Gül ve stran
Kültür/Sanat Haberleri —
- “Eğer ‘benim şiirimden / Gülü çıkarırlarsa / yılımın bir mevsimi ölür / şiirimden sevgiyi çıkarırlarsa / iki mevsimim ölür / Ekmeği çıkarırlarsa / üç mevsimim ölür / Özgürlüğü çıkarırlarsa / bütün yılım ölür, bende ölürüm…”
İSMET KAYHAN
Şêrko Bêkes, Kürt edebiyatının en saygın şairlerinden biri. Kürt destanları, masal ve hikâyelerini acılarla harmanlayarak tamamen kendine özgü yeni bir şiir ekolü yarattı. “Eğer üç gözüm olsaydı üçüncüsünü de şiire verirdim” diyen Bêkes’e göre şiir yaşam ve sonsuzluktur.
“Eğer ‘benim şiirimden / Gülü çıkarırlarsa / yılımın bir mevsimi ölür / şiirimden sevgiyi çıkarırlarsa / iki mevsimim ölür / Ekmeği çıkarırlarsa / üç mevsimim ölür / Özgürlüğü çıkarırlarsa / bütün yılım ölür, bende ölürüm” diyen büyük şair 4 Ağustos 2013’te ardında 41 koca eser bıraktıktan sonra aramızdan ayrıldı.
Evimizde çıra yoktu…
Şerko Bêkes, şiirin olduğu, şiirle iç içe bir evde doğar. Babası Faîq Bêkes de şairdir. Onun şiirlerini dinleyerek büyür. Hep babası gibi bir şair olmanın hayalini kurar.
“Evimizde çıra ve mum yoktu, şiirle aydınlanıyorduk. Çocukluğumdan beri şiirle ilgileniyorum ama ilk şiirlerimin ortaya çıkışı 1960’ların ortaları diyebilirim. İlk şiir kitabım Wuşeyi Helbest (Şiirin Kelimeleri) 1968’de çıktı ve Bağdat’ta dağıtıldı. Devamında Baas rejiminin bütün baskılarına rağmen yazmaya devam ettim. Dağa çekildiğimizde de yazdım.”
İkinci dili Arapçadır. Bu yüzden Arap şiirini, özellikle de Mahmud Derwiş, Semih El Kasım, Ebu Seyyab, Beyati, Sadi El Yusıf gibi büyük Arap şairleri ve Filistin direniş şairlerini yakından takip eder.
Şiirleri güçlü duygu yoğunluğu yanında isyandır, başkaldırıdır, Kürt’ün acısıdır.
“Benim şiirimin dünyası üç olguyu temel alarak gelir; tabiat, özgürlük, toprak. 1967’lerden sonraki şiirlerimde yeni bir tarz çıkar ortaya ve devamında kasideler gelir. 1975’te sürgünde uzun kasideler yazdım. Kürtlerin sürgüne gönderilmesi ile birlikte gittiğim Rumadi’de “Koç” (Göç) ismi ile ilk uzun kasidemi kaleme aldım. 1990’ların başından sonra yeni bir tarz denedim. Kürt masal ve destanlarını şiir olarak yazdım. Bu 1990’da “Derbende Papula” ile başlıyor.
Kürsü…
Aslında bu kasideler sadece şiir değildir. Çünkü bunlarda hem mecazi bir dil vardır hem de mantık, masal ve rivayet dili. Bu yüzden geniş bir yazım yelpazesinde yer alırlar. Misal; ağacın marangoza gelip kürsü olmak için sanatçının eline düşmesinden sonra kürsü kendini anlatır. Kürsü bir çayhanede anılarını, üzerinde kimlerin oturduğunu dile getirirken, aynı zamanda çevresinde yaşananları da dile getirir. Ve böylece o kentin gözleri olur. O şehirde gördüğü direnişi, başkaldırıyı bunu yazan şairi ve şiiri anlatmaya başlar.”
Masal, tarih ve aktüel yaşamın ve birçok edebi sanatın buluşabildiği böyle uzun, romansı şiirlere pek rastlanmaz. Bu yazım tarzı onun için de yeni bir tarzdır.
“Böyle masaldan habere, birçok anlatının iç içe geçtiği, birçok edebi sanatın aynı anda, aynı yerde buluştuğu şiirler pek yoktur. Benim kısa, uzun ve romansı şiirler gibi farklı yazım tarzlarım var. Yine içinde birçok sesin buluştuğu dram şiirleri de sadece şiir değildir. Örneğin dram olarak yazılmış şiirlerimde sadece şairin sesi yok, aynı zamanda toprağın ve kadının sesi de vardır.
Kısa şiirler kısa seslerden gelir, şimşek gibidirler. Fakat uzun ve dram şiirleri en zor şiirlerdir, çok geniş bir yelpazeye yayılır ve içinde birçok sesi barındırır. Bazen beşerden, bazen tabiattan geçerler. Fakat kısa şiirler küçük bir kaynak, küçük bir çeşme gibidirler.”
