Milliyetçilik bir akıl ve vicdan tutulmasıdır
İlham BAKIR yazdı —
- Milliyetçi; aklı melekeleriyle hareket etmez. Gördüklerinden, yaşadıklarından, duyduklarından, öğrendiklerinden süzdüğü ve yoruma tabi tutarak kendinin kıldığı herhangi bir görüşü, fikri, yorumu yoktur. O asla bir birey değildir, olmamıştır, olamamıştır.
Milliyetçilik neden çok tehlikeli bir şeydir bilir misiniz? Çünkü milliyetçi, aklı melekeleriyle hareket etmez. Hareketlerine, eylemlerine, tepkilerine akli melekeleri yön vermez. Kendi bireysel tasavvuru, bireysel özgün kararları, neden sonuç ilişkisine sahip bir motivasyonu yoktur. Gördüklerinden, yaşadıklarından, duyduklarından, öğrendiklerinden süzdüğü ve yoruma tabi tutarak kendinin kıldığı herhangi bir görüşü, fikri, yorumu yoktur. O asla bir birey değildir, olmamıştır, olamamıştır. Tek başına kurduğu, karar verdiği, ona göre hareket ettiği bir moral değerler bütününe sahip değildir. Kendisinin tayin ettiği bir değerler sitemi yoktur. Tek başına, kendi başına hiçbir değer atfedemez kendine. Tek başına olduğunda son derece silik, kendine güvensiz, çaresiz, korunaksız ve cesaretsizdir. O ancak bir gruba mensup olduğunda, bir grup içerisinde yer aldığında bir kimlik, bir kişilik kazanır. Sahip olduğu tüm vasıflar gruba ait vasıflardır. Ve elbette bu grubun temel özelliği hatta tek özelliği milliyetçi oluşudur. Gruba duhuliyet, düşünme, muhakeme etme, karşılaştırma sonucu gerçekleşmez. Ya aile bağları, arkadaşlık bağları gibi içine doğulan ortama eklemlenme şeklinde gelişir yahut grup duygularının hamasi bir biçimde dile getirilişinde yaratılan ajitasyondan etkilenme sonucu gruba duhuliyet gerçekleşir.
Milliyetçiliğin bir paradigması, bir evrensel değerler sitemi yoktur. İçinde hakkaniyet ve adalet barındırmaz. Dolayısıyla biraraya gelmenin, bir grup oluşturmanın yegane ölçüsü ırki bağlardır. Aynı ırktan olmak biraraya geliş için yeterli sebeptir. Bütün motivasyon kaynağı, kendi ırkının üstün olduğuna dair duyduğu inançtır. Üstünlüğünün hangi özelliklerinden kaynaklı olduğuna dair bilgisi, gruptan kendisine aktarılan bilgilerdir. Bu bilgileri sorgulamaz, adeta vahyedilmiş bir tanrı buyruğu gibi kabullenir. Başka ırkların, kendinden aşağıda olduğuna, kendisinin bütün ırkları yönetme ve onları hizmetine koşma üstünlüğüne sahip olduğuna inanır. Doğuştan gelen ve kendisinin hiçbir emeği olmaksızın sahip olduğu bu ırki mensubiyeti için, onun menfaatleri için katliam, soykırım, işkence, tecavüz, yağma, talan, el koyma dahil her türden zulmün uygulanmasını meşru görür. Yaşadığı çağda kendi ırkına atfettiği üstünlüklerin mevcut rasyonaliteyle hiçbir ilgisi olmadığına dair zaman zaman gelişen farkındalığın içten içe yarattığı aşağılık kompleksini, ırkçı hezeyanlarını geliştirmede yakıta dönüştürür. İnsanlarının neredeyse tamamına yakınının böyle bir aidiyet bağıyla birbirine bağlandığı, bir yüz yıldan fazladır bu bağın ilmek ilmek örüldüğü bir halktan barışa, sevgiye, iyiye, güzele dair; bir başkasına, bir ötekine dair bir adalet ve eşitlik duygusu geliştirmesi beklenebilir mi?
Bu milliyetçilik elbette hakim ulus milliyetçiliğinin özellikleridir. Ezilen ulus milliyetçiliği bundan önemli oranda farklılaşır. Ezilen ulus milliyetçisinin mücadelesinin temel motivasyon kaynağı başka bir ulustan üstün olduğunu ispatlamak değil, başka uluslarla bir ve eşit olduğunu ispatlamak ve böyle olma hakkını elde etmektir. Dolayısıyla da grup mensubiyetiyle ortak özeliklerle hareket edilse de içinde muhakeme, mukayese barındırır. Bir moral değerler sistemine sahiptir, karşısında mücadele ettiği milliyetçiliğe benzememe perspektifi içerir büyük oranda. Fakat ezilen ulus milliyetçiliği de ezen ulusa karşı galebe çaldıktan, hür ve müstakil yaşama şansı elde ettikten sonra milliyetçiliğini değiştirip dönüştürmezse, bu milliyetçiliği evrensel hak ve adalet ölçüleri içinde eritmez, değişim ve dönüşüme tabi tutmazsa muhakeme gücünü de moral değerler sistemini de zaman içinde erozyona uğratarak hakim ulus milliyetçiliğinin gayri ahlaki ve gayri vicdani bataklığına savrulmaktan kendini kurtaramaz.
Kürt özgürlük hareketi, Kürt milliyetçiliğini daha en başından beri bir değerler siteminin, bir ahlaki politik tasavvurun denetimine tabi tutarak bir eşitlik ve özgürlük mücadelesi temelinde gelişen bir yurtseverlik olarak inşa etmiştir. Kürt olmak, tek başına bir araya gelmenin, bir olmanın ölçüsü değildir. Ahlaki, vicdani ölçülere sahip olmak, grup olunabildiği kadar birey de olabilmek, bütün diğerleri ile en eşit, en adil birlikteliği kurmak bu yurtseverliğin mayasıdır. O yüzden bu yurtseverliğin, her türden milliyetçiliğin saldırısı altında olması son derece anlaşılır bir durumdur.