Hüzün bırakıp gitti

Kültür/Sanat Haberleri —

Eyşa Şan

Eyşa Şan

  • Eyşe Şan, 28 yıl önce ‘Qederê’, ‘Dayikê’ gibi unutulmaz şarkılar bırakarak aramızdan ayrıldı. Bütün hayatı hem feodal hem de Kürtçe üzerindeki baskılara karşı mücadele etmekle geçti. Hiçbir zaman boyun eğmedi. Antep’ten Almanya’ya; İstanbul’dan Bağdat’a kadar hep klamlarını söyledi. Dengbêjliği modernleştirdi, erkek egemen sisteme karşı Kürt müziğinin yaşayan efsanesi oldu.

Kürt müziğinin efsanevi kadın seslerindendi Eyşe Şan. Yanık,  kadife gibi bir sesi vardı. Bütün yaşamı sürgünde geçti. Amed’den Antep’e, oradan İstanbul’a, Almanya’ya, Bağdat’a, Hewler’e, İzmir’e… Aramızdan ayrılalı tam 28 yıl oldu.

Eyşe Şan toplumun dayattığı geleneklere başkaldırdı, hayallerinin peşinden gitti. Babasının dengbêj olmasından ötürü küçük yaşta müzikle tanıştı, dengbêj divanlarında büyüdü.

Dokuz yaşında babasını yitirdi. Çevresinin, kadınların şarkı söylemesine karşı çıkması ve feodal baskılar nedeniyle genç yaşta Amed’den ayrılarak Antep’in yolunu tuttu. Kürtçenin yasak olması nedeniyle Antep Radyosu’nda Türkçe şarkılar söylemeye başladı. 

1963 yılında İstanbul’a giderek konserler verdi. ‘Ez Xezal im’ şarkısıyla tanınan bir sanatçı oldu. Kısa süre sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kasetiyle de zaten tüm Kürdistan’da tanıdı. Baskılara daha fazla dayanamayan Eyşe Şan Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya gitti, ardından İstanbul’a döndü. Kürtçe şarkılar söylediği için baskılar ve tehditler devam etti. Yıl 1979. Eyşe Şan bu kez Bağdat’ın yolunu tuttu… 

Dengbêj divanları

Ve hikâyesini şöyle anlatıyor:

“1938 yılı Kasım ayında Diyarbakır’da dünyaya geldim. Dört çocuklu bir ailenin üç kızından biriyim. Annem Haciye Hanım, Erzurumlu Hacı Mustafa Bey’in kızıydı. Kendi döneminin tanınmış dengbêjlerinden olan babam Osman ise Cibran aşiretine mensuptu. Ailem son derece dindar ve sofuydu. Müziğe ilgi duyuyordum. Müziğe olan merakım ise babamdan geliyor. İlk olarak babamın evinde kurulan dengbêj divanlarıyla müziğe ‘Merhaba!’ dedim. Babam dönemin en iyi dengbêlerinden biriydi. Onun sesi beni çok etkiliyordu. 

Babamın klamları

Çocukluk yıllarımda iyi bir dini eğitim aldım. Mevlitlerde kaside ve Kur’an okuyordum. Kur’an okurken herkes beni ayakta dinliyor ve ağlıyordu ama ben klam söylemek istiyordum. 9 yaşında babamı kaybettim. Çevremdeki insanlar kadınların şarkı söylemesine şiddetle karşı çıkıyordu; bu yüzden sadece mevlitlerde ilahiler okuyabiliyordum.

Bir gün dengbêj divanında babamın klamlarını okuyorlardı fakat yanlış söylüyorlardı. Bu beni çok üzmüştü, ağlamıştım. Neden hatalı okuyorlar diye… Bunun üzerine kararımı verdim: ‘Babamın klamları ben devam ettirmeliydim.’

 

 

Baskılara boyun eğmedim

Annem diğer kardeşlerimden farklı olduğumu söylerdi: ‘Eyşe’nin sesi, huyu, ahlakı babasına benziyor. Onunla gurur duyuyorum’ derdi. Fakat feodal bir yapıya sahip olan toplumuzda baskılar sadece benim üzerime değildi. Ailem çok etkileniyordu; ‘kızın, Kur’an hatim etmiş. Neden klam söylüyor? Ayıptır, büyük günah işliyor, siz de günaha giriyorsunuz’ gibi sözler söylüyorlardı. Bu baskılara boyun eğmedim, başkaldırdım. Bedeli ağır oldu ama müzik sevdamdan vazgeçmedim. ‘Ailemin ya da toplumun beni öldüreceğini bile bilsem babamın yarım bıraktığı klamları söyleyeceğim’ diyordum kendi kendime. Ahlakımı, sesimi, mertliğimi, müziğe olan merakımı babama borçluyum.’’

