Soluksuz bir koşucu Sara Tolhildan

Dosya Haberleri —

Sara Tolhildan (Dilara Ürper)

Sara Tolhildan (Dilara Ürper)

  • Tarih sayfaları 26 Eylül 2022’yi gösterdiğinde Mersin polisevinde büyük bir patlama oldu. Bu bir fedai eylemdi ve Türk devleti adına konuşanların “Ayakkabı numaralarını dahi biliyoruz” dedikleri bir zamanda yapılmıştı. İki Kürt genç kadını yaptıkları eylemle PKK’nin her koşulda kendi varlığını sürdüreceğinin mesajını vermişti.
  • Eylemi gerçekleştirenlerden Sara Torhildan’ın abisi Mehdi Ürper kardeşini gazetemize anlattı: "Şehit Rojhat’ı bir komplo ile devlet katletti. Bu komploda Babatlar aktif rol aldı. Babat ailesi birçok arkadaşın kanına girdiler. Sara hep derdi ‘Merak etmeyin ben Rojhat’ın silahını yerde bırakmam' diye.''
  • Serhat Botan, Sara ilk olarak gerillaya katıldığı zaman onunla tanışır ve uzun süre aynı alanda kalırlar. Sara’nın yaşamda ve tartışmalarda hep çocukluk hayallerinden bahsettiğine dikkat çekti ve ekledi: ''Çocukluk hayallerine çok bağlıydı. Hayallerini gerçekleştirdi ve dağlara çıkıp PKK'ye katıldı."

ERDOĞAN ZAMUR

Tarih sayfaları 26 Eylül 2022’yi gösterdiğinde Mersin’in Mezitli ilçesindeki polisevinde büyük bir patlama oldu. Bu bir fedai eylemdi ve Türk devleti adına konuşanların “Ayakkabı numaralarını dahi biliyoruz. Bahara artık kimse bunların adını ağzına almayacak” dedikleri bir zamanda yapılmıştı. İki Kürt genç kadını yaptıkları eylemle PKK’nin her koşulda kendi varlığını sürdüreceğinin mesajını vermişti. Eylemi gerçekleştiren Sara Torhildan’ın abisi Mehdi Ürper kardeşini gazetemize anlattı.

Sara Torhildan, 1992 yılında Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Çeman köyünde ikisi kadın 6 kardeşten biri olarak dünyaya gelir. Onun gözlerini dünyaya açtığı 1992 yılı Botan’da serhildanların yaşandığı zamandır. Doğduğunda ona Rewşan adını verirler. Kimlik çıkarırken o ismi almasına izin verilmez ve Dilara olarak nüfusa kaydedilir. Baba Hamdi Ürper siyasetçidir. DEP’de encümen seçilir. Encümen olmasından sonra devletin baskısı daha da artar. Evi terk etmek zorunda kalır ve Güney Kürdistan’ın Zaxo kentine gider. Baskılar ailenin peşini bırakmaz, evleri sürekli olarak polis tarafında basılır. Baskılar dayanılmaz bir hal alınca Sara ve ailesi, dedesinin yardımıyla Zaxo’ya babasının yanına yerleşir.

 

Mehdi Ürper

Mültecilik yaşamı

Yürümeye başladığında uzun bir yolculuğa çıktığını bilmiyordu. O ilk adımlarını attığı yollar yıllarca onun kaderi olur. Çünkü işgalci Türk devleti Zaxo şehir merkezine girmiştir. Birleşmiş Milletler yetkilileri Zaxo’daki Kuzey Kürdistanlıları kamyonlara koyarak Zaxo’dan kaçırır. Abi Mehdi Ürper, o zaman daha beş yaşında bir çocuktur.

