Kürtlere ortak strateji çağrısı

Murat Karayılan

Murat Karayılan

  • PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan, başta KDP, YNK, PYD olmak üzere Kürdistan’daki tüm güçleri, bu tarihi dönemde ortak strateji için sorumlu davranmaya çağırarak, “Örgütsel değil, ulusal çıkarlar esas olmalıdır” dedi. 
  • Karayılan, şunun da altını çizdi: Açıkça ilan ediyoruz; biz PKK olarak Rojava’da yokuz. Rojava’da, hiçbir örgütle organik ve örgütsel bağımız yoktur. PKK iç tüzüğü, programı olan bir harekettir ve kendinden sorumludur.  
  • Rojava'ya ne zaman gittiğimizi ve ne zaman döndüğümüzü herkes biliyor. DAİŞ saldırdığında Kerkük’e, Hewlêr’e, Mexmûr’a, Şengal’e ve şüphesiz Kobanî’ye, Rojava’ya gittik fakat döndük. 

Önemli ve tarihi bir dönemden geçildiğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, şunların altını çizdi: “Rojava için tehlike de büyüktür, imkan da büyüktür. Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkımızın her türlü saldırıya karşı hazır olması gerekiyor.”

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV’nin Özel Program’ında gazeteci Delîl Ronahî'nin sorularını yanıtladı. 14 Aralık’ta yapıldığı belirtilen ve önceki akşam yayınlanan söyleşinin bazı bölümleri özetle şöyle:

Suriye'nin yeniden dizaynı

Şimdi artık Suriye’yi yeniden dizayn etme gündemi var. Görüldüğü kadarıyla bu konuyla ilgili olarak bu planda yer alan güçler arasında çelişki vardır. Herkesin amacı farklıdır. Mesela Türkiye’nin amacı farklıdır; İsrail ve diğer tarafların amaçları daha farklıdır. Türkiye, Suriye’yi kendine göre dizayn etmek, örgütlemek istiyor. Esasında geçmişten beri Türkiye’de bulunan ve kendilerine muhalefet diyen gruplar bir geçici hükümet kurmuştu. Son 5-6 yıldır o hükümet vardır; sözüm ona başbakanı ve bakanları vardır.  Türkiye esas olarak bu muhalefet hükümetinin gelip Şam’a oturmasını ve iktidar olmasını istiyordu, ancak oyun kurucu güçler bunu kabul etmemiştir. Onlar HTŞ lideri Muhammed Golani’nin önünü açmayı tercih etti. Onun öncülüğünde Suriye’yi toparlamak ve yeniden dizayn etmek istedikleri anlaşılıyor. Türkiye ise bunu kabul etmeye mecbur kalmıştır. Bu sefer de Muhammed Golani’ye adeta dayatmalarda bulunuyor. 

Kürtlerin statüsüzlüğü için

Birinci ve öncelikli amaçları orada yeni yapılanmada Kürtlerin statü elde etmemesidir. Mevcut durumda Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler birlikte hemen hemen Suriye’nin üçte birini kontrol ediyorlar. Türkiye şimdi bunu ortadan kaldırmak istemektedir. Dolayısıyla birinci amaçları Kürtlerin orada statü sahibi olmamasıdır. Onlar, merkezi bir Suriye olmasını istiyor ve ağırlıklarını bunun için koyuyor. Yine Yeni Osmanlıcılık zihniyetiyle bu ülkeyi kendilerine bağlamak istiyorlar. Suriye’yi himayeleri altına almak istiyorlar. Bunu öyle çok da gizlemiyorlar. Her konuşmalarında bunu bir şekilde ifade ediyorlar. Kuşkusuz görüldüğü kadarıyla her şey Türk devletinin gönlüne göre olmayacaktır. 

Tarihi hata yapılır

Böylesi bir dönemde, bölge yeniden dizayn edilirken, Kürt halkının en çok ihtiyacı olan şey ise ortak bir stratejidir. Bu süreçte Kürt halkı, ortak bir strateji oluşturmazsa tarihi bir hata yapmış olur. Bunu derken illa yan yana olmalarını, aynı şeyi düşünmelerini belirtmiyoruz. Kürtlerin ortak bir stratejisi olmalı ve her örgüt o stratejinin başarılı olması için yardım etmeli. Bu olmazsa Türk devleti zaten Kürtleri bir halk/ulus olarak görmüyor. Kürt halkının, kendisini tanımayan ve bu süreçte yer almasını istemeyen bu siyasete karşı kesinlikle bir biçimde birleşmesi ve ortak bir stratejiye ulaşması gerekiyor. 

