Gezgör’ün şiirinde Dicle’nin sesi

Kültür/Sanat Haberleri —

Mustafa Gezgör (Zamani)

Mustafa Gezgör (Zamani)

  • Uzak zamanlarda kalan hiçbir şey yok. Her şey burada şu anda yaşanıyor. Dicle de yaşıyor Gezgör de… Yarım kalan kavgaları her yerde, tüfekleri gençlerin ellerinde Zagros dağlarının kayalıklarında yankılanıyor. Gezgör yazıyor, Dicle okuyor şiirlerini…

DENİZ DİCLE

Mustafa Gezgör (Zamani) arkadaşı, Dersim dağlarında Dicle ile tanımıştım. Aslında ondan önce şiirlerini tanımıştım desem daha doğru. Dicle, durgun ve temiz bir su gibiydi, hani altında çakıl taşlarını, biçimlerini, yeşillikleri berrak bir şekilde görürsünüz ya öyle! İçi de dışı da birdi, adaletli, sevgi dolu bir arkadaştı. Dicle’nin arkadaşlığı ve sevgisi ile zorlukları aşmak daha kolay olurdu. Hep onunla kalmak isterdik. Bize düşman pusularından, zorluklardan, uzun gece yürüyüşlerinden kalan zamanlarımızda şiir okurdu. Yumuşak ve ezgili bir sesi vardı, o şiir okuyunca herkes susardı. Ormanların derinliklerinde uzaklara dalardı.

 

Gittiler

Bilirim geri gelmezler

Kum fırtınaları görmeyecekler

Sahralarda

Çalı diplerinde pusu atmayacaklar

Vietnamlardan

Kutuderesi’nden

Geçmeyecek Dersim’den yolları…

 

İlk defa duyduğum bu şiirin şairini sorduğumda Gezgör arkadaş sözleri dökülmüştü dudaklarından ve hatıralara dalmıştı. Gezgör ismi biraz tuhaf gelmişti. Şiirlerini çok sevmiştik. Sevdiğimiz için de Dicle her zaman bize şiir okudu: Bazen gece yürüyüşünün kısacık bir molasında sessizce, bazen öğle yemeğinde dolu dizgin, bazen ateş başında… Kimin şiiri? Tabii ki yine Gezgör arkadaşın şiiri… Bu hep böyle sürdü.

Gezgör böylece konuk oldu yaşamımıza. Onu, şiirleriyle tanımaya başladık. Kafamızda bir Gezgör portresi de belirmişti. Bizimle savaşıyordu, bizimle yorgun düşüyor, seviyor, yürüyordu. Gece yıldızlara bakıyordu bizimle, Dicle ile sahiplenme yarışına girdiğimiz Küçük Ayı takımyıldızından bize bakıyordu. Güzel gülüyordu Gezgör, neşeliydi. Yaşamı dolu doluydu, şiirle savaşırdı, şiirle dayanırdı düşman işkencelerine. Düşmanına karşı amansız kavgacı, yoldaşına karşı sevgi doluydu. O, hayranlık duyduğumuz dur durak bilmez serüvenci bir devrimci. O bizim Gezgör arkadaşımızdı. Şiirlerinden böyle tanımıştık.

 

Rahşan Poyraz (Dicle)

 

Sonra Dicle, zindandaki abisini ziyaret ettiğinde tanıdığı Gezgör’ü anlattı. Kod adı da Zamani’ydi. Ama herkes ona soyismiyle hitap ediyor yani Gezgör demeyi tercih ediyordu. Mahsum Korkmaz Akademisi’nde de aynı zamanda buluşmuşlardı. Şiirlerinden kafamızda oluşturduğumuz portreye de uyuyordu, hatta daha fazlasıydı.

Hiç bakacağımız fotoğrafı yoktu yanımızda. Fiziği nasıldı Gezgör’ün, onu merak ettik, Dicle anlattı. Güleç yüzlüydü, kavruk tenli. Fazla uzun boylu değildi. İçi gibi yüzü de güzeldi Gezgör’ümüzün.

