Özerk Yönetim küresel boyut kazandı
Kadın Haberleri —
- Alman kadın hakları aktivisti Marion Böker, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirlerinden yola çıkılarak oluşturulan Jineoloji’nin ‘kadın tarihi’ olarak bilinen Herstory’den daha kapsayıcı olduğunu söyledi ve ekledi: “Jineoloji, küresel bilim kanununa dahil edilmeli, diğer bölgelerle karşılıklı olarak incelenmeli ve öğrenilmelidir.”
- Rojava’daki Özerk Yönetim modelinin küresel bir boyut kazandığını ifade eden Marion Böker, “Rojava'daki barışçıl, kapsayıcı ve katılımcı yönetim modeli, Ağustos 2014'ten itibaren Êzîdî toplumuna yardımcı oldu ve şimdi Şengal’de de bir model haline geldi. Ayrıca yönetimdeki kotalar tüm halkları kapsıyor” dedi.
MİHEME PORGEBOL
Türk devleti tarafından tecrit edilmek istenen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleri dünyanın dört bir yanında, sokaklardan savaş mevzilerine kadar her alanda tartışılıyor. Ortadoğu’da tarihin en güçlü kadın isyanlarını başlatıp en büyük kadın kazanımlarını yaratan Öcalan’ın kadın özgürlüğü üzerine düşüncelerini Alman kadın öncü Marion Böker’le konuştuk.
Böker, özellikle kadın ve insan hakları temelinde yürüttüğü mücadeleyle tanınan, Uluslararası Kadın İttifakı’na (IAW) da bir dönem başkanlık yapmış etkili bir siyasi ve devrimci figür. Böker, Öcalan’ın fikirleri ışığında oluşturulan Rojava’daki modeli Avrupa’da da görmek istediğini söyleyerek “Rojava’daki yönetim sistemi Ortadoğu'da iyi bir örnek oluşturmakla birlikte, bu bölgeyi aşan bir küresel model olarak da değerlendirilebilir” diyor.
Abdullah Öcalan, kadınları tarihin ilk sömürülen grubu olarak tanımlıyor. Siz bu yoruma katılıyor musunuz?
Anasoylu kültürlerin, yaklaşık 7 bin yıl önce ortadan kaldırılmasıyla kadınlar artık avcılık, çiftçilik, rahiplik veya diğer toplumsal rollerde eşit tanımlanmadı. Erkeklere tabi hale getirildiler. İnsanlar yerleşik hayata geçip şehirler inşa etmeye başladıklarında, farklı topluluklar arasındaki çatışmalar değişti ve yalnızca erkeklerin savaşçı olduğu bir savaş kültürü icat edildi. Silah cephaneliği değişti ve arttı.
Önceden, avcı toplumların bir parçası olan kadınlar, erkeklerle birlikte gruplarını savunuyor ve bağlı oldukları grupların lideri olabiliyordu. Bu durum, yalnızca erkeklerden oluşan savunma birimlerinin başındaki erkek liderlerin hüküm sürdüğü krallıklar kurulduğunda durdu ve kadınlar istisnai durumlar hariç güç sahibi olamadılar. Dolayısıyla, evet, katılıyorum. Abdullah Öcalan kitaplarında bu teorilere atıfta bulunuyor.
Dinin de şekillenmeye başladığı dönem bu. Kadın sömürüsünde inancın etkisi neydi?
İnançların değişmesiyle kadınlar öncü toplumsal rollerden men edildi; inançların tek tanrılı dinlere dönüşmesiyle de dinlerde sadece erkekler tanımlandı. Ancak kadınlar dışında, savaş esirleri, köleler ve diğer erkekler de sömürüldü. ‘Erken kapitalizm’ olarak adlandırılan bu sistemde şehirlerin, tarımın ve ticaretin daha hızlı büyümesini sağlamak için ücretsiz ve ucuz iş gücü olarak ‘kölelik’ kurumsallaştırıldı. Böylece sömürü sadece kadınlarla sınırlı olarak kalmadı.
Mezopotamya kültürünün yasaları, köleliği 5 bin yıl önce tanımlamış, ancak kadınların toplumsal hiyerarşilerde ve ailelerdeki alt konumlarını sonlandıran paralel bir yasa getirmemiştir. Bazı yasalar kadınları savaşlarda kölelik veya soykırımdan korumayı amaçlasa da buradaki ‘koruma' terimi, erkeklerin sağladığı gücü ifade etmektedir.
