İklim değişikliğinin gıda krizine etkileri hafife alınıyor

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Küresel ısınmaya bağlı yaşanan iklim değişikliğinin gıda üretimine etkisi konusu en hafife alınan küresel sorunlardan biri. Birçok bilim insanı, politika yapıcıları ve gıda alanında çalışan meslektaşlarını fazla iyimser buluyor. 

Dünyamızdaki tarım üretimi bundan 100 yıl öncesine göre çok daha büyük bir görevle karşı karşıya: 8 milyardan fazla insanı beslemek! Ancak etkisini son yıllarda arttıran küresel ısınma gıda güvenliğini tehdit eder seviyeye geldi. İşin kötü tarafı bu tehdit halen çok ciddiye alınmıyor. 

2019 yılından bu yana küresel alanda gıda fiyatları ortalama yüzde 28 oranında arttı. Sadece 2023 yılında market fiyatları yüzde 5.8 yükselirken bu durum özellikle düşük gelirli kesimleri etkiledi. 

Ekonomistlere sorarsanız bu durumun sorumlusu Coronavirüs salgını, kuş gribi ve artan üretim maliyetleri. Yine bölgesel çatışmalar, savaşlar da gıda fiyatlarındaki yükselişte pay sahibi. 

Tuhaf bir şekilde küresel ısınmanın gıda güvenliğine etkileri gündemde pek yer bulamıyor. Aslında bir açıdan bakarsanız gıda üretim sektöründe küresel ısınmanın büyük bir tehdit olarak görülmemesinin çok geçerli nedenleri var gibi görünüyor.   

Tarımsal üretim küresel ısınmayla artacak (!)

2007 yılında küresel ısınmanın etkileri konusunda yapılan modellemeler, üç derecelik bir ısı artışının ekvator yakınlarındaki bölgelerde tarım üretimini olumsuz olarak etkileyeceğini, ancak buna karşın kuzey ve güneyde tarım üretiminin artmasına neden olacağını gösteriyordu. 

Günümüzdeki gelişmiş modellemeler ise daha az iyimser. Bu modellemelere göre 2100 yılına kadar küresel ısınma buğday verimliliğini yüzde 18 arttıracak ancak mısır verimi ise yüzde 24 oranında düşecek. 

Bu modellemelerin bazı handikapları var. Öncelikle ekstrem iklim olaylarını hesaplamak ve etkilerini incelemek konusunda alogaritmalar biraz fazla iyimser.

Hesaplanmayan riskler

Örneğin sözkonusu modeller tarımsal üretimi etkileyen zararlı haşerat ve hastalık riskini dikkate almıyor. Bilim insanları Dünyamız ısındıkça ve daha nemli hale geldikçe, bazı patojenlerin daha önce hayatta kalamadıkları bölgelere yayılacağını tahmin ediyor. 

Bu uzak bir tahmin değil, buna benzer bir olayı yaşamaktayız. Xylella fastidiosaadli, 2013 yılında İtalya’nın Puglia bölgesinde bulunduktan sonra bölgedeki ağaçların üçte birinden fazlasını öldürdü. Bu da zeytinyağı fiyatlarının artmasına neden oldu. 2013’te zeytinyağı fiyatı ton başına 3 bin 700 dolar civarındaydı. 2024 yılının başında ise 10 bin dolara kadar çıktı. 

Bu ve benzeri bakterilerin havalar ısındıkça yayılma riski bulunuyor. Eğer bu yayılma gerçekleşirse tarım alanları ciddi zarar görebilir. 

Küresel alanda çok yüksek talep olan kakao ve kahve gibi özel ürünler de küresel ısınmanın tehdidi altında. Çok daha sınırlı coğrafyalarda yetişen bu tarz ürünler ekstrem iklim olaylarına karşı aşırı hassas. 

Örneğin Dünyadaki kakaonun çoğu, son hasatların kuraklık, şiddetli yağış ve hastalıklar nedeniyle kötü geçtiği Batı Afrika'daki sadece dört ülkeden geliyor. Bu durum 2020’de 2 bin 500 dolar olan kakao fiyatının geçtiğimiz nisan ayında 12 bin doların üstüne çıkmasına neden oldu. 

