Hasan Hayri’nin son sözleri
Dosya Haberleri —
- Hasan Hayri, 1 Mart 1908’de bir süre açığa alındıktan sonra. Amed'de Kolordu Komutanlığı emrine verilir. 27 Nisan 1911’de yüzbaşılığa terfi ederek 16. Aşiret Hafif Süvari Alayı Bölük Komutanlığı’na tayin edilir. 20 Ağustos 1916 tarihinde Binbaşılığa terfi eder. Osmanlı Meclisi Mebusan'ın son dönemi için yapılan seçimde ise Dersim mebusu olarak atanır.
- Hasan Hayri’nin idamına ilişkin Cevdet Konak şunları aktarıyor: "İki mahkemenin arşivi de çok düzenlidir. Hasan Hayri’ye 'Bunlar da Mustafa Kemal’den af dilediler, yoksa idam edileceklerdi. Sen de af dile' diyorlar. Hasan Hayri, 'Ben suçlu değilim ki, suçlular kendilerini bilirler'. Tutanaklarda af dileyen bir kelimesini bulamazsınız. Mahkeme idam kararı veriyor.
- TBMM’de 1. Dönem Dersim mebusu olan Hasan Hayri, idama giderken, “Selam olsun Dersimlilere. Bir Hasan Hayri'yi yok edersiniz ama yarın binlerce Hasan Hayri karşınıza çıkacak ve bunların hesabını soracak. Ey Kürt gençleri bizden ibret alın ki ve bilin ki, dünyada en şerefsiz söz, bunların verdiği namus ve şeref sözüdür” diyor.
YILMAZ KAYA / DERSİM
Dersim'de Şêx Hasan aşiretinin Karaballı koluna mensup olan Hasan Hayri, 1881 yılında Hozat ilçesine bağlı Axzunik köyünde dünyaya gelir. Hozat'ta kurulan Rüştiye Mektebi'ni bitirerek eğitimine aşiret liderlerinin çocuklarını eğitmek için 2. Abdülhamit tarafından kurulan ve 'Aşiret Mektebi' diye anılan 'Mekteb-i Aşiret-i Hümâyum’da devam eder. 24 Şubat 1898'de Harbiye'den Süvari Teğmen olarak mezun olan Hasan Hayri, Türkçe, Fransızca, Arapça ve Farsça dillerini öğrenir. İlk olarak Siverek Aşiret Süvari Alayı'na tayin edilerek 1900 ve 1902 yılları arasında 22. Süvari Alaylarında görevlendirilir.
Eğitim ve askeri kariyer
Dersim Belediyesi Eşbaşkanı Cevdet Konak, Hasan Hayri’nin torunlarından biri. Dedesi hakkında hazırladığımız dosyaya anlatımlarıyla destek sunan Konak, 1800'lü yılların sonlarında Abdülhamit döneminde kurulan Hamidiye Alayları’nda sadece Sünni inançtan halkların bulunduğunu belirterek, aşiretlerin Osmanlı ile görüşerek çocuklarını Aşiret Mektepleri’ne göndermek istediğini belirtiyor. Cevdet Konak, ailesinin eğitim sürecini şu şekilde anlatıyor: "Diyorlar ki 'Biz de çocuklarımızı okullara göndermek istiyoruz. Bizim de bölüklerimiz olsun'. İnançlarından dolayı bu alaylardan yana kendilerine yönelik bir saldırı olacağını düşünerek bunu yapıyorlar. Aşiret çocuklarının İstanbul'a gönderilmeden önce özellikle dil ve tarih konusunda ön eğitim almaları lazım. Baytar Nuri'nin babası Melle İbrahim'i köyümüze gönderiyorlar. Axzunik'te dersleri o veriyor. Eğitim görenler arasında dedemiz Hasan Hayri Bey de var. Yine büyük amcalarımız Ahmet Ramiz var, Yusuf Cemil Bey var. Yine yakın akrabalarımızdan iki kişi daha. 1896'da üçü Harbiye’den, biri de mülkiyeden mezun oluyor. Harbiye’den mezun olanları Amed, Urfa'ya, Gümüşhane’ye gönderiyorlar. Mülkiyeden mezun olanı da kaymakam olarak Muş bölgesine gönderiyorlar.”
