Kürt rönesansı mı tsunami mi?
Forum Haberleri —
- Kürt Rönesansı herkese iyi gelecek.Türk devleti böyle bir dönüşüm yaşar mı ya da uzlaşı kapılarını açar mı yaşayıp göreceğiz. Tsunami en fazla kime kötü gelir? Tabii ki hazırlıksız olana, gelmekte olanı görmeyene, görüp de çare diye sorunları büyütmekte ısrar edene!
CÜNEYT MERCAN
Kürt Rönesans'ı çoktan başladı aslında. Engellenmeye, baskılanmaya, bastırılmaya çalışılıyor. 2015'e gelindiğinde etki alanı çok genişlemişti. Orta Doğu için hegemonik planları bozabilirdi. Kaostan hiç beklenilmeyen şekilde halklar lehine sonuçlar üretebilirdi. Türk devletinin ise derdi kendine göreydi. Klasik Kürt inkarcılığı aşılamamıştı. Çözüm adı altında sürdürülen operasyonlarla bir yere varamayacağını gördüğünden çatışmalı süreci, tüm imkanlarını kullanarak yeniden devreye soktu. Eskisinden daha bütünlüklü, daha acımasız, daha kesintisiz. Birkaç yılda kesin sonuç alacağını sanıyordu, on yıl geçti. Bazı yönleriyle hegemonik güçlerle Türk devletinin hesapları kesişmişti. Özgürlük Hareketi’ne yönelimin önü ardına kadar açıldı. Türk devletinin hesabı ayrı, küresel hegemonyanın hesabı farklıydı. Ama hedefte ortaklaşmışlardı. Şimdi Türk devlet aklının kendisine sorması gereken soru şudur; Kürtler sadece kuzeyli Kürtler değil, 40 milyon Kürt halkı, 2015'e göre Türk devletine karşı nasıl bir duygusal, zihinsel değişim yaşamıştır? Pozitif yönde mi negatif yönde mi gelişmiştir bu değişim? Yanıtın ne olduğunu herkes, başta da Türk devlet aklı gayet iyi biliyor olsa gerek.
Peki samimi bir çözüm geliştirilebilseydi ne olurdu? Sonuçları Türkiye ve tüm Orta Doğu'ya nasıl yansırdı? Bugünkü kaos yine aynı şekil ve şiddetiyle yaşanabilir miydi? Ya da yaşansa bile hakların alternatif yaratma iradesi çok daha güçlü olmaz mıydı?
Özgürlük Hareketi’nin ve Önderlik çizgisinin Paradigmasal karakteri göz önünde bulundurulduğunda, Türk devletinin şuursuzluğa varan, geleceği de, sahayı da okuyamayan saldırganlığını yalnızca Kürt düşmanlığı olarak nitelendirmek eksik kalır. Sonuçları itibari ile daha ağır bir kriz üretebileceğinin ne kadar farkındadır, tartışılmaya değerdir. Önderlik çizgisi Kürt orjinlidir, Kürdistani’dir, doğru. Ama aynı zamanda Orta Doğulu’dur, evrenseldir. Ürettiği etki ve hedefleri itibari ile Kürtler Kürdistan'la sınırlandırılamaz. Rönesans benzeri etki üretiyor oluşu tam da bu nedenledir. Küresel hegemonik hedef haline gelmesinin de sebebi budur. Onlar bu çizgiyi hedeflemekte, gövdeyi ise, yapabilirlerse kendi planlarına uygun bir müttefik haline getirmek istemektedirler. Türk devlet aklına bazen alan açıyor, bazen anlık istihbarat veriyor, bazen gözlerini yumuyorlarsa bu hesaplarından dolayıdır. Çizgi ve çizgi temsilcileri ne kadar azalır, zayıflarsa hem de görece daha zayıflatılmış bir Önderlik çizgisi ile yürümek durumunda kalacaklardır. Peki bunlarla ne yapmayı düşünecektir acaba? Türk devleti Özgürlük Hareketi’ni imha edeceğini sanırken bir başka hesap doğrultusunda heybedeki turpu büyütmüş olmuyor mu? Milliyetçilik, iktidarcılık, ırkçılık böyle bir hastalıktır. Nice diktatörler burunlarının ucunu göremediler, görmek istemediler. Akıbetleri biliniyor.
Samimi bir çözüm en başta siyasal, toplumsal atmosferi değiştirirdi. Kin ve düşmanlık üreten ve politik körlüğe yol açan, zihinsel ve duygusal zehirler kusulurdu. Toplum iyileşir. Toplumsal, kurumsal alanda her yere bu iyileşme yansırdı. Demokratik bilinç, ekolojik ve toplumumuzu ekonomi, kadın örgütlülüğü ve demokratik ulus anlayışının hakim olduğu yeni gerçeklik, bir model haline gelirdi. Böylesi bir modelin, benzer sorun ve çıkmazlar çok uzun süreden beri yaşayan komşu coğrafyaları pozitif manada etkilemeyeceğini söylemek mümkün müdür?
