Suriye’de durum ve devrimci görevlerimiz
Forum Haberleri —
- Bindirilmiş kıtalar ve dış destekle askeri olarak rejimi yenmiş olsalar da, cihadistlerin ideolojik olarak Suriye halkını kazanması mümkün değildir. Devrimci durum ortaya çıkmıştır. Yani Suriye'de iktidar çökmüştür, yerine aday olan güç ise islamcı karşı devrimdir. Ancak, devrimci öncü de mevcuttur ve oldukça deneyimlidir.
HAVARİ TÜRKMEN
Suriye'de, çok hızlı bir çok gelişmenin aynı anda yaşandığı koşullarda, hem şaşkınlık, hem manipülasyonlar hem de parçalı gibi görünen olaylar yüzünden, analistlerin yazıları körlerin fili tanımladığı hikayeye benziyor.
Soğukkanlılıkla bakalım.
Bugüne kadarki tablo neydi?
13 yıl önce, Suriye rejimini yıkmak üzere gerçekleşen cihatçı saldırıları ortamında, Rojava Kürdistan'ında örgütlü Özgürlük Hareketi bileşenleri kendi paradigmalarını esas alan bir yapılanma ortaya çıkardı ve Kürt halkının yaşadığı alanlarda örgütlendi, bu alanları koruma altına aldı.
Sonrasında, bu gelişmeden ürken TC'nin beslemesi olan cihatçılar tarafından büyük saldırılara maruz kaldıysa da, bu güçleri yendi. Bu güçleri yenerken, ABD ile bir taktik ittifak gerçekleştirmek zorunda kaldı. ABD hem Suriyeli olmadıkları, hem güvenilmez olduklarını, hem de istikrarlı bir rejim yaratma kapasitelerinin olmadığını gördüğü cihatçılar yerine, Suriye halklarından biri olarak, seküler ve demokratik ideolojisi ile Suriye'nin geri kalanına hitap edebilecek olan Kürtlerle işbirliği yapmayı tercih etti. Bu taktik ittifak bugüne kadar iki taraf için de kazandırıcı oldu.
Türkiye'nin saldırganlığının sınırlandırıldığı koşullarda Özgürlük Hareketi örgütlülüğünü geliştirdi, halka yaydı, Kürtler dışındaki halklara, özellikle Araplara da ulaşmayı başardı. (ABD ise, kendi adına İran ve Irak Şiileri ile Suriye Nusayrileri arasındaki ilişkiyi zayıflattı, Suriye sahasında Rusya ve Esad'a karşı bir denge durumu elde etti. )
Özgürlük Hareketi, ABD ile olan ittifakı bir taktik ittifak olarak gördü ve esas çözüm olarak, Suriye'nin demokratik özerkliği esas alan bir çözüme kavuşması gerektiğini savundu. Esad'a ve Rusya'ya sürekli bu yönde çağrı yaptı. Bu çağrıları devlet katında karşılıksız kalsa da, muhakkak, Suriyeli Aleviler, Şiiler, Hristiyanlar, Dürziler ve cihatçı sempatisi olmayan Araplar tarafından duyuldu.
TC ve ABD tarafından eğitilip donatılan ve arka çıkılan cihatçı unsurlar da TC sınırında sağlanan şemsiye altında alan tutmaya devam ettiler.
Bu şekilde uzayıp giden ve aslında elbette sürdürülemez olan denge en sonunda bozuldu.
İlk ve önemli tespit bu olmalıdır; bugüne kadarki durum sürdürülebilir değildi. Eninde sonunda bozulacaktı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi fiili bir yapı olarak kendi alanında başarılı olsa da, bu coğrafya ve bu güçlerle olan ilişkisi içinde huzurun ilelebet sürüp gitmeyeceği biliniyordu. Hele İran/İsrail, ABD/Rusya gerilimi arttıkça dengenin sürmesi güçleşecekti.
Bu dengeyi kimin bozacağı belli değildi. Ama en kötü ihtimal, ABD'nin göz yumması ile TC'nin doğrudan Rojava'ya saldırması olurdu. Diğer ihtimal, Esad ile TC'nin anlaşarak birlikte Rojava'ya yönelmesi olurdu. ABD desteğine nereye kadar güvenilebileceği bilinemezdi böyle bir durumda. (En iyi ihtimal, TC'de bir barış ve demokratikleşme sürecinin yaşanması ve TC ile işbirliği içinde Suriye rejiminin dönüştürülmesi olurdu, ancak, bu ihtimal yazık ki çok yakın görünmüyordu. )
Şimdi dengenin bozulması ise çok ihtimal verilmeyen bir şekilde oldu. İdlib'de sıkışmış görünen Nusra çetesinin, eninde sonunda Rusya ve Suriye eliyle yok edileceği düşünülüyordu. Bugüne kadar TC ile dengeleri gözeten Rusya'nın göz yumduğu bu şer yuvasında, TC'nin ABD baskısı ile Natocu çizgiye dönmesinin, Rusya TC dengesini bozacağı ve Rusya’nın bu alana dönük bir imhaya girişeceği bekleniyordu. Fakat, İsrail'in Hizbullah’la kapışması, Suriye'de İran etkinliğinin sınırlanmasını acil hale getirince, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü TC'yi de zorlayarak cihatçıları harekete geçirdi. Bu saldırıya bir süredir hazırlandıkları, cihatçılara silah ve teknik aktardıları da ortaya çıkmış durumda. (Özerk Yönetim de, iki aydır bu saldırı hazırlığını bildiklerini ifade etti.) Kapalı kapılar arkasında Rusya ve ABD/İsrail arasında dönen pazarlıkları ise henüz kimse bilmiyor. Fakat netice olarak, Şam rejimi çöktü.