Kılıcını fırlattı ‘deli’ olmakla suçlandı
Meşrutiyet döneminde Hasan Hayri, 1908 yılında Dersim'de uygulanan Islahat Harekâtı sırasında Erzincan 3. Ordu Komutanlığı emrinde iken ordu kumandanının huzuruna çıkar. Dersim’de işlenen cinayet ve katliamları anlatarak, ordu kumandanından bunun engellenmesini ister. Kumandanın olumsuz yanıt vermesi üzerine kendine hakim olamayan Hasan Hayri belindeki kılıcı çekerek kumandana doğru fırlatır. Kumandanın omuz hizasından geçen kılıç duvara saplanır. Hasan Hayri gözaltına alınır. Ordu komutanı onu Divan-ı Harbe sevk etmeyerek, 'deli' olduğu iddiasıyla Sivas Askeri Hastanesi'ne gönderir.
Soykırıma varan seri katliam!
Hasan Hayri'nin kayınpederi de olan Karerli Mehmet Efendi yayınladığı hatıralarında bu olayı şöyle anlatıyor: “Hasan Hayri’nin ordudan atılmasına rıza göstermediği için Divan-ı Harbe sevk ettirmeyen ordu kumandanı; cezasız kalmasını da istemediğinden; onu, bunalım geçiriyor gerekçesiyle bir başka binbaşı gözetiminde tedavi edilmek üzere Sivas askeri hastanesine gönderir. Eli kelepçeli olarak götürülen Hasan Hayri, yolda binbir rica ile kelepçesini gözetimciye çözdürtür. Sivas’a yaklaşınca yeniden kendisine kelepçe vurmak isteyen binbaşının elinden kelepçeyi alıp, onun ellerini kelepçeler. Ayrıca hastaneye sevk kağıdını muhafız binbaşının cebinden alarak yola devam eder. Yol boyu ellerinin çözülmesini rica eden muhafız subayın yalvarmalarını duymazlıktan gelerek hastaneye varılır. Hastaneye vardıklarında doktor, binbaşının olanları söylemesi üzerine kendisine doğruyu anlatmalarını istediğinde Hasan Hayri Bey söze başlar: “Aslında ikimiz de deli değiliz. İşin asıl gerçeği şu; asileri sindirme ve onların ıslahı adı altında, ordu birliklerinin Dersim’de oluşturduğu tatbikatta kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar demeden gördükleri yerde tüm insanları toplayıp makineli tüfekle taramakta idiler. Bu sürekli ateş altında hasbelkader kurtulup ölmemiş olanların, süngülenerek öldürülmeye çalışıldığını, gebe kadınların karınlarına süngü sokularak çıkartılan ceninlerin yerde çiğnendiklerini görmenin ve bir şey yapamamanın çaresizliği içerisindeydim. Bu ruhi depresyon ve psikolojik baskı altında soluğu ordu kumandanının kapısında aldım. O halde beni görmenin şaşkınlık ve endişesi içerisinde, kumandanla görüştürmek istemeyen yaver engelini zorla aşarak içeri girdim. Bana duyduğu sevgi ve güven içerisinde durumu kendilerine arz ettim. Soykırıma vardırılan bu seri katliama son vermesi dileğinde bulundum. Çok iyi bir insan olmasına rağmen bana verdiği olumsuz yanıtın hayal kırıklığıyla elimde olmayan bir içgüdü ile belimden çıkardığım kılıcımı var gücümle ona fırlattım. ‘Şu anda cephede irtikâp edilen vahşet karşısında suskun kalmak, içilen yemine ihanettir. Namussuzluk ölçüleri içerisinde vatandaşının namusunu horlayıp, onun mahremiyetine el uzatanları; çocuk, kadın, genç, ihtiyar demeksizin öz kardeşini katleden bir güruhu vatanperverlikle taltif etmek er veya geç ordumuzun şerefine halel getirir ki, bunu yaptığımız yeminle bağdaştırmak asla mümkün değildir. İşlenen bu denaete emir ve komuta zinciri içerisinde katılmanın bedeli bu kılıçla, omzumda taşıdığım apoletler ise; alın onları size iade ediyorum’ diyerek kılıcımı ona doğru fırlattım. Bu hareketimden ötürü Divan-ı Harbe sevk edilip, ordudan tartımı beklerken, beni 'deli' diye binbaşının nezaretinde buraya sevk ettiler. Sonrası malum binbaşının anlattığı gibidir.”
