Makyaj değil adalet bekliyoruz!
Dosya Haberleri —

Adalet için eylem
- Meclis'e gelecek olan AKP'nin 10. Yargı Paketi’ni gazetemize değerlendiren DEM Parti Amed Milletvekili Serhat Eren, "Manipülatif bir paket. Cezaevlerinin boşaltılması lazım. Toplumsal barış, adaletin tesisi için bunun yapılması gerekiyor. Bir torba paket değil, toplumsal barışa, hukuka, özgürlüğe hizmet edecek maddelerin olduğu bir paketin olması gerekiyor" dedi.
SELİM SONTAY
AKP hükümeti, 2019’dan bu yana Meclis’e sunduğu 9 yargı paketini yasalaştırdı. Ancak bu düzenlemeler, Türkiye’de hukuksuzluğu ortadan kaldırmak bir yana, yargı krizini daha da derinleştirdi. Türkiye’yi demokratikleştirmeyen bu yargı paketlerine bir yenisi daha eklenmek isteniyor. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4. Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’ni açıklamasının ardından, Adalet Bakanlığı bir süredir hazırlıklarını sürdürdüğü 10. Yargı Paketi’ne hız verdi. Hükümetin “reform” olarak sunduğu bu yeni düzenlemenin detayları henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. Ancak daha önce yasalaşan 9 yargı paketinin Türkiye’de derinleşen yargı ve hukuk krizini çözemediğini vurgulayan hukukçular, 10. Yargı Paketi’nin de aynı kaderi paylaşmasından endişe duyuyor. Bu ay içinde Meclis gündemine gelmesi beklenen 10. Yargı Paketi’nin detaylarını ve olası etkilerini DEM Parti Amed Milletvekili ve Avukat Serhat Eren ile konuştuk.
10. Yargı Paketi nedir, hangi düzenlemeleri içermektedir?
10. Yargı Paketi’nin detayları daha kamuoyuyla paylaşılmadı. Bize de pakette ne olduğuna dair doğrudan yansıyan bir bilgi bulunmuyor. Ancak bugüne kadar AKP’nin çıkardığı yargı paketlerinden edindiğimiz deneyimlerden de yola çıkarak, bunun gerçek bir reform olmaktan ziyade mevcut anti demokratik yapıyı sürdüren bir paket olacağı görülüyor. İktidarın, torba paketle farklı birçok konuda madde yerleştirmeye çalıştığı görülüyor. Kadın kazanımlarına yönelik artan saldırılar, siyasetçilere açılan soruşturmalar, davalar, hazırlanan fezlekeler, belediyelere kayyum atanması, gazetecilerin tutuklanması, siyasi tutsaklara yönelik keyfi uygulamalar bu reform söylemlerinin samimiyetsizliğini açık bir şekilde kanıtlıyor.
Önceki yargı paketleri de topluma “umut”, “reform” diye sunulmuş ancak içeriğine bakınca bunun bir aldatmaca olduğu görülmüştü. 10. Yargı Paketi de önceki yargı paketlerinde olduğu gibi sorunları çözen, çözüm getirecek bir paket değil, sorunları derinleştirecek bir paketten öteye gitmeyecektir.
Düzenlemeyle, cezası 2 yıldan az olan pek çok suçun ceza alt limiti 2 yıldan aşağı olmayacak şekilde yeniden belirlenecek. Pakette ceza infaz süreleri, denetimli serbestlik süreci ve mükerrer suçlara ilişkin düzenlemeler de var. İnfaz süreleri ve denetimli serbestlik süreleri önemli konular. Bu maddeler nasıl düzenlenecek, sorunları çözecek şekilde mi gelecek yoksa belli kesimi gözeten şekilde mi gelecek?
En yakın örneklerden biri Türk Ceza Kanunu 220/6. maddesi yani “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” 9. yargı paketiyle getirildi. AYM tarafından bu madde iki kez iptal edildi. Bunun “belirlilik ve öngörülebilirlik” ilkelerine aykırı olduğu tespiti yapıldı. Bir değişiklik yapılması bekleniyordu ancak 9. Yargı Paketi sadece bu maddenin bir iki kelimesiyle oynanarak, esasına dokunmadan doğrudan kabul ederek geçirildi. Bu örnek bile paketlerin sorun çözmekten çok uzak olduğunu gösteriyor.
AKP, bu paketi bir ‘reform’ olarak sunuyor. Sizce gerçekte ne anlama geliyor?
Reform söylemi iktidarın toplumu manipüle etme araçlarından biridir. Arka planında yargının bağımsız ve tarafsız mekanizma olması değil, iktidarın kontrolünde olan bir araç haline gelmesi yatıyor. Bu reform değil, baskıyı derinleştirme stratejisidir. Türkiye’nin en büyük barosu bile iktidarın düşmanca uygulamalarından nasibini alıyor. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu ve ÖHD üyesi Fırat Epözdemir’in tutuklanması kabul edilemez. Hukuka uygun bir gerekçe olmaksızın tutuklanması savunma makamına verilen gözdağını ve tehdidi gösteriyor.
