Egemen ulus aydının sömürgecilikle imtihanı
İlham BAKIR yazdı —
- İstanbul’un göbeğinde bir Kürt, sadece Kürtçe konuştuğu için kalbinden bıçaklanarak, Rojava’da da bir baba ve iki oğlu araçlarında seyahat ederken bombalanarak öldürüldü. Bu ölümleri, bu zulmü tartışmayan, barışı savunmayan bir aydın, entelektüel tavır, Nazım Hikmet’i savunmada samimi olmadığı gibi sömürgeci kibirle de maluldür.
Bir hakikatin dile getirilişi esnasında bir başka hakikatin karartılmasına yol açacak ifadelerin kullanılması, son derece öznel görüşlerin ve son derece zorlama yorumların bir hakikatmişçesine dile getirilmesi, dile getirilmek istenen hakikate katkı yapmak bir yana o hakikatin karartılmasına katkı sunacaktır.
Müslüm Yücel, 24 Ağustos 2024 tarihli Yeni Yaşam Gazetesi’nin forum bölümünde Türk aydınlarının Kürtler, Kürt sorunu konusundaki yetersiz tavırlarını, çoğu zaman resmi ideolojiyi savunan bir duruşun sahibi olmalarını eleştirirken tam da böyle bir hataya düşüyor. Türk aydınının, aydın sorumluluğuna ters düşen tavrının tarihselliğini anlatmaya çalışırken Nazım Hikmet üzerinden kurduğu bağlam bir örnek olmanın ötesine geçerek ve yazının asıl maksadını aşarak bir Nazım Hikmet eleştirisine dönüşüyor. Gerek eleştiri dilinin kabalığı ve nezaketsizliği, gerekse eleştirisine konu edindiği Nazım’ın şiirlerinin kimi dizelerinin bağlamından, şiirin bütününden koparılarak yapılan yorumlarının Nazım Hikmet’e büyük bir haksızlık olduğu gibi murat edinilen hakikatin anlatılmasına hizmet etmediği de çok açıktır.
Müslüm Yücel’in bu yazısının Yeni Yaşam gazetesinin yayın ilkeleriyle uyuşmadığı ve yayımlanmaması gerektiği üzerinden yürütülen tartışma fikir özgürlüğünün nerede başlayıp nerede biteceğine dair bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Nitekim gazetenin okur temsilcisi Hüseyin Aykol’da bu yazının gazetede yayımlanmasının doğru olmadığını, Müslüm Yücel’in gazetenin bir yazarı olmadığını, yazısının forum bölümünde yayımlandığını, forum bölümündeki yazıların bir bütünen gazetenin görüşlerini yansıtmadığını dile getiren bir açıklama yaptı. Ve yine aynı gazetede Deniz Bakır imzasıyla yayımlanan yazıda ise Müslüm Yücel’in yazısına son derece sert eleştiriler dile getirildi ki ben doğru olanın bu olduğuna, karşılıklı eleştirilerle doğru tartışma ortamının hazırlanabileceğine, Yeni Yaşam gazetesinin böyle bir platform olduğuna inanıyorum. Yazının görseli için fotoğraf seçiminde yaşanan dikkatsizlik ve özensizliğin, ciddi bir emek ve ödenen büyük bedellerle yaratılan böyle bir özgür basın mecrasına zarar veren ciddi bir editoryal problem olduğunu belirtmek gerekiyor.
Ve elbette Nazım Hikmet eleştiriden münezzeh değildir. Büyük bir şair olduğu, sosyalist ve muhalif kimliği, bunun için ödediği bedel inkar edilemez. Ama bu durum onun Kürt meselesi konusunda yaşadığı yetmezliği, cumhuriyetin tekçi kurucu ideolojisiyle arasına koyamadığı mesafeyi eleştirmenin önünde engel değildir. Nazım Hikmet’e devletin ödettiği bedel, onun sosyalist ve muhalif kimliği dolayısıyladır. Eğer Nazım Hikmet, Kürt meselesi konusunda da kurucu ideoloji ile ters düşen güçlü bir tavrın sahibi olsaydı ödeyeceği bedel çok daha ağır olacaktı. Tıpkı bir siyasetçi ve bir entelektüel olarak Hikmet Kıvılcımlı’nın Kürt sorunu karşısında aldığı tavır nedeniyle çok ağır bedeller ödediği gibi. Kürtlerin, Türk aydınlarının Kürt meselesi konusundaki sessizliklerine, Kürt meselesine devletin kurucu ideolojisinin gözlüğüyle ayrılıkçı, bölücü, gerici olduğu üzerinden geliştirdikleri tavırlarına en sert eleştiriyi getirmek analarının ak sütü kadar helaldir.
Müslüm Yücel’in yazısı karşısında sözümona Nazım Hikmet’i savunmak üzerinden Kürtlere, Kürt basınına had bildirmeye yeltenen dil tam da Müslüm Yücel’in, Türk aydınlarının Kürt meselesi konusunda sömürgeci kafayla aynı yere düşen tavrına dair eleştiriyi doğrulayan nitelikte. Müslüm Yücel eleştirisi üzerinden Kürtlere had bildirmek yerine, dikkat çekmek istediği meseleye yani Türk aydınının, Kürt meselesi konusundaki tavırsızlığına, devletin inkarcı tavrını meşrulaştıran tutumuna dair yaptığı eleştiriyi de dikkate alsalar, tartışsalardı biraz keşke. Zira Türk aydınları, Müslüm Yücel’i tartışırken İstanbul’un göbeğinde bir Kürt, sadece Kürtçe konuştuğu için kalbinden bıçaklanarak, bir başka Kürt coğrafyasında bir baba ve iki oğlu araçlarında seyahat ederken havadan bombalanarak öldürülmekteydiler. Bu ölümleri, bu zulmü tartışmayan, çözümü ve barışı savunmayan sözüm ona bir aydın, entelektüel tavır, Nazım Hikmet’i savunmada samimi olmadığı gibi sömürgeci kibirle de maluldür.