Tüm yaşadıklarımız ve yaşanmışlıklara ne oldu?
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- Yaşadıklarımıza ne oldu? Geçmiş hala bir yerlerde fiziki olarak var mı? Ona ulaşmamız mümkün mü?
Dünyada ilk insanın ortaya çıkışından bu yana yaklaşık 110 milyarı aşkın insan yaşadı. İnsansıları da bu denklemin içine katarsak bu rakam 120 milyara kadar dayanıyor. Bunların her biri bugün aşağı yukarı modern insana benzer korkularla, umutlarla ve hazlarla yeryüzü üzerinde ömürlerini tamamladılar.
Geçmişinizi bir düşünün, misal hatırlayabildiğiniz en eski şeyi. Çocukluğunuz, yaşadığınız ilkler, mutluluklarınız, hayal kırıklıklarınız... Kaybettiğiniz insanlar, onların var olduğu anlar, artık yabancısı olduğunuz duygular ve artık yabancısı olduğunuz kendiniz ve diğerleri. Varlığınızın ince dokusunda iz bırakan anları... Yaşadığınız anda somut ve gerçek olan bu anılarınız şimdi nerede? Bütün bu yaşadıklarımıza ne oldu? Hayatınızın o "şimdi" dediğiniz anlarında gerçekleşen bu olaylar, gerçekten yok oldu mu? Yoksa bir şekilde, bir yerde hala varlar mı?
Geçmiş, hepimiz için kesin ve belirlidir. Yaşanan her şey yaşanmış ve tamamlanmıştır, geri döndürülemez. Gelecek ise şekillenmeyi bekleyen potansiyel bir alan gibi görülür. Fizikçiler için ise bu ayrım gerçekten pek de net değildir. Görecelilik teorisi, uzay ve zamanın doğasına dair algımızı altüst eden bir çerçeve sunar.
Görecelilik ve zamanın doğası
Einstein'ın özel ve genel görelilik teorileri, zaman ve mekanın ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğunu savunur. Özel görelilik teorisi zamanın mutlak olmadığını ve gözlemciye bağlı olarak değiştiğini gösterir. Bu bağlamda, bir olayın "şimdi" olması, başka bir gözlemci için "geçmiş" ya da "gelecek" olabilir. Bu fenomen, zamanın sabit bir akış olmadığı fikrini destekler.
Genel görelilik, bu kavramı bir adım daha ileri taşır. Kütle ve enerji, uzay-zamanı eğip bükerek zamanın akışını etkiler. Örneğin, güçlü bir yerçekimi alanında zaman daha yavaş akar. Kara deliklerin etrafındaki uzay-zamanın bu yoğun eğriliği, zamanın doğasına dair algımızı daha da karmaşık hale getirir. Bu teoriler, geçmiş, şimdi ve geleceğin birbirinden ayrı olmadığı, bir bütünün parçası olduğu fikrini destekler.
Geçmiş fiziksel olarak hala orada mı?
Einstein’in bu teorilerine dayanılarak geliştirilen Blok Evren Teorisi, uzay-zamanın dört boyutlu bir yapı olarak var olduğunu öne sürer. Bu yapıda, geçmiş, şimdi ve gelecek eşit derecede gerçektir. Eğer bu teori geçerliyse, geçmiş fiziksel olarak hala "orada" mıdır?
Blok Evren Teorisi’nin temelleri ilk olarak Hermann Minkowski'nin 1908 yılında uzay-zamanın dört boyutlu bir yapı olarak ele alınmasını önermesiyle atılmıştır. Bu teoriye göre, uzay ve zaman bir bütün olarak var olur ve "şimdi" dediğimiz an, bu dört boyutlu yapının sadece bir kesitidir.
Blok evrenin geçerli olduğunu düşünen fizikçilere göre zaman bir akış değil, tüm olayların evrenin dokusunda sabit bir şekilde var olmasıdır. Bu, geçmişin ve geleceğin varlığını sorgulamaktan çok, onların zaten mevcut olduğunu kabul eden bir yaklaşımdır. Örneğin, evrenin başlangıcında gerçekleşen olaylar, blok evren modeline göre hâlâ "orada"dır ve gelecekteki olaylar da aynı şekilde "zaten" vardır.
Zamanın mutlak olmadığından hareket edersek, örneğin ışık hızına yakın hızlarda hareket eden gözlemciler için zamanın yavaşlaması blok evrenin geçerliliğini destekleyen kanıtlardan biri olarak kabul edilir.
Blok Evren Teorisine eleştiriler
Blok Evren Teorisi, bilimsel ve felsefi çevrelerde yoğun tartışmalara yol açmıştır. Teoriyi destekleyenler, bu modelin matematiksel tutarlılığını ve görelilik teorileriyle uyumunu vurgular. Ancak karşı çıkanlar, bu teorinin insanın zaman algısıyla uyuşmadığını ve deneyimlediğimiz "şimdi" kavramını açıklamakta yetersiz kaldığını savunur.
Felsefi düzeyde, blok evren modeline karşı çıkanlar, bu yaklaşımın zamanın akışını ve değişimin doğasını göz ardı ettiğini öne sürer. Ayrıca, bu teori, özgür irade ve geleceğin belirsizliği gibi kavramlarla da çelişmektedir.
Bu aşamada önümüze kuantum mekaniği çıkıyor. Kuantum mekaniğinde, olayların birden çok olası sonuca sahip olduğunun öngörülmesi geleceğin kesin bir şekilde var olduğu fikriyle çelişmektedir.