Mehdi Ürper’in Sara ile göç yollarında birçok anısı var. Onu en fazla etkileyen ise Ertuş Kampı’nda KDP’nin uyguladığı ambargo sırasında yaşadıkları. Çocuk gözüyle göç yollarında yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “Biz babamızın yanına Zaxo’ya gittik. Kısa bir süre sonra Türk askerleri Zaxo kent merkezine geldi. Herkeste bir ölüm korkusu hakimdi. BM bize kamyon getirdi. Biz ve birkaç komşumuz eşyaları kamyona atıp hemen Zaxo’dan ayrıldık. Zaten Türk devletinin baskılarından kaçıp buraya gelmiştik. Kalsaydık kesin babamı öldürürlerdi. Sara memlekette doğdu ama her Kürt çocuğu gibi onun da çocukluğu göç yollarında geçti. Biz Zaxo’dan sonra Ertuş Kampı’na gittik. Babam 1995’e kadar BM temsilcisiydi. Ertuş Kampı’na gittiğimizde biraz daha rahattı. Orada çadır kurduk. KDP ve Türk devletinin baskısı orda da devam etti. Kampı boşaltmak için saldırdılar ama biz direndik. 3 ay boyunca kampa ambargo koydular. Hiç yemek yoktu, hatta biz hayvanlarımıza kaldırdığımız ekmekleri bile çıkarıp mecburen yedik. Yani ekmeklerin içinde hep fare pisliği doluydu ama mecburduk. Zaten elektrik yoktu. Hiçbir şekilde televizyon ve buzdolabı gibi eşyalar yoktu. Sara’nın çocukluğu zorlu şartlarda geçti. O hatırlamıyordu ama hep ona anlatırdım. Bir ara kampa üzüm gelmişti. Sara da çocuktu, gelip pikaptan bir salkım üzümü izinsiz yemişti. Ben çok üzülmüştüm. Bir yıl Ertuş Kampı’nda kaldık. Daha sonra burası boşaltılınca Ninova Kampı’na sığındık. Biz Kürdistan’a geldiğimiz için seviniyorduk ama çoğu kez KDP tarafından baskılara maruz kaldık. Son olarak Mexmûr Kampı’na yerleştik. 2003 yılına kadar Sara ordaydı. Sara, Mexmûr Kampı'nda 4 yıl okudu.’’

 

Mexmûr’dan İstanbul’a

Mehdi Ürper, 2000 yılında Mexmûr kampında ayrılır. Oradan ayrılırken KDP tarafından gözaltına alınır ve daha sonra serbest bırakılır. Ardından kaçak yollardan Türkiye’ye geçer: “Kaçak olarak İstanbul'da kaldım. Sara ile nenem Mexmûr'da kalmışlardı. Sonra onlar da İstanbul'a geldi. Sara, geldikten sonra 'seni okula kaydedeyim' dememe rağmen 'Hayır ben sistemin okulunda okumam' diyerek reddetti. Okula gitmek istemedi, küçük yaşlarda tekstilde çalışmaya başladı. Çok yetenekliydi ve o yaşlarda bile Sara çok başarılıydı. Çalıştığı tekstil atölyesinde emekçi ve komünal bir ruhu vardı ve hep arkadaşlarına destek olurdu.''

Özlemi hep dağlardı

Sara, fiziken İstanbul’a gelmiş olsa da aklı hep Kürdistan dağlarındaydı. Özellikle babasının kuzeni Rojhat Şiwêdî’nin Şırnak’ta işbirlikçi-korucu Babatlar tarafından 1999’da şehit edilmesi aile içinde büyük bir etki yapar. Ailenin diğer fertlerinde olduğu gibi onda da intikam isteği vardır. Mehdi Ürper bu ihanetin ailede bıraktığı etkiye dair şunları söylüyor: ''Aslında babam evde hep ‘Onun silahını yerde bırakmamak lazım’ derdi. Ben cesaret edemedim ama Sara onun silahını yerde bırakmadı. Daha küçükken aile içinde bunlar konuşulurken Sara babama ‘ben gideceğim’ diyordu. Babam 'Tamam kızım sen büyü gidersin' diye Sara'yı oyalıyordu. Şehit Rojhat’ı bir komplo ile devlet katletti. Bu komploda Babatlar aktif rol aldı. Onlar partiye haber yolluyorlar, ‘gelin barışalım’ diye. Ancak Rojhat gittiğinde katledildi. Babat ailesi birçok arkadaşın kanına girdiler. Sara hep derdi ‘Merak etmeyin ben Rojhat’ın silahını yerde bırakmam' diye.''

