Fırtına koptu karanlıkta kaldık!
Dosya Haberleri —

Rojîn Şimşek ve Murat (Hogir Sekvan)
- Halkının özgürlük mücadelesinde bir eylemci, çocuklarının yoldaşı, Rojîn Şimşek’in hikayesi Merdîn’den Bonn’a kadar soluksuz devam eden mücadele yaşamına birçok anıyı sığdırdı. Üç çocuk annesi Rojîn Şimşek, "Ben oğlumu değil yoldaşımı gerillaya uğurladım. ‘Gideceğim’ diyordu, mutlu gitti" diyor.
- Oğlu Murat (Hogir Sekvan), Rahşan Demirel’in İzmir Kadifekale’de bedenini ateşe verdiği 22 Mart 1992’de gerillaya katılıyor. Rojîn Şimşek, anlatıyor: "Aynı gün Hogir'in ve dört akrabamın şehadet haberini aldım. Ancak Hogir’in şehadet haberi doğru çıkmamıştı. Hogir 2008'de Çewlig’de şehit düştü."
- Uluslararası Komplo gerçekleştiğinde Avrupa’da olan Rojîn Şimşek o günleri “Fırtına koptu karanlıkta kaldık” diyerek tanımlıyor: “Burada çok insanı tanımıyordum. Yeni bir ülke, yeni bir yaşam… Ülkemden kopmuştum. Duygularım paramparçaydı. Buradaki yaşamı anlamaya çalışırken o kıyamet günü geldi.”
BARIŞ BALSEÇER
Rojîn Şimşek 65 yaşında bir şehit annesi. Ömrünün yaklaşık 50 yılını mücadele ederek geçiren bir Kürt kadını. Rojîn Şimşek’in, 50 yıla varan mücadele hayatı kadın mücadelesi, Kürt-Kürdistan devriminin, özgürlük mücadelesinin bir özeti adeta. Önder Apo ve yoldaşlarının yeşerttiği Kürt devrimini görünür kılanlardan. Şimşek'in hikâyesini kendisiyle eylem meydanında konuştuk. Kendisini Kürt halkının Avrupa’daki mücadelesinden tanısam da hikâyesine dair sohbetimiz Strasbourg’da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması amacıyla 13 yıldır sürdürülen Özgürlük Nöbeti’nde oldu. O kendini buldukça mücadele de ona geniş bir düşünme ve arayış alanı açar. Almanya’nın Bonn kentinde yaşayan Rojîn Şimşek, Merdîn’de dünyaya gelmiş. Kimlik adı ‘Hikmet’ olan Şimşek ile sohbetimize ismiyle başladık. İsmi de halkının inkâr edilmiş varlığı gibi devlet tarafından belirlenmiş. Kürtçe isim kullanmanın yasaklı yıllarında ismi “Hikmet” olmuş. O, ismini Rojîn olarak değiştirmiş. İnkâra, asimilasyona karşı bir tepki ve başkaldırı olarak ismini değiştirdiğini söyleyen Şimşek, “Aidiyetimi ismimle ifade ediyorum. Türkçe isim irademiz, aidiyetimiz dışında bize zorla giydirilen bir giysi… Bütün değerlerimiz yok sayıldı. Kimliğimize, kişiliğimize yani düşüncemize de sahip olmak istiyorlar. Bundan dolayı bana dayatılan ismi reddettim” diyor.
İlk göç İzmir’e
“Rojîn” aynı zamanda onun uyanışının, kendisinde başlattığı devrimin de ismi. Ağacını arayan bir yaprak misali, ismiyle düştüğü ağacı bulmuş. Ağacını bulduğunda, derinlere inen köklerini keşfetmiş. Keşfettikçe de Önder Apo öncülüğünde gelişen amansız varoluş mücadelesine dâhil olmuş. Ailesiyle ilk göçleri 1971 sonlarına doğru İzmir’e oluyor. Henüz çocuk yaştayken 1973’te burada evleniyor. Çocukları burada dünyaya gözlerini açıyor. Yoğunluklu olarak Kürtlerin göç ettiği mahallede gecekondu direnişlerine katılıyor. Üstlerine bir akbaba gibi konan devlete karşı yurdundan sürgün edilmiş binlerce insan gibi barınma mücadelesi veriyor. Sadece Kürtlerin değil, bölünüp parçalanan birçok halkın varolduğunu, her ulusun kendine özgü değerleri bulunduğunu ve çok kültürlü bir coğrafyadan gelmesine rağmen Türk devletinin Kürtlerin arasına çektiği duvarları İzmir’de fark ediyor.
