Tetikçiye annesinden şifreli mektup!
Dosya Haberleri —
Fransa Demokratik Kürt Konseyi CDK-F Dış İlişkiler Sözcüsü Agit Polat ile 2. Paris Katliamı'nı ve sonrasında açılan soruşturmaya ilişkin konuştuk...
- Katil William M.’nin 2016 yılında karıştığı bir olaydan sonra devlet tarafından mühürlenen evine yapılan baskın. Livry Gargan denen bir bölgede. O eve olaydan bir ay sonra baskın yapılmasını tetikleyen nedenler neydi? O baskında ne yakalandı, bir şey bulundu mu, bulunmadı mı? Ev bir aylık süre boyunca denetim altına alınmamış.
- Katilin annesinin 12 Ocak tarihinde yazdığı bir mektup var. O mektup açıkçası şaibeli ve ilginç bir mektup. Mektup cezaevi idaresi tarafından soruşturma hakimine teslim ediliyor. Mektupta birçok ilginç detay var. Şifreli diye düşündüğümüz bazı bölümler yer alıyor.
SELMA AKKAYA/PARİS
Üç ay önce Kürtler, Fransa'nın başkenti Paris'in William M. Enghien sokağında bir terör saldırısının hedefi oldu. Bu saldırı ilk değildi. 9 Ocak 2013 tarihinde üç Kürt kadın devrimci Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan yine benzer bir suikast ile katledilmişti. 2. Paris Katliamı ise tam da bu üç Kürt kadın siyasetçiyi anmak için yapılan hazırlıklar sırasında gerçekleşmesi hiç de tesadüf değildi. 69 yaşındaki tetikçi William M. Enghien, 9 Ocak anması için hazırlıkların yapıldığı Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi'ni hedef seçmiş, o sokakta bulunan Paris Demokratik Kürt Toplum Merkezi ve Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F) merkezine de ateş açtıktan sonra, karşısında bulunan Kürt restoranına ve ardından sokağın aşağısında bulunan bir Kürt yurttaşa ait berbere saldırmıştı.
Tanıdık savunma!
Büyük bir kıyımdan dönülmüş olsa da bu saldırıda 3 kişi ağır yaralandı ve büyük bir acıyla Kürt Kadın Hareketi'nin Fransa’daki temsilcisi Evîn Goyi (Emîne Kara), sanatçı Mîr Perwer (Mehmet Şîrîn Aydin) ve Kürt yurtsever Abdurrahman Kızıl şehit düştü. Ardından basına ve kamuoyuna da yansıdığı gibi tetikçi, adli suçlar kapsamında, "ırkçı duygularla cinayet " suçlaması ile tutuklandı. Kurdistani kurumlar, CDK-F ve Kürt Kadın hareketi söz konusu saldırının "terör saldırısı" olarak değerlendirilmesini ilk saniyeden itibaren talep etti. Gelinen aşamada Kürt kurumları, 10 yıl önce yaşanan katliamın emrini verenlerin açığa çıkarılması için bir çaba içerisindeyken 10 yıl sonra yeniden Fransız adaletinin Kürtler karşısındaki duvarına çarptığını görüyoruz.
Fransa Demokratik Kürt Konseyi CDK-F Dış İlişkiler sözcüsü Agit Polat ile 2. Paris Katliamı'nı ve sonrasında açılan soruşturmaya dair görüştük.
Deliller mi karartılıyor?
Agit Polat, söz konusu katliam için soruşturma sürecine dair kaygılı olduklarını ifade ederek; “Olayın başından beri bu davaya ilişkin bizi kaygılandıran boyut hukuksal olarak bir ilerlemenin olmasına dönük yavaşlık. Hukuksal boyutta yaşanan ya da bugüne kadar olan durumlar karşısında kaygılıyız. Hukuksal boyut ağır işliyor. En azından şu an onu görüyoruz. Şüphesiz bu bizde kaygıya yol açıyor. Çünkü bu sürecin ağır işlemesi bize 'acaba deliller karartılıyor mu' sorusunu sorduruyor ya da delillerin ortadan kaldırılması süreci mi işliyor diye düşünüyoruz“ diye konuştu.