Zekiye’nin ağıdı
İsveç’ten Kurdistan’a döndüğünde artık kendisi için değil, öteki insanlar için şiir yazmayı düşünür. “İnsanın en büyüğü de kadındır bence” diyerek şiirlerinde kadın özgürlüğünü ele alır.
Zekiye Alkan'ın bedenini ateşe vermesinden sonra Bêkes'in kalemi, bu kez şu ağıdı yakıyordu:
"Bir ağaç yandığında, onun dumanı / gözü yaşlı bir şiir yazdı, bağa / bir bağ yandığında, onun dumanı / acılı bir hikaye yazdı, dağa / Bir dağ yandığında, onun dumanı / gözü yaşlı bir nesir yazdı, köye / bir köy yandığında, onun dumanı / trajik bir tiyatro yazdı kente / Kentte de bir kadın vardı / Ağaç, dağ, köy ve kentin güzelliğini / Yüreği, gözleri ve endamında saklıyordu / O kadın özgürlük için kendini yaktığında / Onun dumanı / Sonu gelmemiş bir destan yazdı, baştan başa ülkem için."
Bizler rüzgarız eğilmeyiz
Şirîn Elemhûlî, Ferzad Kemanger, Elî Heyderiyan ve Ferhad Wekîlî, idam sehpasına yürürken, Şêrko'nun şiiri onlarla birlikteydi:
"Biz dağız, yer değiştirmeyiz / Biz şiiriz kurumayız / Bizler rüzgarız eğilmeyiz / Bizler doğum sancılarıyız, sonumuz gelmez/ Dağlarımızı eğebildiler mi?(...)
Kürt ama…
Şêrko Bêkes, Türkçe ve Arapça yazan Kürt şairleri ve edebiyatçıları konusunda oldukça hassas. Her birini dikkatle takip ediyor.
“Avrupa’da, İsveç’de de birçok Kürdü tanıdım. Bunların içinden Muhammed Afif El Hüseyni, Ahmed El Hüseyni ve birçok şairin şiirleri Kürt’tür fakat Arapça yazıyorlar. Bunlar Arapça yazıp Kürtlükle alakası olmayanlardan farklı yazıyor. Bu yüzden bunların şiirleri Kürt’tür diyorum.
Ahmet Şevki Mısırlı çok ünlü bir şairdir, Kürt’tür ama tek bir Kürt kelimesi yoktur şiirinde, Kürtlük yoktur. Fakat şimdi Selim Berekat var ve onun eli Kürtlüğün elini tutmuştur. Arapça yazıyor ama Kürt’tür bu yüzden bunlar arasında bir ayırım yapmamız lazım.
Mesela Yaşar Kemal Kürt ve Kürt destanlarından büyük oranda faydalanmıştır. Ama Yaşar Kemal Kürtlüğünden çok geç bahsetmiştir. Bunların dışında yine Türkçe yazıp Kürtlüğünden hiç bahsetmeyenler de vardır.
Arap entelektüelleri
Edward Said ve Mahmud Derwiş gibi dünyaca tanınan Arap entelektüellerin Kürt sorunu konusunda sessiz, dolayısıyla duyarsız kaldığını düşünüyor.
“Araplar içinde Zühre Kâzım gibi bazı güzel insanlar da var ama maalesef bunlar çok azdır. Arap yazarları da Arap milliyetçiliği ile yetişti çünkü. Edward Said’i okuduğumuzda Kürt sorununa duyarsız kaldığını görürüz. Edward Said’in bir gün olsun yüksek sesle Kürtler’den bahsettiğini maalesef görmedik.”
Bêkes, şiirlerinde sadece halkının acıları anlatmıyor, Latin Amerika’da, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan haksızlıkları, zulmü ve direnişi de yansıtıyor.
“Edebiyattan insanlık çıktıktan sonra, edebiyat edebiyat değildir. Ben insanları seviyorum. Filistin halkı için çok konuşur, onların anlardık. Çok acı çektiler. Onların da kendileri gibi acı çeken diğer insanları anlamaları gerekiyordu. Fakat öyle olmadı. Acılarımıza rağmen bize karşı Saddam’ın fotoğraflarını taşıyorlardı.”
Özgürlük yoksa sanat acı çeker
Fırat Haber Ajansı’na 2006’da verdiği uzun söyleşide Bêkes, Kurdistan’da şiirin ve edebiyatın durumuyla ilgili şu önemli değerlendirmeleri yapar:
“Bugün Kurdistan’a baktığımızda paramparça bir ülke görüyoruz. Dil konusunda birazcık özgürlüğün olduğu alanlarda şiirin geliştiğini görüyoruz. Bir dilin yasak olduğu, dile baskının olduğu yerde şiirde baskı görür, daha doğmadan katledilir. Sanat özgür ortamda gelişir, büyür ve yayılır.