Avrupa’da 2025 hasadı kötü olacak

Kuzey Avrupa’da 2024 baharı oldukça yağışlı geçti. Bu durum birçok tarım alanında önümüzdeki yıl için ekimin gerçekleşmemesine neden oldu. Kıtanın gıda ihtiyacı için büyük önem arz eden Fas’ta yaşanan kuraklık da bununla birleşince patates ve havuç fiyatlarında ciddi bir yükselme yaşandı. 

Eğer bilim insanlarının öngördüğü gibi küresel sıcaklık sanayi devrimi öncesindeki seviyelerin 1,5 santigrat derece üstüne çıkarsa sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve aşırı fırtınalar daha da yaygın ve şiddetli hale gelecek. Ekstrem iklim olayları yıllar geçtikçe çok daha geniş tarım alanlarını tehdit edecek ve bu durum gıda güvenliğini tehdit altına sokacak. Buna bağlı olarak kötü hasatları telafi etmek için daha fazla tarım alanı açılması gerekliliği de bilim insanlarının endişelerini arttırıyor. 

 

Tarımsal üretim artışı, tarım arazisi artışından kaynaklanıyor

Son yıllar açısından çizdiğimiz olumsuz tabloya rağmen genel olarak tarım üretimi konusunda önemli bir artış yaşandı. Bu olumlu bir gelişme gibi görülse de bunun temel nedeni ürün yetiştirmek için kullanılan tarım alanlarının küresel olarak hızla genişliyor olması. Genişleme ise ağırlıkla ormanlık alanların yok edilmesiyle sağlanıyor. Bu durum biyoçeşitlilik için felaket anlamına geliyor. 

Tarım alanlarını genişletmek için ağaçların kesilmesi aynı zamanda atmosfere çok daha fazla karbondiyoksit salınmasına neden olmakta. Halihazırda sera etkisi yapan gazların üçte biri tarım faaliyetlerimizden kaynaklanıyor. Modern tarım üretiminin artışı küresel ısınmayı daha da tetikleyebilecek bir tehdit. 

Bilim insanları bütün bu noktaları göz önüne aldığında bir kısır döngünün ilk evrelerinde olduğumuzu ifade ediyor. Küresel ısınma gıda yetiştirmeyi zorlaştırıyor, bu nedenle tarım alanlarını arttırıyoruz, bu emisyonu daha yoğun hale geliyor ve daha fazla ısınmaya yol açıyor. Artan sıcaklık aynı zamanda okyanus asitlenmesi, yeraltı sularının tükenmesi ve toprak kaybı gibi dünya gıda üretimine yönelik diğer tehditleri de artıracak ve bu döngüyü daha da yoğunlaştıracak. 

Yani karşı karşıya kaldığımız tehdit sadece gıda sistemiyle ilgili değil, dünyanın tüm ekosistemleri tarım üretiminin yaşaması muhtemelen sorunlar nedeniyle çökmekle karşı karşıya kalabilir. 

Et talebi ve çevreye verilen zarar

Gelişmiş ülkeler açısından kısa vadedeki en büyük endişe, süpermarketleri dolu tutmaya çalışırken Dünyamıza zarar vermeye devam etmemiz. Halihazırda hiçbir gelişmiş ülkede gıda ürünlerinin sınırlandırılması, tasarruf tedbirlerinin gelişmesi konusunda bir çaba yok. En yoğun gıda talebi ve en yoğun gıda israfı da bu ülkelerden gelmekte. 

Örneğin bu ülkelerdeki et talebi Brezilya yağmur ormanlarının zarar görmesine neden oluyor. Geniş ormanlık bölgeler sığır çiftlikleri haline getirilmek üzere yakılıyor. Brezilya'daki São Paulo Üniversitesi'nden Carlos Nobre, Amazon'un yaklaşık yüzde 18'inin ormansızlaştırıldığını, bunun da bölgeyi daha sıcak ve kuru hale getirdiğini ve Amazon'un ölme riskini arttırdığını söylüyor.