Antep günleri

Eyşe Şan, babasının yolundan gitmek istiyordu. Ancak baskılar da artıyordu. Artık doğduğu toprakları terk etme zamanı gelmişti. İlk kez dışarı çıkacaktı. Antep’e yerleştiği ilk zamanlarda yalnızlık yetmezmiş gibi, bir de uzun süre geçim sıkıntısı çekti. İlk zamanlar terzilik yaptı, bir yandan da Abdullah Nail Baysu’nun da yardımıyla Antep Radyosu’nda Türkçe şarkılar söylemeye başladı. Kürtçenin yasak olduğu yıllardı. Kadın kimliğiyle dengbêj olabilmenin, en az Kürtçe şarkılar söylemek kadar imkânsız göründüğü o dönemde bunu başarmak ve toplumun kalıplarını kırmak başlı başına bir devrimdi. Bu zorlu süreci Eyşe Şan şöyle anlatıyor:

 

 

Şehnaz’ım…

“Kürtçenin yasak olması nedeniyle iki yıl boyunca radyoda Türkçe şarkılar okudum. Fakat içimde hep babadan kalan Kürtçe klamları söylemek vardı. Ana dilimde klamlar söylemek istiyordum. Bu özlem hep yüreğimi yakıyordu. Başlangıçta haftanın bir günü çıkıyordum radyoda ama sonra yoğun istek üzerine haftanın beş günü çıkmaya başladım. Bu süre içinde kızım dünyaya gelmişti. Kimsemiz yoktu bu hayatta. Bir ben vardım bir de kızım Şehnaz… Kızım için, onun geleceği için daha çok çalışmam gerekiyordu.

Her acı anlatılır da bu acı başka… Ne kadar anlatsam o kadar az kalır. Şehnaz’ım bir buçuk yaşındayken vefat etti. Çok güzel ve zeki bir kızdı Şehnaz’ım. Benim umudumdu, sabrımdı. Beni hayata bağlayandı, yaşamam için sebepti. Herkesin evladı kendine candır, kendine kıymetlidir ama o benim için evlattan öteydi. Yaşamayan bilemez; her acı geçer ama evlat acısı geçmez. Analık zordur, meşakkatlidir ama evladını kaybeden ana olmak ölmekten beter. Şehnaz vefat ettikten sonra radyoyu bıraktım. Hayat bana haram oldu. ‘Bir daha Antep’e dönmem’ dedim. İstanbul’a gittim.”

Ez Xezal im

“Bir daha Antep’e dönmem” diyerek yola çıkan Eyşe Şan’ın hayatında artık bir dönemin kapıları aralanmıştır. 1963 yılında İstanbul’a adım attı. “1963’te İstanbul’a geldim. Burada ilk plak çalışmamı yaptım. O dönem Kürtçe her yerde yasaktı ama bu kez kararlıydım. Kürtçe klamlar okuyacaktım. İlk plağımda bunu gerçekleştirdim. Biri Siverek üzerine Türkçe söylediğim ‘Çileli Başım’ diğeri yarı Türkçe yarı Kürtçe olan ‘Xifse’ idi. Okuduğum ilk Kürtçe klam Ez Xezal im’dı. Yarısı Türkçe, yarısı Kürtçe idi. Çıkardığım Kürtçe-Türkçe ilk plağım kısa sürede her yere ulaşmıştı ve çok satmıştı.

İstanbul’da da tanıdığım yoktu. Orada da sahipsizdim. Ömrümün çoğunda bana sahip çıkacak kimse olmadı. Hep tek başıma mücadele etmek zorunda kaldım. İstanbul’da plakçıları dolaşırken sahibi Yahudi olan bir plak şirketine denk geldim. Bu plak şirketi bana stüdyoda bir deneme çalışması yaptırdı. Sesimi çok beğendiler.

Bir ilk olacaktım, ilk kez bir Kürt kızı Kürtçe klamlar okuyacaktı. Plak şirketinde beni dinleyen kişi, arkadaşına, ‘Bana deneme plak için bir Kürt kızı geldi. Adı Eyşe, sesi muhteşem. Ona plak yaparsam kısa sürede çok zengin olurum. O yüzden plak yapacağım’ der. Benimle sözleşme yaptılar. Sözleşmeyi yaptıktan sonra da plaklarım art arda çıkmaya başladı. Plaklar çıktı ama nasıl olsa bu anlamaz diye bana çok az bir para ödediler. Oysa benim plaklarım çok büyük bir ilgi görmüş ve dönemin en çok satan plakları arasında yer almıştı bundan benim haberim bile yoktu. Bunu anlayana kadar iş işten geçmişti. Sonra Avrupa’ya çıktım.”

 

 

BBC’de ilk Kürt kadın sanatçı

1960’lı yıllarda Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçüyle evinden, yurdundan ayrılmak zorunda kalan on binlerce gurbetçiye nefes olmuş; gurbetçiler memleket özlemini Eyşe Şan’ın plaklarıyla giderdi. Bu plaklardaki şarkılar, Avrupa’da yaşayan gurbetçilerin sıla hasretiyle Eyşe Şan’ın Amed özlemini bütünleştirmiş; onlar için ortak bir ağıt olmuştur. Avrupa’da ilk konserini Hollanda’da verdi:

“Hollanda’dan sonra Almanya’da çok sayıda konser verdim. Alman televizyonlarında programlara katıldım. Gazetelere röportajlar verdim. İngiltere’de yaşayan gurbetçiler de beni istedi. Orada da BBC Radyosu’na çıktım. Radyoda güzel bir program yaptım. Almanya’da 3-4 yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye döndüm.’’