 

Sara yönünü dağlara verdi

Sara gerillaya katıldığında abisi Mehdi Ürper zindandadır. Öncesinde de Sara’nın gideceğini sezmiştir zaten. Sara’nın gidişine dair ise şunları söylüyor: “Bizim evde hep siyaset ve gerillalardan konuşulurdu. Bu bir tabu değildi bizim için. Giderken ardında bir mektup bırakmıştı. Bana da bir mektup yollamıştı ama maalesef çok geç elime ulaştı. Zaten ben fark etmiştim gideceğini ve Sara'nın mektubu bana ulaştığında Sara katılım yapmıştı. Aile bir gün önce evde yemek yaptığını sabah çıkarken de herkesi öptüğünü söyledi. Bir nevi herkes ile vedalaşıp katıldı.''

'Sara ile sürekli mektuplaşıyorduk’

Sara, 2009’un Temmuz ayında İstanbul’dan yönünü özgür dağlara döner. O gerillaya katıldıktan sonra 2010’da nenesi ile Mexmûr Kampı'nda görüşür. Aile ile çok ilişkiye girmez. Çünkü kendisinden kaynaklı ailenin gözetim altında olduğunu bilir. Bir dönem Rojava’ya geçer ve orada çalışma yürütür. Rojava’da olanaklar olmasına rağmen asla aile ile ilişki kurmaz. Abi Ürper, Sara’nın gerillaya katıldıktan sonra onunla çok görüşmediğini yurtdışına çıktıktan sonra Sara’nın kendisine ulaştığını belirterek, “Sara çoğunlukla bizim güvenliğimiz için çok ilişki kurmuyordu. 2016’da ben buradan onu görmeye gittim. Tabii zindanda Sara ile sürekli mektuplaşıyorduk. Mektuplar Mexmûr üzerinden bana gönderiliyordu. Ben onu görmeye Kerkük’e gittim. Uzun bir aradan sonra onunla karşılaşmak kolay olmadı. Onun yanında arkadaşlar da vardı biraz ben çekingen davrandım. Tabii özlem farklı bir duygu… Mektubunun birinde 'Eğer bir gün seninle karşılaşırsak sana öyle bir sarılacağım ki kaburgaların kırılacak' demişti. İlk karşılaşmamızda bunu yaptı. Sara ile iki gün kaldım.

 

'Toplum bizi hissetsin’

Özel birimdeydi, bazen eleştiriyordum niye kendinize dikkat etmiyorsunuz, kaç metre öteden bellisiniz diye. Ama Sara bana 'Bir şey olmaz toplum bizi hissetsin' diyordu. Sara disipline çok önem veriyordu. Bir kez tek görüştük onunla. Gerillaya katıldıktan sonra Kuzey Kürdistan’a hiç geçmedi. Türk devletinin Gare saldırısından etkilenmişti. Çünkü Türk devleti mağaraya gaz atmıştı. Sara en fazla etkilenenlerden biri olmuştu. Onun hakkında son duyduğum buydu. Daha sonra ben hiç görüşmedim.''

Sara’nın tokasında kalan saçlar

Sara şehit düşünce mücadele arkadaşları onun bütün eşyalarını toplayıp abi Mehdi Ürper’e yollamışlar. Mehdi Ürper’in evinin şimdi en değerlisi o eşyaların içinde yer aldığı çanta. Çanta açılınca ilk gözüme çarpan lastikli saç tokası oldu. Tokasında kalan birkaç saç teli gözüme çarptı. Çantanın içinde Sara’nın günlüğü de vardı. İlk sayfası çiçeklerle süslenmiş ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı ve sözleri ile şehit düşen mücadele arkadaşlarının fotoğraflarıyla süslemişti. O dağ koşullarında o kadar güzel yazıyı nasıl yazmayı başardığı beni hayrete düşürdü. Güncesinde Önderliğin sözleri, şehit arkadaşlarına dair duyguları, çocukluk anıları, şiirler… Kısacası hayatına dokunan ne varsa güncesine işlemişti. Bir şiiri şöyle:

 

Ne canlar tanıdım

Çehresi gül bahçesi

Gözleri umut deryası

Bakışları sevgi pınarı

Sözleri kutsal kitap

Bağlılıkları sarsılmaz inanç

 

Ne canlar tanıdım

Fidan boylu güzel huylu

Sırma saçlı gül kokulu

Dicle gibi nazlı Fırat gibi asi

Munzur gibi yaralı

 

Ne canlar tanıdım

Gülüşüne kıyamadığım

Bakışına doyamadığım

Gözlerine bakamadığım

Volkan yürekli canlar

Mehdi Ürper kutsal emanetleri tek tek bana gösterdikten sonra tekrardan düzenli bir şekilde çantaya yerleştirdi.

***

Dağlara yakışıyordu

Serhat Botan, Sara ilk olarak gerillaya katıldığı zaman onunla tanışır ve uzun süre aynı alanda kalırlar. Sara’nın yaşamda ve tartışmalarda hep çocukluk hayallerinden bahsettiğini ve o çocukluk hayallerinin onu dağlara taşıdığına dikkat çekerek şunları anlatıyor: ''Çocukluk hayallerine çok bağlıydı. Çocukluk hayallerinin ancak özgür dağlarda ve PKK içerisinde yaşam bulabileceğine inanıyordu. Özgür ve onurlu bir yaşamın ancak PKK içerisinde yaşanabileceğini söylüyordu. Hayallerini gerçekleştirdi ve dağlara çıkıp PKK'ye katıldı. ‘Sistemle hiçbir zaman birleşmedim, kabul etmedim’ diyordu. 'Topraklarımızdan, ülkemizden ayrılmayı hiç bir şekilde kabullenemedim' diyordu. Özgür dağlara çıkacağı günü iple çektiğini söylüyordu. Heval Sara'nın bu özellikleri ve büyük yurtseverliği benim üzerimde ciddi bir etki yaratmıştı.

Heval Sara çocukluk hayallerindeki gibi hep bir gün ülke topraklarına gidip halkın ve Kürdistan'ın özgürlüğü için mücadele edeceği hayalini kuruyordu. Bu hayallerle gelip katılım sağlamıştı. Yaşı çok gençti, tam olarak hatırlamıyorum sanırım 18 yaşındaydı. Arkadaşlar onu pek savaş alanına göndermiyorlardı. Genelde genç arkadaşlar pek savaş alanlarına gönderilmezdi, eğitim ve başka alanlarda kalırlardı. Heval Sara'nın da böyleydi. Genç yaşında ve İstanbul gibi kapitalist modernitenin yoğun olduğu bir yerden gelip katılım sağlamıştı. Zeki biriydi ve çok çabuk öğreniyordu. Eğitimlerde en başarılı olan oydu. Önderliği anlama, paradigmada derinleşmekte oldukça ileri bir düzeydeydi. Genç yaşta olmasına rağmen çok derinlemesine anlama, kendini pratikleştirmede ileri düzeydeydi. O yalnız teoride değil pratikte de oldukça ilerideydi. Sara Heval teoride ne dediyse pratikte de öyle yaşıyordu.

 

 

Askeri eğitimde birlikte kalmıştık. Sara Heval düşman gerçekliğinin farkına varmıştı ve ona göre de kendini geliştiriyordu. O çevresindeki herkese umut verirdi. Fedai bir arkadaştı. Fedailik netleşmeye gerektirir. Sara Heval’in eylemine bakınca fedailikte hangi aşamada olduğunu da görüyoruz. Eğer onu tanımlarsak, o dağlara çok yakışıyordu. Hani derler ya ‘tam bir dağlıydı’. Herkes olmazın teorisini yaparken o gidip eylemini yaptı. Onunla yoldaş olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu fedaileri unutmamak gerekir.’’

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.