Kısa bir özgürlük anlatısı
Forum Haberleri —
- Kadın dilinde (e. me. sal) “me“nin hem dil hem de anne-kadın anlamlarındaki kullanımı dikkat çekicidir. İkisinin de kültürel ve biyolojik olarak doğurucu, oluşturucu, varlık yapıcı, yaratıcı özellikler taşıması ayrı bir inceleme konusudur.
SOYDAN AKAY
-Annem Leyla’ya-
Özgürlük kelimesi Sümerce‘de iki biçimde geçmektedir. A.ma.gi (serbestlik, bağımsızlık, özgürlük) ve A.mar.gi (“anaya dönüş“), iki kelime ideolojik olarak aynı anlama sahiptir.
1. A. mar. gi: Özgürlüğün Sümercesi
M. İlmiye Çığ (ki yakın tarihte öldü. “Sümerolog” oluşu kadar siyasal zihniyeti ve pratikleri de halen tartışılan biri) tarihteki ilk hapishanenin Sümerler tarafından kurulduğunu ileri sürerek şöyle bir anlatımda bulunur: İçeride kapkaranlık bir mekan var. Ancak kapısı açıldığında içeriye ışık sızıyor. Bu mekanın en önemli özelliği kadın rahmi biçiminde tasarlanmış olmasıdır. Suçlanan kişi açık havada, gölgelik bir alanda yargılanır. Ceza alması durumunda kadın rahmi biçimindeki mekana konulup üzerine kapı kapatılır. Daha da ilginç olan şey yargılamayı yapanlar da, hapishane görevlileri de tümüyle kadınlardan, tanrıçalardan oluşmaktadır. İşte bu mekana konulan kişi bir süre sonra büyük olasılıkla bazı ritüellere tabi tutularak serbest bırakılır. Bu anlamda Sümercede hapishaneden çıkmak yeniden doğmak veya doğurmak demekmiş. Döl yatağının karşılığının merhamet, şefkat ve acıma kelimeleriyle ifadeye kavuşturulması oldukça çarpıcıdır. Sümerceden Akadcaya, oradan da Arapçaya geçen döl yatağı rahim adını almış olup tüm anlamsallığıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Kanımca doğal toplumdan kalma, Sümerlerin ilk evresinde de varlığını sürdürmüş olan kadın kült ve kültürü Sümerolog tarafından “hapishane“ olarak adlandırılmıştır. Yukarıdaki anlatım bir kült törendir. Amacı da toplumsallaştırmaktır. Toplumsal kurallara aykırı bir davranış, eksiklik ya da herhangi bir hastalık ritüellerle arınmayı gerektirip aynı zamanda bir eğitim vasfı yerine getirilmektedir. Arkeolojik SİT alanlarındaki Kült merkezler bunu doğrulamaktadır. Sümerler başlangıçta kadın epistemolojisine (bilgi yapılanmasına) sıkı sıkıya bağlı oldukları için tüm bu birikimleri daha da büyük tapınaklarda (zigguratlarda) kontrol altına almaya çalışırlar. Sümer dil yapısındaki dişil karakterden de bunu çıkarmak mümkündür. Kadın dilinde (e. me. sal) “me“nin hem dil hem de anne-kadın anlamlarındaki kullanımı dikkat çekicidir. İkisinin de kültürel ve biyolojik olarak doğurucu, oluşturucu, varlık yapıcı, yaratıcı özellikler taşıması ayrı bir inceleme konusudur. Zamanla egemen erkek dil (e. me. gir) ya da bey dili baskın hale gelir. Devletleşme ve kentleşme ile birlikte kadının inşa ettiği toplumsal yaşam mekanı olan ev kendisi için bir “Ceza Evi”ne, hapishaneye dönüşür. Öyleyse tarihteki ilk hapishane kadının kapatıldığı ev-düzenidir. Düzen, iktidar ve devlet düzenidir. Devlet kelimesinin etimolojisi de bunu kısmen aydınlatacak niteliktedir (Dewla Arapçada sırayla yatılan kadın ve kadınlar demektir). Dolayısıyla ilk tutsak ve ilk özgürlük savaşçısı da bir kadındır. Bunun da izlerini Sümer mitlerinden bilmekteyiz.