Dolayısıyla “Uygarlık kadının sömürülmesiyle başladı” demek yanlış olmaz. Peki Kapitalist Modernite içerisinde bu sömürünün boyutları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
17’nci yüzyılda köleliğin sona erdiği söylenmiş ve Fransız Devrimi sonrası yasalarla tamamen durdurulsa da sanayileşmeyle yeni bir sömürü biçimi icat edildi. Kadın sömürüsü daha geniş bir sistemdi ve özel sektörü de kapsıyordu. Kadın sömürüsü, sanayileşme döneminden bugüne kadar iş gücü piyasasında yasalar ve ücretlerle daha ilerledi. Bugün buna 'ücret farkı' ve 'emekli maaşı farkı' diyoruz.
ILO veya BM CEDAW gibi uluslararası kuruluşlar ve yasalar, kadın-erkek eşitliğini garanti etse de bu sömürü sistemini değiştirmek kolay değil. Bu sistemden vazgeçmeye direnen, sağcı ve anti-cinsiyetçi erkek hareketleri var. Yine yakın zamanda Êzîdî kadınların DAİŞ tarafından zorla çalıştırıldığını ve cinsel sömürüye maruz kaldığını gördük. Şengal’de bu tehdit devam ediyor. Çeşitli ülkelerdeki erkeklerin DAİŞ’in cinsel ve zorla çalıştırma ticaretine on-line destek verdiğine ve bu kadınları satın aldıklarına dair kanıtlarımız var.
Tarihsel patriyarkal küresel sistemler, kadınların aşağılanması ve sömürülmesi yoluyla sürdürdüğü devalüasyonunu tam anlamıyla kaybetmedi. Hala kapitalist modernitenin yaşam ve güç sistemlerine entegre haldeler. Yeni toksik erkeklik dalgaları güçleniyor. İyi yasaları ortadan kaldırarak ve bütçelerde kadınları güçlendirme programlarını silerek, erkeklerin dünyanın sahibi olarak görüldüğü bir ulusu şekillendirerek kadına yönelik şiddeti yeniden tesis etmeye çalışıyor.
Son yıllarda İran'dan başlayarak tüm dünyada “Jin Jiyan Azadî” sloganı çerçevesinde büyük gösteriler düzenlendi. Bu aslında küresel bir kadın isyanı olarak da okunabilir. Dünyanın en baskıcı ataerkil ülkelerinden birinde Kürt kadınların bu isyanı bize ne anlatıyor?
Bu protestolar yalnızca Kürt kadınlarının değil, birçok kadının ve bazı erkeklerin ortak gücünü gösterdi. Böylece molla rejiminin gerçekliği daha geniş kitlelerce bilinir hale geldi. Kürt kadınlarının direnişi, dünya genelinde kadınları cesaretlendirdi, birçok kadın hareketini ve feministi harekete geçirdi. Hatta bu sloganı kopyalayanlar bile oldu. Ancak, tüm bunların yanında hükümetler bu duruma yeterince tepki vermedi ve yaptırım uygulamadı.
Nisan ayında Avrupa Kadın Lobisi tarafından düzenlenen, Afrika, Asya, Avrupa ve Ortadoğu’dan 23 konuşmacının katıldığı “Barışa Dönüş” adlı bir seminerde, İran'daki Kürt kadınlarının isyanının, küresel kadın hareketinin bir parçası olduğu ve kadınların birleşik faaliyetleriyle sürdürülebilir bir barışı zorladığı tartışıldı.
İran, Afganistan, Belucistan, Pakistan, Irak (Kürt ve Êzîdî kadınlar), Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kamerun, Yemen ve birçok diğer ülkedeki kadınların cesaretine minnettarız. Daha iyi koşullara sahip ülkelerde yaşayan kadınlar olarak bizler de örgütlenmeli, başta cinsel sömürü olmak üzere tüm sömürü biçimlerini, cinsel suçları ve kadın cinayetlerini sona erdirmek için ortaklaşmalıyız. Yakında ‘Kadın Feminist Barış Zirvesi’ni düzenleyeceğiz. Kürt kadınlarının sloganını destekleyen erkekleri de kadın hareketini desteklemeye, ataerkil kalıplarını değiştirmeye ve sistemin kalan veya yeniden kurulan güçlerini ortadan kaldırmaya yardımcı olmaya teşvik etmeliyiz.
Rojava’da devrim sonrası kadın özgürlüğünü merkeze alan yapılar inşa ediliyor. Eşbaşkanlık, kadın daireleri, yerel yönetimlerde kadın birimleri vb. Bunların küresel kadın mücadelesine katkısı ve etkisi nedir?
