Hêvîn’in bedeli Efrîn’e dönebilmek için
Rojbin EKİN Haberleri —
- “Kürdistan’ın her karış toprağı evim, yurdum ve her şeyim. Biz bombalanırken, öldürülürken, evimiz, şehrimiz talan edilirken susan güçlere, bu duruma göz yumanlara, onay verenlere de söylüyorum, geri döneceğiz Efrîn’e. İlla ki döneceğiz.”
Hêvîn Eloş, Efrîn’in Raco ilçesine bağlı Meydana köyünden. Suriye genelinde devam eden 14 yıllık savaş boyunca tam 5 kez göçertilmiş ya da yerinden, evinden, yurdundan edilmiş. Halep ile Efrîn arasındaki yolculukları hayatının en zorlu kilometreleri haline gelse de, o daha da zorunun başına geleceğini hayal bile etmek istememiş. Bu yolculuğun Efrîn’den Hesekê’ye çıkacağını hiç mi hiç hayal bile etmemiş Hêvîn. Tüm zorunlu göçlerinin Efrîn’in etrafında son bulması için de oldukça çabalamış. Yani Efrîn’in sınırlarından uzaklaşmamak için hayatın tüm zorluklarına göğüs germeyi kabullenmiş. Efrîn’e olan sevginin, aşkın ve bağlılığın bedeline saymış tüm yaşadıklarını. Tüm fedakarlıkları, ödediği her bedel Efrîn’e yeniden dönebilme umudu için...
Ne zaman Efrîn’den çıktığını bilmediğimden değil, ama konuya girebilmek için zamanı yeniden sorma zorunluluğu hissediyorum. Yoksa biliyorum Efrîn’in hangi yıl ve gün işgal edildiğini. Tıpkı Dersîm, Agirî, Zilan, Şengal ve Halepçe’de yaşananların her Kürt bireyinde oluşturduğu tarihsel hafıza gibi. Efrîn de öyle. Unutmak mümkün mü Efrîn’i ve başından geçenleri... Efrînliler için elbette daha zordur, ama Efrîn’in neye bedel olduğunu bilen, hisseden herkes için de zor. Ben, biz ve hepimiz öyleyiz sanırsam, unutamıyoruz. Çünkü büyük bir kırılma, yıkım ve bu yüzyılın en acı soykırım örneklerinden biri. Son günlerde tanıştığım Efrînli Êzîdî bir anne “Şengal’in başına ne geldiyse bizim de başımıza gelen aynısı. Efrînlilere Şengal’i yaşatıyorlar” demişti. Evet, aynı acıyı ve hissi veriyor hepimize.
İnsan bildiği bir gerçeği niye soru olarak sorsun değil mi? Ben de sordum bunu kendime; cevabı biliyorsan neyin peşindesin? Daha fazla hissetmenin, anlamanın, sahip çıkmanın ve onunla birlikte hesap sorabilmenin arayışına yönelmek için belki de. Atıldığı ateşin içinden sağ çıkarken en çok da yüreği yanan ve her tarafı yara bere içinde olan bir kadının gözleri çok şey anlatır. Tanıklarla yüz yüze görüşmek, hatta tam karşısına geçip onu dinlemek bu yüzden önemli. Şüphesiz ölçemezsin, hiçbir tartıya koyamazsın yaşadıklarını, ona yaşatılanları. Ne acıyı, ne de öfkeyi tartamazsın. İkisinin de hacmi taşıyabildiğin ya da taşımak zorunda kaldığın kadardır. Bazen de daha fazla...
İşte o can alıcı soruyu soruyorum Hêvîn’e “Kaç kez göç etmek zorunda kaldınız?”
Hêvîn duraksıyor önce birkaç saniye. O sorudan önce yüzüme bakarak konuşan Hêvîn gözlerini kaçırıyor önce, başını eğiyor birkaç saniye. Ve tekrar yüzüme baktığında önce derin bir iç çekiyor. Kürtçe’de biz ‘Keser’ diyoruz buna. Acıdan silkinme egzersizi. Öyle yaptı Hêvîn, önce acısından silkindi, sonra da öfkeyle “2018” dedi. Hêvîn’in birkaç saniyeye sığan o bakışını, ifadesini tarif etmek istedim. Çünkü hala birileri bize, yani Kürtlere başından geçenler çok normal ve olağan şeylermiş gibi “Ne yaşadınız ki?” diye soruyor.
