Ortadoğu rönesansı Kürtlerin öncülüğünde gelişiyor

İlham BAKIR yazdı —

  • Rojava deneyiminin Ortadoğu krizinin mevcut koşullarda en iyi çözümü olduğunun bir kere daha anlaşılması sağlanmıştır. Ortadoğu Rönesans’ı Kürtlerin öncülüğünde gelişmektedir. Bu çok net ve kesindir.

Her çağın kendine özgü bir mücadele dili, mücadele yöntemleri ve mücadele araçları vardır. Çağın, dönemin, değişen koşulların dilini yakalama, mücadele yöntem ve araçlarını yaratma kabiliyetini gösteremeyen, bu perspektife, iradeye, bu yetenek ve esnekliğe sahip olmayan gruplar, yapılar, devlet dışı unsurlar ve hatta devletler tasfiye olmaktan, yıkılıp dağılmaktan kendilerini kurtaramazlar. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Statükoda direnmek, değişim ve dönüşüme kendini kapatmak en radikal devrimci grup ve yapıların bile gericileşmesine, tıkanmasına, çürümesine ve hatta kendi karşıtına dönüşmesine yol açmıştır. Tüm insanlığın umudu olma potansiyeline sahip Ekim Devrimi, bu tutuculaşmanın ve statükoculuğun bir sonucu olarak çürümüş, dökülmüş ve dağılmıştır. Bugün tarihin tüm dönemlerinden daha fazla bir devrim için bütün koşullar hazır iken neredeyse dünyanın hiçbir yerinde sol sosyalist hareketlerin öncülük ettiği ciddi, kitlesel, etkili bir sosyal hareketliliğin yaratılamıyor oluşu tamamen dönemin ruhunu, ihtiyaçlarını anlayacak ve bunu karşılayacak perspektiften ve kabiliyetten yoksun oluşla, ideolojik körlükle alakalıdır.  

Ortadoğu’nun bölgesel emperyalist güçleri olan İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de etnik, dinsel, kültürel açıdan muazzam bir çeşitlilik olmasına, tarihsel ciddi direniş geleneklerine sahip olmalarına, sınıfsal açıdan derin çelişkiler yaşanıyor olmasına, kadının tutsaklığındaki derin krize ve kadın kurtuluş hareketlerine duyulan muazzam ihtiyaca rağmen başarılı olabilmiş, sonuç alabilmiş bir muhalefete, bir sosyal hareketliliğe çok uzun bir dönemdir rastlanamamaktadır. Bu ülkelerdeki sol, sosyalist hareketler zihniyet olarak iki kutuplu dünyanın zihniyet dünyasında, amaç ve hedeflerinde, örgütlenme biçimlerinde adeta kilitli kalmışlardır. Değişen çağ ve değişen çağın ihtiyaç duyduğu biçim ve yöntemler muazzam bir tutuculukla reddedilmektedir. Durum böyle olunca adı sol, sosyalist, komünist olan bir sürü legal, illegal parti, örgüt ve yapının aslında sosyalizmle, komünizmle de bir alakası kalmamıştır. Zaten milliyetçi, dinci, mezhepçi yapı ve örgütlenmelerden değişim adına bir şey beklenmesi abesle iştigal olur. Sadece devlet dışı yapı ve örgütler değil, çağın değişim dinamiklerini yakalayamayan bölgenin ulus- devletleri de tel tel dökülmeye başlamıştır. Irak, Libya ve Suriye’nin başına gelenler herkesin malumu. Türkiye ve İran kendi halkları için bile devasa bir hapishaneye dönüşmüştür. Irak, Libya ve Suriye’nin akıbetine uğramaları sadece bir zaman ve uygun koşullar meselesidir. Devlet dışı büyük örgütlü ve halk tabanı olan yapılar olarak Hizbullah ve Hamas, hem dini referansları gereği hem çağın ihtiyaç duyduğu mücadele yöntem ve araçlarını geliştiremedikleri için tasfiyenin eşiğine gelmişlerdir. 

Soğuk savaş dönemi koşullarında iki kutuplu dünyanın dengeleri içerisinde reel sosyalizmin etkisi altında gelişmiş Kürt Özgürlük Hareketi, bugün Ortadoğu’nun hatta tüm dünyanın devlet dışı en büyük örgütlü yapılanması olacak kadar büyümüş hem Ortadoğu’da hem de diasporada kitleselleşmiş, gelişmiş bir harekettir. Kürt Özgürlük Hareketi, bütün bu büyüme ve gelişme dinamiğini değişim ve dönüşüm konusundaki kabiliyetine ve esnekliğine borçludur. Eğer bu değişim, dönüşüm perspektifine, kabiliyetine sahip olmasaydı şimdiye kadar çoktan tasfiye olması ve tarihe karışmış olması mukadderdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın perspektifi ve çözümleme gücüyle ortaya koyduğu, kurucusu ve önderi olduğu hareketin bu perspektifi anlama ve pratikleştirme kabiliyeti, Kürtlere muazzam bir tasfiyenin dayatıldığı koşullarda yeni bir çıkış yolu, yeni mücadele yol, yöntem ve araçları geliştirme imkanı sunmuştur. Kısaca “Dönemin yeni bir dil, mücadele araç ve yöntemlerine ihtiyacı vardır” diye özetlenebilecek çağrı ve açıklama, ideolojik körlük yaşayan sol sosyalist çevreler ve milliyetçi körlükte debelenen zihniyetler tarafından teslimiyet ve ihanet olarak adlandırılmakta, reel politik gerçeklikten, kendilerinin mücadele kapasite ve gerçekliğinden kopuk hamasi değerlendirmeler ve suçlamalar dillendirilmektedir. Elbette zaman gösterecek bu çıkışın doğruluğunu, Kürt halkı adına, tüm halklar ve ezilenler adına yarattığı olanakları. Fakat şimdiden ciddi sonuçlar almaya başlamıştır bile. Hem Kürt halkının bir katliama maruz kalmasının önüne geçilmiş, hem başta Türkiye olmak üzere Avrupa ülkelerinin terör parantezinde tutulan Kürt özgürlük mücadelesinin meşru, legal demokratik zemine oturmasının yolu açılmıştır. Bu çıkış bölgesel emperyalist güçler arasındaki çelişkileri derinleştirirken, HTŞ ve benzeri yapıların bir alternatif olmadığının, Rojava deneyiminin Ortadoğu krizinin mevcut koşullarda en iyi çözümü olduğunun bir kere daha anlaşılması sağlanmıştır. Ortadoğu Rönesans’ı Kürtlerin öncülüğünde gelişmektedir. Bu çok net ve kesindir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.