Hasan Hayri, bu olaydan sonra 1 Mart 1908’de bir süre açığa alındıktan sonra. Amed'de Kolordu Komutanlığı emrine verilir. 27 Nisan 1911’de yüzbaşılığa terfi ederek 16. Aşiret Hafif Süvari Alayı Bölük Komutanlığı’na tayin edilir. 20 Ağustos 1916 tarihinde Binbaşılığa terfi eder.
Mebusluk dönemi ve Koçgiri Katliamı
Hasan Hayri, Van Askerlik Şubesi Başkanlığı’nda görevli iken Osmanlı Meclisi Mebusan'ın son dönemi için yapılan seçimde Dersim mebusu olarak atanır. Ancak kış şartları içinde İstanbul’a gelmesinin mümkün olmadığını 19 Şubat 1920 tarihli telgrafıyla bildirmesi üzerine izinli sayılmasına karar verilir. Meclisi Mebusan 11 Nisan 1920 tarihinde Padişah tarafından feshedilince Hasan Hayri, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin kurulmasının ardından Ankara'ya gelerek 6 Haziran 1920 tarihinde TBMM'ye katılır. 1921 yılında Koçgiri İsyanı’nda yaşanan katliam üzerine TBMM'de yapılan gizli oturumda söz alan Hasan Hayri, "Hakikaten bu feceyi Ermenilere bile yapılmamıştır. Ve onlar Erzincan'a, Kemah'a, Kuruçay'a ve saireye tasallut etmişlerdir..." diyerek, Mustafa Kemal'in bilgisi dâhilinde Koçgiri’de Sakallı Nurettin Paşa ve Topal Osman'ın yaptığı katliamı eleştirir.
Hasan Hayri, meclis tutanaklarına geçen konuşmalarından birinde de tüm yetkileri kendinde toplamak isteyen Mustafa Kemal'i eleştirerek şunları söyler: "Harbi Umumide bu adam bu işleri gördü diye bütün umuru onun eline verdik. Haddinden ziyade iş verdik, o da nihayet bu vatanı tepe takla, döndürdü. De buyur! Bunu biz mi yaptık, Enver mi yaptı? Bunu biz yaptık, onu ortaya biz attık çünkü ona o salâhiyeti biz verdik. Şimdi bu zatı muhteremi de Enver Paşa’nın akıbetine uğratmak istiyorsak bunu verelim."
Lozan görüşmeleri ve Kürt kıyafeti
1. Dünya Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümetini Lozan'da toplanacak olan konferansa davet ederler. 20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri başlar. Ancak taraflar arasında yaşanan görüş ayrılıklarının ortaya çıkması üzerine 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesilir. Taraflar arasında karşılıklı verilen tavizler ile görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar devam eder.
Lozan görüşmeleri devam ederken, Kürtlerin statüsü konusunda tartışmalar da gündeme gelir. Mustafa Kemal bunun üzerine Kürt mebuslarının konferansa telgraf göndererek, Türkiye'den ayrılma niyetlerinin olmadığını bildirmelerini ister. Kürt mebusların Kürt ulusal kıyafetlerini giyerek Lozan’a telgraf gönderdiğini Nuri Dersimi şöyle anlatır: "Bir gün, Hasan Hayri, Dersim aşiret liderleri ve ben Hozat’ın Ferhadan aşiret lideri Cemşid’in evinde bir toplantı yapmıştık. Bu toplantıda Hasan Hayri söz alarak şunları anlatmıştı: Lozan Barış Konferansı’nda Sevres Anlaşması söz konusu olurken, Kürtlerin Türklerden ayrılmak isteyip istemedikleri konusunda bir soru ortaya atılmıştı. Bu konu 1922’de bir telgrafla Millet Meclisi’nden soruldu. Aktedilen gizli bir oturumda, Mustafa Kemal Kürt mebuslarının fikrini öğrenmek istemişti. Ben söz aldım ve Kürtlerin Türklerden ayrılmayacaklarını kesin bir dille açıklayarak, bu sözlerimi Hz. Muaviye’den bu güne kadar cereyan eden olayları sayarak tarihen ispata çalıştım. Bu sözlerimden son derece memnun kalan Mustafa Kemal, sevincinden ayaklarını yere vuruyor ve beni çılgınca alkışlıyordu. Hatta ertesi gün Kürt milli kıyafetiyle meclise gelmemi benden rica etti. Ben ve diğer Kürt mebus arkadaşlarım, ertesi gün Kürt milli kıyafetiyle meclise geldik ve Lozan Konferansı’na telgraflar çekerek Kürtlerin Türklerden ayrılmayacağını bildirdik."