Hêvîn anlatsın şimdi ne yaşadığını, Efrîn’in ne demek olduğunu o anlatsın...
“Son olarak Şehba’dan göçertildim. Ama tam olarak 5 kez kendi ülkemde göçe maruz bırakıldım. Bazen geride ne kaldı diye soruyorlar. Sen de sordun şimdi. Ne diyeyim bilemiyorum ki! Hangisi daha öncelikli, anılar mı, köklerin mi, evin mi, bağın bahçen mi yoksa çocuklarının mezarı mı? Efrîn’deki evimden çıktığım o günü hiçbir zaman unutamadım; çıkarken 7 kişiydik. Şimdi geriye 3 kaldık.
Herkes Efrîn için ‘Buka Kurdistanê, yani Kürdistan gelini diyor. Ama bizim için ondan da öte, yürek, ciğer ve nefesimize yerleşen yaşamın kendisi. Ondan uzak geçirdiğim her an bir hücremin öldüğünü hissediyorum, tükendiğimi. Suyuyla, toprağıyla, tarihiyle, kültürüyle ve her şeyiyle çok bereketli ve zengin topraklardı. En değerli şeyimi bıraktım. İki gün yolda kaldık. O yol süreci boyunca keşke uçaklar vursa da ölsem dedim kendi kendime. Kendime böyle bir beddua ettim. Gerçekten orada ölmek istedim. Çünkü biz zorla çıkartıldık yurdumuzdan, topraklarımızdan, evimizden. Uçak bombardımanı altındayken çıktık. Türkiye bunu zorla yaptı...”
Hêvîn Eloş bir savaşçı annesi. 4 çocuğundan ikisini (kızı ve oğlunu) Efrîn savunma savaşında kaybediyor. İşgal saldırılarına karşı savunma hattındayken de yaşamını yitirdiğini öğrendiği kızının bir mezarı yok. Oğlu ise Şehba’da bir çatışmada yaşamını yitiriyor ve onu da orada bir törenle gömüyor.
En çok ne istiyor biliyor musunuz? Geri dönmek ve kızının kemiklerini bulup onu bir mezara koymak. Çünkü bu hakkı bile elinden alınmış. Bu nasıl bir vicdan, nasıl bir düşmanlık ki bu çağda anne ve babalara hayatın en öncelikli temennisi, beklentisi ve umudu olarak çocuklarına bir mezar yapabilmek bırakılmış... Kürtlere bu bile hak görülmüyor. Böyle bir zulüm altında yaşıyor Kürtler.
“Savaşı ve direniş anlarının hiçbirini unutamıyorum. Çok ağırdı o günler. Şehba’da yedi yıl boyunca topraklarımıza yeniden dönebilme umuduyla yaşadık. Her zorluğa bunun için katlandık. Çocuklarımızın kemiklerini toplayıp toprağa gömme hayaliyle, umuduyla yaşadık.”
Bitirirken umuda, geri dönebilme umuduna işaret ediyor ve Efrîn işgal saldırılarının yıl dönümü yaklaşırken şöyle mesaj veriyor Erdoğan’a, topraklarını işgal altında bulunduran güçlere ve uluslararası güçlerin bu duruma sessizliğine:
“Zaten Erdoğan umudumuzu yitirmemizi istiyor. Efrîn’i, çocuklarımızı unutmamızı bekliyor. Ama mümkün değil. Unutamayız, kusura bakmasın. Hesekê de benim ülkem. Düşmanlarımız aramıza hep sınırlar koyarak bizi halk olarak birbirimizden ayırmaya çalıştı. Ama biz o sınırları yerle yeksan ettik. Kürdistan’ın her karış toprağı evim, yurdum ve her şeyim. Biz bombalanırken, öldürülürken, evimiz, şehrimiz talan edilirken susan güçlere, bu duruma göz yumanlara, onay verenlere de söylüyorum, geri döneceğiz Efrîn’e. İlla ki döneceğiz. Yarım asırlık mücadele gücümüze, direnişimize güveniyorum. Geri dönebilme umudum dünden de güçlü...”