Tecridi ifade edecek kelime yok
- 42 aydır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve arkadaşlarından hiçbir şekilde haber alınamadığına işaret eden İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Nuray Çevirmen, "Bu tecrit halini, ifade edebilecek gerçekten kelime yok. Bu kadar hukukun dışına itilmiş bir ceza infaz sistemi de mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde yok" dedi.
Şu anda İmralı’da uygulanan sistemin, hukuka dahil olan bir sistem olmadığını vurgulayan İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Nuray Çevirmen, şunun altını çizdi: "Bir kişiye savunma hakkı vermediğiniz müddetçe hukuk alanının dışında tutmuş, sadece bir intikam infaz sistemi yaratmış oluyorsunuz."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014'te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini (umut hakkı) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bulmuştu. Kararın üzerinden geçen 10 yıla rağmen Türkiye tarafından herhangi bir adım atılmazken tecrit daha da derinleştirildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), 17-19 Eylül arasında yapacağı toplantıda, AİHM’in ihlal kararlarını gündemine alacağını duyurdu. Komite, söz konusu toplantıda AİHM’in ihlal kararlarının ve gerekliliklerinin uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) da toplantı öncesi Bakanlar Komitesi'ne yazılı bildirimde bulunarak, Türkiye’ye gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması için baskı oluşturulmasını talep etti. İHD Ankara Şube Eşbaşkanı ve Hapishaneler Komisyonu Sözcüsü Nuray Çevirmen, konuyla ilgili JINNEWS'ten Melek Avcı'nın sorularını yanıtladı.
'Umut', her tutsağın hakkıdır
Bir tutsağın, denetimli serbestlik ya da koşullu salıverilmesiyle birlikte ne zaman tahliye olacağını bilmesi gerektiğini; ne zaman tahliye olacağını bilmeden, süresiz bir şekilde cezaevinde tutmanın, işkence ve kötü muameleye girdiği belirten Çevirmen, "Tüm mahpusların ne zaman tahliye edileceklerini bilmesi gerekir. Bu da 'umut hakkı' çerçevesinde değerlendirilen bir durum ve her mahpusun da hakkıdır. Zaten bu da gerekli uluslararası sözleşmelerle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlarla açıktır. Ne yazık ki Türkiye’de bu uygulamanın dışında tutulan mahpuslar var" dedi.
Hiçbir yasa, kural tanımıyor
Türkiye'de insan haklarıyla ilgili her türlü kural, sözleşme, kaide ne varsa uygulanmadığını; hem hukukun dışına çıkıldığını hem de mağdur olanların hukukun dışına itildiğini kaydeden Çevirmen, şöyle devam etti: "BM’nin raporları açıklandı, tavsiye kararları da verildi. O tavsiye kararlarının içinde gerçekten çok önemli kararlar da var; özellikle bizim sürekli olarak dile getirdiğimiz yüksek güvenlikli cezaevlerinde mahpusların tekli hücrelerde tutulmasını bir hücre cezası olarak niteleyen bir karar da var. Mandela Kuralları’na göre bir mahpusu 22 saat, maksimum 15 gün boyunca tek başına bir yerde tutabilirsiniz, onun dışında tutamazsınız.
43 cezaevinde tekli hücredeler
Şu anda Türkiye’de S tiplerini de hesaba kattığımızda 43 hapishanede mahpuslar genel olarak tekli odalarda tutularak sürekli uygulanan bir hücre cezasıyla infazlarını devam ettiriyorlar. Bunların içerisinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olanlar da var. Ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü hem umut hakkı bağlamında zaten bir hak ihaleline uğruyor hem de infaz biçimi açısından yoğun bir hak ihlali ve tecride maruz kalıyor.
10 yıldır adım atılmıyor
Abdullah Öcalan, Hayati Kaytan, Ciwan Boltan ve Emin Gurban ile ilgili kararlar da var. Abdullah Öcalan’la ilgili 2014'te alınmıştı. Diğerleriyle ilgili de 2015'te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi’ne aykırı uygulamadan kaynaklı olarak bir ihlal kararı verilmişti ama 10. yıla girildi. Türkiye tarafından herhangi bir değerlendirme yapılmadı, verilen cevaplarda da İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan infaz sistemi bunun dışında tutularak cevap veriliyor ne yazık ki. Aslında pek çok uluslararası sözleşmeye imza atılması, kararların, içtihatların olması, Türkiye’deki iktidar açısından bir caydırıcı mekanizma halinde değil. Bilakis bu mekanizmalara karşı bir duruş da söz konusu. Türkiye’nin en üst yargı mercii olan Anayasa Mahkemesi’nin bile kapatılmasını ifade eden ya da AYM’nin kararlarını bile kabul etmeyen bir sistemle karşı karşıyayız."