Brezilya, küresel soya fasulyesi ihracatının yarısı ve sığır eti ihracatının üçte biri de dahil olmak üzere, ağırlık olarak dünyadaki gıdanın yaklaşık yüzde 10'unu üretmekte. Bu bölgede Amazon sisteminin çökmesiyle yaşanacak sorun küresel bir krize neden olabilecek düzeyde.

Kimsenin ete ek vergi koymaya niyeti yok

Küresel sığır eti tüketimi 1970'lerde kişi başına yılda yaklaşık 11 kilogram iken bugün 9 kilogram civarına düşmüş olsa da, nüfus artışı nedeniyle toplam sığır eti üretimi neredeyse iki katına çıktı. Süt ürünleri ve tüm etlerin küresel üretimi on yıllardır istikrarlı bir şekilde artıyor. Dünya çapında gelir arttıkça insanlar ortalama olarak daha fazla et yiyor. 

Henüz Dünyada hiçbir ülke çevreyi koruma adına ete ek vergi koyarak tüketimini azaltma yoluna gitmedi. Bu durumun demokrasiyle yönetilen ülkelerde seçmenler arasında çok da hoş karşılanmayacağı öngörüsünden hareketle, en azından yakın gelecekte etin fiyatının arttıracak önlemlerin alınmayacağını öngörebiliriz. 

Gelişmekte olan ülkelerde açlık sorunu

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise durum biraz farklı.  Tahminlere göre yakın gelecekte bir milyardan fazla insan - küresel nüfusun yüzde 12’si - açlıkla karşı karşıya kalacak. Bu sayının küresel ısınmayla birlikte artması bekleniyor. Afrika ve Ortadoğu’nun küresel ısınmadan en ciddi şekilde etkilenecek bölgelerin başında geleceği öngörülüyor. Hatta Ortadoğu’nun bazı bölgelerinin bırakalım tarım üretimini, insan yaşamının sürdürülmesine imkan sağlamayacak iklim şartlarına sahip olacağı düşünülüyor. Modellemeler özellikle Suriye, Irak ve Ürdün gibi ülkelerin ciddi risk altında olduğunu gösteriyor. 

Dünya Bankası verilerine göre 2050 yılında Dünya nüfusu 10 milyarı bulacak. Gıda fiyatları ise bugüne göre yüzde 150 oranında yükselecek. Artan nüfusla birlikte oluşacak talebi karşılamak için günümüzdeki tarım üretiminin yüzde 60 kadar artması gerekiyor. Bu da daha fazla küresel ısınma demek. Yani halihazırda içinde bulunduğumuz kısırdöngü çok daha yakıcı hale gelecek. 

Neler yapılabilir?

Bilim insanları gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ölçekli tarım üreticilerinin desteklenmesinin, tarımda yeni teknolojinin kullanılmasının hayati önemde olduğunu ifade ediyor. Yeni tarım alanları açmak yerine halihazırda olan alanlardaki verimliliği ve sürdürülebilirliği arttırmak gıda güvenliği açısından son derece olumlu sonuçlar verebilir. 

Tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi konusundaki bilinçlenme de yine anahtar konumda. Özellikle et ve süt ürünlerinin tüketiminde getirilecek sınırlamalar, arzın azaltılması gibi önlemler küresel ısınma etkilerinin önüne geçilmesi, çevrenin korunması anlamında büyük artılar sağlayacak. 

Emisyonlar konusunda tercih ettiğiniz etin türü dahi etkili. Örneğin bir kilo bifteğin neden olduğu karbon salınımı tavuk eti üretimininkinden 10 kat daha fazla. 

Dünyadaki gıda israfının yüzde 60’ı evlerde yaşanıyor. Hem ev ekonomilerine hem de çevreye zarar veren bu tüketim alışkanlığının değiştirilmesi konusunda bilinçlendirme çalışması da önemli. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.