Herkes sorumlu yaklaşmalı

Bunun için ben bu önemli dönemde Kürt siyasetinin tüm sorumlularına;  yani başta KDP, YNK, PYD olmak üzere her dört parça Kürdistan’da tüm partilerin başkan ve eşbaşkanlarına, yine aydınlara ve kendini sorumlu gören herkese çağrıda bulunuyorum: Bu tarihi dönemde herkes sorumlu yaklaşmalı. Kimse şimdiye kadar olan duruşunda ısrar etmemeli. Kimse fikirsel ve ideolojik ayrılıkları, bir platformda birleşmenin önünde engel haline getirmesin. Örgütsel çıkarlar değil, ulusal çıkarlar esas olmalıdır. Belirttiğim gibi çok düzenli bir birlik olmasa da diyalog olmalı; bir yaklaşım olmalı. Mesela şimdi Rojava’da Kürt halkı boşluğa düşmemeli. Kürt halkı orada zayıf değildir; imkanları vardır ama kazanan olmak için her parça ve her Kürt siyasetçisi Rojava’ya destek olmalı. Bu önemli dönemde Kürtler arasında kopukluk olmamalıdır; tarih bunu dayatmaktadır. 

Ulusal siyaset esastır

Herkesin ulusal bir siyaseti esas alması gerekmektedir. Halkımızın çıkarı bundadır. Bunun için ben bir kez daha kendini sorumlu gören herkesin duruşunu ve yaklaşımını gözden geçirmeleri çağrısında bulunuyorum. Yanlış duruşların bu dönemde aşılması gerekiyor. 

Rojava birliğini sağlamalı

Rojava açısından ise bu bir zorunluluk halini almıştır. İşte görüyoruz; 2-3 gündür Rojavalı yetkililer de sürekli iç birlikten bahsediyor. Biz bunu doğru buluyoruz ve her biçimde bu düşünceyi destekliyoruz. Rojavayê Kurdistan kendi içinde birliğini kurmalı, tek ses haline gelmeli ve bu biçimde Şam’a gitmelidir. Buna ihtiyaç var. Tabii ki Rojavayê Kurdistan tek başına değildir; onların yanında Arap, Asuri-Süryani kardeşleri vardır; onlarla da tek ses olmalı, bu biçimde kendilerini bir güç ve irade haline getirmelidirler. Bu biçimde onların sesi çok daha güçlü çıkacaktır. Dolayısıyla bu, Rojava için bir şarttır. 

ENKS de bu dili terk etmeli

ENKS’nin kimi yetkilileri Türk devletinin özel savaş sözcüleri gibi konuşuyor. Onlar bu dili terk etmeliler. Türkiye’nin avukatı olmak, onların sözcüsü gibi konuşmak bunlara mı düşmüş! Türk devleti hegemonik, baskıcı bir devlet olarak tüm Kürt halkını yok etmek istiyor. Sen her şeyden önce kendi bahçene, yani Kürtlerin yuvasına gel. Başkalarına yaptığınız hizmet yeter. Artık biraz da Kürtler birlik olsun ve kendi kendilerine hizmet etsinler. Doğrusu budur ve bu çerçevede öncelikle Rojava’da birliğin gelişeceğine inanıyoruz. Tabii sonrasında tüm Kürdistan’da birliğe ihtiyaç vardır, çünkü bu sürecin Suriye’yle sınırlı kalmayacağı ve yayılacağı görülüyor. Herkes bu konuda sorumlu yaklaşmalı ve çaba geliştirmelidir. 

PKK'ye haksızlık yapıldı

HTŞ, sadece bazı devletlerin değil, Birleşmiş Milletler’in terör listesindedir. Bizi ise ABD ve AB, çıkarları için terör listesine koymuş ama Birleşmiş Milletler ve dünya bizi terör listesine almamıştır. Alan devletler de kirli çıkarları için haksızlık yapmıştır. Zaten bu yüzden dava açtık. Biz Kürt halkının doğal hakları için mücadele eden bir hareketiz. Kim bizim yerimizde olsa halkı için bu mücadeleyi yürütür. Bu meşru bir mücadeledir ve Birleşmiş Milletler’in yasalarına göredir. Dili, varlığı, tarihi, her şeyi yok sayılan bir halkın mücadele etme hakkı vardır. Biz de bunu yapıyoruz ama bizi haksız olarak listeye aldılar. 

