86 yıldır dinmeyen acı: Axzunik

Dosya Haberleri —

Axzunik

Axzunik

Axzunik ve çevre köylerde 1938’de yaşanan katliamdan sağ kurtulanların yakınları yaşanan vahşeti gazetemize anlattı.

  • Dêrsim’in Hozat ilçesine bağlı Axzunik’te 40 erkek, 60 kadın ve 70’i çocuk olmak üzere 170 kişi makineli tüfek ateşiyle ve süngülerle katledildi. Bununla da yetinilmedi, ölenlerin üzerine buğday sapları ve ot yığınları atılarak ateşe verildi.
  • Abdulvahap Kango(Kanko), Axzunik’teki katliamda 84 yaşındaki dedesi Temur, 74 yaşındaki nenesi Gûhar, üvey annesi Sabire, 6 kardeşi, üç amcası ve 11 kuzenini kaybetti. Katliamdan hayatta kalmayı başaran iki kişiden biri babası İbrahim Kango oldu. Yaralı kardeşi ise sadece iki gün yaşayabildi.
  • 86 yaşındaki Elif Çelik ise katliam yaşandığında henüz 3 aylıktır. Elif Ana, “Katliam haberleri gelince Kırdan Deresi’ne kaçıyorlar. Nenem yatalak ve yürüyemiyor. Onu bir bağın yanında dere kenarına bırakıyorlar. Mağara gibi bir yere sığınıyorlar. Döndüklerinde bizim köyü de yakmışlar, hiçbir şey kalmamış” diyor.

YILMAZ KAYA / DÊRSİM

Axzunik köyü, Dêrsim’in Hozat ilçesine 24 km uzaklıkta, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan, tarihi yüzyıllara dayanan bir köy. 1915 Ermeni Soykırımı’ndan önce Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bu köy, 17 Ağustos 1938’de tamamen yakılarak yerle bir edilmiş. Sadece bu köyde, aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 170 Alevi ve 15 hanelik Ermeni nüfusu (tam sayıl bilinmiyor) da katledilmiş. Kadınlar ve çocuklar, Hênîyî Pito (Pito'nun ceşmesi) denilen yere götürülerek elleri arkadan bağlanmış, makinalı tüfeklerle ateş açılarak taranmış. Canlı kalanlar ise süngülenmiş; üzerlerine saman ve ot yığınları atılarak ateşe verilmiş. Erkekler ise köyün hemen yukarısındaki Sorpiyan bölgesindeki Kurkirik köyü yakınlarına götürülerek katledilmiş.

‘Abdullah Paşa sizinle görüşecek’

Halen Axzunik’te yaşayan Abdulvahap Kango(Kanko) 71 yaşında. Katliamdan kurtulabilen iki kişiden birisi Kango’nun babası İbrahim Kango, diğeri o dönem çocuk yaşta olan Hıdır Çakmak. Abdulvahap Kango, katliama ilişkin babasından dinlediklerini gazetemizle paylaştı. Katliamın yaşandığı 17 Ağustos günü köye yüzbaşı komutasında süvari birliği gelir. “Abdullah Paşa sizinle görüşecek hazırlanın gidiyoruz” denilerek, erkekler bir tarafa, kadın ve çocukları ise ayrı bir tarafa toplanır. “Erkekleri askerler eşliğinde Hozat’a giden kestirme yola yönlendiriyorlar” diyen Kango babasının katliamdan nasıl kurtulduğunu şöyle anlatıyor: “Babam da o zaman yeni bir at almış henüz palan bile vurmamış. Köyün üst tarafında mezarlık var, burada Abdullah Paşa ile görüşmeye gitmek için atını hazırlıyor. Atına palan vurmaya çalışıyor ama at izin vermiyor. Erkekler patika yoldan götürülünce kendisi geride kalmış. Bu sırada bir asker yanına gelip ‘Ne diye hazırlanıyorsun, nereye gideceksin? Onları öldürmeye götürüyorlar, kaç hayatını kurtar’ diyor. Babam da gruba katılmadan atını ormanlık alana sürüp oradan uzaklaşıyor, katliamdan kurtuluyor. Karataş köyüne gidiyor.”

Kadın ve çocuklar yakıldı

Erkekler Sorpiyan bölgesinde taranarak öldürülür. “Babam, akşama doğru Axzunik’in ateşe verildiğini ve çıkan dumanları görüyor. İkinci gün Axzunik’e geliyor” diyen Kango devam ediyor anlatmaya: “Kadın ve çocukların götürüldüğü bölgeye gidince de her tarafta yanmış cesetler görüyor. Cesetler arasında kendi ailesini arıyor. Bize, ‘Ben cesetlerin hepsine baktım. Ailemden herkesi öldürmüşlerdi. Ancak annemin cesedini bulamadım. Daha sonra cesetlerin arasında Celal’i (oğlu) gördüm yaralı halde’ diyordu.”

