Marjane’nin gözünden İran
Kadın Haberleri —
- Persepolis filminde, Marjane’nin gözünden Şah’ın yıkılışını ve karanlık İslam Cumhuriyeti rejiminin doğuşunu izliyoruz. Rejimin artan baskıları, yoksulluk, savaş, göç… Onun hikayesi, katı toplumsal kurallara rağmen kendi yolunu arayan bir kadının mücadelesidir. Her sahnesi evrensel bir feminist manifesto niteliğindedir.
VİLDAN BOZKURT
Persepolis filmi, Marjane Satrapi'nin aynı adlı otobiyografik çizgi romanından uyarlanmış ve 2007'de vizyona girmiş bir animasyon filmdir. İran asıllı Fransız sanatçı Satrapi, filmde kendi yaşamını ve İran'da geçirdiği çocukluk yıllarını, devrim dönemindeki toplumsal değişimlerin birey üzerindeki etkilerini anlatıyor. Filmin diğer yönetmesi ise Vincent Paronnaud.
Film, genç kadın Marjane'nin gözünden 1979 İran Devrimi'ni, devrim sonrasını ve İran-Irak Savaşı gibi zorlu dönemleri işliyor. Bu dönemlerdeki toplumsal baskılar, bireylerin özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar ve dış dünyadan kopma gibi unsurlar Marjane’nin hayatını şekillendirir. Marjane, gençlik yıllarını Avrupa’da geçirir ve burada kimlik arayışına girer. Film kimlik arayışını, bir kadın olarak özgürlük mücadelesini, kadınlara uygulanan baskıları ve ailesiyle olan bağlarını güçlü bir şekilde yansıtır.
İzleyicileri karşılayan ilk sahne, Marjane’nin türbanını takıp havaalanındaki güvenlikten geçmeye çalışmasıyla başlar. Yıl 1978, Tahran’ın semaları toz ve dumanla kaplı. Filmde yönetmen, Marjane’nin çocukluk yıllarına dönerek, 1970’lerin sonunda İran’ın dönüşümünü, Ortadoğu’nun karanlık ve savaşla yoğrulmuş tarihini gözler önüne sermeyi amaçlıyor.
Eşikte sıkışıp kalmış gibi
Marjane, devrimle altüst olan İran’da doğmuş, ardından özgürlüğünü arayarak yurtdışına gitmek zorunda kalmış genç bir kızdır. Batı dünyasına kaçıp kendini bulmaya çalışırken, bambaşka bir zorlukla karşılaşır; kendi benliğini ve kimliğini kaybetme riski. Ortadoğu’nun baskıcı zihniyetinden kaçarken, Batı’nın yalnızlığında ve uyuşmazlığında kendini bulamaz. Bu iki dünya arasında sıkışıp kalmış ne İran’a ait hissedebilmiş ne de Avrupa’ya… Yine de hayatı tepetaklak olduktan sonra yuvasına dönmeyi seçer.
Kötünün kötüsü
Filmde, Marjane’nin İran’daki yaşamının her aşamasında devrimin yankılarını duyarız. Şah’ın gitmesiyle umuda kapılan halk, daha da baskıcı bir rejimle yüzleşir. Marjane’nin babası Ebi, kızını kucağına alıp ona kendi ağzından bir tarih dersi verir: İngilizlerin Şah’ın babasını kandırarak kurduğu düzeni, petrol anlaşmalarıyla şekillenen çıkar çatışmalarını… Şah rejimini istemeyen halk, daha da kötü sonuçlar doğuran yeni bir döneme adım atar. İşkenceler, baskılar, ani ölümlerle dolu karanlık yıllar başlar. Artık, Marjane’nin yakın akrabalarının kaçmaları ve hapislere düşmeleri de sıklaşır.
Şah’ın ülkeden ayrılışı Tahran sokaklarında bayram havası estirse de beklenmedik bir misafir gelir Ebi’lerin evine: Anoş Amca. Halkın seçimine inanan, proleter yanlısı bir Marksist olan Anoş, kendi geçmişini ve bu toprakların çektiği acıları anlatır Marjane’e. Onun anlattıkları sayesinde biz de İran tarihine tanıklık ediyoruz; halkın direnişine rağmen seçimi %99 gibi ezici bir oranla kazanan İslam Cumhuriyeti rejiminin doğuşunu ve bu karanlık dönemin derinleştiğini…
Kaçamadı, İran’a ailesine döndü
Bir yıl sonra Saddam’ın İran’a savaş açmasıyla yeni bir savaş başlar. İran’ın ağır yasalarla kısıtlanmış halkı için yaşam iyice zorlaşırken, Marjane’nin ailesi onu Viyana’ya gönderme kararı alır. 1982 Tahranı’nda bombalar düşerken, Marjane yeni bir dünyaya adım atar. Batı dünyasında marjinal arkadaşlıklar kurar, başka hayatların içine dalar fakat bu farklılıklar bir noktada onu derin bir boşluğa sürükler. Arada kalmışlığın acısıyla, kendini ne İran’a ne de Avrupa’ya ait hissedebilir. İçsel bunalımı, onu kaçtığı yere, ailesinin yanına döndürür.
Ölüm, göç ve derin yaraları gördü
Ancak Marjane’in İran’a dönüşü, beklediğinden de kötü bir manzarayla karşılaşmasına sebep olur. Savaş son bulmuş, ardından derin yaralar bırakmıştır. Batı’nın hem İran’a hem de Irak’a silah satışı yaparak savaşın iki tarafını da sömürdüğünü fark eder. Marjane için tüm bu acıların ve ölümlerin arkasında, daha büyük bir çıkar çatışmasının yattığı açıktır. Savaşın sonucunda milyonlarca insan ölmüş, idam edilmiş ve göç etmek zorunda kalmıştır.
1992 yılına gelindiğinde, üniversitede kendini bulmaya çalışırken rejim baskısının hâlâ yoğun olduğunu fark eder; öğrenci tutuklamaları, evlilik ve boşanma baskısı, bir türlü sona ermeyen kısıtlamalar... Marjane artık bu topraklarda kalamayacağını hisseder. Hayatındaki iyi kadın figürlerinden olan babaannesi ile Hazar Denizi kıyısında son kez vatanına veda eder ve bir daha dönmemek üzere ayrılır.
Her sahnesi başkaldırı
Persepolis, aynı zamanda güçlü bir feminist anlatıyı izleyiciye sunan bir filmdir. Marjane’nin hikayesi, bireysel özgürlüğün, özellikle kadın özgürlüğünün sıkı bir savunusunu yapar. Marjane, türban zorunluluğu, katı toplumsal kurallar ve kadına dayatılan rollere rağmen kendi yolunu arayan, bu zincirleri kırmak için mücadele eden bir ailede büyümüştür. İran’da kadınlara dayatılan kuralların katılığı, toplumsal baskılarla harmanlanır ve her yaştan kadını sıkıştıran bir kafes haline gelir. Marjane, bu sistemde kendine yer bulmaya çalışırken, bir yandan da düzene kafa tutar. Filmin her sahnesinde, Marjane’nin hem toplumsal normlara hem de ataerkil baskıya karşı direnişini izleriz. Persepolis, bu anlamda evrensel bir feminist manifesto niteliği taşıyan eserlerdendir.
Günümüz İran’ında haberler hâlâ değişmiyor; bir hafta kadar önce Ahlâk polisleri tarafından giyimine karışılan ve bunu tek başına protesto eden bir kadın öğrenci direnişiyle uyanmıştık. Tıpkı Marjane gibi, İranlı kadınlar hâlâ özgürlükleri için savaşmak zorunda.