AKP’nin ilginç bir yasa yapma tekniği var. Bir yargı paketini getirdiği zaman genelde o yargı paketinin içine geçmesini istediği çok sayıda düzenlemeyi koyuyor. Kendi iktidarını sürdürmek ve tahkim etmek, yargıyı tamamen bağımlı hale getirmek, talimat verilebilir bir duruma getirmek için yasal düzenleme getiriyor. Paketin içine birçok şey koyuyor. Araya iyi diyebileceğimiz bir iki madde koyuyor. Sonra topluma bütün bir yargı paketi olarak sunuyor. Bu yargı paketi de sorunları çözmekten çok uzak oluyor.
Mevcut yasalar bile uygulanmazken, AYM ve AİHM kararları görmezden gelinirken, yeni bir yargı paketi neyi değiştirebilir?
Türkiye’de sorun yasaların eksikliği değildir. Mevcut yasaların bile keyfi bir şekilde uygulanması ya da yok sayılmasıdır. AYM, AİHM kararlarına uymayan bir devlet pratiği, yasaların varlığını anlamsız hale getiriyor. En güzel demokratik yargı paketini getirseniz bile uygulamada bir karşılığı yoksa bir anlam ifade etmez. Bir gecede bir bakan yardımcısının cumhuriyet başsavcısı olarak atandığı, savcıların, hakimlerin tarafsız olmadığı bir yerde hukuk üstünlüğünden bahsedebilir miyiz? Hasta tutsaklar yaşam mücadelesi veriyor ama tahliye edilmiyor. Gezi protestolarına katılan sanatçılar, yöneticiler, yıllar sonra açılan davalarla yeniden tutuklanıyor. İktidar yargıyı bir intikam aracı olarak kullanıyor. Böyle bir düzende yeni bir yargı paketi, çözüm getirmekten çok mevcut sorunları derinleştirir. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) mevcut yapısı düzenlenmeden, doğrudan iktidarın kontrolündeki bir yargıyı paketle, torba yasayla değiştirmek mümkün değildir.
Tutsakların tahliyeleri İdare ve Gözlem Kurulları tarafından keyfi olarak engelleniyor. Sizce bu hukuksuz işleyiş sona erecek mi?
2022’de yürürlüğe giren yönetmelik doğrultusunda İdare ve Gözlem Kurulları oluşturuldu. Bu kurul tutsakların “iyi halli” olup olmadığını değerlendirme yetkisiyle hareket ediyor. Bu kurulların kararlarının çoğu AYM ve uluslararası hukuk kurallarıyla bağdaşmıyor. Tutsakların koşullu salıverme ve denetimli serbestlik hakkı keyfi kararlarla engelleniyor. İHD’nin verilerine göre, 2021’den bu yana en az 501 tutsağın tahliyesi farklı sürelerle engellendi. Bunların 105’i hasta tutsak, 42’si ağır hasta tutsaktır. Ayrıca 54 tutsak 30 yılını tamamlamış olmasına rağmen tahliye edilmedi. Bu düzen değişmeli, Gözlem Kurulu gibi yapılar kaldırılmalı ve hukukun bağımsızlığı sağlanmalıdır.
Her gün yeni bir hukuksuzlukla uyanıyoruz. Devlet, düşman hukukundan vazgeçmelidir. Kürt’e, muhalife, sosyaliste, kadına, gence ayrı hukuk olmaz. Bu kadar sorun yargı paketiyle değişecek değil. Bu sorunu kesip atamazsınız, bir çırpıda yok edemezsiniz. Algı yaratmak için yasa yapılmaz. AKP, iktidarı bu pakette de algı yapmak, sorunları ötelemek, sorunları çözüyormuş gibi görünmek için yasa yapıyor.
Geçmiş yargı paketleri de göz önünde bulundurulduğunda 10. Yargı Paketi için neler söyleyebilirsiniz?
Geçmiş düzenlemelerin temel amacına baktığımızda, iktidarın muhalefet üzerindeki baskısını artırmak ve yargıyı bir sopa olarak kullanmak olduğunu gördük. Geçmişte yapılan paketlerde de görüldüğü gibi uluslararası hukuk ilkelerinin ve AYM kararlarının hiçe sayıldığı bir yaklaşım devam ettirilmemeli; iptal ettiği düzenlemeler kesinlikle değiştirilmelidir. AYM’nin verdiği kararlara uygun davranılmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. 10. Yargı Paketi önümüze bu şekilde gelmelidir. Topluma karşı, insanlığa karşı işlenmiş suçlar, JİTEM cinayetleri davaları düşürülmemelidir. Bu davalarda ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz. Öte yandan AKP, yargıyı Kürtlere yönelik sistematik bir baskı ve cezalandırma politikalarının aracı olarak kullandı.
Yargı paketleri ile demokratik hukuk sistemi oluşturmak mümkün mü?