Konumuza, doğuş, doğmak anlamındaki özgürlüğe dönecek olursak; kadına dayanarak toplumsal yaşamın bir ritüeli olarak tasarlanmış olan “hapishane“ özünde bebeğin anne karnındaki mahkumiyet, oluşum sürecinin kültürüne aktarılmasıdır. Biyolojik oluş sürecini tamamlayan bebek ortalama olarak dokuz ay on gün sonra anne rahmini terk edip dünyaya gelecektir. Doğmak ve doğuş eylemi bu anlamda sümer anlatısını tamamlamaktadır. Doğmak, öncelikle ışığa gelmek, ardından da dile(me) gelmektir. Dile gelmek, daha geniş anlamda kültürlenme, toplumsallaşmak demektir. Anne karnındaki süreci sağlıklı bir şekilde tamamlayan bebek doğduğu ortamda da sağlıklı büyürse kendi toplumunda varlığını anlamlandıracaktır. Toplumsallaşan varlık kendisini KENDİ yapan temel ilkeye aykırı hareket ettiğinde yer yer acılı da olsa merhametli bir takım ritüellerle yeniden toplumsallaştırılmaya tabi tutulur. En ağır ceza topluluktan, toplumdan atılmaktır. Bugün egemen, iktidarcı-devletçi sistemin “topluma kazandırma“ dedikleri söylemin kökeni işte binlerce yıllık ahlaki -politik toplum geleneğinin çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Çünkü, Hannah Arendt’in de belirttiği üzere, uygarlığın ilk dersi itaattır, boyun eğdirmedir. Haliyle kendisine karşı çıkanı “kazanma“ adı altında sürüye katmak ister. Bu tespit çağımızın sanal toplumunu, anti-toplumunu ifade etmesi açısından da öğreticidir. Ahlaki-politik toplumsallığın modernitesini temsil eden Özgürlük Hareketi’nin “hatanın, eksikliğin, yetersizliğin bilincine varmak“ olarak ele aldığı eleştiri, öz eleştiri, yargılama ilkesinin özgürleşme (yeniden doğuş, öze dönüş) olarak ele alınması ise başlangıca duyarlılığın en güzel ifadesidir.
Özgürlük kelimesi Sümerce‘de iki biçimde geçmektedir. A.ma.gi (serbestlik, bağımsızlık, özgürlük) ve A.mar.gi (“anaya dönüş“), iki kelime ideolojik olarak aynı anlama sahiptir. Sümerce’de ama, ma, me kelimeleri anne demek olup aryan dilinden kaynağını almaktadır. Kelime otantik ve orijinal anlamda proto-Kürtçedir (Hurrice). Amargi’nin “gi“si ise dönmek, dönüş demektir.“Hapishane“ öyküsünde özgürlük, serbestlik “doğuş ve yeniden doğuş“ anlamındayken nasıl oluyor da burada “anaya dönüş“ olmuş? Buradaki anaya dönüş, kadın-anaya dayalı toplumsal yaşama bağlılık ve özlemi ifade eder. Sınıflı, kentli, devletli toplum bir tutsaklık halidir. Bu durumda eşitlikçi, demokratik komünal toplum bilinci özgürlük (a.mar.gi) olarak fark edilmektedir. Sümer mitlerindeki Tanrıça Ninhursag’ın ve İnanna’nın eylemleri birer a.mar.gi eylemidir. İnanna’nın uygarlıktan ahlaki yasalar olan ME’leri geri alma savaşı ve sonrası özgürleşmenin en somut çabalarından biri olarak görülebilir. Enki’nin inşa ettiği yeni düzende “hani ben, kadının görevleri “ çıkışı gerçekten de yürek burkucudur.
Tanrıçaların şefkatli, merhametli toplumsallaştırıcı kült törenleri karşımıza zigguratlar olarak çıkacak ve kadınlar tapınak rahibeleri, fahişeleri olarak yeni sistemin inşasında kullanılacaklardır. Yeni sistemin bir tanrı kanunu olarak bilinçlere kazınması eğitimle olmaktadır. Eğitimin amacı kul-köle insan yaratmaktır. Toplum ve birey zihinsel olarak kendi kendinin gardiyanı kılınır. sistemin hapishanelere ihtiyacı yoktur. Ya kul-kölesin, ya da ölürsün. Ama bu durum a.mar.gi eylemlerinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Hem içeride hem dışarıda, dağ topluluklarının direnişleri peş peşe gelecektir. Kadınların, kabilelerin ve kölelerin zihinlerinde, dillerinde ve de eylemlerinde yankılanan tek sözcük: a.mar.gi’dir.