Muhaliflerin meclisten tasfiyesi
Lozan Barış Konferansı devam ederken, 28 Haziran 1923 tarihinde milletvekili seçimleri yapılır. Seçimlerde Mustafa Kemal'e muhalif olan Hasan Hayri gibi birçok eski mebus aday gösterilmez. Lozan Barış Konferansı'nın kararları ise muhalif milletvekillerinin mecliste yer almadığı 23 Ağustos 1923 tarihindeki oturumda TBMM tarafından onaylanır. Artık tüm muhalif kesimlerin sindirilmesinden sonra 20 Nisan 1924'te hazırlanan yeni Anayasa da, Türklüğün yeni tanımı belirlenir ve Kürtlerin haklarından bahsedilmez.
1924 Anayasası ve sonrasında tek partinin otokratik-inkârcı siyaseti, Kürt-Türk ittifakını ve hukuksal eşitliği hayal eden kesimi büyük bir hayal kırıklığına uğratır. Bunun üzerine 1925 yılında Şêx Said öncülüğündeki Kürt isyanı başlar. Bu isyanın devam ettiği günlerde Elazığ'ı ele geçiren Şêx Şerif, o sırada Elazığ'da bulunan Hasan Hayri'ye misafir olur. İsyan, 15 Nisan 1925 tarihinde bastırılır. İsyan sonrasında yeni rejim, hem Kürt hareketiyle hem de kendisine muhalif gördüğü tüm kesimlerle hesaplaşmaya başlar. Hasan Hayri hakkında, isyanda mevcut durumlarını korumaları, gelip kendileriyle konuşacakları konusunda Celalzade Mehmet Galip Efendi'ye gönderdiği ve devletin eline geçen telgraf nedeniyle yakalama kararı çıkartılır.
’Teslim olmazsa katliam olur’
Dersim'de Seyid Rıza'nın yanına giden Hasan Hayri, 7 ay kadar burada kalır. Hasan Hayri, köyü Axzunik'e gelerek bundan sonra ne yapacakları konusunda akrabaları ve aşiret reisleri ile toplantılar yapar. Yapılan görüşmelerin sonucunda Hasan Hayri’nin, hem akrabalarına hem de diğer aşiretlere bir zarar gelmemesi amacıyla teslim olması, idam kararı verildiği halde onu kurtarabilecekleri söylenir. Cevdet Konak ise dedesi Hasan Hayri’nin idamı ile sonuçlanan süreç hakkında şu bilgileri veriyor: "Şêx Said isyanı başlıyor. Hasan Hayri'nin evi o zaman Elazığ'da. Şêx Şerif misafiri oluyor. Elazığ kuşatılınca Şêx Said güçleri geri çekiliyor. Hasan Hayri de köyüne geri dönüyor. Akrabalar arasında feodal çelişkiler de var. Yukarı Ovacık’a gidiyor, Tornova'ya, Tornova'da akrabalarından Hüseyin Ağa 'Hayri, sen buraya geldin seni koruyamayız, Seyid Rıza'nın yanında kal' diyor. Değirmendere bölgesinde Eylül 1925'e kadar Seyid Rıza'nın yanında kalıyor. Sonra bir anti propaganda başlıyor. 'Hasan Hayri teslim olmazsa Dersim'de, Koçgiri’de katliam olacak' söylentisi yayılıyor. Amaç, Hasan Hayri'yi buradan çıkartmak.”