Okullar asimilasyon kurumları
Hiç okula gitmeyen, okuma yazmayı kendi çabalarıyla öğrenen Rojîn Şimşek, “Gazetelerden ilkin harfleri tanıdım. Harfleri birleştirince kelimeler bir araya geldi. Okumayı öğrendikten sonra dünyam genişledi sanki” diyor. Çocukları büyüyüp okula gittiğinde, okulların asimilasyon politikasının nasıl bir aparatı haline geldiğine şahitlik ettiğini aktaran Şimşek, “Bir gün okullarının önünden geçiyordum. Çocukları bahçede sıraya dizmişlerdi. ‘Andımız’ı okutuyorlardı. Okul duvarının dibine çöktüm. O an’a kadar okuyacakları için mutluydum ama o an garip bir duygu kalbime yerleşti. ‘Çocuklarıma iyilik mi, kötülük mü yapıyorum?’ sorusu canımı çok yakmıştı” diye ekliyor.
Sadece annesi değil yoldaşıydım
Şimşek’in mücadeleye aktif katıldığı yıllar da bu yıllardır. Devlet tarafından sürekli baskıya uğruyor. Rojîn Şimşek, bu yılları, “Yardım ve yataklıktan tutuklandım. 1991 yılında İzmir Buca Hapishanesi’nde 9 ay tutuklu kaldım. Polis sürekli evimize baskın yapıyordu” diye anlatıyor. Tahliyesinden kısa bir süre sonra oğlu Murat (Hogir Sekvan), Rahşan Demirel’in İzmir Kadifekale’de bedenini ateşe verdiği 22 Mart 1992’de gerillaya katılıyor.
Munzur, Murat (Hogir Sekvan) ve Xelat isiminde üç çocuğu olan Şimşek, “Ben oğlumu değil yoldaşımı gerillaya uğurladım. Hapishanede ziyaretime geldiğinde ‘Gideceğim’ diyordu. Söz verdim kendisine, ‘Biraz büyü, sonra seni göndereceğim’ dedim. Hogir bana çok bağlıydı, o yüzden de çabuk gelişti. Çoğu gencimiz maalesef ailesinin tepkisinden kaynaklı haber vermeden gitmek zorunda kalıyorlar. Çok şükür biz güzel bir şekilde gönderdik. Kimsenin içinde ukde kalmadı; mutlu gitti” diyerek, oğlu Hogir ile gurur duyduğunu vurguluyor.
İsmini Önder Apo verdi
Rojîn Şimşek, bu süreçte siyasal çalışmalarını daha da arttırıyor. Önder Apo’nun annesinin vefat ettiği tarih olan 11 Nisan 1993’de Adana’ya, oradan Van’a, yürüyerek Urmiye ve ardından Güney Kürdistan’a geçer. Orada oğlu Hogir’i de görme fırsatı bulur. Oğluna Hogir ismini Şehit M.Ata Aslan’ın anısına Önder Apo’nun verdiğini, gerillada nişancılığından nam saldığı için ise Sekvan kodunun verildiğini aktaran Şimşek, oğluyla o dönem ki buluşmasını da şöyle anlatıyor: “1992 yılında büyük bir ihanet savaşı vardı. Aslında şehit düştüğünü düşünmüştüm. Çünkü Hogir isminde birçok arkadaş şehit düşmüştü. Onu görmek için gitmemiştim. Arkadaşlar Hogir’in yaşadığını, görmeden geri dönmememi istediler. Onu göreceğim için seviniyordum ama ya gördüğümde onda bir duygusallığa yol açarsam ve emeği boşa düşerse diye de tedirginlik yaşıyordum. Sadece bir anne değildim, yoldaşıydım. Duygularım o an çok karıştı. Yüreğime taş bastım, görüşeceğimiz günü bekledim. Bir gün sabaha karşı bir grup arkadaşla geldi. Boyu uzamıştı. O karşılaşma anına dair duygularımı inanın şimdi de dile getirmekte zorlanıyorum.”
Avrupa’ya zorunlu göç
Sonraki süreçlerde Türk devletinin tehditleri ile karşı karşıya kalır. O dönem birçok yoldaşı katledilmiştir. Kızı Xelat 1996 yılında tutuklanmış, oğlu Hogir ise gerilladır. Kendi ismi de Türk devletinin infaz listesindedir. Avrupa’ya geçiş kararı alır. Şimşek ve oğlu Munzur Avrupa’ya gelirler. 1997 Ağustos ayında Macaristan’a gelen Şimşek, “Tam da o dönem Musa Anter Barış Treni eylem planı vardı. Tren 26 Ağustos’ta Brüksel’den yola çıkacak ve 1 Eylül tarihinde Amed’e ulaşacaktı. Eyleme katılamadım ama hazırlık çalışmalarında yer aldım. Hatta eylemin sloganı olan ‘Barış hemen şimdi’ fikri benden çıkmıştı” diyor.
