Propaganda savaşı
Cafer TAR yazdı —
- Erdoğan/Bahçeli faşizmi, İletişim Başkanlığı ve ona bağlı dezenformasyonla mücadele adına doğru haberin yayılmasını engelliyor, diğer taraftan da toplumun doğru bilgiye ulaşması için canına dişine takan gerçek gazetecileri tutuklayarak, işlerinden atılmalarını sağlayarak ve kimi zamanda yaşamlarına kastederek engellemeye çalışıyor.
Türkiye Suriye’de yaşanan gelişmeleri içeride tam bir propaganda savaşına dönüştürmüş durumda. Yalanın biri bin para! Her gün Türk televizyonlarında gerçekle hiç alakası olmayan yalanlar ve kahramanlık hikayeleri anlatılıyor.
“Sahada İran ve Hizbullah güçlerini İsrail temizlemeseydi nasıl bu noktaya gelinecekti?” diye soran hiç kimse yok. Eğer ortada Türkiye’nin bir başarısı varsa, bu nasıl olmuş? Anlatsalar da biz de bilsek!
Ortada bir başarı varsa eğer, bu başarı Türkiye’nin boyunu çok aşar. Hasan Nasrullah bir röportajında Suriye’yi “Eğer direniş ekseni bir çadırsa, Suriye onun direğidir!” diye tanımlamıştı. Doğrudur, Suriye’nin düşmesi ile çadırın direği düşmüştür. İran merkezli Şii ekseni ve dolayısıyla Rusya ve Çin gibi paydaşları Ortadoğu’da çok önemli bir mevziiyi kaybetmişlerdir.
Fakat bunda Türkiye’nin olsa olsa kısa vadeli taktik bir başarısı vardır ve eğer bu başarı ise bile, bir süre sonra Türkiye’nin başına ciddi belalar açacaktır. İçeride birçok toplumsal çevre AKP/MHP ve HTŞ ilişkisinden şimdiden haklı bir endişeye kapıldı.
Türkiye’de Erdoğan/Bahçeli faşizmi birçok noktada Türkiye toplumunu kötürüm etti, fakat AKP-MHP’nin bizzat kendisi sadece kendi iktidarını sürdürebilmek için dünyanın en gelişmiş yalan üretme teknolojilerini ve tekniklerini kullanıyor. Yalancının en çok korktuğu şey gerçektir.
Özgür basın Erdoğan/Bahçeli faşizminin milyonlarca lira harcayarak kullandığı teknik ve troll ordusunun yalanını yüzüne vuruyor ve bu Erdoğan/Bahçeli faşizmini çok zorluyor, öfkelendiriyor.
Bizim de artık bir parçası haline geldiğimiz dijital çağda insanların haber alma ve eriştiği haberi yayma etkinliği geleneksel medyadan önemli ölçüde sanal medyaya kayma eğilimine girdi ve bu eğilim giderek güçleniyor.
Türkiye’de faşizmin yalan haber üretme ve dezenformasyon haberin yayılması konusunda; en son teknolojileri kullanan, çok profesyonel çalışan bir ekibin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yönlendirildiği anlaşılıyor.
Onlar istiyorlar ki; insanlar onların hazırlayıp sunduğu yalan haberler dışında kimse hakikati haykırmasın. Toplum onların yalanlarıyla her gün iktidar sahiplerine biat etsin, etmeyen korksun yılsın, kendisini çaresiz hissetsin, köşesine çekilsin.
Ama öyle değil!
Bu ülkede gazeteciliği sadece yaşamını idame ettirmek; hatta şan şöhret, para kazanmak için yapan insanlar yok. Gazeteciliği günümüz koşullarında bir hakikat savaşçılığına dönüştürmüş gerçek kahramanlar var.
Konvansiyonel medya çağında devletlerin işi nispeten kolaydı; gazete merkezleri kontrol altına alındı mı toplumun haber alma süreci de bir ölçüde kontrol altına alınmış oluyordu. Fakat günümüz koşullarında durum böyle değil!
Türkiye’de Erdoğan/Bahçeli faşizmi bu noktada ikili bir siyaset izliyor; bir taraftan İletişim Başkanlığı ve ona bağlı dezenformasyonla mücadele adına doğru haberin yayılmasını engelliyor, ki bu konuda yargı da faşizmin tetikçisine dönüşmüş durumda. Diğer taraftan da toplumun doğru bilgiye ulaşması için canına dişine takan gerçek gazetecileri tutuklayarak, işlerinden atılmalarını sağlayarak ve kimi zamanda yaşamlarına kastederek engellemeye çalışıyor.
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin arkadaşlar hakikat savaşçısı olarak tarih önünde sorumluluklarını yerine getirmiş olmanın onuruyla şehitler kervanına katıldılar. Onlar birer hakikat savaşçısıydılar. Erdoğan/Bahçeli faşizminin Suriye halklarına karşı uyguladıkları katliam ve sahte zaferlerine ışık tuttular.
Direnen Rojava’yı, direnen insanlık değerlerini bütün dünyanın görmesini sağladılar.
Onları katledenler lanetle anılacak. Halbuki onları özgür insanlık büyük bir minnet ve saygı ile hatırlayacak.