Türkiye bunu kullanıyor

Şimdi Türk devleti bunu kullanmak istiyor ve kimlik davası yürüten ya da kimliğine sahip çıkan her Kürt’e “bu PKK’lidir” diyor. Bu, Türkiye’nin bir özel savaş yöntemidir. Türk devleti Kürtleri ezmek için bu yöntemi kullanıyor. Aynı şeyi Rojava’ya karşı da kullanıyor. “Rojava PKK’dir” diyor, çünkü esas olarak oradaki statüyü ortadan kaldırmak istiyor. Bu yüzden isimlerini söylerken PYD/YPG yerine PKK/PYD/YPG diyor. Bu bir özel savaş dilidir. Kimlik sahibi tüm Kürtleri hedeflemek için bu dili kullanıyor. Bu yüzden bütün devletler, partiler, siyasiler -Kürt olsunlar olmasınlar- Türk devletinin bu özel savaş diline kanmasınlar. Öyle bir şey yoktur. 

Örgütsel organik bağımız yok

Açıkça ilan ediyoruz; biz PKK olarak Rojava’da yokuz. Rojava’da, hiçbir örgütle organik ve örgütsel hiçbir bağımız yoktur. Ne zaman gittiğimizi ve ne zaman döndüğümüzü herkes biliyor. DAÎŞ saldırdığında Kerkük’e, Hewlêr’e, Mexmûr’a, Şengal’e ve şüphesiz Kobanî’ye, Rojava’ya gittik fakat döndük. Şimdi bundan hareketle “PKK oradadır” diyorlar. Hayır, öyle bir şey yoktur. Burada şöyle bir şey var: Rêber Apo’nun felsefesini, yani Kadın Özgürlüğüne Dayalı Demokratik Ekolojik Toplum Paradigması’nı benimseyen herkes, PKK’lidir anlamına gelmemektedir. PKK iç tüzüğü ve programı olan bir harekettir ve kendinden sorumludur. Gerçek böyledir ve herkesin bu hakikate göre hareket etmesi gerekmektedir.

 

* * *

Türk ordusu saldırır mı?

Türkiye yetkilileri de hibrit savaşı üzerinde biraz yoğunlaşmış. Hibrit savaş yöntemlerini kullanmak istiyorlar. İşte kendileri için Suriye Milli Ordusu (SMO) diye bir güç örgütlemişler. Aynı zamanda Türk devletinin özel kuvvetleri onların elbiselerini giyerek içlerine giriyor. Bu gücün çatışmalarını koordine edenler o çetelerin başları ile Türk generalleridir. Yine teknik donanım, tanklar ve zırhlı araçlar veriyorlar, uçaklarıyla destek veriyorlar ve taktik çerçeve sunuyorlar. SMO, Türkiye’nin amaçları için hareket eden, maaşını ve talimatlarını Türkiye'den alan bir yapıdır. Türkiye, bunları örgütlemiş, bu yöntemle savaşmak istiyor. Şüphesiz mecbur kalırsa ordusuyla da müdahale eder fakat kendi ordusunun katılabilmesi için ABD gibi uluslararası güçlerin onay vermesi gerekir. Bu hususta biraz sorunları vardır. Teknik vererek ve kendi askerini de gizlice içine koyarak kurduğu SMO yoluyla Kürtlere karşı savaşmak istiyor. Birinci yöntem budur.

İkinci yöntem ise bu çeteler yoluyla bazı aşiretlere ulaşmak ve içeride “aşiretler isyan ediyor” diyerek karışıklık çıkarmaya çalışıyor. İlişkide oldukları bazı kesimleri içeriden harekete geçirip cepheden de askeri olarak SMO çetelerini harekete geçirmek istiyor. Efrîn’de bunların ne yaptığını gördük. Türk devletinin Suriye ile Kuzey ve Doğu Suriye’deki stratejisi budur. 

Halk uyanık olmalı

Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkımız buna karşı uyanık olmalı. En büyük rol özellikle Arap aydınları ve Arap partilerine düşüyor. Yine Hristiyan, Asuri-Süryani, Ermeni halklarımıza önemli bir rol düşüyor. Bu tür oyunları boşa çıkarmalı, siyasi demokratik bir mücadele vermeliler, birleşmeliler ve böyle masaya oturmalı, etkilerini bütün Suriye’de göstermeliler. Suriye’yi demokratize etmeyi hedeflemelidirler. Bugün ilerici, demokratik bir yöntemle Suriye’yi demokratize edecek güç, şimdi Kuzey ve Doğu Suriye’dedir. Etkisini bütün Suriye’ye yapacaktır. Mücadeleyi böyle yürütmeliler. Bizim görüşümüz böyledir; böyle hareket etmeleri gerektiğini düşünüyoruz.