Bu bir bahçe…
Kürdistan’ın bütün şehitlerinin Kürt halkının değerleri olduğunu vurgulayan Rojîn Şimşek, Kürt halkının başta Önder Apo’ya olmak üzere şehitlere borçlu olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Coğrafyamızın işgali, inanç farklılıkları Kürt halkını böldü, parçaladı. Dört parça Kurdistan’dan, farklı inançlardan gençlerimiz bir çatı altında birlikte mücadele verdi. Şehitlerimiz Kürt birliğini ifade ediyor. Kürt halkı adına siyaset yürütenlerden ricam var. Şehitleri unutmasınlar. Onların amaçları neydi, ne için gittiler bunu unutmasınlar. Onlar, Kürt halkının birliği için, Kürt halkının özgürlüğü için savaşıp şehit düştüler. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi veren halkların tarihine bakıyorum. Özgürlüğü için savaşan tüm halklar bu zorluklardan geçmiş. Elbette farklı partilerimiz, farklı düşüncelerimizi olacak. Bu bir bahçe. Önemli olan Kürtlerin ulusal birliğini sağlamasıdır. Düşmanla işbirliği içerisinde olmayan, halkına ihanet etmeyen herkesin ‘Ulusal Birlik’ için çalışması gerek. Ulusal Birlik sağlanmadan parçalı mücadelelerle zafere ulaşamayız.”
Kıyamet günü geldi
Uluslararası Komplo döneminde Avrupa’da olduğunu söyleyen Rojîn Şimşek, şöyle devam ediyor: “Burada çok insanı tanımıyordum. Yeni bir ülke, yeni bir yaşam… Ülkemden kopmuştum. Duygularım paramparçaydı. Mülteci olan birçok insan bu duyguyu bilir. Yaşayanlar da beni anlayacaklardır. Buradaki yaşamı anlamaya çalışırken o kıyamet günü geldi.”
Önder Apo’nun Roma’ya geldiği ilk gün herkesin coşku içerisinde olduğunu aktaran Rojîn Şimşek, “Sanki onu görecek ve sonsuza kadar Önderliğimizle yaşayacaktık. Ama yüreğimde büyük bir korku da vardı” diyerek o belirsiz anları tarif ediyor. O dönem Roma’ya gidemediğini Bonn’da yapılan eylemlere katıldığını anlatan Şimşek, o ‘Kara Günü’ yani Uluslararası Komplo’nun yaşandığı 15 Şubat gününü ise şu cümlelerle aktarıyor: “O coşku ne yazık ki büyük bir hüzne ve kedere döndü. Yani hava aydınlıktı ama birden bire fırtına kopmuş ve sanki hepimiz karanlıkta kalmıştık. O gün astım nedeniyle hastaneye kaldırılmıştım. Oğlum hastaneye bitik bir şekilde geldi. Oksijen maskesi takılıydı yüzüme. ‘Her şey bitti anne’ dedi. ‘Eğer yeni şehit haberi vereceksen mücadeledir. Her gün şehit veriyoruz’ dedim. ‘Başkan’ dedi. O an içimden bir şeyler koptu. Bu çok kısa sürdü. Birdenbire bana bir cesaret geldi. Sanki vücut bazen kendi kendisine tepki veriyor. ‘Bir şey bitmedi. Mücadele yeni başlıyor’ dedim. Oğlum hayal görüyormuşum gibi acı acı baktı bana...”
O günleri anlatmanın çok zor olduğunun altını çizen Şimşek, “Acı, sevinç birçok duygu birbirine karışıyordu. O günleri yaşayan biri olarak halkımıza ‘Asla umutsuz olmayın. Her alanda mücadele edin, edelim’ diyorum. Sonrasında Başkan’ın sağ olduğu haberini aldık. O haber bir nefes aldırdı bize” diye ekliyor.
İlk eyleme annesiyle katıldı
Bonn Demokratik Kürt Toplum Merkezi adına Özgürlük Nöbeti’ne ikinci kez eylemci olarak geldiğini ifade eden Rojîn Şimşek, eyleme ilk katılımının 2013 yılında olduğunu belirtiyor. Şimşek, “İlk gelişimde annem de vardı. Annemle gelmek çok özeldi benim için. O gün eylemde birlikte yer aldığım Munzur arkadaşa, ’80’lerde çocuklarımızı sırtımıza alarak çalışmalara, eylemlere götürüyorduk. O çocuklar büyüdü ve bizden daha da ileriye yürüdü. Bugün de annemle geldim. Ailemizde Araplar da var. Midyatlıyız. Kürtçe ve Arapçaya hâkimdi annem. Bunlar dışında başka dil bilmiyordu. Annem yoldan geçen Arap bir grubun yolunu kesti. Bildirileri uzattı. Onlara Başkan’ı anlattı. Acılarımız ne kadar da büyük olsa anılarımız da o kadar değerli’ dedim" diye vurguluyor.