Katil o sabah nasıl geldi?
Söz konusu hukuksal boyutun nasıl işlediğine dair örnekler veren Polat, “Mesela katilin şu ana kadar yaya mı araç ile mi geldiğine dair bir bilgiye sahip değiliz. Bir görüntü görmüş değiliz. Örnek olarak söylüyoruz: Bize ‘tek olduğu’ söyleniyor ama buna dair dosyaya herhangi bir görüntü ya da bilgi girmiş değil. Bu konuda yüzde yüz bir kanıt bize sunulmamış, gösterilmemiş. Buna benzer olaylarda mesela Fransa’da yaşanan katliam olaylarında farklı davalarda ilk ve altı gün arasında hemen katillerin, resimleri, görüntüleri, geçtikleri güzergahın görüntüleri basına ve kamuoyuna sızar. Bunlar dosyalara girer. Burada herhangi bir görüntü şu ana kadar yok. Tek görüntü kuaför salonu içerisindeki görüntüdür. O da Kürt medyası tarafından basına yansımıştır. Dosyada yalnız olduğu söyleniyor ama bu konuda ne kadar yalnızdı onu daha anlayabilmiş ikna olabilmiş değiliz” diyerek, belirsizlikler konusunda örnekler verdi.
Bir ay sonra esrarengiz ev baskını!
Dosyaya ilişkin ikinci bir hususu daha dile getiren Polat, “İkinci nokta ise 23 Ocak tarihinden yani arkadaşların şehadet tarihinden tam bir ay sonra, katil William M.’nin 2016 yılında karıştığı bir olaydan sonra devlet tarafından mühürlenen evine yapılan baskın. Livry Gargan denen bir bölgede. O eve bir ay sonra baskın düzenleniyor. Biz tabi bu baskın olayını basın üzerinden öğrendik. O eve olaydan bir ay sonra baskın yapılmasını tetikleyen nedenler neydi? O baskında ne yakalandı? Bir şey bulundu mu, bulunmadı mı? Daha da önemlisi bu baskın yapılmadan bir ay boyunca ev denetim altına alınmış mı? Soruşturma yapan hakimi o eve baskın yapmaya hangi nedenler itti? İlk etapta sorduğumuz sorular bunlar. Şu anki aşamada görünüyor ki ev bir aylık süre boyunca denetim altına alınmamış. Bu konular muğlak.”
Sorular, muğlaklıklar zinciri!
Muğlaklıkların da sadece ev baskını ile sınırlı olmadığının altını çizen Polat, şöyle devam etti: “Yine saldırıda kullanılan silahın nereden geldiğine dair muğlaklık sürüyor. Göçmenlerin ağırlıkta yaşadığı Paris Banliyösü Saint Denis'e gitmesi fazlası ile muğlak. Yani ilk olarak o bölgeye gittiğini söylemiyor. Polisler sorgu esnasında ona soru yöneltiyorlar; '23 Aralık tarihinde gününüz nasıl geçti, o gün o sabah ne yaptın bize anlatır mısınız' diyor. Katil William M. diyor ki, ‘Ben uyandım silahı aldım Kürt merkezine gittim’, Paris Demokratik Kürt Toplum Merkezi’ni kastederek. Polisler ‘ne yapmak istedin’ diyor. ‘Oraya saldırı düzenlemek istedim’ cevabını veriyor. Devamında, ‘Çünkü Kürtler DAİŞ’e karşı yürüttükleri mücadelede DAİŞ'lileri öldürmek yerine esir aldılar. Bugün de parça parça bizim ülkemize geri gönderiyorlar’ ifadesini veriyor. Katilin ifade ettiği noktalardan biri buydu. Bu nedenden dolayı Paris Demokratik Kürt Toplum Merkezi’ne saldırı yapma arayışı, istemi geliştiğini söylüyor. Buna paralel olarak saldırıyı gerçekleştirdiği ilk kişiye baktığımızda DAİŞ'e karşı mücadele etmiş, bu mücadele en ön saflarda savaşmış hem de komutanlık düzeyinde yer almış Evîn Goyî’yi hedef alıyor. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Şayet gerçekten bir psikopatın gelip de DAİŞ’i ileri sürüp, DAİŞ'e karşı komutanlık yapmış bir insanı hedef alması mümkün mü ya da bu kadar tesadüf olabilir mi? Söz konusu Kürtler olduğu zaman tesadüf diye bir şey olamaz. Böyle bir tesadüfe inanmıyoruz. Böyle bir şey de mümkün değil” dedi.