Celal iki gün yaşayabildi

“Babam, abim Celal’i sırtlayıp oradan Gola Kerecik dediğimiz bölgeye götürüyor. Bir dere yatağı varmış. Abimi ağaç dallarının arkasına saklıyor. Ekmek yok, yiyecek yok. Köy tümden yakılarak yerle bir edilmiş. Abime iki gün bakabiliyor. Tarlalardaki karpuzları getirip onların suyunu abime içiriyormuş. Sonra abim de ölmüş. Babam günlerce tek başına arazide saklanmış. Yakılmış köye döndüğünde köpeklerin ve yırtıcı kuşların cesetleri parçaladığına tanık olmuş.”

Abdulvahap Kango ailesinden öldürülenlerin nüfus kayıtları-1

23 yakını katledildi

Abdulvahap Kango, Axzunik’teki katliamda 84 yaşındaki dedesi Temur, 74 yaşındaki nenesi Gûhar, babasının ilk eşi Sabire ve 6 üvey kardeşi, üç amcası ve 11 kuzenini kaybediyor. Kango, katliamdan kurtulan Hıdır Çakmak’ın hikayesini ise şöyle anlatıyor: “Hıdır amca katliamdan çocuk yaşta kurtuluyor. O zaman 9-10 yaşlarındaymış. Bize katliam günü yaşadıklarını anlatıyordu. Önce kadınların ellerini arkadan bağlayarak çocuklarla birlikte bir araya toplamışlar. Sonra da karşıya dizdikleri makineli tüfeklerle ateş açmışlar. Ateş kesilince bu kez süngüyle yaralı olanları öldürmeye başlamışlar. Kendisi de sırtından süngülenmiş ama ölmemiş. Cesetlerin altında kalmış. Ot yığınlarını getirip cesetlerin üzerine atıp ateşe vermişler. Hıdır amca o zaman ateşi görünce yanmamak için cesetlerin altından çıkıp sürünerek oradan çıkıp kurtulmuş. Hıdır amca geçen yıl vefat etti.”

Abdulvahap Kango ailesinden öldürülenlerin listesi

11 yıl sonra geri dönebildiler

Hozat köylerinde yapılan katliamlardan kurtulanların batı kentlerine sürgün edildiğini anlatan Kango, babasının da İzmir’in Bayındır ilçesine sürgün edildiğini anlatıyor. Kango, “Batıda herkesi ayrı bölgelere dağıtıyorlar. Bazılarını Denizli’ye, bazılarını Manisa’ya, bazılarını İzmir’e… Sürgündekiler ancak 1949’da geri dönüş yapabiliyorlar. Babam yeniden Dêrsim’e geliyor. Tüm ailesi katledilmiş. Burada annemle evleniyor ve tekrar kendisine yeni bir yaşam kuruyor” diyor.

 

Mermi kovanları ile oyun oynardık

Axzunik’de doğumlu Kango, çocukluğunda katliamın olduğu bölgede buldukları mermi kovanları ile oyun oynadıklarını belirterek şöyle devam ediyor: “Burada geçimimizi tarım ve hayvancılıkla sağlıyoruz. İnsanların katledildiği yerin hemen yakınında tarla ekerdi büyüklerimiz. Özellikle ‘kıska’ dediğimiz kuru soğan ekerdik. Onları elle topraktan çıkarırken, toprağın altından mermi kovanları çıkardı. Pulluk ile sürünce daha fazlası çıkıyordu. Değişik değişik boylarda kovanlar. Demek ki, o katliam esnasında bu noktadan ateş etmişler. Öyle birkaç tane değil, yüzlerce mermi kovanı bulurduk. Bulduğumuz mermi kovanları bizim için bir oyuncak gibiydi. Onlarla oynardık. Büyüdükçe ve büyüklerimizin anlatımıyla katliamı öğrendik. Bebekleri dahi öldürmüşler. Şimdi katliamın olduğu bölgeye her gittiğimde ölenlerimize dua ederim. Orası artık bizim için kutsal bir yer.”