Dicle onun şiirlerini okudukça, hiçbir yere gitmediğini düşünürdük, kabullenemezdik sonsuzluğu yol eylediğini. Biz düşmanı yenecektik ve Gezgör ile Dersim’i gezecektik. Bu kez yolu mutlaka Dersim’den geçecekti. Hem o da kesin Dersim’e gelmek isterdi. Bize şiirlerini de okuyacaktı. Ölümü ona yakıştırmayı bırak yakınlaştıramazdık da…

 

 

Uzun yıllar sonra (Mayıs 2021) Gezgör’ün şiirlerinin “Zaman’ın Ardından” adıyla Aram Yayınları’ndan basıldığını gördüğümde heyecanlandım, Dicle’yi hatırladım. O gece ülkemin göğünde parlayan Küçük Ayı takımyıldızına baktım, ölümsüzlüğünden gülümsedi. Gidenlerimizi okuyan sesi kulaklarımdaydı. En son saç bağını uzatıp, “Saçlarımı güzel bağla, bu gece çok işimiz var” demişti. Kıvırcık saçları yüzüne düşer, gözlerinin önünü kapatırdı. Eyleme gidecekti, küçük bir aksilik bile olmamalıydı. Kıvır kıvır saçlarını bağlarken o şiir okuyordu, silahı omuzundaydı, çantası sırtında. Hızlı bağlamamı istiyordu, bir an evvel yola koyulacaktı. Şiir okuyarak patikada yürümeye devam etti.

 

Gidenler, gidenlerimiz

“Yarım kaldı kavgamız,

Yerde tüfeklerimiz” dedirtmedik,

Alın, alın sizin olsun

Tetiğe düşen yüreklerimiz

Gelin, gelin

Yeni sevdalılarımız…

 

Şimdi elimde Gezgör’ün şiirlerinin toplandığı kitap, ilk kapağında aydınlık bir yüz. O bizim Gezgör arkadaşımız. 12 yıllık cezaevi hayatı boyunca şiir yazmıştı; direnişi, arkadaşlarını, Mazlum’u, mücadeleyi, sevgiyi, aydınlığı, yaşamı, acıyı, öfkeyi, coşkuyu… Sadece gidenleri de yazmamış, Dicle’nin Zeynep anasını, Karasu arkadaşını, görüşe gelen küçük kızı, kadınları, çocukları da yazmış. En sade haliyle dizelere dökmüş.

“...Nasıl çekiyorsa canım

Şiir öyle yazılmalı” demiş ya, işte bu yüzden o Gezgör. En güzel yerinde duruyor arkadaş kalplerin.

O zaman Dicle, şiirlerini okurken onu hatırlardık. Şimdi Gezgör’ün şiirlerini okurken Dicle’yi hatırlıyorum. Ölümsüz arkadaşlık bu olsa gerek, sonsuzluğunda dahi birbirine dokunmanın yolunu bulmak. Dicle, sık sık her şeyin yarım kaldığını söylerdi ve bu hissi derinden yaşardı. Oysa şimdi de buluşan, bizimle yaşayan geçmiş ve yürüdüğümüz yol. Yaşamın diyalektiği, küçük bir çatlakta dahi yeniden anlamı yaratmasını biliyor, tamamlıyor. Uzak zamanlarda kalan hiçbir şey yok. Her şey burada şu anda yaşanıyor. Dicle de yaşıyor Gezgör de… Yarım kalan kavgaları her yerde, tüfekleri gençlerin ellerinde Zagros dağlarının kayalıklarında yankılanıyor. Gezgör yazıyor, Dicle okuyor şiirlerini…

 

Pimi çekili yürektir

şafağı zapt eden

Dağ başlarında gümler

yüreğimdeki vatan

Ve şafak

Diyarbekir surlarını

İlmik ilmik

özgürlüğü örer.

17 Ağustos 1990/Aydın

 

Not: Zamani (Mustafa Gezgör), 23 Aralık 1992’de Riha’da bir çatışmada yaşamını yitirdi. Dicle (Rahşan Poyraz), 1996 yılında Dersim’de bir çatışmada yaşamını yitirdi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.