Soruşturma ırkçı kimlik üzerinden yürütülüyor!
Soruşturma sürecine dair kaygılarını dile getiren Polat, şöyle konuştu: “Soruşturma hakiminin şu an ki aşamada sıradan salt ırkçı bir saldırıymış gibi soruşturmayı yürütmesi bize kaygı veriyor. Avukatlarımız aracılığı ile öğrendiğimiz kadarıyla bu soruşturma hakimi soruşturmayı bu çerçevede yürütüyor. Olayın bir terör saldırısı olmasından ziyade, olayın tek başına bir ırkçı tarafından düzenlendiğini düşündüğünü anladığımız bir soruşturma hakimi var. Bu durum açıkçası kaygı verici. Çünkü soruşturma hakimlerinin görevi bir noktada kanaat getirip o konu yol üzerinden soruşturmayı yürütmek değil. Her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak bunun üzerinden somut bir durumu açığa çıkartmak durumundadır. Soruşturma hakiminin esas görevi budur. Şu an öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, soruşturma hakimi kanaat getirmiş, olayın bir ırkçı saldırı olduğuna kanaat getirmiş, bunun üzerinden ilerlemeye çalışan bir pozisyonu var. Ve bu bizim kabul ettiğimiz ya da edeceğimiz bir durum değil. Kesinlikle bundan sonra da kabul edeceğimiz bir durum olmayacak. Bu anlamda bizde avukatlarımız aracılığı ile değişik bazı temaslarda bulunduk. Bazı işlemlerde bulunduk. Bu durumun ciddi bir biçimde soruşturulması, devam ettirilmesi gerektiğini de açık bir şekilde ifade ettik. Açıkçası şu anki aşamada çok detaylı bir şekilde bu olayı açığa çıkartan, gerçekten soruşturmayı boyutunu kastediyorum açığa çıkaran bir soruşturma görmüyoruz. Bu aşamada değil. Yani istenseydi bir ay o eve baskın bir ay beklenmeden yapılabilirdi. O konuda ciddi bir gecikme var. O gecikmenin nedenleri nelerdi anlamak durumunda bir arayışımız var."
Annesinden şifreli mektup!
Polat, sözlerine şöyle devam etti: "Yine bir önemli diğer nokta katilin annesinin 12 Ocak tarihinde yazdığı bir mektup var. O mektup açıkçası şaibeli ve ilginç bir mektup. Mektup cezaevi idaresi tarafından soruşturma hakimine teslim ediliyor. Mektupta ilginç şeylerde geçiyor. Yani mektubun hiçbir aşamasında annesi 2 buçuk sayfalık bir mektup 23 Aralık tarihinde oğlunun gerçekleştirmiş olduğu bu saldırılardan bahsetmiyor. Yine aynı şekilde birbirinden kopuk konular, yazılar mevcut. Birçok ilginç detay var. Şifreli diye düşündüğümüz bazı bölümlerinde yer aldığı bir mektup olduğunu düşünüyorum. Çünkü telefon numaraları var. Doktorlardan bahsediliyor. Yine aynı şekilde bazı saatler veriliyor. Örnek olarak söylersek; daha iyi anlaşılması açısından, filan saatte, filan tarihte ben şu doktoruma gittim. Telefon numarası da buydu. Filan tarihte filan şeyi yaptım. Daha çok rakamların geçtiği, Afrikalı dediği ya da bahsettiği kişiler var. İlginç ilginç, şeylerin olduğu bir mektup. Mektup verilmiyor kendisine. O mektubu çözme yönünde Fransız soruşturma ekibi tarafından nasıl bir inceleme yürütüldü; tam bilmiyoruz. Acaba bu mektuptan sonra Fransız soruşturma ekibi annesi ile bir görüşme gerçekleştirdi mi ya da sorguladı mı onu da bilmiyoruz.”