Lêlê Dayê

Eyşe Şan; kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden çok sevdiği Amed’e bir daha hiç dönemedi. Annesiyle bile görüşmesine izin vermediler. Ölmeden önce son kez kızını görmek isteyen annesine de akrabaları izin vermediler.

Bu yürek burkan veda Eyşe Şan’a olan öfkeyi dindirmeye yetmemiş, anne-kıza yapılan zulüm bununla da bitmedi. Akrabaları, annesinin mezarını ziyaret etmesini bile engelledi. Hayatı yalnızlıklarla, ayrılıklarla, hasretle ve acıyla geçen genç kadının kalbinde iyileşmesi mümkün olmayan derin bir yara daha açıldı. Eyşe Şan’ın belleğinde ve müziğinde derin izler bırakan bu olay; “Lêlê Dayê” şarkısıyla hayat buldu.

 

 

Hep gurbetteydim

“Annem çok iyi bir kadındı, herkese yardımcı olurdu, kalbi tertemizdi. Onu tanıyıp da sevmeyen ya da ondan ‘kötüdür’ diye bahsedecek biri yoktur. Annemin vefatı, benim hayatımın ikinci büyük darbesidir. Kalbim hala yaralıdır, hala kederliyim.

Kendimi bildim bileli gurbetteydim, onu yeterince görmedim, ona hiç doyamadım. O hasretle de gitti. İkimiz de toprağın üstündeydik, aynı topraklarda yaşıyorduk, aynı göğün altındaydık ama kavuşamadık. Ben evladımı kaybedince onun nasıl bir evlat hasreti çektiğini daha iyi anladım ama elimden bir şey gelmedi.

Annem, hep, ‘Eyşe başımın ucunda dursun, bana sürekli klamlar söylesin’ derdi. Namaz kılmamı, Kur’an okumamı isterdi. Sesimi Kur’an okumak için kullanmamı isterdi ama babamın şarkıları beni daha çok etkiledi. İçinde doğduğum müzik kültürü, annemin istediği yoldan değil babamın açtığı yoldan gitmemi sağladı.’’

 

* * *

Hüzünlü ama direngen

Ayfer Düzdaş: “Feodal toplum gerçeğinde bir kadın olarak inanılmaz baskılara maruz kaldı. Aslında ütün hayatı da bu baskılarına karşı mücadele etmekle geçti. Ama geri adım atmıyor. Mücadele ile kimliğini kazanmak, kendini var etmek, kendisi olabilme adına birçok özveride bulundu. Sesinde hep bir hüzün var. Çok naif ve kırılgan. Aynı zamanda hüznün içerisinde mücadeleci ruh var.”

 

* * *

Kadının çığlığı

“Eyşe Şan’ın yaşadığı dönem kadının sesi ve renginin yasak olduğu bir dönemdi. Eyşe Şan Şan, Meyrem Xan gibi sanatçılar yasaklara, erkek egemenlikli sisteme karşı Kürt müziğinin, kadın renginin günümüze kadar gelmesine vesile oldular. Bu nesil bizlere Kürt müziğini devrettiler. Bizim için Eyşe Şan Kürt folklorunun, müziğinin, renginin sesidir. Aynı zamanda Kürt kadının çığlığıdır. Eyşe Şan ve arkadaşlarının çoğu imkansızlıklardan dolayı birçok eseri kayıt altına alamadı.  

Eyşe Şan, Meryem Xan, Nesimi Şirvani, Elmas Xan, Fatma Îsa yaratılan erkek egemenlikli sisteme başkaldırdılar. 

 

* * *

En büyük takipçisi Şehit Mizgîn

“Eyşe Şan, Kürt kültürünün, Kürt ulusunun kadın simgesidir. Kürt kültür sanatında kadının renginin yansımasının ifadesi olmaktadır. Bugün Eyşe Şan Kürt kültürünü ve sanatını günümüze kadar gelmesinde emeği olan bir sestir. Benim için Eyşe Şan ulusal rengin ulusal kültürün bir simgesidir. Eyşe Şan aynı zamanda  Meyrem Xan‘ın bir takipçisidir. Meyrem Xan‘ın hayat hikayesi de Eyşe Şan'a benziyor. Eyşe Şan çok özel bir sestir. Nasıl ki Arap müziğinde Feyruz gelmişse Kürt toplumda Eyşe Şan gelmiştir. Eyşe Şan dengbêjliği biraz daha modernleştirdi, çağına uyarladı. Bana göre Eyşe Şan'ın en büyük takipçisi de Şehit Mizgîn’dir. Yine Hozan Zozan da öyledir. HABER MERKEZİ

Not: Bu haber, Özgür Politika ve Pirha’dan Özgür Utuş’un haberlerinden derlendi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.