İdama giden süreç
İsyandan sonra 4 Mart 1925 tarihli meclis kararı ile Şark İstiklal Mahkemesi kurulur. Yargılamalar sadece Kürtlerle de sınırlı kalmaz. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları ve muhalif gazeteciler de yargılanırlar. Mahkeme meclis tarafından kurulmuştur ama idam kararına itiraz hakkı yoktur. İdamdan çekinen muhalifler, gazeteciler ve milletvekilleri Mustafa Kemal'e telgraflar çekerek bağlılıklarını sunarlar. Hasan Hayri'nin yakın arkadaşı olan mahkeme başkanı Mazhar Müfit Kansu, ona Mustafa Kemal'e telgraf çekip özür dilerse bağışlanacağını söyler. Ancak Hasan Hayri bunu reddeder. Şêx Said ve arkadaşlarının idamında olduğu gibi, görevinin sadece Ankara’dan verilmiş bir kararı onaylamak olduğunu bilen mahkeme başkanı Kansu istifa eder. Mahkeme başkanlığına Hacim Muhittin atanır. Ancak söz konusu mahkeme başkanı da mazeret göstererek, Hasan Hayri'nin idamı gerçekleştikten iki gün sonra 25 Kasım 1925 tarihinde göreve başlar.
'Neden Kürt kıyafeti ile meclise geldin'
Hasan Hayri, Şêx Şerif'i evinde misafir etmesi, Dersim’de Celalzade Mehmet Efendi'ye gönderdiği telgraf ve meclise Kürt ulusal kıyafetleriyle gelmesi nedeniyle suçlanır. Hasan Hayri ve Celalzede Mehmet Efendi hakkındaki idam kararı, mahkeme başkanvekili Lütfi Müfit, savcı Ahmet Süreyya, mahkeme üyesi olarak Ali Saip ve Ali Avni tarafından 22 Kasım 1925 tarihinde imzalanır. Hasan Hayri ve Celalzede Mehmet Efendi, 23 Kasım tarihinde Elazığ Hükümet Konağının kuzey kapısının sağ ve sol kenarlarına kurulan dar ağaçlarında idam edilir. Hasan Hayri'nin naaşı aileye verilmez ve gizlice gömülür. Ancak kayınpederi cenazesini alarak Elazığ'ın Hüseynik köyünde defnedilir.
* * *
Suçlu değilim ki af dileyeyim
Hasan Hayri’nin idamına ilişkin Cevdet Konak şunları aktarıyor: "O dönem İzmir ve İstanbul'da muhalif olan gazete ve matbaalarını kapatmışlar ve orada çalışanları da Elazığ'a getirmişlerdi. Elazığ'da Ermeni halkına ait 5 Kardeşler Konağı vardı. Bu konak 1970'lere kadar duruyordu. Bunları bu konağa yerleştirmişler. Onların görevi, Elazığ, Diyarbakır İstiklal Mahkemelerinin arşivini tutmak. İki mahkemenin arşivi de çok düzenlidir. Hasan Hayri’ye 'Bunlar da Mustafa Kemal’den af dilediler, yoksa idam edileceklerdi. Sen de af dile' diyorlar. Hasan Hayri, 'Ben suçlu değilim ki, suçlular kendilerini bilirler'. Tutanaklarda af dileyen bir kelimesini bulamazsınız. Mahkeme idam kararı veriyor.
Hasan Hayri’nin son sözleri
Hasan Hayri idama giderken, 'Selam olsun Dersimlilere. Bir Hasan Hayri'yi yok edersiniz ama yarın binlerce Hasan Hayri karşınıza çıkacak ve bunların hesabını soracak. Ey Kürt gençleri bizden ibret alın ki ve bilin ki, dünyada en şerefsiz söz, bunların verdiği namus ve şeref sözüdür' diyor. Ve Hasan Hayri ile büyük amcamız Celalzade Mehmet Bey'i idam ediyorlar. 24 saat teşhir ediyorlar. İdamdan sonra kayınpederi Kareli Mehmet Efendi'yi tutukluyorlar. 1937 yılına kadar Afyon'da cezaevinde kalıyor. Eşi Faika da bir süre tutuklu kaldıktan sonra çocukları ile birlikte Konya Karaman’a sürgüne gönderilir. Sürgünden, ancak 1947 yılında Dersim’e dönebiliyorlar.”