Tehlike de imkan da büyüktür

Önemli ve tarihi bir dönemdeyiz. Rojava için tehlike de büyüktür, imkan da büyüktür. Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’deki halkımızın kendini hazırlaması, örgütlemesi, her türlü saldırıya karşı hazır olması gerekiyor. Kazanma ve sonuç alma imkanları da büyüktür. Umut ediyoruz ve inanıyoruz ki, bölge halklarımızın tecrübesi vardır, birlik olacak ve kazanacaklardır. Biz de bu tarihi süreçte herkese başarılar diliyoruz.

 

* * *

Savaşta ve siyasette, taktik çekilmeler vardır

Şehba ve Til Rifet’te sadece askeri güçlerin değil -ki orada HRE vardır-, aynı zamanda oradaki halkın da kendileriyle beraber çekilmesi kararı bize göre doğru bir şeydi ve yerindeydi, çünkü o orta yerde savaşmak belli riskleri barındırıyordu. 120 bin insanı sağlam bir şekilde getirdiler. Bu iyiydi, çünkü oradaki halkımız Efrîn halkıydı. Önceden göç etmişlerdi; kamplardaydılar ve orada kalsaydılar akıbetleri belli olmayacaktı. Katliamla yüz yüze kalacaklardı. QSD Komutanlığının yardımıyla oradaki insanlar sağlam bir şekilde çekildi. 

Halep’in Şêx Maqsûd ve Eşrefiyê mahallelerindeki halkımızın kalması da iyiydi, çünkü oradaki halkımızın sayısı çoktur; 250 bine yakın insan var. 

Tabii Minbic’de Türkiye’nin saldırı planı devreye girdi. Belli ki, bazı Uluslararası Koalisyon güçleri de araya girmiş, tartışmalar olmuş ve Minbic’de ateşkes ve anlaşma olmuş. 

Diğer taraftan Türk çeteleri Qereqozax’a, Tişrîn Barajı’na, Dêr Hafir bölgesine saldırmışlar. Sınırlarını genişletmek, herhalde Kobanê’yi tehdit altına almak, köprüyü ve barajı tutmak istemişler. QSD güçleri ve Minbic Askeri Meclisi kontrolü altındaki güçler tarihi bir direniş vermiş. Belli ki oradaki savaşı Türk devleti durdurmuştur. Yoksa durmazlardı ve QSD Komutanlığının açıkladığı anlaşmayı yapmazlardı. Yine QSD Komutanlığının açıklamasına göre çeteler bu anlaşmanın gereklerini yerine getirmemiştir. 

Süleyman Şah Türbesi’nin yerine gelirlerse QSD’nin ya da oradaki halkın karşı çıkacağını sanmıyorum. Minbic’deki anlaşma gerçekleşmezse muhtemelen buradaki de gerçekleşmeyebilir. 

Türk devleti, bu çeteleri yoluyla esasında Tebqa’ya ve hatta daha ilerisine gelmek istemiştir. Böyle bir planı vardır ama bu planları orada tıkanmış ve geriletilmiştir. Tabii bundan sonra ne zamana kadar dururlar bilemiyorum. Duracaklarına inanmıyorum; durmazlar. 

Şam iktidarı yeni oluştu ve Suriye’de savaşın durması gerektiğini ilan ettiler. Anlaşılan Koalisyon güçleri de savaşın durmasını istiyor ama Türkiye savaşmak istiyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin eli daha güçlüdür. Daha güçlü mücadele edebilir. Kısacası, genel olarak 30 Kasım’dan bu yana yaşanan bu süreçte biz genelde QSD ile Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni, siyaset yürütmede ve askeri duruşta başarılı görüyoruz. Siyasette de savaşta da böyle şeyler vardır; stratejik değerleri savunmak, stratejik kazanmak için taktik geri çekilmeler yapabilirsin. Hatta tavizler de verebilirsin. Böyle anlaşılması gerekiyor. 

 

* * *

Artık göç olmasın

Efrîn halkının ki özeldir ama genelde göç doğru değildir. Bize göre; köyünden, şehrinden göç etmek yanlıştır. Efrîn halkı köyde değildi; çadırdaydılar; göç bir gereklilikti ve doğrudur. Onun dışında göç yanlıştır. Artık kimsenin yerinden çıkmaması gerekiyor. Onlar geliyor ve halkımızın bıraktığı yerleri işgal ediyor. Böyle ele almak gerekiyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.