Hatırlamak direnmektir
Forum Haberleri —
- Kıblesi hakikat olanlardandı Baz. Boylu boyunca direndi. Derler ya, kıblesi hakikat olanın gözleri kamaşır diye. Gözleri kamaşmış, yüreği yanıyordu. O hiç durmadan hep yürümeyi ibadet eyledi. Hep güneşe aydınlığa yürüdü.
MAZLUM BAĞLAR
Hakikat bir yürüme halidir. Yürüyenin iman ettiği menzilindeki dağlar, bir halkın kurtuluşu, yaşam ve özgürlük barınağıdır. Bir halk dağların mücadelesi ile yeniden doğuyor ve nefes alıyor. Ve yürüyor. Öyle ki hep bir yürüme halidir hakikat. Dağlar, aynı sofrada belleğimizden hiç silinmeyecek binlerce anı biriktirdik ve heybemize usul usul yerleştirdik. Kavgada tanıdık birbirimizi; sevinçli, özlemli, acılı hallerimizle bir bütün olduk. İşte hakikat budur, hakikat bunların bütünüdür, bu olgularla yürüme halidir. Durmak hakikatin yarım halidir. Yarı hakikat ise tam bir yalandır. O halde yalandan uzak varlık kazanan ve bunu toplumsal bir hakikate dönüştüren tüm adımlar ve anıları hatırlamak, direnmektir.
Kıblesi hakikat olanlardandı Baz. Boylu boyunca direndi. Derler ya, kıblesi hakikat olanın gözleri kamaşır diye. Gözleri kamaşmış, yüreği yanıyordu. O hiç durmadan hep yürümeyi ibadet eyledi. Hep güneşe aydınlığa yürüdü. Aydınlığın gölgesinde bir iz, bir parça olarak çizgi yürüyüşçüsü olmayı bildi. Sırtında dağlardan toplayıp biriktirdiği yoldaşlarının anısı ve nice özlemle gülüşlerini saklayarak. Bir halkın aklını duygusunu ve inancını taşıyarak. Yarınlarda alev içinde yeniden harlanacak ateşleri bugün yakıp şimdi ısıtacaktı tüm yürekleri. Belki de yarın tanımayacak ama hep hissedecektik. Kolay unutmayan, kolay gevşemeyen, kolay çürütmeyen yaşamın adı olacaktı. Ölümsüz ilişkiler yaratmanın adıydı maneviyat ve maneviyatı güçlü olmayanın bağlılığı da güçlü olmuyor diye fısıldıyordu kulaklarımıza. Simdi hislerimizle onu anlamaya, anılarımızla yaşatmaya çalışmak ne kadar acizlik ve zorluk yaratsa da kamil insanları hatırlamak bir bakıma direnmektir. Direnç hatırlamaksa sadakat onlarla yasamak ve yaşatmaktır.
Bahar yaprakları güneşin doğuşuyla ışıl ışıl parlıyordu. Bu bahar hamlesi 2012 hazırlıklarıyla güçlü gececekti. Hazırlıklar 2013 sonbaharına kadar yapılmıştı. Fakat yeni bir süreç başlayınca bu sürece katkı sunmak gerekiyordu. Bakur’da gücümüzün bir bölümü Güney sahasına gitmek üzere hazırlanmıştı. Ve yine Güney sahasından tüm eyaletleri gözlemlemek amacıyla heyet geziyordu. Bu arada biz Baz arkadaşı dinliyor, ona odaklanarak günlük görevlerin ayrıntılarını anlamaya çalışıyorduk.
“Geriliklerimizin, en kötürüm olmuş anlayışlarımızın ve yaşam ile ilişkisi kalmamış duygularımızın nefes alması maneviyatın güçlendirilmesiyle mümkündür” diyordu. Her konuşması eğitim niteliğindeydi. O konuşurken biz O’nun bedenini süzüyorduk. Gözümüz kulağımızdı. Nereye bakarsan bak Baz’ı görmen mümkündü. Uzun uzadıya bedeninin toprakla, dağ ile buluşmayan tek bir organı kalmamıştı. Ta Pirejman’dan yola koyulup, önce Zagroslara, ardından tekrar Amed’e gelmişti. En az olanla yetinmiş dili sade, yüreği temiz, sesi tizdi. Tıpkı dağlarda yazılan şiir dizeleri gibi tel tel bıyıkları vardı. Dudaklarını kapatmış ve devam ediyordu kendinden emin tok bir sesle.
Her haliyle Piran’ın soğuk pınarlarından su içmişe benziyor. Kaskatı kesilmiş, önce etrafına bakıyor, ardından bir süre sonra ağır yorgun bedenini usulca Şehit Numan bahçesindeki Çınar’ın dibine yatırıyordu. O sesin ardında neler vardı bilinmez, sadece bir merhabayla da yürek ele verilmezdi. Onu yaşamak gerekirdi. Baz yüreğiyle konuşuyor, yürüyor ve uzanıyordu.
