"Kent uzlaşısı"nı yönetmek

Forum Haberleri —

DEM Parti, Amed ön seçim

DEM Parti, Amed ön seçim

  • Halihazırda bir kent üzerinde oluşacak uzlaşı modelini diğer kentlere de uygulanacak şekilde tasarladığımızda, farklılıklar olsa da, yerel yönetim dinamiğini tam da ihtiyaç duyulan şekilde pratikleştirmek zor olmayacaktır.

MORDEM ALİŞER

Kent uzlaşısı esasta o kentte yaşayanların kentin nasıl yönetileceğine dair karar verme iradeleri üzerinden gelişir. Bu irade yönetime katılmanın biçimlerini belirlediği gibi en geniş demokratik temsiliyete olanak vermesinin de sağlar. Bunu başardığı oranda bir kent kültüründen, bir başka ve geniş anlamıyla kent demokrasisinden bahsedebiliriz.

Dar politik alanlara sıkıştırılmış, kent topluluklarının seçme özgürlüğü elinden alınarak belli yapıların belirleyici özellik kazandığı durumlarda yaşanan şey çoğunlukla devlet ve iktidarcı anlayış ve pratiklerin ortaya çıkmasına zemin hazırladığı gibi onların yedek gücü haline düşülmesine de yol açar. Bu nedenle demokratik siyasetin yerel yönetim aygıtları  bir turnusol işlevi görmektedir. Yoksa rantçılık gibi en kirli bir pratiğe düşülmesi işten bile değildir.

Özel olarak son genel yerel seçimlerle CHP’nin başta bazı büyükşehirlerde kazandığı belediyeler üzerinden bugün içine düşülen durum budur. Elde edilen maddi imkanlar bir çok kişi ve çevrenin iştahını kabartmaktadır. Bu rantın etrafında biriken çıkar gruplarının rantın devamı için ya da yeni rant alanlarını ele geçirmek için oynamayacakları oyun yoktur. Belediye bünyesinde birkaç alanın işbirliği yapılan kesimlere bırakılması oyunun kuralının değişmesi anlamına gelmemektedir. Çünkü uzlaşı rant alanlarının paylaşımı, birkaç müdürlük vb. alınması demek olmuyor. Böylesi işbirliğine giren demokratik siyaset olsa bile bir süre sonra bu siyaset temsilcilerinin bazılarının aynı oyun içinde debelendiklerini görmek zor olmaz. Asıl önemli olan o kentin yönetim işlerinde irade ve karar sahibi olup olmamadır.

İstanbul gibi bir yerde kent uzlaşısını ele alalım. İki yol var. Seçime giren güçlerden veya partilerden herhangi biriyle işbirliği halinde seçime girilebilir. Bazı idari ve çalışma alanlarına kendi temsilcilerinin alınması halinde destek verilebilir. Bu çok yanlışta olmaz. İki, tam anlamıyla kentin nasıl yöneticiliğine, yani demokratik işlevselliği olan, katılımı doğrudan pratikleştiren yaklaşımın öncellenerek kent topluluklarının örgütlendirilmesine dayalı yaklaşımdır.

Halihazırda bir kent üzerinde oluşacak uzlaşı modelini diğer kentlere de uygulanacak şekilde tasarladığımızda, farklılıklar olsa da, yerel yönetim dinamiğini tam da ihtiyaç duyulan şekilde pratikleştirmek zor olmayacaktır. Ama görünen o ki, politikanın güncel haline dönüştürülmüş taktiklerle değil de kervanın yükünü yolda düzmeye ve düzeltmeye çalışan bir yöntem ve yaklaşım kendini oldukça dışavurmaktadır. Günübirlik yaklaşımı yansıtan bu duruş belki kısa vadede bazı sonuçları alır ama kalıcı sonuçlar ortaya çıkarması mümkün değildir. Hatta tehlikelidir. Demokrasiye açık toplulukları ve bireyleri başkalarının yedeği haline getirebilir. Bir önceki yerel seçimlerde İstanbul ve son genel seçimde de aynı ittifak içinde olan ama kendi listelerinden adaylarla seçime giren partilerle olan ilişki durumu çok açık bazı verileri ortaya çıkarmaktadır. Taktik politika yapıldığı düşünülür ama yeniden politika üretme durumu yoksa varolandan da olunabilir.

Özgürlük Hareketi’nin Türkiye halklarıyla birlikte özgürlük ve demokrasi mücadelesine dayalı yaklaşımını boşa çıkarmaya çalışan bir sistem gücünün olduğu gözardı edilemez. Kurdistan’da kaybeden devletin 2000’li yılların başından AKP eliyle devreye koyduğu siyasetin toplumsal ayakları önemli oranda boşa çıkarıldı aslında. Kürtler ezici çoğunluğuyla Özgürlük Hareketi saflarında hareket etmeye devam etti. Sağdan ve soldan bir yığın kişi, çevre ve parti ortaya çıkarılarak veya güçlendirilerek bu engellenmeye çalışıldı. KDP’ye neden bu kadar destek verildiği, şimdi de tam bir ajan örgütüne dönüştürüldüğü daha iyi anlaşılıyor. Hizbikontra- Hizbullah da aynı durumdadır.

Türkiye alanı ise daha farklıdır. Özelde 7 Haziran 2015 ardından Özgürlük Hareketi’nin Türkiye halklarıyla, emekçi, sol, sosyalist ve demokratik hareketleriyle demokrasi ve özgürlük zemininde mücadele imkanını daha fazla kurması ihtimali ve gerçekliği belli ki sistemi bazı politikaları güncellemeye itti. Özgürlük Hareketi’nin genişleme ve derinleşme gücü mutlaka durdurulmalıydı. Kendilerine sol, sosyalist, demokratik diyen kimi çevre, parti ve haraketlerin bilinen ideolojik kalıpları da buna son derece teşne olunca bazı taktik ve örgütsel hamlelerle bu kesimlerden bazıları nerdeyse demokrasi ve özgürlük cephesine karşıt duruma getirildi. Ne kadar farkındadırlar ya da değildirler, bir noktada bu da pek önemli olmuyor. Bu biraz da PKK içinde olup sonradan "muhalifliklerini" ilan eden bazılarının durumuna benziyor. "Biz aslında Önderliğe, Önderlik çizgisine karşı değiliz, Parti yönetimini kabul etmiyoruz" diyorlardı. "Kurdistan’a evet, ama PKK’ye hayır" diyen bazılarının da nereden yönetildikleri zaten açığa çıkarılmıştı.

Şimdi de "ortaya çıkan Kürt gücüne dayanarak politika yapalım ama sizinle yapmayalım", "Kürtler oy versin, Özgürlük Hareketi bize destek versin ama bize dokunmasın" demenin ya anlamını, siyaset nedir onu bilmiyorlar ya da çok açık ki belli merkezlerden yönlendiriliyorlar. Dolayısıyla en geniş, ilkeleri ve programı netleştirilmiş bir yaklaşımla kentin yönetimini düşünmek son derece önemli olmaktadır. Kenti sadece günlük politikanın kazananı veya kaybedeni şeklinde tahayyül etmekse ortaya çıktığı gibi siyasetin oyun kurucu özelliğinden uzaklaştırmaktadır. Kim kimi destekliyor demekten ziyade kim kiminle hangi ilkeler ve program üzerinden ilişki kuruyor, ittifak yapıyor demek gerekmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.