Mücadele devam ediyor
Rahatsızlığından dolayı eskisi kadar eylemlere katılamasa da mücadelesini sürdürmeye kararlı olan Rojîn Şimşek sözlerini şöyle tamamlıyor: “Komplonun ilk günü duygular farklıydı. Şimdi elbette daha farklı. Gönül isterdi ki çok önceden Başkanımız fiziki olarak özgür kalabilseydi. Dediğim gibi mücadele devam ediyor. Amacımıza ulaşıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. Avrupa, Kürt halkına karşı. Türk devletiyle derin ticari ilişkileri var. Kürdistan’ın parçalanmasına Avrupa neden olmuş. Ama bütün bu gerçeklere karşı sessiz kalmak onaylamak demektir. Herkes, özellikle de Türkiye’deki gerçek devrimciler bilmeli ki Önder Apo özgürleşmedikçe Türkiye halkları ekonomik, toplumsal olarak daha da geriye gidecek. Bunun farkına varmalılar.”
* * *
Munzur Emekçi halkına hizmet etti
Öcalan’a Özgürlük Nöbeti eyleminin yıllarca organizasyonunda yer alan Munzur Emekçi’yi de saygıyla anan Rojîn Şimşek, “Buraya her geldiğimde O'nun izini, emeğini görüyorum. Bizimle şakalaşırdı, eleştirirdi. 2013’te geldiğimde, nöbet yerinde oturup, yoldan geçenleri izliyordum. Munzur arkadaş bana, ‘Neden derin düşüncelere daldın?’ diye sorunca 'Kürdistan’ın yolunu gözlüyorum' dedim. Yaşam işte. İnsan doğar ve ölür. Ama ne mutlu o insana ki halkından kopmadı. Kendi halkına hizmet etti. Sonrasına bir şeyler bıraktı. Halkına ihanet etmedi, kanına girmedi. Halkının mücadelesine zarar vermeden, düşüncesi ve mücadelesiyle bir bütün olarak temiz kaldı. Böylesi değerler yaratan bütün insanlarımıza bir anne, bir Kürt kadını olarak teşekkür ediyorum” diyor.
* * *
Evlat ile son görüşme!
Sonrasında Almanya’ya geçen Rojîn Şimşek’e Avrupa’ya gelişi sonrasında Şehit Hogir ile görüşüp görüşmediğini soruyorum. Şimşek şunları söylüyor: “Önderlik Roma’ya geldiği zaman kendisinden haber aldım. Şehit düştüğü söylendi. Aynı gün gerilladaki dört akrabamın da şehadet haberini aldım. Hogir’in 1998’deki şehadet haberi doğru çıkmamıştı. Öğrendim ki Hogir çok defa yaralanmış. Fakat gerillada olan dört akrabam farklı zamanlarda şehit düşmüştü. 2004 yılında kız kardeşimi biri telefondan arayarak Hogir olduğunu söylemiş. Sonra arayacağını belirtmiş. Teyzesine ‘Dikkatli ol. Düşmanın bir oyunu olabilir’ dedim. Tam gününü hatırlamıyorum. Sanırım Uluslararası Komplo’nun 5’inci yılı yani 2004 yılıydı. Yine Strasbourg’da eylem vardı ve sabah Strasbourg’a eyleme gelecektik. Sabahın erken saatleri… Telefonum çaldı. Açtım. ‘Kimsiniz?’ dedim. ‘Tanımadın mı?’ dedi telefondaki ses. Büyük oğlumun sesine benzeterek, ‘Munzur benimle dalga geçme’ dedim. ‘Anne ben Munzur değilim. Unuttun mu beni?’ dedi. Donakaldım. Çocukken kucağıma gelip beni hep koklardı. Kokumu severdi. ‘Munzur tülbentini ben ise hep kokunu içime çekerdim. Kovardın beni. Hatırladın mı?’ dedi… Konuşmamızın sonunda, ‘Kurumları boş bırakmayın’ demiş ve radyoya konuşmamı istemişti. Hogir o konuşmamızda beni hem güldürdü hem de yerinde bir eleştiri yaptı. Beni ayakta tutuyordu. Sonrasında Hogir ile birkaç defa daha telefondan konuştuk. Son telefon görüşmemiz 2006 yılındaydı. Hogir 2008 yılında Çewlig’de beş arkadaşıyla şehit düştü.”