“Benim bir tane halam vardı, onun yüzünden bu dağlara geç geldim” diye hayıflanıyordu ve devam ediyordu.
“Dağlardaysan güneş pencereden ışı vermez direk yüzüne vurur, gözlerini kamaştırır. Güneş direnişin etiğini estetiğini yansıtır. Aynadır, gözün kamaşıyorsa, yüreğin yanıyorsa direncin de harlanır. Ruh kazandırır, canlandırır insanı. Bizim mekanımızda savaşı da sanatı da güneşin aydınlığında veya gölgesinde yaşamak özgürlük diye sunulur. Sahte özgürlüklere yer vermez bu dağlar. Dağ halkıyız, bin yıllardır dağlarda direniyoruz. Direnişin etiği de estetiği de burada gizli. Kaybettiklerimizi burada aramalı, bulmalı ve yaşamalıyız. Ovaya indiğimiz an kimliksizleşir, çirkinliklere bulaşırız. Buraya ait olduğumuzdandır. Dağlara aitiz. Aidiyet önemlidir. Biz aidiyete “Bibe sey xo” diyoruz. Bazıları da “Estbîyayîs” der. Çoban değil, çıban değiliz. Anlamlaşmak üzere hakikate yakın yaşayan ve kendimizle buluşmak isteyen insanlarız. Halamın yüzünden geciktim ama sonunda geldim ait olduğum yere, dağlara” O sırada Baran araya girdi ve “Halan seni şimdi görseydi neden engelledim diye pişman olurdu” dedi.
Baz “Baran arkadaş halamı tanısaydı bunu demezdi” deyince hepimiz ürktük. Ve devam etti; “Öyle ki bizim harekette kadın arkadaşlardan ürkmemek, çekinmemek elde değil… Bu parti onlarındır. Onların öncülüğünde savaşıyor, büyüyor, kazanımlar elde ediyoruz.” Sanırım Baz, Sema arkadaşın bulunduğumuz yere doğru yaklaştığını gördü ve hemen üzerindeki feodal yeleği daha sonra tekrar giymek üzere yanıbaşındaki ağacın sağlam bir dalına astı.
Dağlar onun meskeniydi. Çobanlık yaptığı dağlara şimdi bir gerilla komutanı olarak geri dönmüştü. Mütevazi ve kendini bilen biri olarak duruşuyla göze çarpan bir özelliği vardi. Şimdi bu dağları ona sorarak yürüme zamanı gelmişti. Bir noktadan başka bir noktaya onunla birlikte gidecektik. Bir grup arkadas Dersim’den yola koyulmuş ve su sıralarda belirlenen noktaya yetişecekti. Onları almamız ve güvenli bir alana geçirmemiz gerekiyordu. Bir tepede kamufle olmuş bir biçimde etrafa bakıyor ve bekliyorduk.
Duygusal eşiği aşmış kahkahalarla Dersim grubunun noktaya gelişini bekliyorduk. Grubun basında Şiyar var. Baz arkadaş ve şakayla karışık “dağlar üzerimize üzerimize geliyor” diye ekliyor. Grubun sayısı fazla olduğundan dolayı bunu söylemişti…
Kimler yok ki, özlemle dinlendiriyorduk adlarını…
Atakan, Egid, Munzur, Şiyar… arkadaşlar
Beklerken radyoda bir cızırtı ve ardından bir şiir sesi. Hiç bir canlının sesi duyulmuyordu, artık düşünmeyi bırakmış sadece radyonun kısık sesiyle şiire kulak kesilmiştik.
Tüm ışıkları söndürdüler
Birer birer
Tüm çeşmelere
Kilit vurdular
Güneşi hapsettiler
Ve seni
Yıldızların karanlığında
Yaşamaya
Tutsak ettiler.
Sen ki
Burjuva züppeleri nezdinde
Salonları süsleyen
Bir gül
Ve proleter sınıfından
Bir emekçisin
İstesen
Senin için
Sönen mumlar birer birer
Yanabilir
Kilit vurulmuş çeşmeler
Gürül gürül
Akabilir
Akvaryumlu meyhanelerde
Zümrüt yeşili gözlerine
Şiirler okunur
Ve Adalar'da
Türküler yakılır
Altın saçlarına
Ben
Jandarma dipçiklerinin
Meydanlarında saha kalktığı
Sokakları
Barut ve ölüm kokularının
Sardığı
Bir sonbahar akşamında
Üç kurşun sesiyle doğdum.
Senin için
Doktor-hastabakıcı
Ebe-hemşire
Yahut suyla ekmek
Ne ise
Benim için
Sehpa ve ölüm
Barut ve ateş
Yahut kavga
O'dur
Ve kavgasız geçen günlerimin neşesi yoktur.
*Abdurrahman Aksal (Baz Azad Pîro) 25 Eylül 2020 tarihinde, Medya Savunma Alanlarında şehit düştü.