Dünyanın hiçbir yerinde yok
42 aydır Abdullah Öcalan ve arkadaşlarından hiçbir şekilde haber alınamadığına işaret eden Çevirmen, şunları söyledi: "Mutlak bir iletişimsizlik hali söz konusu, yani bu tecrit halini ifade edebilecek gerçekten kelime yok. Bu kadar hukukun dışına itilmiş bir ceza infaz sistemi de mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde yok ve olmaması da gerekir. Aile görüşü yok, avukat görüşü yok, çeşitli gerekçelerle disiplin cezası verildiği söyleniyor ama hiçbir şekilde savunma hakkı tanınmıyor. Bir kişiye siz savunma hakkı vermediğiniz müddetçe onu hukuk alanının dışında tutmuş oluyorsunuz, sadece bir intikam infaz sistemi yaratmış oluyorsunuz. Cezanın da dışına çıkarsınız, hukukun da dışına çıkarsınız, şu anda İmralı’da uygulanan sistem, hukuka dahil olan bir sistem değil."
Neden ele alınmadığı konuşulmalı
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde bu konunun konuşulması, irdelenmesini gerektiğini vurgulayan çevirmen, "Çünkü yoğun olarak uyulmayan bir hak ihlali söz konusu, insanların yaşamlarını olumsuz etkileyen bir durum. Sadece kişilerle ilgili de değil. Bir yerde başladığı zaman ihlal, bütün kesimlere yayılabilme riski söz konusu. O nedenle mevcut olan ihlalleri de bir şekilde sonlandırmanın yolu aranmalı. Nasıl bir sonuç çıkacağını açıkçası bilmiyorum. Türkiye tarafından olumlu bir şekilde değerlendirilip ele alınır mı, bu konuda çok da umutlu olduğumu söyleyemem ama en azından bu konunun değerlendirilmesi, 10 yıllık süre zarfında neden hiçbir şekilde ele alınmadığının konuşulması gerektiğini düşünüyorum" şeklinde konuştu. ANKARA
* * *
Adalet Bakanlığı yanıt vermiyor
İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, "Dernek olarak defalarca Adalet Bakanlığı'na İmralı’yı ziyaret talebimizi iletmemize rağmen geri dönüş yapılmadı" dedi.
Türk hükümetinin, Komite’nin Aralık 2021’deki yasal düzenleme istemine, Eylem Planlarında tekrarla “bir müebbet hapis mahkumunun kronik hastalığı, sakatlığı veya yaşlılığı durumunda, Cumhurbaşkanı’nın derhal veya ertelenmiş tahliyesine karar verebilecek olmasının” karşılık geldiğini öne sürdüğünü kaydeden Küçükbalaban, ANF'ye şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini nasıl kullandığına ilişkin örneklere bakıldığında bu durumun Gurban grubu için geçerli bir yasal düzenleme olamayacağı görülebilir. Türkiye Meclisi’nde farklı milletvekilleri tarafından konuya ilişkin yasa değişikliği içeren kanun tekliflerinin yalnızca Adalet Komisyonu’na gönderilmesiyle yetinildi. İstisnasız hiçbiri Meclisi Genel Kurulu gündeminde yer almadı. Konuya ilişkin yürütülmek istenen yasama çalışmaları sistematik bir biçimde sonuçsuz bırakılmakta, ihlalin giderilmesi için gerekli yasa değişikliklerine dair girişimler ısrarlı bir şekilde engellenmektedir. Gurban grubu kararlarının uygulanması için Türkiye’de yeniden bir barış sürecine ve siyasi iradeye ihtiyaç var.”
Türkiye’de Cumhurbaşkanı'nın af yetkisini nasıl kullandığına ilişkin örneklerden bazıları şöyle: Cumhurbaşkanı, 2023'te 28 Şubat davası kapsamında ‘darbeye teşebbüs’ suçundan müebbet hapis cezası alan eski Korgenenaral Çetin Saner’in, Hizbullah Davası kapsamında ağırlaştırılmış müebbet cezası alan Mehmet Emin Alpsoy’un, kasten öldürme suçundan 25 yıl ceza alan Nihat İliman’ın ve uyuşturucu ticareti suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezası alan Sedat Çelik’in; 2024 yılında ise 28 Şubat davası kapsamında ‘darbeye teşebbüs’ suçundan müebbet hapis cezası alan emekli askerlerin kalan hapis cezalarını kaldırdı.
Abdullah Öcalan’ın hükümlülük koşullarıyla ilgili haklarının ihlal edilmesi bir yana, aynı zamanda Kürt meselesinin çözümü konusunda da kritik bir aktör konumunda olduğuna dikkat çeken Küçükbalaban, şunları söyledi: “Bu kritik rolün önemini devlet de bilmektedir. Kürt meselesinin çözümünde kritik bir aktör olan Abdullah Öcalan’nın dört yılı aşkın bir süredir ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesini bir insan hakları sorunu olarak gördüğümüz kadar, barışçıl politikalardan uzaklaşılması olarak da görüyor ve değerlendiriyoruz. Dernek olarak defalarca Adalet Bakanlığına İmralı’yı ziyaret talebimizi iletmemize rağmen geri dönüş yapılmamıştır. Devleti ve hükümeti bir an önce bu politikadan vazgeçmeye ve toplumsal barışa hizmet edecek politikalara dönmeye davet ediyoruz. Bunun ilk adımı olarak da devleti ve Adalet Bakanlığını, Abdullah Öcalan’nın ailesi ve avukatlarıyla görüşme yapmasını sağlamaya çağırıyoruz.”