Türk heyeti Suriye’de
Cafer TAR yazdı —
- Türk devletine göre Ahmed eş-Şara sadece bir farkla Esad’ı ikame etmeli. O da şudur; “Geçmişte Esad ailesi dayandığı küçük bir çevre üzerinden eline geçirdiği devleti topluma karşı adeta bir sopa gibi kullanıyordu; şimdi aynı şeyi Ahmed eş-Şara yapmalı!”
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’dan oluşan bir heyetle Şam’a adeta çıkarma yaptı. Heyetin Şam’a yaptığı ziyaretin tam da Alevilere yönelik katliamlara, Şam yönetimi ve QSD arasında yapılan anlaşmanın hemen sonrasına denk gelmesi dikkat çeken iki gelişme olarak öne çıktı.
Heyetin Suriye’ye gelmesinden hemen önce HTŞ Lideri Ahmed eş-Şara yeni Anayasa beyannamesini imzaladı. 53 maddeden oluşan beyanname yeni Suriye Anayasası hazırlanıncaya kadar geçici anayasa olarak yürürlükte kalacak.
Yeni Suriye Anayasası tartışmalarının bir diğer sıkıntılı yanı ise usul konusunda ortaya çıkıyor. Bu noktada yeni anayasanın hazırlanması toplumsal katılımı dışlayan bir süreç izleyecek gibi gözüküyor.
Şam yönetiminden kaynaklar yaptıkları açıklamalarda yasama faaliyetleri için bir halk meclisi kurulacağını ifade ediyor. Fakat bu öyle halkın iradesini temsil eden bir işleyişle bir araya gelmiş insanlardan oluşacak bir meclis değil.
Halk meclisinin üçte ikisi Ahmed eş-Şara tarafından seçilen bir komite, geri kalanı ise bizzat Ahmed eş-Şara tarafından atanacak. Aslında buradan bakarsanız burada bir halk meclisinden bahsetmek mümkün değil. Böyle bir oluşum olsa olsa bir Ahmed eş-Şara Meclisi olur.
İşte Türk heyetinin istediği tam da budur. Onlar da yönetebilecekleri bir Ahmed eş-Şara meclisi ve devleti istiyorlar. Onlara göre Ahmed eş-Şara sadece bir farkla Esad’ı ikame etmeli. O da şudur; “Geçmişte Esad ailesi dayandığı küçük bir çevre üzerinden eline geçirdiği devleti topluma karşı adeta bir sopa gibi kullanıyordu; şimdi aynı şeyi Ahmed eş-Şara yapmalı!”
Türk devletinin Suriye siyaseti budur ve aslında aynı şey Türkiye’de bizzat AKP/MHP ittifakı üzerinden hayata geçirilmeye çalışılıyor. Söz konusu süreç hem Türkiye’de hem de Suriye’de müzakerelerin ve mücadelenin yoğun ve iç içe geçtiği bir tempoda kıran kırana ilerliyor.
Alevi katliamına göz yuman, hatta arka planda teşvik eden bir yapı ile demokratik bir Suriye inşası için müzakere etmek hiç kimse için kolay değil. Önce bunun net olarak anlaşılması lazım.
Fakat burada altı çizilmesi gereken hatta öne çıkarılması gereken müzakere değil, mücadele boyutu olmalı. Hem Türkiye’de hem de Suriye’de yoğun bir mücadele dönemine girildi. Bir defa net olarak bunun altını çizmek gerekiyor.
Bu noktada müzakere masasına gelmeye ikna olan Kürtler ve diğer azınlıklar değil; onlar zaten sorunların ancak müzakerelerle çözülebileceğini yıllardır ifade ediyorlar. Burada Kürtlerle ve diğer azınlık çevrelerle müzakere masasına oturmak zorunda kalan bizzat hem Suriye hem de Türk devletidir.
Müzakere etmek anlaşmak anlamına gelmez; müzakere eden taraflar ortak iradeleri ile sadece muhtemel bir çözüme açık olduklarını deklere ederler. Aslında müzakere önemlidir; fakat kendi başına çok bir şey ifade etmez.
Dünyanın birçok yerinde defalarca müzakere masaları kuruldu; bunlardan kimileri başarılı olurken, kimileri de başarısızlıkla sonuçlandı. Bu noktada iki şey önemli olmaktadır. Bunlardan ilki, muhatabınızı masada tutmak, diğeri ise, toplumun geri kalanını sürece dahil etmektir.
Suriye’de mevcut kurumları üzerinden başta Kürtler olmak üzere Aleviler, laik Araplar, Dürziler, Süryaniler ve diğer halklar ve inançlar oldukça aktif hale geldiler. Bu saatten sonra onların iradesini dışlayan her çaba başarısız olmaya mahkûmdur.
Yeni Suriye yönetimi dışardan aslı karga olan kılavuzlar bulmaya çalışmak yerine sorunlarını kendi halklarına dayanarak çözmeye çalışmalıdır.