Kuantum mekaniğinin zaman açıklaması
Kuantum mekaniği, zaman kavramına ilişkin daha farklı bir yaklaşım sunmakta. Kuantum teorisinde olayların olasılıksal doğası, zamanın kesin bir çizgide akmadığı ve geçmiş, şimdi ve geleceğin birbirinden ayrılmadığı fikri savunulur. Kuantum dolanıklık, bu yaklaşımın en dikkat çekici örneklerinden biri. Aynı kaynaktan doğan iki dolaşıklı parçacık, birbirinden uzak mesafelerde olsalar bile anında etkileşimde bulunabilir. Bu, zaman ve mekanın geleneksel algısına meydan okuyan bir durumu oluşturuyor.
Kuantum mekaniğinin zamanla ilgili tartışmaları, ünlü çift yarık deneyi gibi klasik deneylerle de ilişkili. Bu deneyler, gözlemin bir olayın geçmişteki sonucunu etkileyebileceğini gösterdi. Örneğin, bir parçacığın çift yarıktan hangi yoldan geçtiği, gözlem yapılıp yapılmamasına bağlı olarak değişmektedir. Bu, geçmişin bir şekilde mevcut olduğuna dair ipuçları sunuyor.
Kuantum mekaniğiyle ilgili bir diğer önemli tartışma, "zamanın oku" kavramı... Termodinamiğin ikinci yasası, entropinin artışı nedeniyle zamanın yalnızca ileri doğru aktığını söylerken, kuantum mekaniği bu yönde bir zorunluluk getirmemektedir. Bu durum, geçmişin ve geleceğin aynı derecede "var" olduğu fikrine destek sağlayabilir.
Zaman bir akış değil, ayrı ayrı “şimdi” anlarından oluşur
Tarihsel olarak, kuantum mekaniğinin zaman algısı üzerindeki etkisi, 20. yüzyılın başlarında Niels Bohr ve Erwin Schrödinger gibi bilim insanlarının çalışmalarına dayanmaktadır. Bu teoriler, klasik fizik ile kuantum mekaniği arasındaki çatışmayı vurgulamış ve zamanın doğasına dair yeni sorular ortaya çıkarmıştır.
Zamanın bir yanılsama olduğunu savunan teoriler, fizik ve felsefe dünyasında önemli bir yer tutmakta. Julian Barbour'un "Değişimsizlik Hipotezi" bu alanda öne çıkan bir yaklaşımı temsil ediyor. Barbour'a göre, zaman aslında bir illüzyondur ve evren, değişimlerin ardışık bir akışı yerine, ayrı ayrı "şimdi" anlarından oluşmaktadır. Bu hipoteze göre, geçmiş, mevcut anların herhangi biri kadar "gerçektir" ve her biri evrenin yapısında varlığını sürdürür.
Benzer şekilde, Carlo Rovelli'nin ilişkisel kuantum mekaniği, zamanın, bir nesnenin diğerine göre durumuyla algılanan bir ilişki olduğunu savunur. Bu yaklaşım, zamanın bir mutlak gerçeklik yerine bir algı düzlemi olduğu fikrini ortaya koyuyor.
Geçmiş değişmez bir şekilde evrende yer alıyor olabilir
Bu teoriler, geçmişin fiziksel varlığı konusunda, geçmişin değişmez bir şekilde evrende yer alıyor olabileceğini öne sürmekte. Ancak, bu geçmişin gözlemlenebilirliği ya da erişilebilirliği hala tartışmalı bir konu. Zamanın bir yanılsama olduğunu savunan bu yaklaşımlar, özgür irade ve nedensellik gibi klasik anlayışlarla çelişse de, evrenin doğasını anlamamız için yeni kapılar aralamaktadır.
Geçmişe gidilemeyeceğini ve değiştirilemeyeceğini savunan teoriler, hem fiziksel hem de felsefi gerekçelere dayanmakta. Termodinamiğin ikinci yasası, entropinin sürekli artışını öngörerek, zamanın tek yönlü bir ok olarak işlemesini savunuyor. Bu yasa, geçmişe dönüşün entropiyi azaltacağını ve bu nedenle fiziksel olarak imkânsız olduğunu ortaya koymakta.
Nedensellik paradoksu
Görelilik teorisi de geçmişe dönüşün imkansızlığına işaret eder. Einstein'ın teorilerine göre, uzay-zamanda seyahat eden bir nesne, ışık hızını aşamaz ve bu nedenle geçmişte bir noktaya geri dönüş mümkün değildir. Zamanda geriye yolculuk yapmayı gerektiren senaryolar, genellikle nedensellik paradokslarına yol açar. Örneğin, bir kişinin geçmişte kendi büyükbabasını öldürmesi gibi bir olay, nedensellik zincirini bozarak fiziksel bir çelişki yaratır.
Ayrıca, kuantum mekaniği, geçmişin sabit ve değiştirilemez olduğu fikrini destekleyen argümanlar sunuyor. Kuantum ölçüm teorisi, bir sistemin gözlemlendiği anda kesin bir duruma geçtiğini öne sürer. Bu, geçmişin ölçümle birlikte sabit bir gerçeklik kazandığını ve değiştirilemez hale geldiğini ima etmekte.
Bu teoriler, geçmişin sabit ve erişilemez bir gerçeklik olduğunu vurgular. Geçmişin fiziksel olarak değiştirilemez olması, hem fizik yasaları hem de mantıksal çelişkilerle destekleniyor. Bu görüşler, geçmişin yalnızca bir bilgi deposu olarak var olduğunu, ancak fiziksel olarak yeniden ziyaret edilemeyeceğini savunuyor.