Yatalak nene ve 3 aylık bebek

Elif Çelik 86 yaşında, katliam yaşandığında henüz 3 aylık bebektir. “Ailem, akrabalarımız anlatırdı. Köyler yakılmaya başlayınca köydekiler kaçarak canlarını kurtarıyor. Ancak köyümüzü yine de yakıyorlar” diyor Elif Ana. Katliam haberini alınca ailesi yaşadıkları Avşeker köyünden çıkar. Elif Ana aile büyüklerinden dinledikleri şöyle aktarıyor: “Katliam haberleri gelince ve köyler yakılınca bizim aile ve köylülerimiz Kırdan Deresi dediğimiz bölgeye kaçıyor. Nenem yatalak ve yürüyemiyor. Onu bir bağın yanında dere kenarına bırakıyorlar. Ben de henüz bebeğim. Saatlerce yol yürüyorlar. Askerler de her tarafı arıyor. Ben ağlayınca babam anneme dönüp, ‘Asker ağlama sesini duyarsa hepimizi öldürürler. Bunu şu kayaların arasına bırakıp yolumuza devam edelim. Böylece kurtulmuş oluruz’ deyince annem karşı çıkıyor; ‘O da bizim öldüğümüz yerde ölsün’ diyor. Bizim burada Kemer Ulîk derler, mağara gibi bir yer var, oraya sığınıyorlar. Axzunik'in yandığına tanık oluyorlar. Günlerce burada kalıyorlar. Üzüm bağlarından, meyve ağaçlarından besleniyorlar. Askerlerin bölgeyi terk ettiğine emin olduktan sonra nenemi bıraktıkları yerden alıp köye dönüyorlar. Bizim köyü de yakmışlar. Hiçbir şey kalmamış. Yarı yanmış yatak yorganları çıkarıyorlar. Sağlam kalmış yünlerini alıyorlar. Annem anlatırdı; döşek için şiltelerin içine kuru otları doldurup döşek yapmışlar. Bir süre katliama uğramamış köylerin yardımıyla çadırlar kurarak yaşıyorlar.”

Üç gün darağacında kalmış

Köyde ev yapmak için babasının Sabri usta diye birini çağırdığını ondan da katliama ilişkin tanıklıklarını dinlediğini söyleyen Elif Ana şöyle devam ediyor: “Sabri usta Elazığlıydı. 1938’de 12 yaşındaymış. Elazığ Gorguşan’da dayısı ile birlikte elma, erik, üzüm gibi meyveleri toplayıp Elazığ buğday pazarına götürüp satıyorlarmış. Pazarda darağacına asılı birini görmüş. Dayısı, o kişinin Seyid Rıza olduğunu söylemiş. Sabri usta ve dayısı, üç gün sonra o pazara gittiklerinde yerde yanmış bir yığına tanık olmuşlar. Oradakiler yanmış yığının Seyid Rıza’dan arta kalanlar olduğunu söylemişler. Sonra o külleri ne yapmışlar kimse bilmiyor.”

 

 

* * *

Katliam önceden planlanıyor

Dêrsim Hozat’ta yaşanan katliamı babaannesinden dinleyen Dêrsim Belediyesi Eşbaşkanı Cevdet Konak da Axzunik Katliamı’nda onlarca akrabasını kaybetmiş. 1938’de amcalarının Axzunik’te, dedelerinin ise Avşeker köyünde yaşadığını belirten Konak, katliamın önceden planlandığını ancak büyüklerinin bunu öngöremediklerini söylüyor. Axzunik’te öldürülenlerin hikâyelerini babaannesinden dinlediğini kaydeden Cevdet Konak, “Katliam olduğunda Avşeker köyünde yaşıyorlarmış. Ölmemek için köylerini terk etmek zorunda kalmışlar. Köyleri ateşe verilmiş. Avşeker’de Kale denen bir bölge var. Barav bölgesinin arkasında Doğan deresi var. Orada günlerce saklanmışlar. Burası yanınca daha ilerideki Seyedik, Şamoşi, Simike, Pekte de yakılmış. Büyük bir yoksulluk, büyük sıkıntılar, büyük acılar yaşamışlar. Cesetlerin hayvanlar tarafından parçalandığına tanık olmuşlar” diye anlatıyor.

