Kürtler makus tarihi tekerrür ettirmeyecektir
İlham BAKIR yazdı —
- Türk devleti ve AKP iktidarı alavere dalaverelerle Kürtlerin bir ittifaka çekilebileceği ve tehlike geçtikten sonra yeniden Kürtler üzerindeki eski politikalarını devam ettirebilecekleri zannına kapılmışlardır. Fakat Kürtler artık eski Kürtler değildir. Yüzyıl sonra bu kez Kürtleri kandırabilmeniz namümkündür.
Kürt meselesi asıl itibariyle bir soykırım ve sömürge meselesidir. Kürtlere yaklaşık yüzyıldır devam eden bir soykırım uygulanıyor. Fiziki soykırım, siyasal soykırım, kültürel soykırım, sosyal soykırım. Hiçbir halk böylesi uzun süreli ve sürekli bir soykırıma maruz bırakılmamıştır. Kürtler direniyor. Yüz yıldan fazladır direniyor. Boyun eğmiyor, teslim olmuyor. Teslim olmadığı için soykırım tamamlanamıyor.
Nerdeyse bir yüzyıldan fazladır onuru için, dili için, kültürü için, toprağı için direnen Kürtlere ırkçı ve sömürgeci müesses nizam aynı yöntemlerle saldırıyor, direnişi kıramayacağını düşündüğü dönemlerde aynı oyunlarla yaklaşarak aldatabileceğini düşünüyor. Yüzyıl önce Abdülhamit istibdadına karşı direnirken Jöntürkler, Kürt aydın ve entelektüellerinden ciddi destek almışlardır. Kürt aydınlar Doktor İshak Sukuti ve Doktor Abdullah Cevdet İttihat ve Teraki Cemiyeti’nin kurucularındadır. Abdurrahman Bedirhan öncülüğünde çıkarılan ve 1898-1902 yılları arasında 31 sayı yayımlanan Kürdistan gazetesi İttihat ve Terakki çizgisinde muhalif bir gazeteydi. Asıl mesele Abdülhamit istibdadını yenilgiye uğratmak ve halkların etnik kimliklerinden doğan haklarını güvence altına alan demokratik bir düzen kurmaktı. Kürt aydınları, Kürt sorununa çözümü Osmanlılık üst kimliği altında çözüm önerileri geliştiriyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti de tüm etnik kimliklerin bir aradalığını ve eşitliğini Osmanlılık kimliği altında birleştirme politikası yürütüyordu. Abdülhamit’e karşı mücadele eden Kürt ve Türk aydınları beraber kovuşturmaya uğruyor, tutuklanıyor yahut sürgüne gönderiliyorlar, aynı baskılara maruz kalıyorlardı. 1908 Jöntürk devrimine kadar bu durum böyle devam etti, Kürt ve Türk aydınlar Abdülhamit’e karşı güç birliği yaptılar. 1908’deki askeri kalkışmayla Abdülhamit’i tahttan indiren ve iktidarı ele geçiren ittihat ve Terakki Cemiyeti giderek daha merkezci bir hüviyete ve Türkçü bir kimliğe ve ideolojiye yönelmeye başladı. Kürt aydınlarla olan ittifak ilişkisi bitirildi, Kürt aydınlar partiden dışlandı, Kürt gazeteleri yasaklandı. Kürtler ordu ve bürokrasiden uzaklaştırıldı. 1912’de Siirt’ten Meclisi Mebusan’a seçilen Siirt mebusu Hüseyin Bedirhan, İttihat ve Terakki’nin direktifiyle parlamenterlikten çıkarıldı. Büütn bu uygulamalar bize bugün yaşananları nasıl da çağrıştırıyor değil mi?
İttihatçı gelenekten gelen Mustafa Kemal ve arkadaşları da kurtuluş savaşı adını verdikleri savaşta tıpkı ittihatçıların yaptığı gibi ortak düşmana karşı Kürtlerle ittifaka gitmiş, kurulacak devletin ve yaşanacak vatanın Kürtlerin ve Türklerin ortaklığında gelişeceğini vadetmiş, hatta İsmet İnönü Lozan’da savaşı sona erdirecek barış görüşmelerinde kendisinin bu görüşmelere Kürtlerin ve Türklerin temsilcisi olarak katılmakta olduğunu belirtmiştir. Fakat ne zamanki savaş sona erdirilmiş, iktidara tam anlamıyla yerleşilmiş tıpkı İttihatçıların yaptığı gibi Kürtler yok sayılmış, bu yok sayılmaya karşı direnen Kürtler üzerinde tam bir katliam, baskı, asimilasyon soykırım politikası uygulanmıştır.
Kemalist rejimin mağdur ettiği mütedeyyin kesimin temsilciliğini üslenen İslami gelenekteki partilerin en sonuncusu olan Adalet ve Kalkınma Partisi de mağduriyetler üzerinden Kürtlerin ve ötekilerin yürüttüğü mücadelenin çeperinde yer almış fakat iktidara geldikten ve iktidarını tam anlamıyla tesis ettikten sonra en azgın saldırılarla Kürtlere yönelmiştir.
Bugün Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, savaşlar, alt üst oluşlar karşısında Türk devleti ve AKP iktidarının yaşadığı beka sorunu, müesses nizamı ve mevcut iktidarı yeniden Kürtlerle bir ittifak aramaya itmiş, Kürtlerle bir ittifak olmadan Ortadoğu’daki bu cehennemden bir çıkış yapılamayacağı kavranmıştır. Fakat zihniyet hiç değişmemiş yine aynı alavere dalaverelerle Kürtlerin bir ittifaka çekilebileceği ve tehlike geçtikten sonra yeniden Kürtler üzerindeki eski politikalarını devam ettirebilecekleri zannına kapılmışlardır. Fakat Kürtler artık eski Kürtler değildir. Yüzyıllık bir mücadele ve direniş tarihinden, son elli yıllık ideolojik paradigmal önderlik altında sürdürdükleri mücadeleden muazzam bir deneyim kazanmışlardır. 3. emperyalist paylaşım savaşında yüzyıl sonra bu kez Kürtleri kandırabilmeniz namümkündür.