı eylemi, bin 13 haftadır devam ediyor.
- Cumartesi Anneleri’nden Hanım Tosun, şunları vurguladı: “Kimsesizler mezarlığında yatan insanların hiçbiri sahipsiz değil. Hepsi bir anne, babanın evlatlarıdır, aileleri var. Onları unutmadık, unutmayacağız."
Gözaltında kaybettirilenleri aramaktan vazgeçmeyeceklerini belirten Cumartesi Anneleri’nden Hanım Tosun, “Türkiye’ye demokrasinin gelebilmesi için zorla kaybedilen ve ‘faili meçhul’e gidenler için adaletin sağlanması gerekiyor” dedi.
Gözaltında kaybetmelere karşı “Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri”nin ilanından 24 yıl sonra “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme” 20 Aralık 2006'da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından kabul edildi. 30 Ağustos, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2011'de “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü” ilan edildi. Her 30 Ağustos’ta kayıp yakınları ve insan hakkı savunucuları, eylemleriyle kayıpların akıbetini soruyor ve faillerin cezalandırılmasını talep ediyor.
Naziler tarafından başlatıldı
Zorla kaybetmenin ilk örnekleri, Adolf Hitler yönetimindeki Almanya'da görüldü. Nazilerin 1941’de çıkardığı 'Gece ve Sis Kararnamesi' ile işgal edilen bölgelerdeki direnişçilere yönelik kaçırma eylemleri gerçekleştirildi ve kaçırılan insanların birçoğu herhangi bir yargılama yapılmadan katledildi.
Latin Amerika'da sürdü
Zorla kaybetme, 60 ve 70’li yıllarda ise özellikle Latin Amerika’daki diktatörlüklerin sistematik bir biçimde uyguladığı bir yöntem haline geldi. Brezilya, Arjantin, Bolivya, Şili ve Uruguay gibi ülkelerde sayısı 10 binlerle ifade edilen insan kaybedildi.
Sri Lanka’da 100 bini aştı
Sri Lanka’da, BM İnsan Hakları Komisyonu’na bildirilen kayıp sayısı ise 122 bin 302’dir.
Beyaz toroslar, asit kuyuları
Zorla kaybetmenin en çok yaşandığı ülkeler arasında Kuzey Kurdistan ve Türkiye de var. 1980 darbesi sonrası ve 90’lı yıllarda zorla kaybetme neredeyse rutin bir uygulama haline getirildi. 'Beyaz toros'ların kayıplarla özdeşleştiği bu dönemde, çok sayıda 'faili meçhul' cinayet işlendi. Zorla kaybetme ve 'faili meçhul' olarak kodlanan devlet cinayetleri, özellikle 90’lı yıllarda Kurdistan’da yoğun olarak devreye konuldu. Dava açılabilen olaylarda ise cezasızlık politikası uygulandı ve ceza alan olmadı. Birçok dosya zaman aşımına uğrayarak yargı süreci bitirildi.
Mücadele de gelişti
Zorla kaybettirme politikasına karşı hem Türkiye hem de dünyada mücadele gelişti. Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri, 1977’de birkaç kişiyle başlattıkları eylemlerini cunta yönetiminin baskı ve saldırılarına rağmen yıllar içerisinden binlere ulaştırarak, kaybedilen 30 bin kişinin akıbetini sordu. Plaza de Mayo Anneleri, başlarına evlatlarını temsil eden beyaz tülbentler taktı. Şili’de de Agrupacion Hareketi, Pinochet askeri yönetiminin kaybettiği yüzlerce kişi için yıllarca mücadele verdi. Kaybedilenlerin fotoğraflarıyla yürüyüşler gerçekleştirildi, açlık grevleri yapıldı. Mücadele ise askeri yönetim gittikten sonra da devam etti.
1995’ten beri Cumartesi Anneleri
Plaze de Mayo Anneleri’nin adalet talebinin Kuzey Kurdistan ve Türkiye coğrafyasında yansıması, Cumartesi Anneleri oldu. Anneler ve insan hakları savunucuları, 1995’ten bu yana “mezar yerimiz” dedikleri Galatasaray Meydanı’nda yakınlarının fotoğrafları ve karanfillerle zorla kaybedilenlerin akıbetini ve faillerini sormayı sürdürüyor. Eylemleri yasaklanıp defalarca gözaltına alınıp işkence gören Cumartesi Anneleri’nin, haklarında açılan sayısız dava ve yargılamamalara rağmen çocuklarına ve torunlarına miras bıraktığı eylemi, bin 13 haftadır devam ediyor.
Hiç olmazsa mezar taşı olsun
Avcılar’daki evinin önünden 1995’te ellerinde telsiz ve silah olan kişilerce kaçırılan Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, yıllardır Galatasaray Meydanı’nda mücadele ediyor. MA'ya konuşan Tosun, “Faili meçhule kurban giden insanlar, sokak ortasında vuruluyor veya gözaltına alınıp işkenceyle öldürdükten sonra yol kenarlarına atıyorlar. Onlara ulaşıp defnettiğimiz zaman hiç olmazsa artık bir mezar taşının olduğunu biliyoruz. Kayıp olduğu zaman bir daha kendisinden bir ses duymak, bir haber almak mümkün olmuyor; o çok zor bir şey” dedi.
Büyük bedeller ödedik
Kaybettirilen yakınlarından bir haber beklemenin zorluğuna işaret eden Tosun, şunları söyledi: “Yani sevdiğin bir insanın canı ortada yok. Başına ne geldiğini bilmiyorsun. Gözaltına alındığını biliyorsun ve bir daha kendisinden haber alamıyorsun. Belli bir zamana kadar beklediğiniz bir şey var. Bekliyorsun ama belli bir süreden sonra umudun kesiliyor. Mücadele vermek gerekiyor. 30 Ağustos da o günlerden biri. Cumartesi Anneleri olarak Galatasaray Meydanı’nda kayıplarımızdan bir haber alabilmek için büyük bedeller ödedik. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi tüm dünyada uluslararası bir mücadeledir.”
Sizi aramaktan vazgeçmeyeceğiz
Türkiye’ye demokrasinin gelebilmesi için zorla kaybedilenler ve “faili meçhul”e gidenleri için adaletin sağlanması gerektiğini söyleyen Tosun, şöyle devam etti: “Kimsesizler mezarlığında yatan o insanların hiçbiri sahipsiz değil. Hepsi bir anne, babanın evlatlarıdır, onların aileleri var. Onları unutmadık, unutmayacağız. Devlet bir an önce o arşivlerdeki numaraları bize açıklasın, kayıplarımızın kemikleri nerdeyse bize göstersinler. 30 Ağustos’ta da bütün kayıplarımızı saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyoruz. Sizi aramaktan vazgeçmeyeceğiz.” İSTANBUL