Büyüklerimiz hata yapmış

Dêrsim’deki katliamının en yoğun olarak Ovacık, Hozat, Pülümür ve Çemişgezek’in Alevi köylerinde yaşandığını belirten Konak, “Bizim köyle dedemin oturduğu köyün arasında bir dere geçiyor. Derenin sağ tarafı Pertek bölgesi, sol tarafı Hozat bölgesi. Derenin sağ tarafına dokunmamışlar. Buralarda katliam yapılmamış. Ama Hozat tarafında katliam yapmışlar. Köydeki büyüklerimiz şöyle bir hata yapıyor; ‘Devlet bizi öldürmez’ diye düşünüyorlar” diyerek şöyle devam ediyor: “Ferhatan aşireti reisi Cemşi ağa da Hozat yolunun müteahhitliğini yapıyor. Kurtulik denilen bölgede yaylası var. Devlete güveni var. ‘Ben devletin yolunu yapıyorum, bize niye saldırsınlar’ diyor. O zaman Abdullah Alpdoğan Paşa karargâhını Hozat'a kurmuş. Önce Cemşi ağayı çocukları ile birlikte getirip Axzunik’in yukarısında öldürüyorlar. Katliamın olduğu gün ise Axzunik'e geliyorlar. Mehmet Ali ağayı ve oğlu Veysi'yi Hozat'tan getirmişler. Oğlu Yusuf'u, bizim büyük amcamız köyün muhtarı Zabit amcayı, onun babası kaymakam Yusuf Cemil beyi, bir de İbrahim Kango'yu alıyorlar. ‘Sizi Hozat'a götüreceğiz. Abdullah Paşa sizi çağırmış’ diyorlar. İbrahim amcam bir şekilde şans eseri uzaklaşıyor oradan. Diğerlerini Cemşi ağa ve çocuklarının öldürüldüğü bölgeye götürüyorlar. Mehmet Ali ağa Karabal aşireti reisi, Cemşi ağa da Feratan aşireti reisi. ‘Mehmet Ali ağa yerdekini tanıdın mı’ diyorlar. ‘Evet’ diyor,  ‘O, benim kardeşim. O beni dinleseydi bizim başımıza bunlar gelmeyecekti. Ama benim de kanım ondan kırmızı değil. Beni de biraz sonra aynı onun gibi öldüreceksiniz’ diyor. Hepsini saygıyla anıyoruz. Ama büyüklerimiz bu Kemalist ideolojinin Kürt halkına, Alevi halkına yönelik o uzun vadeli çökertme, yok etme ve soykırım politikalarını çözümleyememişler. Yakın zamanda Koçgiri Katliamı var, Şeyh Said idam edilmiş. Ame devletin onlara dokunmayacağını düşünüyorlar.”

Haydar Kang'ın Meclis’e verdiği dilekçe

Yüze yakın akrabam katledildi

Katliamdan bir yıl sonra İbrahim Kango’nun İstanbul’da yaşayan subay amcası Haydar Kang, Meclis’e bir dilekçe vererek soykırımın araştırılmasını istedi. Başbakanlık ise “tahkikata lüzum yok” yönünde bir karar alıyor. Konak, “Haydar amca bir Osmanlı subayı. Sultanahmet'e yerleşiyor. Katliamı orada duyuyor. 40 erkek, 60 kadın ve 70 çocuğun katledildiğini, bunlar içinde 12 kişinin birinci derece akrabaları olduğunu yazıyor dilekçesinde. Axzunik’de katledilenler arasında 15 kadar da Ermeni aile var. Bunlar da katlediliyor. Bizim köyde yaşıyorlardı. Darê de katlediliyor. Avanos amca da çocukları da katlediliyor. Köyde oturan Devenanlar var, Haydaranlar var. Onlar da katlediliyor. Bunlardan yüze yakını benim yakın akrabam. Dedelerimiz, amca çocukları” diyor.

Tahkikata gerek yok kararı

Köyü satışa çıkardılar

Katliamdan sonra hayatta kalanların İzmir’in Bayındır ilçesine, Denizli’ye ve Eskişehir’e sürgün edildiğini, köyün de 1939’da satışa çıkarıldığını kaydeden Konak, “Katliam olmuş, sürgüne gönderilenler olmuş, hayatta kalanlar zayıf düşmüş, köyleri yakılmış, akrabaları katledilmiş; çaresizler sonuçta. Sadece katledilenlerin yakınları değil, herkes bu köyün satılmasına karşı çıkıyor. Hozat’ta, Çemişgezek’te, Pertek’te, Ovacık’ta hayatta kalanlar kendi aralarında para toplayıp 1942’de köyü satın alıyorlar. 1949’da ise akrabalarımız sürgünden döndükten sonra köyün arazileri eşit bir şekilde paylaştırılıyor” diye anlatıyor.

Ölene kadar o ritüeli tekrarladı

Dêrsim’de yaşlıların bugün bile güneşin doğuşu ve batışında zalimlere beddua, ölenlere dua ettiğini belirten Konak, babaannesinin her gün yaptığı o ritüeli şöyle anlatıyor: “Güneşin doğuşunda zalimlere, zulüm yapanlara, kefensiz toprağa düşenlerimize sebep olanlara beddualar ederdi. Sonra derdi ki ‘Bizi bu zulümden kurtar dünyanın aydınlığı.’ Güneşin batımında da yine dualar ederdi ve 1938’de katledilenleri anardı.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.