Ya onurlu bir barış ya da direniş
İlham BAKIR yazdı —
- Vadettiğiniz şey ne olursa olsun, bu halka bu hakaret diliyle, o sömürgeci kibrinizle yaklaşırsanız bu halk elinin tersiyle iter vadettiğinizi. Bilesiniz ki bu halk onurundan ve özgürlüğünden başka her şeyi bedel olarak ödemeye hazırdır. Bunun böyle olduğunu en az bir yüzyıllık direnişiyle size onlarca defa kanıtlamıştır.
Bir halkı katliamlardan, sürgünlerden, yıkımlardan, yangınlardan geçirin. Bu halk size bir yüz yıldır dirensin, boyun eğmesin. Onurunu korumaya çalıştığı için her türlü bedeli ödesin. Yenilgiye uğratamadığınızda, yürüttüğünüz savaş, size ağır ekonomik bedeller ödettiğinde, halkın boğazından kesip savaşa yatırdığınız için yoksulluktan kıvranan halk size homurdanmaya başladığında, ayağınızın altından saltanat halısı kaymaya başladığında sahte barış çağrıları, ikiyüzlüce hazırlanmış çözüm süreçleri ile hem kendi halkınızı hem gerçek bir barış umuduyla size el uzatan bir halkı kandırın. Barış ve çözüm süreci yürütüyorum derken yüzyıllık Şark Islahat Planı’nı güncelleyip bu halkı sonsuza kadar direnemez hale getirmeyi hedefleyen "Çöktürme Planları” hazırlayın. Dünyanın dört bir bucağında suikastlarla, Kürt’ün her karış toprağında başına bomba yağdırarak katledin. Bu halkın çocuklarını, gençlerini, yaşlılarını her Allah’ın günü sudan nedenlerle zindana, tıkın, zindanda vahşi koşullar içinde katledin. Sonra da sanki bunları yapan siz değilmişsiniz gibi, lütfeder gibi, hatta emredercesine en üstten perdeden, mide bulandırıcı sömürgeci kibrinizle yeniden bir uzlaşma süreci önerin.
Sizin her türlü zulmünüze direnmiş bu onurlu halk da size “he” diyecek, öyle mi? Sizin emrettiğiniz onursuz barışın, teslimiyetin üstüne atlayacak sanıyorsunuz, öyle mi? Barışın bir eşitlikçi dili vardır. Aynı göz hizasından bakan bir tavrı, bir edası, bir duruşu vardır. Barış eli uzatırken bile el uzattığın insanlara, bu insanların liderine, değerlerine hala hakaret etmeye devam ediyorsan maksadın barış değil, onursuz bir teslimiyeti dayatmaktır. Vereceğinizi vadettiğiniz şey ne olursa olsun, bu halka bu hakaret diliyle, o sömürgeci kibrinizle yaklaşırsanız bu halk elinin tersiyle iter vadettiğinizi. Bilesiniz ki bu halk onurundan ve özgürlüğünden başka her şeyi bedel olarak ödemeye hazırdır. Bunun böyle olduğunu en az bir yüzyıllık direnişiyle size onlarca defa kanıtlamıştır.
Kürt halkı kadar barışa susamış ve barışı hak eden bir halk daha yoktur. Büyük bir barışı, kalıcı bir barışı herkesten her halktan daha ziyade arzu etmektedir. Bir tek koşulu vardır barışın yolunu tutmasının; onurlu bir barış. Sömürgecileri ve onların yanında saf tutan işbirlikçilerin kullandığı dili, bu sahte barış çığırtkanlıklarını, manipülasyonlarını anlamak mümkündür. Ama bu halkın yanında saf tutmuş, hatta bedel ödemiş insanların bu hakaret dolu, buyurgan, kibirli dilin yaptığı onursuz teklifi bir gerçek barış çağrısı gibi değerlendirmeleri ve bu çağrının sahiplerine teşekkür etmeleri anlaşılır bir tavır değildir. En ufak bir barış umudu varsa elbette herkes elinden geleni yapmalı. Fakat bu teşekkürlerin sahiplerinin de çok iyi bildiği gibi Osmanlı’da oyun bitmez. Birçok nedenden ötürü gerçekten bir çözüm geliştirmeye mecbur kalmış olabilirler ve böyle bir arayışları söz konusu olabilir. Savaş politikaları nedeniyle yaşadıkları ekonomik, sosyal, ahlaki çöküntüyü durdurmak, iktidarlarının ömrünü uzatmak, gün geçtikçe yaklaşan bölgesel, hatta küresel savaşta Kürtleri yanlarına alarak daha güçlü bir direniş hattı kurmak, uluslararası güçlerin dayatmasıyla bir Kürt ittifakını geliştirmeye mecbur kalmak, bu sebeplerden bir kaçı olabilir. En akla yatkını ise yaşanacak bu bölgesel savaş ve kargaşada tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi Kürtlerin bir takım kazanımlar elde etmelerini engelleyecek bir tuzak hazırlıyor olmak. Bu sistemin yeminli Kürt düşmanlığı, bize bunun bir kuruntu olmadığını, çok ciddi maddi bir zemini olduğunu çok net ortaya koyuyor. Bu sebeplerin tümü, birkaçı yahut bir tanesi ortaya çıkan bu yeni sürecin sebebi veya sebepleri olabilir.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde özgürlük mücadelesi yürüten Kürt halkı ne uluslararası emperyalist güçlerin ne de bölgedeki sömürgeci güçlerin planlarının bir parçası olmaz. Hiçbir halkın aleyhine gelişecek bir pozisyonun içinde yer almaz. Suriye’de yaşanan savaşta Rojava’da geliştirdiği Üçüncü Yol stratejisiyle bütün bölgenin bütün halkları için bir eşit ve ortakçı bir yaşam vahası kurduğu gibi. Bölgesel veya küresel güçlerin bizim geliştirdiğimiz Üçüncü Yol’la ittifaka mecbur kalmaları ancak bizim geliştireceğimiz mücadelenin büyüklüğü ile orantılı olacaktır. Tıpkı Rojava’da olduğu gibi. Ve elbette Türkiye’nin ve mevcut iktidarının bizimle ilgili geliştirdiği hesaplardan hangisini tercih edeceğini de bizim direnişimiz belirleyecektir.