Rojava'da barışçıl, kapsayıcı ve katılımcı bir yönetim modeli oluşturuldu. Bu yapı, Ağustos 2014'ten itibaren Êzîdî toplumuna yardımcı olmuş ve şimdi Şengal’de de bir model haline gelmiştir. Diğer yandan kota sistemleri, insan hakları sistemince (CEDAW sözleşmesi Madde 4) cinsiyet eşitliği için yasal bağlayıcı bir önlem olarak kabul edilmiştir. Ancak dünyada hala uygulanmamaktadır. Dolayısıyla Rojava’daki yönetim sistemi, Ortadoğu'da iyi bir örnek oluşturmakla birlikte, bu bölgeyi aşan bir küresel model olarak da değerlendirilebilir. Eşbaşkanlıkların küresel bir model olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yönetim ve idaredeki kotalar sadece Kürt kadınları ve erkeklerini değil, Arap ve diğer halkları da kapsamaktadır. Bunu Avrupa'da da görmek istiyorum.
Öcalan'ın görüşlerinden yola çıkarak kadın çalışmalarına bilimsel metodolojiyle yaklaşan Jineloloji adında bir bakış açısı var. Kadın kimliklerinin sıklıkla silindiği bir dünyada Jineloloji hakkında ne düşünüyorsunuz?
Jineoloji projelerini birkaç yıl önce Güney Kürdistan ve diğer bölgelerde duyduğumda çok etkilendim. Ben de kadın tarihine (Herstory) odaklanarak bir kadın kütüphanesi, araştırma merkezi ve arşiv kurmuştum. Bu tür kurumların ulusal, bölgesel ve uluslararası ağlarına katıldım. Daha sonra bu kurumların ilk olarak 1930'larda kurulduğunu öğrendim. Günümüzde herstory, birçok üniversitede ‘Cinsiyet Çalışmaları’ kapsamında yer alıyor.
2000 yılında New York'ta Birleşmiş Milletler'de (BM) yapılan ‘Beijing Plus 5’ sürecinde, herstorye dair bir paragrafın yer almasını savunma şansım oldu. Bu paragraf, kadın tarihi araştırmaları, kütüphaneleri, eserler ve kaynaklar, arşivler ve müzelerin hükümetler tarafından finanse edilmesi, korunması ve desteklenmesi gerektiğini belirtiyordu. Kürt ve Êzîdî kadınlar da dahil olmak üzere birçok ülkedeki kadın, müzakere edilen belgelerdeki paragraftan yararlanarak kendi kadın tarihlerindeki eksiklikleri kapatabilirler.
Jineoloji ise herstoryden fazlasıdır; sosyoloji, sanat, politika ve daha fazlasını kapsar. Jineoloji, küresel bilim kanununa dahil edilmeli, diğer bölgelerle karşılıklı olarak incelenmeli ve öğrenilmelidir. Bu, daha fazla işbirliği yapabileceğimiz anlamına geliyor. Ne yazık ki, birkaç yıl önce Jineoloji çalışmalarının öncülerinden Nagihan Akarsel'in, Türk güçleri tarafından öldürüldüğünü öğrendim. Böylesine büyük başarıları ve katkıları olan bir kadının öldürülmesi, failinin adaletle yüzleşmemesi beni son derece üzüyor ve öfkelendiriyor.
Kürt Kadın Hareketi'nin örgütlenme ağı son 20 yılda dünyanın tüm coğrafyalarına yayıldı. Bu gücü ve etkiyi neye bağlamalıyız?
Öncelikle, diasporadaki Kürtler, Kürt bölgelerindeki gelişmelerle iyi bir iletişim içindeler. Kadınlar, Kürt toplumu için aynı sorumlu rolü üstlenmektedirler. Daha iyi bir gelecek için Abdullah Öcalan’ın kitaplarını okuyarak kendilerini geliştiriyorlar. Kadınların sadece direniş içinde olmakla kalmayıp, aynı zamanda gelecekte müzakereleri yürütecek, barışı koruyacak, dikkatli bir ekonomi ve yönetim oluşturacaklarına inanıyorum.
Ayrıca bazı özgürlükler ve haklar konusundaki deneyimleri, onları cesaretlendirdi. Bu da diğer hareketlerle uyum sağlamalarını ve güçlenmelerini sağladı. Diasporadaki Kürtlerin ve diğer halkların, Kürt Kadın Hareketi tarafından yönetilen tüm etkinliklerde birlikte çalışmasını ve kadın hareketleriyle küresel olarak daha güçlü bir etki yaratmasını umuyorum. Bu birliktelik kadınların ve halkların insan hakları temelinde özgürleşmesini hızlandıracaktır.