Bugün Doğu Kurdistan’da dil azıcık da olsa serbest olduğunda bunun etkisini görüyoruz. Eskiden Farsça yazıyorlardı, şimdi Kürtçe yazıyorlar. Bu yüzden şimdi Doğu Kurdistan’da büyük şair ve yazarların çıktığını görüyoruz. Bu, Kuzey Kurdistan’da büyük şair ve yazarların çıkmadığı anlamına gelmiyor tabii ki. Kuzeyden de çıkan yazarların olduğunu görüyoruz. Ama bunların özellikle Avrupa’dan çıkış yaptıklarını görüyoruz.
Bu yüzden şairin, şiirin özgürlükle büyük ilişkisi vardır. Demokrasi ve özgürlük olmadığında sanat çok acı çeker, gelişemez, bunun için özgür ortam gerekli. Ben altıncı sınıftan sonra Kürtçe okudum, okuyabildim. Bir dil ilerlemediği zaman o dilde şiir yazmak edebiyat yapmak çok zordur.”
Kuzey Kürtleri
Şêrko Bêkes, Kürtlerin dil ve yazım konusundaki sorunlarının siyasi durumla yakından alakalı olduğunu söylüyor. Bu sorunun çözülmesinin ise uzun yıllar alacağını düşünüyor. Bêkes’e göre esas mesele standart bir resmi dilin oluşmasıdır. Bunun da siyasal birlikten geçtiğine inanıyor.
“Kürtler siyasal bir birlik oluşturmadığı ve Kurdistan’ın bütün parçaları birleşmediği sürece dil sorunu devam eder. Dil sorunu iş, ekmek ve yaşamı devam ettirme meselesine bağlıdır. Siyasi erk çocuklarınız okulda şu alfabe ile eğitim görecek dediğinde halk bunu izler. Dükkânlarınızın tabelalarını, reklâmlarını bu harflerle yazacaksınız dendiğinde insanlar bunu yapar. Bu yüzden sorunu siyasal güç çözer diyorum.
Soranice çok zengin bir kütüphane oluşturmuştur, yıllardır bu dilde edebi ve siyasi eserler verilmiştir. İki yüz yıldır bu lehçe ile yazıyoruz. Çok önemli Kürt şair ve yazarları bu dille yazmışlardır. Üniversiteye kadar biz bu dille eğitim yapabildik ve hâlâ da yapabiliyoruz. Ama Kuzey Kurdistan’da bu böyle gelişmemiştir. Çünkü özgürlük ortamı yok.
Şunu da bilmenizi isterim ki, Latin harfleri de Kürt harfleri değil tıpkı bu alfabenin de Arapça olmadığı gibi. Latin harfleri ile yazmakla da batılı olunmaz, büyüklük Latin harflerinden geçmez. Çince, mesela dünyanın en büyük dillerinden biridir. Şimdi çok insan sanıyor ki Latince yazılınca bu dil gelişecek batılılaşacağız. Özellikle de Kuzey Kürtleri Arap alfabesi dedikleri Arami alfabesinin değiştirilmesi gerektiğini söylüyorlar, ama bu doğru değil. Bence her iki alfabenin de öğrenilmesi gerekiyor.”
Standart dilin ve yazım şeklinin oluşmasının ne kadar zaman alabileceği, bu konuda neler yapılabileceği sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Alfabe değiştirilmesi şimdilik mümkün değil. Bir devlet kuruluncaya kadar tek bir dil oluşturmak çok zor. Neden Latin alfabesi ile yazmıyorsun dediğinde ben yazmıyorum, çünkü ben bu alfabe ile daha kolay yazıyorum. Beni Latin alfabesi ile yazmaya zorlayamazsınız. Bence bu bizim temel sorunumuz değil. Farklı diyalektlerimizin olması sorun değil, zenginliktir.”
* * *
Şêrko Bêkes
Faiq Bêkes’in oğlu Şêrko Bêkes, 1940 yılında Güney Kurdistan’ın Silêmanî’de doğdu. Bêkes’in ilk kitabı 1968’de Bağdat’ta yayınlanır. Kürt şiirine yeni bir bakış getirdiği kabul edilen “Ruwange” edebiyat hareketinde yer alır.
Bêkes, 1964’teki Eylül Devrimi ve 1975’teki Şoreşî Nû’da bir pêşmerge ve bir basıncı olarak yer aldı. 1974’te savaşın yeniden başlamasıyla dağların yolunu tutar. Ancak 1975’te KDP tarafından alınan “aş betal” kararından sonra Silêmanî’ye döndü ve Irak’ın güneyine sürgün edildi.
Saddam tarafından kendisine verilmek istenen Kaddisiye Ödülü’nü reddeden Şêrko, yine dağların yolunu tutar ve 1986’ya kadar dağda kalır.
1987’de İsveç PEN Kulübü tarafından Tofoskî ödülü ile ödüllendirilir. Şiirleri on iki dile çevrilen Bêkes, 2001’de “Pîremêrd” ödülüne layık görülür. Sürgünde kaldığı dönemde KNK üyeliği de yapan Bêkes ardından Federe Kurdistan Bölge yönetiminde 13 ay Kültür Bakanlığı yapar. Sonra bakanlıktan istifa ederek kendisini tamamen edebiyata verir. 4 Ağustos 2013’de Stockholm’de yaşama veda eder.