Adaletin, hukukun tecelli etmediği AYM’nin, AİHM’in kararlarının uygulanmadığı bir ülkedeyiz. Bütün yargının iktidarın tahakkümünde olduğu bir ülkede bu yargı reformlarıyla demokratik bir hukuk hürriyeti oluşturmak yolunda çok yetersizdir. Bunları karşılayacak bir içeriğe ve sorun çözecek bir pozisyona sahip değildi. Şimdiye kadarki yargı paketleri, Kürt’ü, demokratı, muhalifi korumadı. Günlük, siyasal yaşamlarını zora koydu. Bu yargı paketleriyle Kürt sorunu çözülemez.
O zaman ne yapılmalı, nasıl bir paket ya da nasıl bir reform gerekiyor?
Gerçek bir reform için aslında yapılması gereken şey öncelikle yargının bağımsız ve tarafsız olmasını anayasal güvenceye almak gerekiyor. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmasını sağlamak gerekiyor. Kadın haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan yasal düzenlemeler yapmak gerekiyor. Hasta tutsakların tahliye edilmesini ve cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaların sonlandırılması gerekiyor. Kayyum uygulamalarını sona erdirmek ve yerel yönetimleri demokratik iradeye uygun olarak işlenmesini sağlamak gerekiyor. Bu reformlar yalnızca iktidar tarafından hazırlanıp, tekliflerle ithal edilen düzenlemelerle değil, toplumun geniş kesimlerin, baroların, akademisyenlerin, STK’lerin mutabakatıyla hazırlanmalıdır. Dünya deneyimlerinden faydalanılmalıdır. Aksi taktirde reform söylemleri gerçek bir dönüşüm yapmaktan uzak kalacak. Yalnızca bir makyaj olarak kalacaktır. AKP iktidarı da bu paketle hukuksuzluğu makyajla örtmek, gizlemek istiyor. Ama bir paketle hukuksuzluğu, adaletsizliği gizleyemeyecek.
Genel af tartışmaları da sürüyor. Bu tartışmaların pakete yansıması nasıl olur, çözüme katkı sağlar mı?
Çözümden, görüşmelerden, çağrılardan konuştuğumuz bu günlerde bu paketi değil daha geniş bir düzenlemeyi konuşmamız gerekiyor. Yasal ve anayasal değişikliklere ihtiyaç var. Bunu birkaç maddede değiştirip, ülkedeki Kürt sorununu, kadınların, gençlerin sorununu, ekonomik krizi, toplumsal sorunları çözemezsiniz. İnfaz düzenlemesi deyip, birkaç tutukluyu serbest bırakarak, hiçbir sorunu çözemezsiniz. Önemli bir adım atılıyormuş görüntüsünü veren iktidarın tutumunun manipülatif olduğunu söyleyebilirim. Manipülatif bir yargı paketi olduğu açıktır.
Genel af tartışmaları yürütülüyor. Ama bunun ne kadar pakete yansıyıp, yansımayacağını bilmiyoruz. Türkiye, milyonlarca insanın bir şekilde cezaevlerine girdiği bir ülkedir. Cezaevi yüzü görmeyen tek bir Kürt ailesi yoktur. Türkiye, gazetecilerin, yazıp çizenlerin, siyasetçilerin, kadınların haksız hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulduğu bir ülkedir. Onun için bu pakette olması gereken öncelikli madde tüm tutsakların tahliye edilmesidir. Cezaevlerinin boşaltılması lazım. Tutuklamaların çoğunun da hukuksuz bir şekilde gerçekleştiğini biliyoruz. Toplumsal barış, adaletin tesisi için bunun yapılması gerekiyor. Bunun adına toplumsal barış yasası, af, infaz yasasında düzenleme diyebiliriz. Bir şekilde bunların gündeme gelmesi ve genişçe tartışılması, toplumsal uzlaşıyı ve barışı da kapsayacak şekilde Meclis’ten geçmesi gerekiyor. Bunun mücadelesini her şekilde yürüteceğiz. Bir torba paket değil, toplumsal barışa, hukuka, özgürlüğe hizmet edecek maddelerin olduğu bir paketin olması gerekiyor. Aksi taktirde sorun çözen değil, sorunları öteleyen, sorunları biriktiren bir paket olacak.
Sayın Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat sonrasında yapacağı açıklamanın içeriğini bilmiyoruz. Açıklamanın seyrine göre paketin içeriğinde kimi değişikliklerin de olabileceğini söyleyebiliriz. Çağrı sonrasında bu paketin genişlemesi ve içerinin güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer demokratik bir zeminde Kürt sorununu çözmek isteniyorsa o zaman ona göre de adımlar atılması gerekiyor. Toplumsal barışın tesisi toplumsal adaleti, hukuku tesis etmekten geçiyor. Toplumsal barış yasasını konuşacağımız bir ortama ihtiyacımız var. Bu paketin toplumsal barışa, ifade özgürlüğüne, hukukun üstünlüğüne zemin hazırlayacak bir paket olması gerekiyor.