Orta Doğu denince ne akla geliyor bir düşünelim. Kendi sorun alanlarını kendi öz iradesiyle çözebilmiş bir Orta Doğu kendi Rönesansını yaratmış olacaktır zaten. Sadece kadın özgürlüğü bile, Orta Doğu statükosunda özgürlük lehine deprem etkisi yaratır. Kadın özgürlüğü sadece despotik rejimleri sarsmaz, yaşamın geneline yansıyacak bir demokrasi bilinci, iradesi üretir. Bin yılların eril toksiki yaşamın her alanında adım adım etkisini yitirir. Dil demokratikleşir, din demokratikleşir, ulus demokratikleşir, yönetim demokratikleşir, uluslar ve inançlar arası ilişkiler demokratikleşir, ekonomi demokratikleşir.
Bu, birlikteliğe yol almak demektir. Zehirli otların tek tek temizlendiği, toprağın arındığı, nefes aldığı, tüm bereket ve çeşitliliği ile kendini yeniden var etmesi demektir.
Böylece yapay sorunların yönetilmesi için harcanan enerji, verimli alanlara akmaya başlar, bağımlılık ilişkileri özgürleşir.
Böylesi bir sistemde klasik statükocu iktidar elitleri varlıklarını sürdüremez tabii ki! Samimiyetsizce dile getirdikleri "önce vatan" ilkesi ile sınanmış olacaklardır. Vatan böyle kurtululur, millet, din, özgür yaşam, ekonomik değerler böyle prangalarını atar.
Yeni hegemonya arayışlarıyla, yani eskiye ait ve habire eskinin farklı türevlerini üretecek yaklaşımlarla varılacak bir yer yoktur.
Paradigma değişimi şarttır. Ve tabii ki değişen paradigmaya uygun hızlı, cesur ve bütünlüklü pratikleşme de kaçınılmazdır.
Orta Doğu'ya yönelik büyük hegemonik planlar, halklar, inançlar, kadınlar ve demokrasi güçleri lehine ancak böyle aşılabilir.
Bunun ilk ve somut adımı Önder Apo’nun özgürlüğü ve serbest hareket olanaklarına kavuşturulmasıdır. Ayda bir yapılıp yapılmayacağı da belli olmayan ada ziyaretlerine kapı aralamanın adı oyalamadır, vakit kazanmadır, eski zihniyette ısrardır. Deve kuşu kafasını toprağa gömünce kimsenin kendisini görmediğini sanırmış. Oysa ki her yeri tüm varlığıyla açıktadır. Yapıp etmeler, kullanılan dil ve gerçekleştirilen pratikler görünmez mi sanılıyor yoksa? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, diye boşuna denmemiştir.
Bugüne kadar olduğu gibi, Türk’e de, tüm bölgeye de iyi gelecek Kürt Rönesansı engellenmeye, boğulmaya çalışılırsa, bu ateşe daha fazla odun atmaktan başka bir işe yaramaz. Kürt bitmez, Kürt mücadelesi ortadan kaldırılamaz. Daha öfkeli, daha bilenmiş bir nesil yaratılmış olunur. Bilin bakalım bunu en çok, avuçlarını da oluşturarak kimler ister?
Batman'daki kayyum protestolarında kameralara yansıyan bir görüntü çok konuşuldu. Bir Kürt genci polislere hitaben "İsrail bile sizden daha iyidir" diye haykırıyordu. Bu söz tekil midir yoksa giderek yayılan bir toplumsal psikolojinin, duygunun dışa vurumu mudur? Cevabını ilgilileri de biliyordur herhalde. Picasso'nun Guernica tablosu için “bunu kim yaptı" sorusuna verdiği yanıtı, tam da yeri gelmişken hatırlamak, hatırlatmak isabetsiz mi olur?
Kürtler, Orta Doğu geneli açısından göz ardı edilemeyecek bir aktör haline gelmiştir. Hesabı olanlar öfkeli, örgütlü, dinamik bir güçle iş tutmak ister. Bunun işaretlerini de bolca görüyoruz zaten.
Kürt Cin’i tekrar şişeye sokulamaz. Önderlerine, Önderliği şahsında tüm varlığına yapmış olduğunuz kötülüklere her gün yenisini ekleyerek sadece öfkeyi daha fazla büyütmüş olursunuz. Öfke büyür, zemin hazır olursa farklı hesabı olanlara istediklerini kendi elinizle vermiş olursunuz. O zaman yaşanacak olan ise, gelmekte olan tsunamiye Kürt halkını da dahil etmek olur. Kurban niye usluca kendi ayağıyla gelmiyor diye, Kürtler sorgulanamaz herhalde.
Rönesans herkese iyi gelecek.Türk devleti böyle bir dönüşüm yaşar mı ya da uzlaşı kapılarını açar mı yaşayıp göreceğiz. Tsunami en fazla kime kötü gelir? Tabii ki hazırlıksız olana, gelmekte olanı görmeyene, görüp de çare diye sorunları büyütmekte ısrar edene!
Kürtler 50 yıllık fırtınalı süreçte pişerek özgürlük ruhu ve bilincini edindiler, ne yapacaklarını iyi bilirler.