Peki şimdi ne olacak?
Suriye'nin Doğu ve Batı olarak ikiye bölünmüş federatif devlet olacağı falan türünden analizler havada uçuşuyor. Tabii ki, TC gibi, Özerk Yönetim’in yok edileceğini hayal edenler de vardır. Fakat en ilginci, Özgürlük Hareketi yanlıları arasında ve özgür basında da, Suriye’nin yüzde 40'ını elinde tutan bir Özerk Yönetim’in sürdürülebilmesini zafer ya da hedef olarak gören bir ruh hali yaygın. 1917'de Çarlık halk isyanı ile devrilip geçici hükümet kurulduğunda bunu asgari programın gerçekleşmesi olarak gören ve yetinen, geçici hükümete girmeye karar veren Bolşevik liderler olmuştu, Lenin yurtdışından dönüp "ne yapıyorsunuz?" deyinceye kadar. Kapıya kadar gelmiş bir devrim vardı, tek eksik devrimcilerin bunu görüp "haydi yürüyelim" demesiydi. Biz de soralım, ne yapıyoruz?
Suriye Devrimi gündemdedir. Suriye’deki devrimci güçlerin oldukça örgütlü, donanımlı ve yetkin olduğu koşullarda, gündeme Suriye Devrimi'ni koymayan her yaklaşım hem Kürt halkına hem Ortadoğu halklarına hem de şehitlere haksızlıktır, büyük hatadır.
SDG zaten Suriye rejiminin tükendiğini görmüş ve bir alternatif ortaya koymuştur. Bu laf olsun, pazarlık olsun diye yapılmış bir girişim değildir, ki devrimin yoludur. Kürt halkının kurtuluşunun ancak diğer halklarla birlikte olacağını söyleyen Apocu öğretinin gereğidir.
Bugüne kadar Esad'a çağrı yapılarak bu yolun açılması istenmiştir ama her aklı başında devrimci bilir ki, dikta rejimleri yıkılmak pahasına da olsa devrimcilerle uzlaşmazlar. Öyleyse, aslında bu çağrının esas muhatabı diktatör değil halklardır. Fakat, Esad ayakta olduğu ve bir biçimde eski düzen kör topal da olsa sürdüğü sürece Özerk Yönetim alanı dışındaki halklar bu çağrıya yanıt vermemişlerdi. Fakat muhakkak gözleri kulakları Özerk Yönetim bölgesindeydi ve orada yaşananları hayranlıkla izliyorlardı.
Ve şimdi, Esad yönetimi çökerken ortaya başka bir büyük tehlike çıkmıştır. Alevi Araplar için soykırıma yol açabilecek bir tehlikedir cihatçıların Suriye'yi ele geçirmesi. Hristiyanlar ve diğer azınlıklar için de. Fakat, aslında, Sünni Arapların çoğu için de Afganistan, İran gibi yaşayacakları bir ülke asla tercih edilebilir değildir.
Dolayısıyla, bindirilmiş kıtalar ve dış destekle askeri olarak rejimi yenmiş olsalar da, cihadistlerin ideolojik olarak Suriye halkını kazanması mümkün değildir.
Devrimci durum ortaya çıkmıştır. Yani Suriye'de iktidar çökmüştür, yerine aday olan güç ise islamcı karşı devrimdir. Ancak, devrimci öncü de mevcuttur ve oldukça deneyimlidir.
Böylece, Suriyeli halk için yaşamla bağdaşır ve uygulanabilir tek seçenek Demokratik Özerklik’tir, Suriye Demokratik Konfederasyonu’dur. Bu nedenle bugün SDG'nin önündeki görev büyük ama tarihidir. Görev Suriye Devrimi’ni başarmak, Ortadoğu devrimini ateşlemektir. Bunun yolu da, hızla önce Alevi Arapları, Hristiyanları ve sonra tüm Suriye halkını yanına çekmek, tüm Suriye'de cihatçılığı yenmektir.
Elbette, bir kaç günün, hatta bir kaç ayın işi değildir bunu sağlamak, ancak, çok da uzun vadeye kalmadan başarılabilir, başarılmalıdır. Statüko yıkılmıştır. Yerine gerici bir statüko inşa edilmesine izin verilmemelidir.
Devrimin objektif zemini vardır ve güçlüdür. Öncü örgütlü ve güçlüdür. Bu koşullarda Suriye Devrimi başarılmak zorundadır, başarılmalıdır.
Devamında bu devrimin imkanlarına ve güçlüklerine değineceğiz.