Katili kim korumaya aldı?
Katilin geçmiş davalarında da şaibeli bir sürecin olduğuna dikkat çeken Polat, "Bu katilin geçmiş süreçlerindeki davalarına baktığımız zaman, suç makinası bir profil karşımıza çıkıyor. Örnek olarak insanları kendi evine girdiği gerekçesi ile vuruyor, yaralıyor. Bıçakla yaralıyor. Bu kişiler evsiz kişiler. Bu kişiler kaçmaya çalışırken evin dışında onları silahla yaralıyor. O silah bulunmuyor. İlginç bir şekilde bulunmuyor. O dönem adam meşru savunmadan serbest bırakılıyor. Yine son bir yıllık cezaevi sürecine yol açan 12. Paris bölgesinde saldırısında bir mülteci kampına giriyor. Orada insanları yaralıyor. Yaraladığı insanlarla eş değer ceza alıyor. Yaralanan göçmenlere de 12 ay ceza veriliyor. Katil de 12 ay ceza alıyor. Buradaki ilginçlik, insan öldürme teşebbüsünden örneğin yargılanmıyor. Kavgadan yargılanıyor. Kavga esnasında insan yaralamak üzerinden hukuk işletiliyor. Burada bir yıl içerisinde çıkıyor. Oysa 3 ya da 4 kişi yaralıyor” diyerek söz konusu geçmişin bile yeniden ele alınıp araştırılması, kimler tarafından korunduğunun açığa çıkarılması gerektiğine işaret etti.
Hukuksal mücadele!
Polat, sözlerini şöyle noktalıyor: “Söylemek istediğim şey bugüne kadar aynı şekilde Fransız yasalarına göre bu olayın bir anti-terör savcılığı tarafından yürütülmesi için gerekli olan her türlü şartlara ulaşılmıştır. Ona rağmen bu olayın salt ırkçı bir saldırıdan ibaretmiş gibi yansıtmak, o çerçevede davayı yürütme çabası bizi kaygılandırıyor. Buna paralel olarak da bu davanın ağır işlemesi, sürekli gözardı edilmeye çalışılması, unutturulmaya çalışılması, açıkçası şeffaf bir soruşturmanın yürütülmemesi bizi kaygılandırıyor. Bu noktada bu durumu 2013 olayları ile kıyaslamaya çalışıyoruz. Oradan da çıkardığımız sonuçlar var. Hem siyasi hem de hukuki anlamda sonuçlar var. Biz o sonuçları da gözönünde bulundurarak bu davaya yaklaşıyoruz. Bu davanın gidişatını en azından oradan çıkardığımız sonuçlarla ele alıp yürüttüğümüz hukuksal mücadeleyi, diplomatik faaliyeti bu anlamda yürütüyoruz. Takipçisi olmaya çalışıyoruz. Söylediğim gibi dava boyutunda yeni bir durum yok. Ama önümüzdeki haftalarda bazı somut gelişmeler olabilir. Davacı tarafın ifadelerinin alınması ile bir üst aşamaya varacağız. O aşamada bazı şeyler daha somut olacak.”